30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 6 Ekim 2017 EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: İLKNUR FİLİZ SONUÇLARI 11 18 29 40 46 52 6 BİLEN: 5 milyon 394 bin 789 TL (Devretti) 5 BİLEN:11 bin 353’er TL 4 BİLEN: 203.35’er TL 3 BİLEN:16.85’şer TL 270/1 0 0 320/1 6 0 220/8 0 250/1 3 0 260/6 0 220/1 0 180/3 0 250/6 0 300/1 4 0 270/1 2 0 240/7 0 270/1 8 0 130/1 0 0 290/2 0 0 150/8 0 80/7 0 150/8 0 300/1 4 0 150/1 0 0 250/1 5 0 210/1 8 0 170/1 5 0 TARİHTE BUGÜN 1923: İstanbul’un düşman işgalinden kurtuluşu. 1923: Ünlü yazar Yaşar Kemal’in doğum günü. 1990: Aydınlanma şehidi Bahriye Üçok (71), evine kargoyla gönderilen bombalı bir paketin patlaması sonucu katledildi. Eğitim çıkmaz sokaktaEĞİTİM REFORMU GİRİŞİMİ’NİN 10. ‘EĞİTİM İZLEME RAPORU’ YAYINLANDI Öğrenci mutsuz ve başarısız, bölgeler ve okullar arasında eşitsizlikler var. Okullar öğretmen ve öğrencilerin iyi olma hallerini desteklemekten uzak PROTOKOL İMZALANDI Anaokulları müftülüğe emanet OZAN ÇEPNİ Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) eğitimi dinselleştirme çalışmaları anaokuluna kadar indi. MEB’in eğitim alanında dini vakıflarla gerçekleştirdiği protokollerin ardından İl Milli Eğitim Müdürlükleri, yeni eğitim öğretim döneminde Türkiye’nin dört bir yanında müftülükler ile protokol imzalamaya hız verdi. Eğitimi din görevlilerine teslim eden protokoller kapsamında, anasınıfından başlayarak anne ve babalarının adlarını bile hafızlarına almakta zorlanan çocuklar dini eğitim ile karşı karşıya kalacak. Zorunlu din dersi 4. sınıfta başlasa da MEB, il il müftülüklerle protokol imzalayarak bu derslerin seviyesini 4 yaşına indiriyor. Son olarak Bolu İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile Müftülük arasında imzalanan protokolle, okul kapıları din görevlilerine sonuna kadar açıldı. Protokolle, okulöncesi ve ilkokullarda kayıtlı çocuklara değerler eğitimi ve din eğitimi çalışmalarının yapılması amaçlandı. Ayrıca, “öğrencilerin manevi ve kültürel gelişmeleri hedeflenmektedir” denilerek protokolün kapsamı genişletildi. Müftülüklerin vereceği eğitimin, zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersi dışında kalan anaokulu, ilkokul 2 ve 3. sınıfları da kapsıyor. 5 yaşında 6 saat Protokolle, anaokullarında her sınıfta haftada 6 saat, 2 ve 3. sınıflarda ise her sınıfta “serbest etkinlik saatlerinde” haftada 2 saat olacak şekilde program yapılmasında anlaşma sağlandı. Bu kapsamda okullarda verilecek din eğitimi faliyetlerinde kullanılacak materyal ve etkinliklerin hazırlanması ve öğretim programlarının uygulanması ve ‘denetimi’ Müftülüğe bırakıldı. Küçük yaştaki çocukların din eğitimine uyum sağlaması için Müftülükçe görevlendirilen öğreticiler ile okul öncesi ve sınıf öğretmenleri arasındaki koordinasyon görevi de okul müdürlerine verildi. Çocukların camilere “gezi” adı altında götürülmeleri de protokolde yer aldı. Kuran eğitimine katılan öğrencilere kazanımlar doğrultusunda okul müdürlüklerince de ödül verilmesi kararlaştırıldı. VELİLERE SORDULARntalya Milli Eğitim MüAdürlüğü, Müftülük ile im zalanan protokol kapsamında, anaokulundaki çocuklara yönelik verilecek din eğitimi için velilere izin belgesi gönderdi. Belgede “İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Müftülük arasında yapılan işbirliği protokolüne göre 46 yaş öğrenciler için okulumuzda Kuran öğretimi yapılması planlanmaktadır. Kuran öğretimi isteyip istemediğinizi belirtiniz” denilerek velilere istiyorumistemiyorum seçenekleri sunuldu. l ANKARA FİGEN ATALAY Türkiye’nin eğitim karnesi, hem akademik başarı hem de çocuğun iyi olma hali bakımından zayıf. Öğrencinin mutsuz ve başarısız olması, bölgeler ve okullar arasındaki eşitsizlikler, öğretmenlerle ilgili reform ihtiyacına işaret ediyor. Eğitim Reformu Girişimi (ERG) tarafından hazırlanan “Eğitim İzleme Raporu 20162017’’ açıklandı. Rapora göre çocuğun iyi olma halini güçlendirecek yatırımlar için daha fazla bütçe ayrılmasına gerek duyuluyor. 201415 öğretim yılından bu yana özel okullara teşvik ödenmesi kamu kaynaklarının eğitim alanında eşitlikçi kullanımı ilkesiyle çelişiyor. Akademik başarı ve çocuğun iyi olma hali bakımından kilit ‘TEK TİP’LE OLMAZ Raporda görüşlerin açıklayan eski Talim Terbiye Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ziya Selçuk, “Eğitimin son 10 yılı’’nı şöyle değerlendirdi: “Eğitimin son 10 yılı nicelikte olumlu değişimlerin yaşandığı ancak nitelikte ve paradigmal dönüşümde mesafe alınamayan yıllar olarak özetlenebilir. Sahici dönüşümlerin yaşanabilmesi için hangi türden olursa olsun “tek tip nesil” anlayışından vazgeçil melidir. Bu anlayıştan sadece “tek tipçi” çıkar. Eğitim bir parti ödevi değil, bir millet ödevidir. Bu nedenle bu topraklarda yaşayan her canın temsil edildiği bir eğitim yaklaşımına ihtiyaç var. Başlangıçta “Milli Eğitim” anlayışı çıkmaz sokaktır. Eğitimin mesajı insanadır. Mesajı insana olan her şey önce evrensel olarak planlanır. Sonrasında yerelin boyasıyla boyanır ve millileşir.’’ role sahip olan kişiler öğretmenlerdir. Bu iki alandaki zayıf karne ile bölgeler ve okullar arasındaki eşitsizlikler, öğretmenlerle ilgili reform ihtiyacına işaret ediyor. Türkiye’de 538 öğrenciye 1 psikolojik danışman ve rehber düşüyor. Okuldaki iklimin öğrenciler ve öğretmenler için şiddetsiz, güvenli ve iyi olma hallerini destekleyici olması gerekiyor. Olumlu bir eğitim ortamı için psikolojik danışman ve rehberlerin sayısının artırılması ve rehberliğin güçlendirilmesi gerekiyor. Rapora göre, Türkiye’deki öğrencilerin yüzde 28.6’sı, 0 ile 10 arasındaki yaşam mem nuniyeti ölçeğinde 0 ile 4 arasını seçmiş, yani yaşamlarından memnun olmadıklarını belirtmişler. Bu bulguya, Türkiye’deki çocukların iyi olma halini geliştirmeye yönelik politika ve uygulamalara gereksinim olduğunun önemli bir göstergesi olarak dikkat çekiliyor. 900 bin çocuk işçi Çocuk işçiliği ve çocuk evliliği bazı çocukların eğitim kurumlarına erişimini engelliyor. Türkiye’de 618 yaş arasında ekonomik faaliyette bulunan 900 bin çocuk bulunuyor; bu çocukların %44’ü mevsimlik tarım işinde çalışıyor. Bu çocukların neredeyse yarısının okula erişimi bulunmuyor; kayıtlı mevsimlik tarım işçisi çocukların birçoğu da okula düzenli devam edemiyor. Diyanet kreşleri Okulöncesinde Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı kreş sayısı artıyor. Okulöncesi eğitim alan tüm çocuklar arasında bu kurumlara devam eden öğrencilerin oranı geçen yıl %1.7 iken, 201617’de %3.6’ya yükseldi. ‘Din dersi zorunlu olmasın’ Raporda, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin zorunlu tutulmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal etmeye devam ettiği de vurgulanıyor. Rapordaki bu bölüm şöyle: “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi, tarafsızlık, nesnellik, çoğulculuk ilkelerini temel alan ‘dinler hakkında eğitim’ yerine, belirli bir dinin inanç esaslarını ve ibadetlerini benimsetmeyi amaçlayan ‘din eğitimi’ unsurları içeriyor. Güncellenen öğretim programlarında da aynı durum gözlemlenmeye devam ediyor. Programlarda, Sünni İslam bakış açısıyla din ve ahlak anlayışı aktarılıyor.” l İSTANBUL ‘Geleceğimizle oynandı’CHP’nin düzenlediği Eğitim Çalıştayı raporu TAMAMLANDI İKLİM ÖNGEL CHP Eğitim Komisyonu’nun düzenlediği Eğitim Çalıştayı’nın raporu tamamlandı. “Eğitimle öç alındığı”, “eğitimin cemaatlere teslim edildiği”ne dikkat çekilen raporda, TEOG sonuçları düşük öğrencilerin, imam hatiplere ya da meslek liselerine devam etmeye mahkum edildiği, bunlara gitmek istemeyenlerin açık öğretim liselerine devam etmek zorunda bırakıldığı kaydedildi. Raporda “din” merkezli eğitime tepki gösteren veliler, “Onlar zehirliyorlar, biz panzehrini üretelim” dedi. Eğitimdeki sorunların masaya yatırıldığı CHP’nin “Eğitimin Üç Şartı” başlığıyla düzenlediği çalıştayın raporu tamamlandı. Raporda “Eğitim adeta öç alma, dayatma sistemine dönüştürüldü ve geleceğimizle oynandı. Bilim de eğitim de cemaatlere teslim edildi. MEB’in tüm protokolleri Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden yapıldı. Karma eğitim fiilen sonlandırıldı. Okullar hızla imam hatip okullarına dönüştürülüyor. Normal okulların içine bile imam hatip sınıfları açıldı. Okul idarecilerinin atanmasında liyakatsizlik hat safhaya vardı. Ülkenin doğusu ile batısı arasında her konuda olduğu gibi SAPTAMALAR l Veliler okullara güvensiz: net İşleri Başkanlığı dahi dini eğiVeliler, mahallelerindeki okula ka tim ağırlıklı kreşler açtı. lite bakımından güven duymuyor. l İmam hatip mahkumu ço Türkiye’de 2011 yılı itibariyle lise cuklar: Okullara mescit zorunluyi bitirmeden eğitimden ayrılma luğu getirildi, laboratuvarlar, kü oranı yüzde38’lere çıkmış durum tüphaneler kapatılarak mescitlere da. Bu oran kızlarda yüzde 41. Devlet okullarına bütçe yok, özel dönüştürüldü. Kız çocuklarına başörtüsü uygulaması getirildi. Bazı okullara teşvik veriliyor. Cemaat okullarda kız çocuklarına kapan ler ve tarikatlar eliyle dini yapılara ciddi miktarda para aktarıldığı maları için telkinlerde bulunuldu. Okulöncesi ve ilkokul öğrencileri görülüyor. Müfredatta yapılan de camilere götürüldü. Özellikle TE ğişikliklerle dinsel referansların kullanımı arttı. Otizmli çocukla OG sonuçları üzerinden başarı sıralaması düşük öğrenciler, imam ra zorunlu din dersi dayatılırken, hatiplere ya da meslek liselerine en çok ihtiyaçları olan beden eği devam etmeye mahkum edildi. Bu timi dersleri azaltıldı. Okulönce okullara da gitmek istemeyen öğ sinde ve hatta kreşlerde fiilen dini renciler ise açık öğretim liselerine eğitim verilmeye başlandı, Diya devam etmek zorunda bırakıldı. TALEPLER l Okullar bizim: Okullar hepimizin. Okulları denetleyelim. Okul aile birlikleri ile ya da bireysel olarak çocuklarımızın arkasında olalım. Okul yönetimlerinde söz hakkımız olsun. Müfredatın tahribatını anlatan materyaller hazırlayalım bastıralım kapı kapı dağıtalım. l Zehre panzehir olalım: Okul okul, mahalle mahalle laik bilimsel eğitim inşa edebiliriz. Onlar zehirliyorlar, biz panzehrini üretelim. Gidelim evrimi mahallelerde, parklarda, köy derneklerinde, kitle örgütlerinde anlatalım. Bilimi mahalleye taşıyalım. eğitimde de büyük eşitsizlikler var. Eğitimde modernizasyon yok. Ezberci eğitim dayatılıyor” denildi. Raporda “Müfredatı hazırlayanlar ve müfredata olur verenler gizlenmemeli. Yeni bir müfredat yapılacaksa tüm paydaşlar ortak edilmeli ve müfredatın bir deneme süresi ve bölgesi olmalı. Öğretmen atamaları hakkaniyetli yapılmalı. Performansa dayalı sistemden vazgeçilmeli. Soruşturma, sürgün, disiplin cezası gibi uygulamalar iktidara yakınlığa göre değil mesleki yeterliliğe göre yerine getirilmemeli. Tayinler cezalandırma veya ödüllendirme olarak kullanılmamalı” ifadeleri kullanıldı. l ANKARA ÖNERİLER Din referans olmaz 4Devlet yönetimi yasama faaliyetinde, eğitimde, hiçbir din ve inancı referans göstermemeli, aklı ve bilimi esas almalı, değişen sosyal koşullara uyum sağlamalı. Bilim tarihi, evrim teorisi gibi konular müfredata konulmalıdır. Fanatiklik olmaz 4Eğitimde bağnazlık, otoriterlik, totaliterlik, fanatiklik olmamalı. Savaş olmaz 4Kadınlara ikinci sınıf insan değerlendirmesi yapan aşağılayıcı ve cinsiyetçi bütün söylemler derhal çıkarılmalı. Çocukları savaşa, şiddete meyilli hale getiren darbe, cihat, mücahitlik gibi kavramlar ders konusu yapılmamalı. Baskı olmaz 4Hiçbir öğrenci inancı, rengi veya cinsiyeti nedeniyle baskıya uğramamalı. Her okulda bilim kurulları oluşturulmalı, ülkemizde ve dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişmeler takip edilerek öğrenciler bu konularda bilgilendirilmeli. haber 3 Namusu etek değil ‘etekleme’ bozar Etek, erkeğin kâbusudur. Erkek ağlamaz, gülmez ve zinhar etek giymez!.. Ha, bir de “pembe”den uzak durur tabii. Erkek iktidarının en keskin şiddetle dışavurumlarından biri nedir diye sorsanız, erkeğe etek giydirmek derim. Çünkü bununla bir erkeğin erkekliğini elinden alıp onu yaşarken ölmüş hale getirmezsiniz sadece… Bu, aynı zamanda erkek iktidarının ezeli mağduru, mahkumu ve mazlumu kadını da aşağılama yolunda en çarpıcı eylemdir. Karşımızda etek giymiş “aşağılık” bir “kadın gibi erkek” vardır! Fakat “kadın gibi”likle tek bir erkeği aşağılarken aslında tüm bir kadınlığı ve bütün kadınları aşağılamış olursunuz. Ama elbette ateş düştüğü yeri yakar; gel de sen bu söylenenleri mensubu olduğu mafya örgütünün “baba”sına ihanet ettiği için “pembe etek” giydirilip sosyal medyada ele güne teşhir edilen adama anlat bakalım!.. Önceki gün basına yansıdığı kadarıyla öğrendiğimize göre ona silah zoruyla “Yediğim ekmeğe şerefsizlik yaptım” da dedirtmişler. Sonra yine zorla, eline tutuşturulan silahla kendi bacağına bir de kurşun sıktırtmışlar. Soruyorum, acaba seçme hakkı verselerdi bu üç cezadan hangisini “seçmezdi”? Ne dersiniz, cevap hepimizce malum değil mi?! HHH Etek giymenin erkeğin hayatını nasıl cehenneme çevirebileceğine dair bu memleketten aklıma hemen gelen iki örnek var. Biri, bir filmin içinde… Diğeri de bir filmin içinden dışına, kurgudan gerçek hayata taşmış halde. İkinciden başlayalım: Kadir İnanır’ın oyunculuk kariyerinin zirvesi bir yüz akı filmdir “Komser Şekspir” (2001). Gelgelelim “Kadir Abi” mevzubahis olduğunda bizim kariyerin zirvesi saydığımız bu yapıt, onun karizmasının çizildiği film olarak tarihe, daha doğrusu bizim “erkek mi erkek” tarihimize geçti. Filmde ölümcül hasta olan kızının tiyatro tutkusunu karşılamak için karakolunu tiyatro sahnesine çevirip oynanan oyunda da etek giyen (aslında maço) bir komiseri canlandıran İnanır, bu rolle dillere düştü! Oyuncu meslektaşlarından ülkücü köşe yazarlarına kadar bir dolu kişi, onunla her türlü polemikte bu filmdeki rolünü yüzüne vurup onu aşağılamaya çalıştı. Gerçi o da bunların altında kalmadı tabii! “Etek giydi diyenlere, giydirtirim; karizması çizildi diyenleri çizerim” şeklinde konuşarak “erkeklik namusu”nu kurtarma girişimlerinde bulundu!.. HHH Diğer örnek ise Yavuz Turgul’un 2007 yapımı “Kabadayı” filmindeki Devran (Kenan İmirzalıoğlu) karakteri… Aslında Turgul’un filmi, bütünüyle ve öne çıkardığı dört erkek karakter üzerinden belki de sinemamızda erkek iktidarı (ataerkillik) ve erkeklik kimliğinin başlı başına sorgulama ve sorunsallaştırılmasına gidilen ilk filmdir. Ama esas Devran’dır bize ataerkilliğin kıskacında ve kendi erkekliğince ezilen bir erkeğin hazin durumunun sergilendiği karakter. Çocuk yurdunda cinsel tacize uğradığı için erkeklerden nefret etse de “erkeklik” kimliğini seven, daha doğrusu bu kimliğe “teslim olmuş” ve bir “şiddet ustası”na dönüşmüş Devran, bir ara hapisteyken “etek giydirilme” cezasına da maruz kalmıştır. Bu, onu bazı emniyetçilerin de bulaştığı kirli ve karanlık bir suç dünyasının içinde “Büyük Abi”lere kul köle yapmıştır. Belki hadım edilse bu kadar kahredici bir hayat yaşamayacak olan Devran, o “etekli” 35 fotoğrafını geri alabilmek için neredeyse canından olmayı göze alır. Dedik ya, kolay değil, namus meselesi!.. HHH Çağrışımı ne dizginlemek, ne de yönünü belirmemek mümkün! “Etek” derken zihnim “etekleme”ye yol tuttu ve büyük şair Hasan Hüseyin’in “Kızılırmak” destan şiirindeki şu dizelere demirledi: “… etekleriz de kodaman soyguncuları el kapılarında//gözümüz gibi koruyup kolladığımız devletin silahını//hey bre//yoksulyetime doğrulturuz…” Buradan nereye çıkarız?.. “Erkeklik en çok erkeği ezer” mottomuz eşliğinde belki şuraya: Erkeğin ömrü, erkekliği “eteklemek”le geçer. Ve erkekliği “etekleme” baskısını ömür boyu yaşayan erkek için eteklik endişesi ecel teridir!.. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle