05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 23 Kasım 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: SERPİL ÜNAY DAVADA 2. DURUŞMA Büyükada’da Taner Kılıç’a tahliye yok CANAN COŞKUN Büyükada’da dijital güvenlik ve stresle mücadele toplantısında gözaltına alınarak tutuklanan hak savunucularının davasına devam edildi. 2. duruşmada İzmir’de tutuklu bulunan Uluslararası Af Örgütü Yönetim Kurulu Başkanı avukat Taner Kılıç ile gözaltı sürecinin ardından serbest bırakılan hak savunucuları Nejat Taştan ve Şeyhmus Özbekli savunma yaptı. İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katılan Kılıç yaptığı savunmada, söz konusu toplantının suçlama konusu edilmesiyle insan hakları alanında çalışanların kriminalize edileceğini düşündüğünü belirtti. Kılıç, yandaş medya organlarında kız kardeşinin eşinin bir dönem Zaman gazetesinde çalışmasını tekrarladığını anımsatarak, “27 yıl önce evlenen kardeşime 26 yıl sonra suçlanabilir diye engel mi olmalıydım” diye sordu. ‘ByLock kullanıcısı değilim’ Kılıç, ByLock kullanıcısı olmadığının dosyadaki raporla ortaya çıktığını belirterek, “Koray Peksayar’ın 13 Temmuz tarihli raporunda ByLock kurulduğuna veya kurulup kaldırıldığına ilişkin bir ize rastlanmadığı tespit edilmiştir” dedi. Kılıç, Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nün telefonu ile ilgili incelemeyi 5.5 aydır tamamlayamadığını kaydederek, “Bu raporun gelmemesi haziran ayından itibaren tutukluluğumun devamına gerekçe gösteriliyor” dedi. ‘Hesabımı kapattım’ Kılıç, Bank Asya hesabı ile ilgili suçlamayla ilişkin de, “Hesap hareketlerime bakıldığında 2 Ocak 2014’te paramın tamamını çekerek hesabı kapattığım, yeni bir hesap da açmadığım görülecektir” dedi ve bankacılık alanında yetkili bir kişiden rapor alınmasını talep etti. Tutukluluğunun cezaya dönüştüğünü vurgulayan Kılıç, “8 kişilik koğuşta 24 kişi kalıyoruz. Adi suçlularla aynı koğuşta kalıyorum. Bu nedenle mağduriyetime son verilmesini talep ediyorum” dedi. Ardından gözaltı sürecinden sonra serbest bırakılan hak savunucusu Nejat Taştan savunma yaptı. Taştan, “Bizi buraya şüpheli olarak getiren iddianame, insan hakları savunucularının üzerinden kurulmaya çalışılan baskıların bir benzeridir” dedi. ‘ByLock hiç yüklenmemiş’ Savunmaların tamamlanmasının ardından adli bilişim uzmanı bilirkişi Koray Peksayar dinlendi. Peksayar, Taner Kılıç’ın telefonuna hiçbir şekilde ByLock yüklenmediğini ifade ederek, “27 Kasım 2014’te ByLock sistemine IP kaydı var görünüyor. MİT raporundaki bilgiye göre o tarihlerde Ortadoğu’dan ByLock sistemine erişimin durdurulduğu yazıyor. Söz konusu telefondan VPN kullanılmadığı takdirde buna giriş yapılması mümkün değil. ByLock’un VPN ile kullanılıp kullanılmayacağına ilişkin somut veri yok” dedi. Mahkeme, Kılıç’ın tutukluluğuna devam kararı vererek duruşmayı 31 Ocak 2018’e erteledi. l İSTANBUL CD ve KİTAPÇIK KAYIP ‘Soruşturma engelleniyor’ Gezi Parkı gösterileri sırasında polisin attığı biber gazı kapsülüyle ayağından yaralanan Aydın Aydoğan, soruşturma dosyasına Ulusal Kriminal Büro tarafından gönderilen faillerin fotoğraflarının bulunduğu kitapçık ve CD’nin kayıp olduğunu söyledi. Aydın Aydoğan, kendisini vuran polislerin bulunması için başlatılan soruşturmanın Faili Meçhul Suçlar Bürosu’na gönderilmesi üzerine geçen hafta İstanbul 1.Bölge İdare Mahkemesi’nin verdiği karar üzerine yeniden savcılığa müracaat etti. Bunun üzerine Cumhuriyet Savcısı Selahattin Demir, Memur Suçları Soruşturma Bürosu’na yazı yazarak gereğinin yapılmasını istedi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği, dosyanın Faili Meçhul Suçlar Bürosu’nda kalarak soruşturmanın buradan devam etmesi gerektiğini bildirdi. Soruşturma dosyasını görmek isteyen Aydın Aydoğan, yaklaşık bir saatlik beklemenin ardından dosyada yaptığı incelemede Ulusal Kriminal Büro tarafından şüpheli polislerin görüntülerinin yer aldığı kitapçığın ve CD’nin bulunmadığını gördü. Kitapçığın ve CD’nin nerede olduğunu sorması üzerine Aydoğan’a nerede olduğunun bilinmediği yanıtı verildi. Adli emanete yapılan başvuruda da kitapçığın ve CD’nin bulunmadığı bildirildi. Bunun üzerine Aydın Aydoğan yeni bir dilekçe vererek kitapçığın ve CD’nin bulunarak dosyaya konulmasını istedi. Konuya ilişkin Cumhuriyet’e konuşan Aydın Aydoğan, “Dosyanın ilerlemesine devlet müdahale ediyor. Savcılık etkin soruşturma yapamadığı için AİHM’ye başvuracağım” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet İmzasını bile hatırlayamadı Gar katliamı davasında tanık olarak ifade veren dönemin Gaziantep TEM Şube Müdür Yardımcısı Bestami Duman, kentteki IŞİD yapılanmasıyla ilgili sorulara yanıt vermedi 10Ekim 2015’te 101 kişinin öldüğü Ankara Tren Garı katliamı davasında “ta nık” olarak dinlenen dönemin Gazi antep Emniyeti Terörle Mücadele Şu be Müdür Yardımcısı Beyazıt Besta mi Duman, müşteki avukatların An tep’teki IŞİD yapılanması, katliam daki ihmallere ilişkin kritik sorula ra “bilmiyorum, hatırlamıyorum” di ye yanıt verdi. Ankara Savcılığının yürüttüğü Gar soruşturmasında çok sayıda şüphelinin olmasına karşın sa dece 36 zanlının han ALİCAN ULUDAĞ gi birim tarafından belirlendiğini ısrarla giz leyen Duman, Gar so ruşturması fezlekesinin altındaki im zasını dahi “hatırlayamadı.” Davanın görülmesine Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Olay tarihinde Gaziantep Em niyeti TEM Şube Müdür Yardımcısı olan Beyazıt Bestami Duman ile o ta rihte İstihbarat Şube’de görevli baş polis memuru Tahir Sarıışık “tanık” olarak dinlendi. Davanın tutuklu sa nığı olan ve Gaziantep’te emlakçilik yapan Suphi Alpfidan, savunmasın da 10 Ekim’den önce katliam organi zatörü Halil İbrahim Durgun’a bağ lı IŞİD’lileri emniyete giderek TEM ve İstihbarat Şube’ye ihbar ettiğini, IŞİD’in ev ve depo kiralamaya çalıştı ğını anlatmıştı. Mahkeme de, bu ifa de üzerine söz konusu iki emniyetçi yi çağırmıştı. Tahir Sarıışık ifadesinde Suphi Alpfidan’ı tanımadığını ve ilk kez gördüğünü söyledi. Alpfidan da ihba rı yaptığı istihbaratçının Sarıışık ol madığını söyledi. Bir avukatın “Ba sında IŞİD’in Antep’te bazı mahalle lerde etkin olduğu yazılı. Siz biliyor musunuz bu mahalleleri” diye sor ması üzerine Sarıışık, “Antep’te ba zı mahallelerde yoğunlaştığını bili yorum. Genellikle varoş mahalleler. Bunlar Karşıyaka, Çıksorut mahalle leri” karşılığını verdi. Emlakçiyi tanımadı Daha sonra tanık kürsüsüne çağ rılan Duman da Alpfidan’ı tanımadı ğını söyledi. Duman, TEM’in istihba rat çalışması yapmasının yasak ol duğunu, kendilerinin operasyonel bi rim olduğunu kaydetti. Duman’ı gör düğünü ve TEM Şube Müdürü ola rak kendisini bildiğini söyleyen Alp fidan ise “Neden beni tanımıyor, ger çeği neden ortaya çıkarmıyorlar, o IŞİD’liyi neden koruyorlar? Nasıl bir tiyatronun içindeyim. Kendisini gör düm...” diye konuştu. Tekrar sorulan Duman ise Alpfidan ile görüşmediği ni tekrarladı. Sanıkları da hatırlamadı Müşteki avukatı Ahmet Özel, Bes tami Duman’a başta davanın sanıkla rı olmak üzere çok sayıda IŞİD’linin adı ile bazı olayları sordu. Duman’ın ise sorularn soruların büyük bölü müne “bilmiyorum, hatırlamıyorum” diyerek yanıt vermekten kaçınması dikkat çekti. Duman, altında imzası bulunan bazı evraktaki olay ve kişi leri de hatırlayamadı. Tipinden anlıyoruz Avukat Murat Kemal Gündüz, ba zı IŞİD’lilerin Antep’te özel hasta nelerde tedavi edilmesine ilişkin fo toğraflar göstererek, “Bunlar teda TERÖRİSTLERİN ANKARA TURU Dava dosyasına giren görüntülerde, 2 canlı bombanın, 10 Ekim 2015 günü Ankara sokaklarında birçok noktada kameralar tarafından tespit edildiği ve mitingin yapıldığı alana girerek saldırıyı gerçekleştirdikleri görülüyor. İSTİHBARATÇIYI MUHBİR VURMUŞ Gaziantep’te 13 Temmuz 2016 tarihinde İstihbarat’ta görevli polis memuru Hüseyin Gümüş’ün öldürülmesine ilişkin dava dosyası da Gar davasının dosyasına girdi. Gümüş’ü öldüren Hanifi Çelik’in örgüt içerisindeki polis muhbiri olduğu ortaya çıktı. Üstelik Çelik’in, Gaziantep Emniyeti’nin açıklamasının aksine Gümüş’ü sokak ortasında değil, evinde öldürdüğü anlaşıldı. Gar davasının dünkü duruşmasında konuşan Avukat Tugay Bek, Hanifi Çelik’in IŞİD operasyonunda gözaltına alındığını, muhbir olması karşılığında serbest bırakıldığını anlatarak, “Hüseyin Gümüş, Hanifi tarafından öldürüldüğünde emniyet, Gümüş’ün sokak ortasında IŞİD üyesi tarafından öldürüldüğünü açıkladı. Ancak gerçek hiç de öyle değil. Gümüş, gittiği muhbirin evinde öldürüldü” dedi. Gümüş’ün şehit edilmesine ilişkin Gaziantep’te 14 kişi hakkında dava açılmıştı. Gaziantep 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 7 Aralık günü duruşması görülecek davanın iddianamesinde, katil zanlısı suça sürüklenen çocuk Hanifi Çelik’in de ifadesi yer aldı. Örgüt içerisindeyken kendisine verilen ajanlık teklifini nasıl kabul ettiğini itiraf eden Çelik, “Mahkemeye çık tım, hakkımda adli kontrol kararı verildi. Devam eden süreç içerisinde polis memuru Hüseyin Gümüş, aynı dosyada sanık olan Abdülsamet Cebael ve benimle irtibat kurdu. Zübeyir olarak bildiği şahısla irtibat halinde bulunmamamı istedi. Kabul ettim” dedi. Hanifi Çelik, polis memurunu nasıl öldürdüğünü ise şöyle anlattı: “Abdülsamet, Suriye ülkesine geçti ve Zübeyir isimli şahsa benim polisle irtibat halinde olduğumu söyledi. Daha sonra Zübeyir, bana telefonla ailem ve polis memurunun fotoğraflarını göndererek, polis memurunu öldürmezsem ailesini infaz edeceğini söyledi. Eylemi gerçekleştirdiğim silah parkta gömülüydü, gittim aldım. Daha sonra polis memurunu aradım. Eve çağırdım. Polis memuru eve geldiğinde, odada cep telefonu ile uğraşıyordu. O sırada Glock marka tabanca ile yan pozisyondan yaklaşık 45 metre mesafeden ateş ettim. Tetiğe 1 kez bastım ancak tabanca 23 kez ateş aldı. Polis memurunu vurdum, daha sonra ikametten çıkarak olay yerinden uzaklaştım. Antakya iline kaçtım ve burada polislere yakalandım. Beni tehdit ettikleri için eylemi gerçekleştirdim. Pişmanım.” vi edildikten sonra tekrar sınırdan Suriye’ye geçti. Bunlara neden izin verildi” diye sordu. “ÖSO’cu mu örgütçü mü” diyen Duman, “ÖSO başka, örgüt başka. ÖSO’cu ise tedavi edilir. Sonra sınır dışı ederiz. Başka örgütse ona göre muamele yaparız” yanıtını verdi. Gündüz’ün “Nerden biliyorsunuz hangi örgüt, beyan yeterli oluyor mu” sorusu üzerine Duman, “biz anlıyoruz tipinden tavrından” dedi. Duman, IŞİD’in terör örgütü kabul edilmesinin ardından bununla gerekli mücadelenin yapıldığını belirtti. Neden bilgi saklandı Avukat Senem Doğanoğlu ise Gar soruşturması kapsamında Gaziantep Emniyeti’nin Ankara Savcılığından bilgi saklamasına ilişkin sorular yöneltti. Doğanoğlu, Gar dosyasında 36 sanığın olduğunu, ancak 1 Mayıs 2016 Gaziantep Emniyeti saldırı sıyla ilgili şüpheli 102 sanığın da 10 Ekim katliamıyla bağlantılı olduğunu belirterek, “Gar dosyasında 36 sanığı kim, neye göre belirledi, neden diğer kişiler yok” diye sordu. Duman ise ısrarla 36 sanığın Gaziantep’de hangi birim tarafından belirlendiğine yanıt vermekten kaçındı, “her birimin çalışması oldu” dedi. Soruşturma açılsın Tanıkların ifadeleri sonrasında söz alan Avukat Ahmet Özer, Gaziantep Emniyeti’nin Gar soruşturmasında Ankara’ya göndermediği çok bilginin olduğunu belirterek, “Bilgi saklandığı açık. Antep Emniyeti’nin sisteminde cihatçı listesi var. Ancak bunu vermediler” dedi. Özer, başta Duman olmak üzere bilgi saklayan, IŞİD üyeleriyle ilgili tutanak tutmayan, görevini yapmayan emniyet görevlileri hakkında mahkemenin suç duyurusunda bulunmasını istedi. CHP’DEN OĞUZ GÜVEN SORUSU FETÖ’yü övenler ne olacak? Cumhuriyet.com.tr’nin Genel Yayın Yönetmeni Oğuz Güven’in 52 saniye içinde silinen tweet nedeniyle 3 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırılması Meclis gündemine taşındı. CHP Milletvekili Mehmet Tüm, Meclis Genel Kurulu’nda hükümete sorular yöneltti. Tüm, “Güven’e verilen hapis cezası gazetecileri düşman görmek zihniyetinizin bir sonucu mudur; Twitter’da 52 saniye kalmış bir twite 3 yıl hapis cezası verilen dünyada başka bir ülke var mıdır; bu ceza veriliyorsa, ekranlarda 2002’den 2014’e kadar yıllarca FETÖ övgüleri yapanlara kaç yıl ceza verilmelidir” sorularını yöneltti. Tüm, “Her darbe döneminde hedef olan Cumhuriyet’in 20 Temmuz sonrası da yargılanması bir tesadüf müdür, tutuklu gazeteci sayısında Avrupa 1.’si olan ülkemizin uluslararası kamuoyunda itibarı nasıl düzeltilecektir” ifadelerini kullandı. ÇGD: Ödül verilsin Çağdaş Gazeteciler Derneği’nden yapılan açıklamada ise Güven’e verilen ceza için “Artık birilerinin, açıkça ‘basın özgürlüğü düşma nı ödülü’nü hak ettiğini gösteriyor. Basın özgürlüğüne yönelik her türlü baskıyı, başta siyasiler olmak üzere açıklama ya da kararlarıyla meşrulaştırmaya çalışanlar, her gün adeta birbirleriyle yarışıp bu ödüle aday olduklarını gösteriyorlar. Oğuz Güven’in hapis cezasına mahkum edildiği dava da bu ödülün son adaylarını ortaya çıkarmıştır. Saniyelik tweeti 3 yıl hapisle cezalandıranlara, ‘ömür boyu basın özgürlüğü düşmanı ödülü’ verilmelidir” denildi. l ANKARA / Cumhuriyet haber 11 Mesele NATO ya da Sarraf değil İki yıl önce bir grup gazeteci ve sivil toplum temsilcisi olarak İstanbul’u ziyaret etmekte olan dönemin ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’la bir görüşmeye davet edildik. O dönem, Obama yönetici Ankara’yla iyi geçinmek istiyor ancak Türkiye’de ifade özgürlüğü ve gazetecilerin durumu konusunda kaygılanıyordu. Bu gecikmiş bir kaygı olsa da Biden’ın jesti önemliydi. Görüşmenin büyük bölümünde Biden konuşmuş ve demokrasi ve ekonomik kalkınma arasında doğrudan bir ilişki olduğunu çeşitli örneklerle anlatmıştı. Bütün bunlar yazıldı, çizildi; zaten de Biden bu görüşlerini ‘dostum’ olarak tanımladığı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a bizzat iletme fırsatı buldu. Ancak o görüşmeyle ilgili bir detay var ki, sanırım açıklamanın sırası geldi. Biden, Türkiye’nin demokrasi noktasında geriye gitmesinden ciddi oranda Avrupalıları sorumlu tutuyor, Avrupa Türkiye’yi ittiği için “içe kapanma” yani otoriterleşme dönemine girdiğimizi düşünüyordu. Toplantı bittikten sonra ayaküstü sohbet sırasında da bu görüşü yeniden dile getirdi. O esnada orada bulunan son derece kıdemli bir Amerikalı yetkili de lafa girerek “Biliyor musunuz bazı Avrupa ülkeleri kapalı kapılar ardında ‘Türkiye’yi NATO’dan atsanıza’ diye bize lobi yapıyor. Biz bunu tabii ki reddediyoruz” dedi. O dönem bu lafı kulak arkası ettim. Ayaküstü bir sohbet esnasında söylendiği için yazmadım. Şimdi ise bunun çok önemli bir bilgi kırıntısı olduğunu düşünüyorum. Olayın üzerinden iki yıl geçmiş olmasına karşın yazmaya değer buldum. Cumhuriyet tarihinin en sıkıntılı dönemlerinden birini yaşıyoruz. İçeride büyük bir sıkışma, muazzam bir demokratik daralma, dışarıda ise Batı ittifakı denilen 1950’lerin başından bu yana üyesi olduğumuz kulüpten sancılı bir çıkış süreci yaşanıyor. Geçen haftanın konusu Avrupa Birliği, bu haftanın konusu NATO’ydu. Muhtemelen önümüzdeki hafta da Sarraf davasından dolayı ABD ile müttefik ilişkisini tartışıyor olacağız. Ankara’dakiler, aynı 90’lı yıllarda olduğu gibi bütün müttefiklerinin kendisini bölmeye çalıştığını, düşmanlarla çevrili olduğunu, gazetecilerin vatan haini, sivil toplumun ise Batı’nın ajanı olduğunu düşünüyor. Bu komplocu dar çerçeveden bakıp tüm dünyayı bir mayın tarlası, toplumun ciddi bir bölümünü de ‘iç düşman’ olarak görüyor. Bu haleti ruhiyede memleket çok kolay manipüle ediliyor, bir yerlere sürükleniyor, uzun dönem çıkarlarını hesap etmeden ileri geri hamleler yapılıyor. Ancak Türkiye’yi yönetenlerin anlayamadığı temel bir mesele var. O da NATO’da kalmak ya da Avrupa Birliği’nden kopmak değil. Mesele Batı İttifakı denilen yapıdan çıkmak ya da Rusya’ya yanaşmak da değil. Türkiye’nin esas sorunu, içerideki tablo; yani vazonun çatlamış olması. Bundan kastım, hem içerideki iç barışı tüketmiş ve demokrasiyi geriletmiş olmamız, hem de Türkiye’nin yönetim şekli konusundaki konsensüsü kaybetmiş olmamız. Bu konsensüs çok önemli. İnsanlar size oy vermeyebilir; ancak size oy vermeyenler bile sizin yönetme hakkınızı meşru görmeli. Demokrasilerde bu rıza, toplumun ve sistemin işleyebilmesi için elzemdir. Bu rıza kaybolduğunda, ancak kaba kuvvetle sistemi yürütebilirsiniz. Korkarım Türkiye’de yaşanan sıkıntı, neredeyse yüzde 50’nin yeni sisteme karşı çıkmış olması, bu yüzden de yönetim biçimi konusundaki konsensüsün bozulmuş olması. Hal böyleyken, ister NATO’dan ayrılalım, ister Şanghay Beşlisi’ne girelim, çok bir şey değişmez. Türkiye demokrasi dışı kalan diğer bölge ülkelerine benzer sıkıntı ve istikrarsızlaştırma hamlelerine açık, sürekli yürekler ağızda dış düşman sayan bir ülke olacaktır. Tek çözüm, daha da büyümeden o çatlağı yapıştırmak, en azından istikrar adına demokrasiye dönmektir. l CİHANER SİLİVRİ’DE Hukuki değil siyasi CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner, Silivri’de tutuklu bulunan arkadaşlarımızla bir araya geldi. Akın Atalay, Murat Sabuncu, Ahmet Şık’la görüşen Cihaner, sağlıklarının ve morallerinin yerinde olduğunu aktardı. Cihaner, “Olayın hukuki değil siyasi olduğunun ve bu davanın sonucunun gazetecilik için çok önemli olduğunun farkındalar. Duruşma gününü bekiyorlar’’ dedi. l ANKARA / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle