09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 5 Kasım 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN haber 11 Cumhuriyet Vakfı kurucusu Berin Nadi’yi sevgiyle, özlemle anıyoruz... Cumhuriyet gazetesini bugünlere taşıyan kadın... Atatürk’ün Türk Dil Kurumu’nun başına getirdiği, sevgili edebiyatçı, şair arkadaşı Cemal Sahir’in kızı. Yunus Nadi’nin oğlu Nadir Nadi’nin eşi, üç Cumhuriyet evinde yaşamış, Atatürk sevdalısı Berin Nadi, Nadir Nadi’nin sağlık sorunları nedeniyle Cumhuriyet gazetesi yönetiminde uzun soluklu görev yapmıştı. Nadir Nadi 12 Mart sürecinde aile içi yönetim darbesi, yazarları, çalışanları ile birlikte Cumhuriyet yönetiminden uzak kaldığı dönem, okur boykotu ile bir yıllık ayrılıştan sonra geriye dönüşte aldığı dersle, Cumhuriyet yazarlarının patronaja karşı korunması kaygısı, arayışları içindeydi. Yönetime geri dönüşün ardından yazarların Cumhuriyet’in kimlik değerlerinden sorumlu oldukları Cumhuriyet Gazetesi Yayın Kurulu’nu oluşturmuştu. Le Mond’dan esinlenerek çalışanların söz sahibi olacakları, yönetime katılma formülleri üzerinde, Oktay Kurtböke’yi görevlendirerek çok uzun arayışlar içine girmişti. Ülkemizde “Fransa’nın onuru” yaklaşımı ile kârsız, patron olma sevdasına kapılmadan vakıf oluşturacak, parasal destek verecek sermaye kültürü ortamı yoktu. İlk aşama olarak yazarlardan oluşan Yayın Kurulu’na, yayın politikası üzerinde karar verme yetkisi verilmişti. Nadir Nadi’nin ölümünden sonra yönetim kurulu, Yayın Kurulu’nun onayı olmadan yazar alınması kararı ile kriz yaratarak, İlhan Selçuk, Berin Nadi’nin istifaları ile başlayan süreci işletmişti. İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Oktay Akbal, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Ali Sirmen... Nadir Nadi’nin yazarları olarak bilinen yazarlar kadrosu ile çok sayıda Cumhuriyet gazetesi çalışanı toplu olarak istifa ettiler... Yeni bir okur boykotu, gazetenin iflasına kadar giden süreç, liberal operasyonu böylece gündeme girmişti. Berin Nadi kendini suçluyor, yazarları, Nadir Nadi’nin yakın arkadaşlarını sık sık evinde toplayarak çıkış yolu arıyordu. Biraz erken gitmiş olmalıyım Berin Nadi yataklık, uzanmış, ağlıyor, “Atatürk’ün, Yunus Nadi’nin, Nadir Nadi’nin gazetesinin, ölümünden hemen sonra bu hale düşmesini önleyemedim. Bir şeyler yapmak zorundayız, vakfın kurulmasında yanımda bana yol göstermelisiniz...” diyor, zorluklara ilişkin itirazları dinlemek bile istemiyordu... Vakıf kararlılığı Hiç unutmuyorum, Nadir Nadi’nin en yakın arkadaşlarından, uzun soluklu Mali İşler Danışmanı Özer Derbil, “Hesap kitap işleri öylesine bozuldu ki.. Nadir Nadi’nin tüm yazarları, çalışanları tam kadro geri dönseniz de yetmez. Sıkı okur desteği yanında, kalıcı mali destek, çözümler olmazsa yakında iflas eder” diyordu. Berin Nadi’nin diretmesinde, İlhan Selçuk önderliğinde vakıf oluşumu, Berin Nadi’nin Nadir Nadi hisse payları, mal varlığı basamak ya Berin Nadi, gazetenin kuruluş yıldönümü kutlamalarında konuşma yapmaktan çok hoşlanırdı. Cumhuriyet’i bugünlere taşımanın onurunu sadece yakından tanıyanlar, gözlerinin içindeki ışıltılardan görebilirlerdi. TÖREN DÜZENLENECEK Cumhuriyet Vakfı Başkanı ve gazetemizin eski imtiyaz sahibi Berin Nadi’yi aramızdan ayrılışının 16. yıldönümünde özlemle anıyoruz. Berin Nadi için bugün saat 12.00’de Edirnekapı Şehitliği’ndeki aile kabristanında anma töreni düzenlenecek. pılarak, vakıf oluşturulması çalışmalarında Prof. Aydın Aybay önderliğinde sıkı hukuksal çalışmalar sürdürüledursun, Cumhuriyet gazetesi düşünülenden çok daha kısa bir süreç içinde iflas masasına düştü... Berin Nadi’yi, Cumhuriyet Vakfı’nı kurma direngenliği, kararlılığı, mal varlığı bağışı özverisiyle, Cumhuriyet Vakfı’nı kurarak bugünlere taşıyan kadın olarak özlemle, sevgiyle anıyoruz... Cumhuriyet okurlarının, Cumhuriyet’in yaşatılması için Sevgili Aziz Nesin simge Cumhuriyet aydınlanmacılarının ne çok çabası, emekleriyle ne çok toplantı, etkinlik yapıldı. Cumhuriyet’in, Nadir Nadi’nin yazarları ne zorlu koşullarda ne çok çabalar göstererek, Türkiye’nin her bölgesinde Cumhuriyet okurları, aydınlanmacılarıyla buluşarak ne çok etkinlik yaptılar... Cumhuriyet sevdalıları Sıfırdan, isim hakkıyla, Nadir Nadi, Berin Nadi mal varlığı payları ile sınırlı olarak, Cumhuriyet Vakfı şemsiyesinde gazete çıkarmak, okurla buluşmak, Cumhuriyet gazetesini yeniden canlandırmak öyle satırlara sığabilecek kolay bir öykü değil. Berin Nadi sorumluluğu, İlhan Selçuk direngenliği, okur sahipliği kilidi açan anahtarlar... O kadar çok insanın, kendi koşulları içinde o kadar çok çabası, özverilerinin bileşkesi bir savaşım, değerler buluşmasıdır ki.. Bir gazeteyi çıkaracak, yaşatacak işletme sermayesi olmaksızın, en pahalı gazeteyi, en düşük maliyetlerle çıkarma, okuma iradesi, Cumhuriyet sevdalıları, aydınlanmacılarının işi, gücü.. Parası yetmediği için, kendisi için en işlevsel haftada biriki gün alan okur mu istersiniz? Birkaç gazete alarak, alamayanlara dağıtanları mı? Yurtdışında gazeteci çalıştırılamayan koşullarda, ekonomik krizin haberi olsun haberci, yorumcu arandığında gönüllü katılanları mı? Yıllarca eksik maaşla, aslında çok düşük ücretlerle çalışanlarını mı? Yunus Nadi’den, iflas masasında kalmış gazeteyi vakıf şemsiyesinde çıkaranlarına, şaşmaz yönetim ilkesi, siyasal erk, banka kredilerinin tuzağına düşmemek adına ayağını yorganına göre uzatmak. Cumhuriyet değerleri ile bağımsız gazeteciliğin buluşmasında şaşmaz ilke, sadece okuru ve çalışanlarının buluşmasında ayakta kalmayı başarmak. Kolay mı? Sevgili İlhan Selçuk, ay başında çalışanların maaşlarını ödeyebilmek, gazetenin yayınında yaşamsal harcamalar için para bulabilmek adına boğuşup dururken, çok istediği Cumhuriyet’in romanını bile yazamadan bu dünyadan, bilinen zorlu koşullarda, 1. Silivri katliamının ağır bedelini ödeyenlerin arasında aramızdan ayrılıp gitti. Aklını, kalbini, kendisinden sonrasında Cumhuriyet’in nasıl yaşatılabileceği sorunlarında bırakmış olarak. Yazıişleri bağımsızlığı Cumhuriyet Vakfı’nı kurma iradesi, özverisi ile bugünlere taşıyan kadın, Berin Nadi, gazeteyi yaşatma konusunda topu İlhan Selçuk’a attıktan sonra, daha güvenli, daha bir onurlu, mutluydu. Cumhuriyet’i sonrası süreçte de bir biçimde ele geçirme düşü kuranların peşinde dolaşmalarında önerilere gülüp geçerek, şakalarla yanıt vermemek ustası kesilmişti. Cumhuriyet değerlerin de yoğrulmuş çok şey görmüş bilge, bir o kadar neşeli kimliği ile, gazetenin bağımsız kalma koşullarını çok iyi algılamış olarak, olup bitenlere ilişkin, vakıfta eş sorumluluk tanınmış İlhan Selçuk başta vakıf yönetimi, gazeteye çıkartan şirket, yazıişleri kadrolarına soru yöneltmek saygısızlığında bulunması söz konusu değildi. En büyük keyif Bir tek 7 Mayıs, gazetenin kuruluş yıldönümü kutlamalarına keyifle katılmak, konuşma yapmaktan çok hoşlanırdı. Cumhuriyet’i bugünlere taşımanın onurunu sadece yakından tanıyanlar, gözlerinin içindeki ışıltılardan görebilirlerdi. İlhan Selçuk, yakın dost, yazarlarla buluşma geleneğini Nadir Nadi yaşıyormuş gibi sürdürürken Fransızca şiir, kültür atışmalarını izlemek çok keyifliydi. O hep Cumhuriyet ailesi, Sevgili Nadir Nadi’den “Yadigâr” olarak kalmayı seçti. Aslında Cumhuriyet için, yaşamasında geçerli tüm zorlu koşullarının ayrıntıları ile hep kaygılı, bilgili, bilinçli izleyicisi idi. Nadir Nadi ekolünden suskunluğu, bağımsız gazeteciliğe, Cumhuriyet değerlerine bağlılığın sihirli anahtarını keşfetmiş olmasıyla doğrudan ilişkiliydi. Cumhuriyet’i ekonomik sorunlarla sıkıştırarak ele geçirme hamlelerinde dik duruşu, değerlendirmelerindeki uyarıcı sağduyulu çıkış, analizleri inanılır gibi değildi... Cumhuriyet gazetesinin değerleriyle yaşatılmasına yönelik, çocuğunu içi titreyerek, annelik kaygıları ile izleyen, ancak asla özgür kimliğinin gelişimine engel oluşturmak istemeyen gerçek bir anne gibiydi. Işıklar içinde yatsın... CUMARTESİ ANNELERİ’NİN 658. EYLEMİ Hükümetler değişti zulüm değişmedi Cumartesi Anneleri ve kayıp yakınları, dün Galatasaray Meydanı’nda 658. kez bir araya geldi. 1995 Dargeçit kayıplarını anan grup, gözaltında kaybetme suçunun cezasız bırakılmasına itiraz ettiler. Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız, “Hükümetler değişti ama zulümler, adaletsizlikler bizim için değişmedi. Ben devletten davacıyım. Diğer aileler gibi gözüm açık gitmek istemiyorum” diye konuştu. İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına Maside Ocak, basın açıklamasında, “29 Ekim 1995’te Mardin/ Dargeçit’te ağır silahlı askerler yaptıkları ev baskınlarında üçü çocuk, ikisi lise öğrencisi yedi kişiyi gözaltına aldı. Dargeçit Jandarma Taburu’na gö türüldüler. Ailelerinin yaptığı tüm başvurular sonuçsuz kaldı. Ailelerin başvurularına ‘Sorgu sonrası serbest bırakıldılar, dağa gitmişler’ cevabı verildi. Suç duyuruları soruşturulmadan takipsizlikle sonuçlandı” dedi. 6 Mart 1996’da, Süleyman Seyhan’ın kafası olmayan yakılmış bedeninin bir kuyuda bulunduğunu, kuyuyu gösteren Uzman Çavuş Bilal Batırır’ın da Dargeçit Jandarma Taburu’nda kaybedildiğini söyleyen Ocak, “Kayıpların kuyulara gömüldüğü ortaya çıktı. Ağır işkence izleri taşıyan kemiklerine ulaşıldı. 18 kişi hakkında açılan dava hem Adıyaman’a taşınarak hem de Kızıltepe JİTEM davasıyla birleştirilerek oyalama süreci işletildi.” l İSTANBUL / Cumhuriyet 2 BİN SIĞINMACI, DERECİK’TE YAŞAM SAVAŞI VERİYOR Kamptaki derme çatma barakalarda kalanların büyük çoğunluğu kadın ve çocuk. Ölüm sınırındalar Hakkâri’nin Şemdinli ilçesi Dere ğı operasyonlar yüzünden çoğu çocuk ve ka cik beldesinde, Musul dınlardan oluşan bin ve Kerkük’teki çatış lerce Türkmen ve Arap, malardan kaçan 2 bin Hakkâri’nin Şemdin Türkmen ve Arap mülteci kışın sert koşulla KAYHAN AYHAN rına karşı çadır ve bı li ilçesi Derecik beldesine sığındı. Irak, İran ve Türkiye sınırında bu randalarda kalıyor. Kamp lunan Şemdinli Derecik Jan ta kalan 6 aylık bir bebek so darma Karakol Komutanlı ğuktan yaşamını yitirdi. Mül ğı askeri üs bölgesinde kendi teciler kendilerine yardım eli imkânlarıyla yaptıkları derme uzatılmasını istiyor. çatma çadırlarda hayat müca IŞİD terör örgütünün Irak delesi veren mülteciler, yar ve Suriye’deki saldırıları ile dım beklediklerini söylediler. Şii milislerden oluşan ve mezhepçi politikası nedeniy Bir bebek öldü le eleştirilen Haşdi Şabi ör Soğuk havalar nedeniy gütünün, son günlerde Ku le geçen günlerde 6 aylık zey Irak’a dönük başlattı bir bebek yaşamını yitirdi. Derecik’te sığınmacılar için gönüllü çalışan Uğur Kaya, “Kışın gelmesiyle birlikte durumları daha da kötüleşen sığınmacılar kendilerini ısıtacak bir battaniye bekliyor. Kaçak yollarla Şemdinli’ye geçtikleri ve resmi mülteci olmadıkları için devlet yardım etmiyor” diye konuştu. Hastalandıklarında hastaneye bile gidemeyen sığınmacılara 4 TIR eşya gönderdiklerini ama bunların yeterli olmadığını ve kışın gelmesiyle birlikte daha çok ihtiyaç oluştuğunu belirten Kaya, sayıları her geçen gün artan mültecilere bir an önce yardım gönderilmesi gerektiğini söyledi. Yıldırım, Washington’a gidiyor Binali Yıldırım’ın önümüzdeki hafta yapacağı ABD gezisi, Türkiye ve ABD arasındaki krizin giderilebilmesi için çok önemli olacak. Ancak hemen söyleyeyim; geç kalmış bir hamle olduğunu düşünüyorum. Binalı Yıldırım (ve bir ihtimal onunla beraber gidecek olan Berat Albayrak), ABD ziyaretlerinde kuşkusuz Ankara ve Washington arasındaki krizli tüm konulara parmak basacak. Bu konuların ne olduğu malum: ABD’nin Suriye’de YPG’ye olan yardımından tutun da konsolosluk görevlilerinin tutuklanması, S400 alımı, Fethullah Gülen’in iade talebi ve Sarraf davasına kadar uzanan geniş bir listeden söz ediyoruz. Ancak belli ki Ankara açısından Fethullah Gülen meselesi şu aşamada ikinci planda; bu gezide öncelik Sarraf davası olacak. Hem Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarına, hem de piyasalardaki tedirginliğe bakarsak, Ankara, kasım sonunda sonuçlanacak davadan olumsuz bir karar bekliyor. Mesele sadece Halkbank’a birkaç milyarlık ceza olsa, sorun değil çünkü piyasalar bunu çoktan göze aldı. Sanırım Ankara’nın asıl çekindiği, öngörülemez ve siyasi isimlerin de zikredildiği sert bir karar. Bu hafta New York Times’da çıkan ve Rıza Sarraf’ın davada “itirafçı” olma eğiliminde olduğunu söyleyen haber de, bu vehimleri pekiştiren bir gelişme. Bu yüzden Yıldırım’ın gezisi önemli. Ancak dedim ya, biraz geç kalmış bir hamle. Geçen hafta Washington’daydım ve gördüklerimi buradan alt alta aktarmak isterim. Öncelikle şu “takas” işi... Erdoğan’ın da birkaç kez telaffuz ettiği konu, aslında ilk aşamada Rıza Sarraf’ın lobicisi Rudy Giuliani tarafından Ankara’da fısıldanmıştı. Belki bir noktada Rıza Sarraf’ı Türkiye’de tutuklu bulunan ve 24 yıldır ülkemizde yaşayan misyoner rahip Andrew Brunson ile takas etmek mümkündü. Bu teknik olarak mümkün çünkü ABD Başkanı’nın olağanüstü tuhaf yetkileri var. Ama böyle işlerin sessiz ve derin pazarlıklarla yapılması lazım. Ne Türkiye, ne de Trump ekibinde hiçbir şey sessiz ve inceden yapılamıyor. Şahsi fikrim, Rıza Sarraf davasında “takas” meselesinin artık son derece yıpranmış ve hukuki anlamda “başı belada” olan Trump yönetimi açısından çok zor bir hamle olduğu. Hele de Sarraf konuşuyorsa, zaten böyle bir işe gönüllü olmayacaktır. O zaman Yıldırım’ın ana hedefi, Sarraf davasının etkisini minimize etmek ve Amerika’yla arayı düzeltmek olmalı. Benzer mizaçları olan Yıldırım ve Pence arasında, akılcı ve sakin bir diyalog hattı kurulabilir. Ancak her durumda “sorunlar” somut bir hamle yapmadan bu diyaloğun anlamı yok. O yüzden diğer meselelere bakalım. ABD konsolosluk çalışanlarının tutuklanması konusunda Washington’da iki farklı ses duydum. Biri, “Türkiye çok önemli ülke arayı düzeltmemiz lazım” diyenler, ikincisi de “Türkiye bu konuda bir adım atmadan vize kısıtlamasını kaldırmayız” diyenler. Bu konuda Beyaz Saray’ın tavrını bilmiyoruz. Ancak bürokrasi içinde çoğunluk, Ankara’nın bir adım atmasını bekliyor. Tahminim, Hürriyet yazarı Cansu Çamlıbel ve Washington’dan bildiren diğer isimlerin de aktardığı gibi, Ankara’dan şu ya da bu biçimde bir iyi niyet jesti olmadan bu işin düzelmesinin kolay olmayacağı. S400’ler konusu, Türkiye’nin gündeminde olmasa bile aslında Türkiye için daha büyük bir baş ağrısı. Kongre’nin hazırladığı Rusya yaptırım yasası, S400’leri de kapsıyor ancak bu konudaki değerlendirmeyi ABD hükümetine veriyor. Kongre’de Türkiye’ye yönelik son derece menfi bir atmosfer var ve hükümetle ilişkiler de inişli çıkışlı. Bu yüzden Binali Yıldırım’ın S400 konusunda söyleyeceği her söz, önemli. Ankara’nın artık TürkABD ilişkilerinin sadece TrumpErdoğan ekseninde yürütmeye çalışmaktan vazgeçmesi ve kurumsal olarak devrede olması gerekiyor. “Trump iyi çevresi kötü” tezinin pratikte hiçbir anlamı yok. Bu yüzden Binali Yıldırım’ın bir an önce Washington’a gitmesi ve devlettendevlete kurumsal diyaloğun başlaması şart! ‘Sise Bingöl serbest bırakılsın’ İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu’nun hasta tutukluların serbest bırakılması talebiyle düzenlediği 293. F Oturması’nda, 2016 yılında Muş’un Varto ilçesine bağlı Badan köyündeki evine yapılan baskınla gözaltına alınıp, tutuklanan 78 yaşındaki Sise Bingöl’ün serbest bırakılması istendi. Galatasaray Meydanı’nda düzenlenen eylemde konuşan İbrahim Demirel, “Hapishaneye girmeden kısa bir süre önce kalp krizi geçiren Sise Bingöl sürgün edildi. Yakınlarını arayan Bingöl, ring aracında 3 gün kaldığını, ayaklarının şiştiğini ve rahatsızlandığını iletmiştir” dedi. Hapishanelerde hak ihlallerinin artarak sürdüğünü belirtti. Edirne’den Bolu’ya sürgün edilen Ali Gülmez’e kışlık giysilerinin ‘Edirne’den getirilmedi’ denilerek verilmediğine dikkat çekti. Tekirdağ F Tipi’nden mahpus Menderes Leyla’nın fizik tedavisinin 8. gününde kafes tipi ring aracı yerine daha önce götürüldüğü araçla gitmek istediği için “kendi rızası ile tedaviye son verildi” yazısı ile tedavisinin engellendiğini anlattı. l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle