29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 17 Kasım 2017 16 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY Erdoğan ve Suudi Veliaht Prens Şu günlerde “Ilımlı İslam” yine gündemimizin ön sıralarında; geride bıraktığımız “10 Kasım” günü, Erdoğan tarafından gündeme oturtuldu. Bu kez “Saray”ında değil, “Haliç Kongre Merkezi”nde yapılan bir “sertifika” töreninde. Erdoğan, törende yaptığı konuşmada, “Suudi Arabistan” yönetiminin başına getirilen genç veliaht Prens Muhammed bin Selman’a, oldukça kızgın bir yüzle ve dille seslendi, doğrudan doğruya olmasa da. Anımsanacağı gibi, Prens Muhammed bin Selman (MbS) göreve başlarken yaptığı konuşmada, “Ilımlı İslam ülkesi olacağız!” demişti (24.10.2017) Bu hiç de beklenmeyen bir dile getiriş değil mi? Çünkü geçen yıllarda, kadınların da katıldığı sınırlı bir yerel seçim yapılmıştı Suudi Arabistan’da; sanırım ilk kez. Ülkenin Müftüsü Abdurrahman Barrak, seçim biter bitmez bir “fetva” verdi: “Seçim, kadınla erkeği eşitlediğinden dolayı ‘haram’dır!” diyerek. Haklı; “İslam Şeriatı”na göre öyle; bu durumun “Nisa Suresi”nde, “Erkekler kadınlardan üstündür” ayetiyle (34) bildirildiği hiç unutulmamalıdır. Ayrıca yine bu Suudi Müftüsü’nün, “Altı yaşındaki bir kız çocuğu ile evlenmenin mubah olduğunu” bildiren “fetva”sının, henüz kokusu bitmeden, Prens’in bu “ılımlı İslam ülkesi olacağız!” açıklaması oldukça “cesur” bir söylem değil mi? Kuşkusuz; ne ki, “Suudi Arabistan” ve “Ilımlı İslam”ı bir araya getirmenin olağanüstü “şaşırtıcı” olduğu da unutulmamalıdır. Nitekim anında ses verdi Erdoğan: “İslam’ın ılımlısı, ılımsızı olamaz. İslam tektir. Kimse İslam’ı çeşitlendirme gayreti içine giremez!” diyerek yanıtladı taşkın bir kızgınlıkla. Yine haklı. Haklı olmasına haklı da, “İslam Bankası” gündeme geldiğinde, bankaların ana işlemi olan “faiz”in, İslam’da “yasak” oluşuna hemen bir çözüm üretilmişti, “yorum” yöntemi kullanılarak. Kuran’da, bu yasaklamayı içeren ayette yer alan “faiz”e, “kâr payı” diyerek bir anlam kaydırılmasıyla bir bakıma “İslam Faizi” yaratılıp, İstanbul’da, bir “Kuveyt İslam Bankası”nın açılmasının sağlandığı bilinir... Peki böylece, İslam’ın, “faiz” konusundaki kesin, “sert” tutumu yumuşatılmış, “ılımlı duruma” getirilmiş olmuyor muydu? Ya günümüzdeki durum... Bu “İslam Faizi” söyleminin kullanılması bir yana, koskoca bir “Faiz Lobisi” yaratılmadı mı ülkede? “Hedefimiz ‘İslam Devleti’dir!” diyen Erdoğan tarafından... “Bu ne perhiz, bu ne... !” dememeli, koskoca bir “Takıyye Kurumu” varken... Nitekim, Suudi Prens’e yüklenirken “takıyye”yi ölçüsüzce kullanmadı mı: “Ilımlı, ılımsız İslam olamaz!” diyerek. Öte yanda, Suudi Prens’in dile getirdiği, “ılımlı İslam” kavramının içini nasıl dolduracağını beklemek gerekmez miydi? Daha dün bir, bugün iki; bu denli acelecilik neden? Arap ülkelerinden de, bir kıpırdama, dolu dolu bir ses duyulmadı henüz... Yoksa, “Ortadoğu’nun lideri olma” isteği sürüyor mu hâlâ? Oysa bunun için bile olsa, pek erken değil mi? Biraz sabır... Ne dersiniz sayın danışmanlar? 17 Kasım 2017 SAYI: 33644 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06.17 06.01 06.22 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.47 12.56 15.28 07.29 12.41 15.15 07.48 13.03 15.42 Akşam 17.52 17.39 18.06 Yatsı 19.15 19.01 19.25 Singapur Cumhuriyeti, siyasal bağımsızlığını 9 Ağustos 1965 günü elde etmiş, kendine ait 40 kadar adacıkla toplam yüzölçümü 718 kilometrekare, nüfusu ise 5 milyon 470 bin. Küçük bir ada devleti. Ada, boyuna 43, enine ise 22,5 km. Malay Yarımadası’na 1200 km uzunluğunda bir kara ve demiryoluyla bağlı. Cumhurbaşkanlığı sistemi ile yönetiliyor fakat cumhurbaşkanın yetkileri oldukça kısıtlı. Adada resmi dil olarak İngilizce, Malayca, Çince ve Tamilce konuşuluyor. Bunlardan Malayca bir süre önce “milli dil” olarak kabul edilmiştir. Singapur disiplinli ve temiz bir ülke; bu özellikleri belli kurallara/yasaklara bağlı. Örneğin, komşular rahatsız olmasın diye gece yarısından sonra yıkanmak yasak. Sokakta su dışında içecek içmek yasak. Sokakta belirlenen yerler dışında sigara içmek yasak. Toplu taşıma araçlarında yemek yemek yasak. Yollarda belirlenen noktalar dışında karşıdan karşıya geçmek yasak. Duraklar dışında taksi çevirmek yasak. Yere çöp atmak yasak. Belli bir park yeri bildiremiyorsan araba satın almak yasak. Sakız çiğnemek ve ülkeye sakız sokmak yasak. Yabancıların konut satın almaları yasak, ancak 99 yıllığına kiralanabiliyor. Arabanı yıkamamak yasak… Kısacası bir Türk için yaşanması zor bir ülke. Fakat dünyanın en temiz ülkelerinden biri olmak kolay değil! Singapur ekonomisinin büyük bir kısmı ticarete dayanıyor. Ayrıca ulaştırma, bankacılık, sigortacılık, haberleşme, tamirat ve depolama gibi hizmetlerden de önemli ölçüde gelir elde edilmekte. Singapur ekonomisinin dayandığı diğer önemli gelir kaynağı ise endüstri. Son zamanlarda mevcut işçi gücünün yüzde 52’sine yakın bir bölümü, endüstri alanında istihdam ediliyor. İşçi gücünün yüzde Singapur’dan Türkiye’ye 33’lük bir bölümü ticaret ve hizmetlerdeyken, tarım alanında yüzde 2 gibi küçük bir işçi grubu kalmış. Singapur’un önde gelen endüstri dalları; gemi yapımcılığı, petrol rafinerileri, elektronik aletler, tekstil, gıda ve kereste endüstrisi. Turizm ülke için önemli bir gelir kaynağı. Balıkçılık da özellikle son zamanlarda ülke ekonomisine önemli ölçüde gelir sağlıyor. Gelelim Türkiye’ye. Küçücük Singapur’da kişi başına ortalama yıllık gelir 56.226 dolarla dünyada 4. sırada iken Türkiye’de bu sayı 10 yıldır 9.50011.000 dolar arasında seyrediyor. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, “Kişi başına milli gelirde 10.000 dolar civarında olan bana kaç ülke sayabilirsiniz” diye soruyor sonra “7’yi geçmez” diye yanıtlayıp övünüyor. Yüzde 10 işsizlikten, cari açığımızdan, sayıları gittikçe artan yoksulluk sınırı altındaki milyonlarca yurttaşımızdan söz etmiyor. Ülkemizin geneli çöpten pislikten geçilmiyor. Kentlerimiz, beldelerimiz, kıyılarımız betonlaşmış, çirkinleşmiş. Tarımımız çökmüş. Temel gıda gereksinimlerimizi ithalatla karşılıyoruz. İhracatımızın büyük bölümünü katma değeri az ürünler oluşturuyor. AKP iktidarı ve bu iktidar adına laf üretenler tarımı gelişmeyen bir ülkenin endüstri ürünleri üretiminde başa güreşemeyeceği gerçeğinden adeta habersizler. ABD, Almanya, Büyük Britanya, Hollanda, İtalya gibi sanayi ülkelerinin aynı zamanda tarım üretiminde de dünyada başı çektiklerini görmüyorlar. Yüzölçümü ancak Konya kadar olan Hollanda’nın nasıl olup da tarımsal ürün ihracatında ABD’den sonra dünyada ikinci sırada olmasına kafa yormuyorlar. 21. yüzyılda endüstriyel büyümenin yüksek teknoloji üretimine ve ihracatına bağlı olduğuna gözlerini kapatmışlar. Singapur’da yüksek teknoloji ürün ihracatı yılda kişi başına yaklaşık 26.000 dolar iken bu, Türkiye’de yalnızca 29 (evet, yalnızca yirmi dokuz) dolar! Yapboz oyununa çevrilen eğitim politikasıyla bu ülkede gerekli akademik altyapının oluşması olanaksızdır. Üniversite öğreniminin ücretsiz olduğu Singapur’da dört üniversite bulunuyor. Bunlardan Nanyang Teknoloji Üniversitesi en iyi 500 üniversite sıralamasında 58., Nanyang Singapor Üniversitesi de 28. sırada. Türkiye’deki üniversite sayısı ise 200. Çin’in Şhangay’daki Jiao Tong Üniversitesi’nin her yıl hazırladığı “Dünyanın En İyi 500 Üniversitesi” sıralamasında bu yıl (2017) Türkiye’den tek üniversite olarak İstanbul Üniversitesi 415. sırayı aldı. İktidarın bunları düşüneceği yok! Düşünmek, ona göre davranmak bize düşüyor derim. Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] Kadına takılan takılar  ERAY KARINCA Avukat, emekli aile hâkimi Ülkemizde bir el, sürekli kadınların yasalardan kaynaklanan ya da örf, âdet ve göreneklerden gelen kazanımlarını tırtıklıyor. Bunların bazısı medeni nikâhtan önce imam nikâhının kıyılmasına uygulanan yaptırımın, hak ve özgürlükleri koruması gereken Anayasa Mahkemesi’nce iptali ya da medeni nikâhın özüyle bağdaşmadığı, ikiliğe yol açacağı vb. itirazlara rağmen müftülere nikâh kıyma yetkisinin verilmesi iken, bazısı da kadına şiddete, kadın cinayetlerine gizlice gösterilen tolerans ya da zorunlu arabuluculuk gibi sinsice olabiliyor. Yargıtay kararları Kadın aleyhine bu geri dönüşün, kadınların haklarının sinsice geri alındığı/ alınmaya çalışıldığı örneklerden biri de aile mahkemelerinde önemli bir yekün tutan boşanma aşamasında açılan ziynet eşyalarının iadesi davaları. Bu davalardaki bazı gelişmelerden kadının önemli bir kazanımının daha deyim yerindeyse tırtıklandığını, kadının bu kez ekonomik kazanımının ustaca elinden alındığını görüyoruz. Nitekim Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, Esas No: 2013/13015, Karar No: 2013/15720 kararına göre, “Yine kural olarak, evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun kadına bağışlanmış sayılır”mış. Yine 2017/ 803715 sayılı bir Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararına göre de “Diğer taraftan evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır”mış. Neden sınırlı? Bu kuralın ne olduğunu, neden “kadına takılan” olarak sınırlandığını, neden tamamının kadının olmadığını karardan anlayamıyoruz. Buna göre fiziki olarak “kocaya takılmışsa, kocanındır” gibi düz bir mantık kullanıldığını ya KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI Kız alıyorsan, gelin (gelen) ediyorsan, kız veriyorsan, boşanmada da ziynetini kim takarsa taksın ayrım yapmadan kadına vereceksin. Görenekler bile böyle diyor ama Yargıtay sinsice bir karar alıyor Yargıtay 3. Dairesi’nin verdiği bir kararla, boşanma aşamasında “sadece kadına takılan takılar” kadının sayıldı. da eşit muamelede bulunmanın hedeflendiğini düşünmek mümkün. Ancak bu düz mantık, doğası gereği salt egemen olanın, açıkça söyleyelim somut olayda ataerkil zihniyetin işine yarayacağı için haksız sonuçlara yol açıyor. Çünkü eşit olmayanlara eşit muamele etmek demek, en hafifinden eşitsizliğe göz yummak demektir. Sinsice yerleştirilmeye çalışılan bu yorumun amacının son tahlilde, kadının boşanırken de güçsüzleştirerek nihai hedef olan onu evde oturtarak erkeğe koşulsuz itaatini sağlama amacına hizmet etmek olduğu kuşkusuzdur. Amacınız ne? Soruyu tekrarlarsak, hani kim takarsa taksın ve kime takılırsa takılsın düğünde takılanların tümü kadınındı? Kim, hangi el, ne zaman bu ayrımı getiriverdi? Nihai amaç ya da bilinçaltı, kadın tıpkı evliyken olduğu gibi boşanırken de kocasının insafına kalsın, şiddet de [email protected] [email protected] görse, da her türlü zulme boyun eğsin, evinde otursun ve kadın ekonomik ve sosyal yaşamdan çekilsin, evde çocuk baksın, temizlik ve yemek yapsın, kocasının ihtiyaçlarını karşılasın olduğu için, özellikle şehirlerde küçük burjuvanın mülkiyetçi ve küçük hesapçı damarının etkisiyle erkeğin üstüne takılan takılar erkeğin, kadının üstündekiler ise kadının ayrımı meşrulaşıverdi. Çünkü ataerkil zihniyet, kadını kendi silahıyla vurma kurnazlığını gösterecek denli sinsiydi. Örneğin alıp vermenin kendisi kötü ve yanlış ise bundan yararlanmak da yanlış değil miydi? Değildi, çünkü dünya üzerindeki eşitsizlik giderilmiş değildi, mülkiyetin yüzde 90’ından fazlası hâlâ erkeklerindi ve karar mercilerinde hâlâ kadınlar çok azdı... Para ve güç erkeklerin elindeyken birtakım felsefi yorumlarla kadını ekonomik olarak zayıflatma lüksü kabul edilemez. Kadın aleyhine olan bu yorumun bu denli kolayca benimsenmesinde Yargıtay’ın 3. Hukuk Dairesi’nin aile hukukuna ilişkin olarak çok az çeşitte davaya bakıyor olmasının, dolayısıyla toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin farkında olmayışının da etkisi olabilir mi? Bu soruya yanıtımız evet ise, toplumsal cinsiyet eşitliği konusuna yüksek yargının da eğitilmesi gerekli. Takı nedir? Ne var ki binlerce yıllık geçmişe sahip belki de mağara döneminden kalma altyapısı olan ve dilimize de  kadının gelen (gelin) olmasından, kız alıp kız verilmesinden, (kızın, kendi evinden verilip başka bir eve alınmasından) doğan bir kazanımın bir şekilde geri alınması, tarihsel ve antropolojik kocaman bir haksızlıktır. Çünkü Anadolu’da kadınlar küçük yaşta evlendirilirken, kızlar verilip alınırken kız çocuğunun annesinden babasından, kardeşlerinden koparmanın, onun gönlünü etmenin bir yoludur, karşılığıdır, onu ziynetlerle süslemek. Ve bu görev de kuşkusuz kızı alana düşer. Evlenirken ziynet kadının süsü iken, boşanırken pardon tüm bunlar seni kandırmak içindi mi deniyor şimdi? Değilse, alıyorsan vereceksin. Bu toplumsal, bireysel olgunun üstüne efendim “oğlan tarafı oğlana taktı, takanın muradı oğlana ekonomik yardımdı, öyleyse takılar oğlanındır” diyemezsin. Haksızlıktır bu. Küçük hesaptır. Bu geleneğin kökenini bilmemek, düşünmemektir. Çünkü hâlâ kızlar gelin gidiyor, çünkü hâlâ kızlar veriliyor, çünkü hâlâ kızlar alınıyor. Umarım ve dilerim ki Yargıtay’ın ilgili dairelerince konuya bir de bu açıdan bakılarak eğer bakılmadıysa kadının boşanırken evliliğin doğasından kaynaklanan bu hakkından mahrum bırakmaktan vazgeçilir veya yiğit bir aile mahkemesi hâkimi bu türden bir bozmaya karşı bir kez daha direnir ve böylece kadınlar tarihsel bir haklarını daha geri alırlar. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle