02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 9 Kasım 2017 6 Süngerli oda işkencesine ceza ALİCAN ULUDAĞ Sürekli işkence iddialarıyla gündeme gelen Tekirdağ F Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’ndaki bir dosyada Anayasa Mahkemesi (AYM), emsal niteliğinde bir karar verdi. Tekirdağ F Tipi’nde kalan Cihan Koçak’ın koğuşuna gelen gardiyanlar, sayım için ayağa kalkmasını istedi. Koçak ise belinden rahatsız olduğunu, bu nedenle ayağa kalkamayacağını bildirdi. Raporlu olduğunu belirten Koçak, hastaneye sevkini istedi. Bu sırada yaşanan tartışma üzerine AYM, elleri ve ayaklarından kelepçelenerek süngerli odada 6 saat işkence gören hükümlüyü haklı buldu 1015 kadar gardiyan, “agresif davrandığı” gerekçesiyle Koçak’ın el ve ayaklarını kelepçeleyerek bu şekilde süngerli odaya bıraktı. Müdahale sırasında de Koçak darp edildi. Elleri ve ayakları kelepçeli şekilde yaklaşık 6 saat süngerli odada tutulan Koçak’ın el ve ayaklarında morarma olurken, ellerini iki gün kullanamadı. Savcılık ise gardiyanlar hakkında takipsizlik kararı verdi. ‘Eziyet kapsamında’ Koçak’ın şikâyetini değerlendiren AYM’den ihlal kararı çıktı. Anayasa’da güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine hükmeden mahkeme, dosyanın ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Tekirdağ Başsavcılığı’na gönderdi. Ayrıca Koçak’a 10 bin TL manevi tazminat ödenmesine hükmedildi. Kararda, başvurucunun süngerli odadan çıkarıldıktan ancak 17 gün sonra doktora götürüldüğü vurgulanırken, “Başvurucunun müşahede odasında yaklaşık 6 saat ayaklarından ve elleri arkasından kelepçeli olarak tutulmasının başvurucunun sağlık raporunda tespit edilen yaralanmaları ve eylemin kendisi değerlendirildiğinde müdahalenin eziyet kapsamında nitelendirilmesi mümkün görülmüştür. Kendisine ve başkasına zarar verme imkânı olmayan süngerli odada kelepçeli bir şekilde tutulması başvurucunun bedensel cezaya maruz bırakıldığı algısı yaratmaktadır” denildi. l ANKARA Adalet açlığı 1 yaşında Nuriye Gülmen, geçen yıl bugün ‘İşimi geri istiyorum’ dövizi ile başlattığı eyleminin birinci yılını tutulduğu hastanede doldurdu. Adalet hâlâ yok! ŞEYMA PAŞAYİĞİT Nuriye Gülmen, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’ndeki görevinden açığa alınmasının ardından 9 Kasım 2016’da “Açığa alındım, işimi istiyorum” dövizi ile birlikte Yüksel Caddesi İnsan Hakları Anıtı önünde eylem yapmaya başladı. Mardin’de sınıf öğretmenliği yaparken OHAL ile birlikte işinden olan Semih Özakça, iki hafta boyunca tek başına basın açıklaması yapmaya çalışan ve defalarca gözaltına alınan Gülmen’in yanında ikinci bir ses oldu. Eylemin ilk başlarında desteğe gelen sosyolog Veli Saçılık, ihraç edildiğini öğrenmesiyle birlikte eğitimcilerin eylemine katıldı. Ankara’da okulunun önünde yapmaya çalıştığı basın açıklamasını İnsan Hakları Anıtı önüne taşıyan Acun Karadağ’ın eyleme katılmasıyla birlikte Yüksel Caddesi, “İşimizi geri istiyoruz” eyleminin sembol yeri haline geldi. Eylemin 20. gününe kadar her gün gözaltı işlemi yapıldı. Bir hak arama öyküsü Eylemin 20. gününde polis ekipleri tarafından gözaltına alınmayan eğitimci Nuriye Gülmen, “Alanı kazanınca işime geri dönmüş kadar mutlu oldum” sözleriyle duygularını ifade etmişti. Açığa alındığı için eyleme başlayan Gülmen, eylemini sürdürürken ihraç edildi. İhraç edildiği ilk gün konuştuğumuz Gülmen, şu sözlerle dü şüncelerini dile getirmişti: “O kadar geniş bir saldırı var ki dev rimci demokratların bunun dışında olması düşünülemez. Ben bu kararı ihraçla karşılamaktan onur duyuyorum. İktidar bu KHK’ler ile savaş açtığını söylüyor. KHK’lerin ardı arkası kesilmeyecek. Direniş mevzisindeyiz. Direniyoruz, gururluyuz. ” Eylem devam etti Basın açıklaması için TBMM’ye giden sonrasında da gözaltına alınan Nuriye Gülmen ile Semih Özakça, açlık grevi kararı aldı. Kamuoyu oluşturan Nuriye Gülmen ile Semih Özakça, evlerine yapılan polis baskını ile açlık grevinin 76. gününde tutuklandı. Eğitimcilerin tutuklanarak Sincan Cezaevi’ne gönderilmesine tepki gösterenler, Yüksel Caddesi’nde toplandı. CHP milletvekilleri, eğitimcilerin serbest bırakılması çağrısı yaptı ancak İnsan Hakları Anıtı bile abluka altına alındı. Tutuklanmalarının ardından İnsan Hakları Anıtı önünde “İşimi geri istiyorum” eylemi gözaltılara rağmen her gün devam etti. Bitmeyen tutuklamalar İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Biri akademisyenmiş, biri de öğretmen. Kusura bakmasınlar” diyerek Gülmen ile Özakça için “terör örgütü mensupları” nitelemelerinin ardından İçişleri Bakanlığı tarafından “Bir Terör Örgütünün Bitmeyen Senaryosu Nuriye Gülmen ve Semih Özakça Gerçeği” kitapçığı yayımlandı. Önce Anayasa Mahkemesi ardından da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Gülmen ile Özakça’nın avukatlarının geçici tedbir talebini reddetti. Pankart açtıkları için taraftar gruplarından ilk duruşmadan iki önce savunma yapacak avukatlara kadar çok kişi tutuklandı. Zorla müdahale tehdidi İki eğitimci, 14 Eylül’deki ilk duruşmaya ‘kaçma şüphesi’ gerekçesiyle getirilmedi. Ankara Adliyesi önünde çok sayıda kişinin gözaltına alındığı duruşma, Sincan’da görülmek üzere ertelendi. İkinci duruşmaya gelen Semih Özakça, “AKP ekmeğimle beni terbiye etmek istedi. Tarih, ekmek kavgasının tarihidir” diyerek savunma yaptı, üçüncü duruşmada da adli kontrol ile tahliye edildi. Nuriye Gülmen ise tutulduğu Sincan Cezaevi Kampus Hastanesi’nden, Numune Hastanesi’nin yoğun bakım servisine alındı. Üçüncü duruşma öncesinde de aynı hastanenin mahkum koğuşuna götürülen Gülmen, ifadesini almak için gelen Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti’ne “Bu şartlarda savunma yapmayacağım. Beni tahliye edin. Gelip mahkemede neden açlık grevi yaptığımı anlatayım” dedi. Üç duruşmaya da çıkarılmayan Gülmen, hastanenin tu tuklu koğuşunda, gün ışığı görmeden açlık grevine devam ediyor. Kardeşi Beyza Gülmen de Eskişehir’deki okulunu dondurarak geldiği Ankara da ablasına refakat ediyor. Bundan 8 gün sonra 4. duruşması görülecek olan Gülmen’in kardeşi, hastanede her gün zorla müdahale tehditlerine maruz kaldıkları bilgisini veriyor. l ANKARA Nuriye Gülmen YÖÖğKrepnrcoilteersdteonsu CHP’den Özakça’ya ziyaret KURTULUŞ ARI YÖK’ün kuruluş yıldönümü nedeniyle İstanbul Üniversitesi’nin Beyazıt kampusunda bir araya gelen öğrenciler, protesto eylemi düzenledi. Eyleme açlık grevindeki öğretmen Semih Özakça da görüntülü arama ile katılarak, öğrencilere desteğini iletti. “YÖK kalkacak, polis gidecek, üniversiteler bizimle özgürleşecek”, “Beyazıt faşizme mezar olacak” sloganla rı atan öğrenciler, YÖK’ün kaldırılmasını talep ederek üniversitelerde yaşadıkları baskıları kamuoyuyla paylaştı. Öğrenciler adına bir konuşma yapan Roza Kahya, YÖK’ün bir darbe kurumu olduğunu ve hem bilimin hem de düşüncenin üzerinde bir tahakküm sopası gibi işlediğini söyledi. Üniversite kapılarının muhalif öğrencilere kapatıldığını, muhalif öğrencilerin soruşturmalarla teh dit edildiğini söyleyen Kahya, “Kampusların kapıları cihatçı, faşist çetelere açılmaktadır. Polis, çete, özel güvenlik işbirliğiyle öğrenci hareketi abluka altına alınmaya çalışılmaktadır. AKP/Saray iktidarının özgürlüklerini elinden aldığı, yaşam alanlarına saldırıları sürdürdüğü gençliğe vattedebileceği hiçbir şey yoktur” diye konuştu. l İSTANBUL/Cumhuriyet CHP Sağlık Komisyonu üyesi CHP Ankara milletvekili Murat Emir, İstanbul Milletvekili Ali Şeker, Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil, tahliye edildikten sonra da “İşimi geri istiyorum” diyerek açlık grevine devam eden Semih Özakça’yı ziyarete gitti. CHP Kayseri Milletvekili Çetin Arık, Antalya Milletvekil Niyazi Nefi Kara, Muğla Milletvekili Nurettin Demir, Bursa Milletvekili Erkan Aydın ve İzmir Milletvekili Ali Yiğit de ziyarete eşlik etti. Ziyaret hakkında bilgi veren Murat Emir, Özakça’nın bilincinin gayet açık olduğunu ve mahkeme süreci hakkında konuşma yaptıklarını ifade ederek “İşlerine geri dönmek istediklerini söylediler. Biz, bu açlık grevinin amacına ulaştığını, hiçbir şeyin insan yaşamından değerli olmadığını dolayısıyla duyarlılığın artırılması anlamında yeterli mücadeleyi verdiklerini söyledik. Semih ise büyük bir şey değil sadece işlerini geri istediklerini, işleri verilene kadar greve devam edeceklerini söyledi. Burada yaşamları kurtarılmak isteniyorsa siyasi iktidara çağrı yapılması gerektiğini söyledi. Mutlu ve kararlıydı” diye konuştu. CHP milletvekili Emir, Özakça’nın karşılaştıkları baskılardan dolayı şikâyetçi olduğunu ve açlık grevinden sonra iktidarın rahatsızlığından dolayı tutuklandıklarını söylediğini aktardı. Gezi gazisi, başkanı şikâyet etti Gezi Direnişi sırasında İstanbul’da polisin attığı biber gazıyla ayağından yaralanan ve pek çok kez ameliyat olan Aydın Aydoğan, Beşiktaş Belediyesi Başkanı Murat Hazinedar hakkında suç duyurusunda bulundu. Aydoğan, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği dilekçede, Hazinedar’ın azmettirmesi sonucu darp edildiğini ileri sürdü. Belediyeden yapılan açıklamada ise iddiaların asılsız olduğu, asılsız iddialar nedeniyle adli yollara başvurulacağı belirtildi. Aydoğan, beledi yenin Sosyal İşler Müdürlüğü “Dosteller” birimindeki işinden 21 Eylül’de çıkarılmıştı. Beşiktaş Belediyesi ise Aydoğan’ın hizmet alımı yapılan firma tarafından işten çıkarıldığını, kurumun iş akdi feshiyle bir ilgisinin olmadığını bildirmişti. Gezi’de yaralanan bacağı nedeniyle gördüğü tedavinin rutin kontroller gerektirdiğini, bunu belediyeye bildirmesine rağmen işten çıkarıldığını iddia eden Aydoğan, belediyeye işe iade davası açtığının da altını çizdi. haber TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Sayın savcı ve yargıçlar, biraz cesaret lütfen Başlıkta böyle diyorum, ama hem savcılar hem yargıçlar, iktidarın beğenmeyeceği karar alanlara karşı yaptırımları da bilmiyor değiller! Hoop görevden alınıyor ve daha düşük düzeyde bir göreve atanıyor. Vicdanına göre karar veren bir yargıcı mesela Bakırköy Adliyesi’nde buluyorsunuz. Ama hukukun, yasa ve anayasaya göre karar vermenin yolunu açacak olan biz değiliz, yine savcılar ve yargıçlardır... Top dolaştırma Önceki gün Enis Berberoğlu’nun 25 yıla mahkumiyetinin götürüldüğü Bölge Adliye Mahkemesi, yani istinaf mahkemesi ile mahkumiyeti veren 14. Ağır Ceza Mahkemesi arasında bir “top dolaştırma”ya tanık olduk. İstinaf mahkemesi, verilen kararın yanlış olduğunu belirterek kararı bozmuş ve dosyayı mahkemeye iade etmişti. Mahkeme bekledi, bekledi ve “yanlış yapıyorsun, madem kararı bozdun, o zaman yargılamayı sen yapacaksın, yasa böyle” gerekçesiyle dosyayı yüksek mahkemeye geri gönderdi. Ortada bozulmuş bir karar var, ama hakkındaki 25 yıllık mahkumiyeti ortadan kalkan Berberoğlu hâlâ hapiste! Birisinin yeniden yargılama yapması ve hatta Berberoğlu’nu eski tutuksuz statüsüne geri döndürecek bir karar vermesi gerekiyor. Buna cesaret gösteren yok. Hüseyin Ersöz söyledi, Yargıtay’ın bu tür anlaşmazlıkta verdiği bir karar var: İlk kararı veren mahkemenin tek yapacağı, üstündeki mahkemenin (Bölge Adliye Mahkemesi) kararına uymak... Dosyayı geri gönderemez. Sıfırdan yargılama yapması gerekir, tabii Berberoğlu’nu da salıvermesi... Bunu yapmıyor, Berberoğlu’nu salıveren mahkeme heyeti olmak istemiyor veya buna cesaret edemiyor ve topu üst mahkemeye atıyor: Sen serbest bırak diyor yani! Korku ve kaygı Aslında, karara itirazın yapıldığı Bölge Adliye Mahkemesi de dosyayı geri göndermeyip yargılamayı kendisi de yapabilirdi, bu yasal hakkı var. Ama bunu yapsaydı, Berberoğlu’nu da serbest bırakmak zorunda kalacaktı. Niye top çevriliyor? Çünkü Berberoğlu’nun davası ve mahkumiyeti siyasi! O zamanlar yazdık çizdik: Berberoğlu tutuklaması, iktidarın CHP’ye karşı bir saldırısı... Ayrıca davacı olan Cumhurbaşkanı’nın ta kendisi. Yargıyı kontrol altında tutan bir yapıyı oluşturan Cumhurbaşkanı’nın bizzat izlediği bir davanın beraatla sonuçlanması, şüphesiz ki iktidar için sinir bozucu bir durum yaratabilir! Bu, boşuna bir dava. “Suç delili” yok. Daha doğrusu, “suç” olarak gösterilen “TIR silahları” konusunda, bugünlerde pek ortada gözükmeyen Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bir karar var: Bunlar gizli belge olmaz, çünkü daha önce kamuoyunda yayımlandı ve aleniyet kazandı, bunların yeniden yayımlanması suç oluşturmaz... Buna rağmen, bu belgeleri yayımlayan Cumhuriyet gazetesi o zamanki yayın müdürü Can Dündar’a ve Erdem Gül’e dava açılmıştı. Peki, belgeleri nereden bulmuşlardı? Dündar’ın “bir solcu milletvekilinden aldım” yazısı üzerine, arandı tarandı ve bu kimsenin Enis Berberoğlu’nun olabileceğine karar verildi! Çünkü ikisinin arasında telefon görüşmesi yapılmış! Ama belge alışverişini kanıtlayacak ortada hiçbir şey yok. Kanıt değil kanaat devrede  Ama mahkeme kanıta göre değil, kanaate göre karar verdi. Şu dönemde mahkemelerin yaptığı bu: Kanıt olmasa bile kanaat önemli! Yargı sisteminde, ceza maddelerinde olmayan bir “belge” oldu kanaat! Şüpheniz olmasın: Bunu dayatan da iktidarın kendisi. Demokles’in kılıcını yargının üzerinde sallandırırsan, yargının elini ayağına dolaştırırsın. Zaten yargı sorunlu. Halkın güveni yüzde 30! Siyasetin gölgesi yargının kendi itibarını yukarı çekmesini engelliyor. Adalet yoksa, ülke çökmüş demektir. Büyükada tutuklamaları, Osman Kavala tutuklaması, Cumhuriyet gazetesi tutuklamaları, Sözcü gazetesi davası ve Berberoğlu... Bunların tümü siyasi davalardır ve arkasında siyasi iktidarın büyük gölgesi vardır. HHH Ama yine de, savcı ve yargıçlar adil olmadan ve yasal davranmadan ülkenin önü açılamaz. Biraz cesaret! İçeride tutulmakta olan 4 Cumhuriyetçi arkadaşımızın serbest bırakılması için de biraz cesaret lütfen! C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle