02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 13 Kasım 2017 2 [email protected] sağlık EDİTÖR: SİBEL BAHÇETEPE TASARIM: EMİNE BİLGET 400 yataklı hastanenin 325 yatağı yasaklı SİBEL BAHÇETEPE Ülkemizde çocuk kanserlerinde birinci sırada yer alan ve en sık 28 yaş aralığında görülen löseminin (kan kanseri), son yıllarda bir yaşın altına kadar indiği belirtildi. Lösemili Çocuklar Haftası nedeniyle konuya dikkat çeken CHP Bursa Milletvekili Dr. Ceyhun İrgil, “LÖSEV’in ücretsiz tedavi hizmeti sunduğu hastanesine ruhsat verilmediği için tam kapasite çalışamıyor. Siyaset üstü böylesi bir konuda gerekli izin verilmelidir” dedi. CHP’li İrgil, 28 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası nedeniy le Meclis’te yaptığı konuşmada, “Tedavisi çok pahalı ve zor olan lösemide iyi bir tedaviyle iyileşme oranı yüzde 92. Bu nedenle ilgili kuruluşların ve lösemi vakıflarının desteği önemli” diye konuştu. Lösemili Çocuklar Vakfı’nın (LÖSEV) lösemili çocuklar ve ailelere yönelik tamamen ücretsiz konuk evi, okul, sosyal ve spor tesisi gibi hizmetler sunduğunu belirten İrgil, bir yıl önce de sağlık kenti olarak nitelenebilecek LÖSANTE hastanesinin kurulduğunu anımsattı. Hastanenin tam donanımlı ve 400 yataklı bir kompleks olmasına karşın tam kapasiteyle hiz metine hükümetin izin vermediğini vurgulayan İrgil şunları söyledi: “Bu hastaneye dünyanın en iyi radyoterapi cihazı alınmış, kuruluş izni verilmiş ama Sağlık Bakanlığı 75 yataktan fazlasına ruhsat vermeyerek ‘çalıştıramazsın’ diyor. Yani bugün özel hastanelerde tonlarca para ödenirken, devlet hastanelerinde hastalar kuyruklarda beklerken tamamen parasız tedavi vereceğini, lösemili ve kanserli çocuklardan tek kuruş fark almayacağını söyleyen LÖSEV’e engel oluyoruz. LÖSANTE hastanesine yönelik bu bürokratik engellemeye dur denmeli.” 8estBeutirğuinnde yanlış ‘Çaresi yok’demişlerdi saPhDYvi2nkKlaea2eaemraaroğ.çdyşrmyyefaalaaeKıaü.lnğaüirtnyşaDr,lıciüvvıtnrayrİnaıaseme.atnlddetarM,eeafkaedliIatdkenaklliŞıe.ytihbvinhİleHaDdYmueuatğai’şdzslaad,e’ısttodeşretuatşaarananilVlfrşıalPğı’ıeenanğrılndaoiı anf.n Irak’taki savaştan 3 yıl önce kaçan ve Türkiye’ye sığınan Yaşar Süleyman’ın (22) hikâyesi di ğer savaş mağdurlarından biraz fark lı. 4 yaşındayken halk arasında fil has talığı olarak bilinen lenfödem hastalı ğına yakalanan, ayakla rı şişen, yürümekte zor lanan Yaşar, ülkesinde çıkan savaş ve IŞİD zul mü nedeniyle ailesini, SİBEL BAHÇETEPE 8 kardeşini geride bırakarak Türkiye’ye sığındı. İstanbul’a geldiğin de kalacak kimsesi olmadığından so kaklarda yattı. Rahatsızlığı nedeniy le çok fazla ayakta kalamadığı için iş bulmakta da zorluk çekti. Geçici ola rak çalıştığı işyerindeki arkadaşla rının yardımıyla Prof. Mehmet Veli Karaaltın’a ulaşan ve ameliyat edilen Yaşar, “Kıyafetlere sığamıyor, şişen bacaklarım yüzünden yürümede sorun yaşıyordum. Artık bunlar yok” dedi. ‘Bacaklarım fil gibiydi’ Sıklıkla bacak veya kollarda görülen, vücutta ödem ile kendini gösteren fil hastalığına yakalanan Yaşar Süley Prof. Dr. M. Veli Karaaltın Belirtiler şöyle Yaşar Süleyman l Şiddetli yorgunluk l Ağır şişmiş uzuv ya da baş ve boyun dahil vücudun diğer bölgelerinde lokalize sıvı birikmesi l Şişkinliğin oluşmaya başladığı yerde renk değişimi l Bacaklarda şişkinlik ve fil ayağına benzer görünüm. man, yaşadıklarını gazetemize anlattı. Ülkesinde gitmediği doktor kalmadığını söyleyen Yaşar, “Ayaklarım en az 3 misli şişmişti. Her geçen gün daha da kötüleşiyordu. Yürüyemiyordum.. Doktorlar ne olduğunu bilmiyorlar ve bu yüzden de tedavi edemiyorlardı, çaresi yok diyorlardı. Hastalığımın ne olduğunu, hatta adını bile Türkiye’ye gelince öğrendim. Bacaklarım gerçekten de bir fil bacağı gibiydi” dedi. İstanbul’a geldikten sonra hayatının değiştiğini söyleyen Yaşar, şöyle devam etti: “İstanbul’da hastane yatağı üreten bir firmada çalışıyordum. Orada arkadaşlarım rahatsızlığım ile ilgili doktor araştırmaya başladılar, Prof. Dr. Mehmet Veli Karaaltın hocama ulaştılar. Kendisi ile tanışıp hikâyemi anlattıktan sonra ameliyatımı yapmayı kabul etti. Eskiden çok zor yürüyordum, giyinemiyordum, iş bulmada zorluk çekiyordum, depresyondaydım. Dr. Karaaltın bana daha evvel yaşamadığım bir hayatı hediye etti. Hiç para gözetmeksizin ameliyatımı üstlendi. O benim hayatımı değiştirdi ve bana, yaşama dair ikinci bir şans verdi. ” ‘Enfeksiyon riski yaratır’ Plastik rekonstrüktif ve estetik cerrahisi uzmanı Prof. Dr. Mehmet Veli Karaaltın ise “Lenf ödemi (lenf yolu damarları tıkanmasıfil hastalığı) lenf sıvısını taşıyan lenf kanalları ile lenf düğümlerinin doğuştan ya da sonradan hasara uğraması sonucu, lenf sıvısının ve proteinin lenfatik sistemin taşıma kapasitesinden daha büyük bir bölgede birikmesi sonucu oluşur” dedi. Dünyada 140 milyonun üzerinde lenf ödem hastasının olduğunu anımsatan Karaaltın, hastalığın en sık lenf düğümünün cerrahi olarak alınması ya da ışın tedavisi sonucu işlev kaybetmesi sonucu ortaya çıktığını söyledi. Kimi zaman ise bir parazitten ya da genetik faktörlerden de hastalığın ortaya çıkabileceğini kaydeden Karaaltın, özetle şunları dile getirdi: “Tedavide genellikle lenf sıvısının birikmesini engellemek üzere kurgulanmış ya da ileri evrelerde etkilenen hastalıklı dokuların cerrahi olarak vücuttan uzaklaştırılması gelir. Önceden tüm deri soyulup farklı yerlerden alınan derilerle yama konurdu. Son dönemde mikro cerrahinin ısrarlı gelişimi ve plastik cerrahinin sınırsız ufku, ödem cerrahisinde yeni ve etkileyici bir yöntemi sunuyor: Boyun bölgesinden aktarılan damarlı lenf düğümleri ameliyatları yapılıyor. Meme kanseri sonrası gelişen el ve kol lenf ödemlerinde kasık bölgesinden alınan damarlı lenf düğümleri ile tedavi imkânı sağlıyor.” l İSTANBUL Kalp naklinde gerideyiz Ankara Üniversitesi Organ ve Doku Nakli Merkezi Mesul Müdürü Prof. Dr. Ahmet Rüçhan Akar, Türkiye’nin kalp naklinde çok geride olduğunu belirterek “Karaciğer ve böbrek naklinde çok ilerideyiz ama kalp naklinde çok gerideyiz. Türkiye’ye yakışmayan bir durum aslında” dedi. 39 Kasım Organ Bağışı Haftası nedeniyle Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde “Boşluğu Sen Doldur, Organ Bağışla Hayat Ver” sempozyumu düzenlendi. Akar, organ bağışı konusunda halkın bilinçlendirilmesi gerektiğini belirterek “Kendi öz kaynaklarımızla organ bağışı işini çözmemiz gerekiyor. Kalp naklinde çok gerideyiz. Kalp nakilleri yalnızca beyin veya dolaşım ölümü gerçekleşmiş kadavradan yapılabildiği için ülkemizde milyon nüfus başına 1 kalp nakli gerçekleştirilebiliyor. Ülkemizde 1968 yılından bu yana, yaklaşık 50 yılda toplam 1014 kalp nakli gerçekleştirilmiştir. Diğer bir deyişle Türkiye de halen yaklaşık 150’si acil olmak üzere 918 hasta kalp beklerken yılda yalnızca yaklaşık 80 kalp nakli yapılabilmektedir” diye konuştu. Her gün dünyada 18 kişi organ yetersizliği nedeniyle organ nakli bekleme listelerine alınırken, her gün 22 hasta donör bulunamaması nedeniyle bekleme listelerinde hayatlarını kaybettiğine dikkat çeken Akar, şöyle devam etti: “Beyin ölümü gerçekleşen bir hastada organ bağışı yapılmadığında ise tüm organlar ne yazık ki toprağa gitmektedir, nakil bekleyen hastaların umutlarıyla beraber. Ülkemiz canlı vericili organ nakillerinde ülkeler bazında karşılaştırıldığında ilk sırada iken kadaverik organ bağışında maalesef Batı toplumlarının çok gerisinde yer almaktadır.” Prof. Dr. Ahmet Rüçhan Akar: Organ bağışı farkındalığı artırılmalı MkaRpbtirırinmcıyiloiğriuNzİ Ülkemizde MR tetkiklerinde, bin kişiye düşen 133 tetkik sayısıyla dünyada ilk sıradayız. Türk Radyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Tamer Kaya, “Bu durum bir başarı hikâyesi değil, tetkik yorumlama sürecinde kaliteden taviz verilerek bir sayı artışının sağlanmasıdır. 12 dakikada tetkik okumak zorunda kalınması da sağlık hizme ti kalitesini olumsuz etkiliyor” dedi. Türk Radyoloji Derneği tarafından düzenlenen 38. Ulusal Radyoloji Kongresi, Antalya Belek’te gerçekleştirildi. Prof. Kaya, Türkiye’nin MR’da dünya birincisi olduğunu, bunun sonucunda verilen sağlık hizmetinin kalitesinin de olumsuz etkilendiğini anlattı. Acilen planlama yapılması ve tedbirler alınma sı gerektiğini kaydeden Kaya, şöyle devam etti: “Radyolog sayısında Avrupa ülkeleri arasında 3 katı daha düşüğüz. Tetkik yüksek, radyolog sayısı 3 kat düşük. Buna işlem yaparsanız iş yoğunluğu ortaya çıkar. Bir dakikada tetkik modundan çıkıp fabrika ayarlarına dönmeliyiz. Tetkiklerin standardını yazılı olarak ortaya koymalıyız. “ Burun estetiği, ülkemizde ve dünyada en sık yapılan ameliyatlardan birisi. Halk arasında, bu ameliyat ile ilgili adeta şehir efsanelerine dönüşen birçok kafa karışıklığı da mevcut. Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Seçkin Ulusoy, burun estetiği ameliyatlarında 1doğru bilinen yanlışlar hakkında bilgi verdi.  Yanlış: Çok genç veya ileri yaşlarda, burun estetiği ameliyatı yapılmaz. Doğru: Bu ameliyatlar için alt sınır kızlarda 16, erkeklerde 18 yaştır. Fakat, burundan havayolu tıkanıklığına bağlı ileri derece zorluğu olan daha küçük yaşlardaki çocuklarda da bu ameliyatı nadiren de olsa ger 2çekleştirebiliyoruz. Yanlış: Tüm burun estetiği ameliyatları, aynı yöntemlerle uygulanır. Doğru: Her birey özgün olduğu gibi her burun yapısı da özgündür ve kişiye özel 3planlama yapılmalıdır. Yanlış: Açık yöntemde yara izi kalır. Doğru: Günümüzde uyguladığımız açık yöntem ile yara izini 6 ay sonrasında çıplak gözle fark etmek neredeyse imkânsızdır. ‘Morluk daha az’ 4Yanlış: Burun estetiği sonrası, ağrılı bir süreçtir. Doğru: Bu ameliyatlar büyük oranda ağrısızdır, ameliyattan sonraki 3. günden itibaren pek çok hastamız ağrı kesici kullan 5ma ihtiyacı hissetmiyorlar. Yanlış: Burun estetiği sorasında, burun ucu düşer. Doğru: Ameliyat, tecrübeli ellerde yapıldığında, burun ucu düşmez. Modern rinoplastide, burun ön kısmını mutlaka greft de 6diğimiz kıkırdaklarla destekliyoruz. Yanlış: Ameliyatın en zor tarafı, burun tamponları ve bunların çıkarılmasıdır. Doğru: Yıllardır, dokuya yapışıp ağrılı bası yapan ve çıkarılırken acı veren uzun burun tamponlarını kullanmıyoruz. Günümüzde tampon etkisini oluşturmak amacıyla, dikiş teknikleri, kendiliğinden eriyebilen tamponlar veya silikon tamponları kullanıyoruz. Bunların tümü ağrısız ve son derece 7konforlu uygulamalardır. Yanlış: Burun estetiğinde, lazer uygulaması daha başarılı sonuç verir. Doğru: Lazerin, burun estetiği ameliyatlarında yeri yoktur. Lazer, asla kemik ya da 8kıkırdak dokuyu şekillendirmez. Yanlış: Burun estetiği sorunları, sadece cerrahi müdahale ile düzeltilir. Doğru: 10 yıl öncesine kadar burun şeklindeki sorunların düzeltilmesinde, ameliyat dışında alternatif bir yöntem yoktu. Fakat günümüzde gelişen dokuya uyumlu dolgu maddeleri teknolojileriyle, az sayıdaki olgularda ameliyatsız burun estetiği mümkü. Fakat tüm burun şekil bozukluklarının “Ameliyatsız burun estetiği” olarak da tabir edilen dolgu, botoks veya cilt germe ile düzeltilebileceği konusunda yanlış bir algı vardır ve bu da doğru değildir. Sedef hastalığı bulaşıcı değil Türkiye Sedef Hastaları Dayanışma Derneği, İstanbul’da “Türkiye’deki Sedef ve Sedef Artriti” hastalarının temel sorunlarına dair toplumda farkındalık yaratmak amacıyla “Hasta Deneyimi Zirvesi: Küresel Bir Sağlık Sorunu Olarak Sedef Hastalığı” başlıklı bir zirve düzenlendi. Burada konuşan Sedef Hastalığı Dernekleri Uluslararası Federasyonu (IFPA) Başkanı Lars Ettarp, sedef hastalığının bulaşıcı bir hastalık olmadığını, bir tür sistem bozukluğu olduğunu belirterek “Hastalar sırf bu yanlış bilgiler nedeniyle toplumsal hayattan dışlanıyor” dedi. Ettarp, “Sedef hastalığı hakkında toplumu bilinçlendirmek, politika yapıcıları, bireyleri bilgilendirmek ve hastaların haklarını savunmak gibi çabamız var. Dünya Sağlık Örgütü’nün internet sitesinde de hastalıkla ilgili bilgi yayımlamasını istiyoruz” diye konuştu. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle