29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Lang Lang’ın sol eli genç bir piyanist olacak Dünyaca ünlü Çinli piyanist Lang Lang, önümüzdeki hafta çarşamba günü Carnegie Hall’un yıllık galasında sol elindeki sakatlık sebebiyle 14 yaşında genç bir piyanistin sol elini ödünç alacak! Lang Lang’a müzisyenin kendisinin finansman desteğiyle burslu konservatuvar eğitimi alan 14 yaşındaki ABD’li piyanist Maxim Lando eşlik edecek ve Lang Lang’ın piyanodaki sol eli olacak. l DHA Cuma 6 Ekim 2017 [email protected] EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Sanatçı Server Demirtaş’ın ‘Hayal Makinesi’ başlıklı sergisi Can bulmuş BozluArtProject’te açıldı. Demirtaş, otomat teknolojisini kullandığı işleri için heykeller... ‘Benbirduygunun peşindeyim’ diyor. 15 12.Contemporaray Istanbul sanat fuarının en çok ilgi çe ken işlerinden biri bir attı. Evet, yanlış okumadı nız; bir at. Ama tabii bu öyle bil diğiniz, kanlı can lı atlardan değil; bembeyaz, bak EMRAH tığınızda gerçe KOLUKISA ğinden ayırt edi lemeyecek den li doğal ve arada bir hareket eden robotik bir heykel... Ser ver Demirtaş’ın yaptığı ve şu sı ralar Bozlu Art Project’in Nişan taşı’ndaki mekânında sergilenen hiperrealist “At” pek benzerine rastlamadığımız bir teknikle ya pılmış, fuarda gören bir izleyici nin deyişiyle “Sanatla teknoloji yi birleştiren” bir iş. “Bu aslında yeni bir teknik değil. Leonardo’ya kadar gi diyor geçmişi, hatta bizim El Cezeri’miz ondan da eski. Leo nardo da ondan görmüş muhte melen” diyor Server Demirtaş, “At”ın karşısında oturup işleri ni konuştuğumuz sırada. “İşleri me robot denmesini hiç ismiyo rum, benim robotlarla ilgim yok” diyor Demirtaş ve ekliyor: “Ben robotik olanı kullanıp bir duy guya ulaşmak istiyorum. O duy gu çok tanımlanabilir bir şey de ğil ama, onu ancak Tanrı tanım lar. Biz böyle niye dünyaya gel dik, ne yapıyoruz, kendimizi arı yoruz ve beni de böyle bir arayışın peşinde bu ilgilendirdi.” Bozlu Art Project’teki “Hayal Makinesi” başlıklı serginin de merkezinde olan “At”ın hikâyesini bakın nasıl anlatıyor Demirtaş: “Anri Sala adında bir video sanatçısının 2002’de yaptığı bir iş vardı. Karanlık bir iş... Bir yol kenarında duran siyah bir at, Anri Sala sabaha kadar onu çekiyor. At duruyor böyle, hiç kımıldamadan. Arabalar geçiyor yanından... Sahipsiz, susuz, yemeksiz bir at... Sonra yoruluyor at, bir bacağını kaldırıyor, öyle tutuyor... Arada sağa sola bakıyor... Ben ondan çok etkilendim ama o zamanlar bunları yapacak teknoloji yoktu daha. Birkaç sene önce artık o cesareti buldum, artık yaparım de dim ve 22.5 yıl bununla uğraşıp bitirdim.” Otomat teknolojisi Robotik heykelleri inceledikçe bir hayli mühendislik bilgisi ve deneyimi gerektiğini düşünüp ne eğitimi aldığını soruyoruz Demirtaş’a. 1984 yılkında Akademi’nin resim bölümünden mezun olduğunu söyleyen sanatçı, babasının ütüleri, televizyonları, radyoları tamir ettiği atölyesinde büyüdüğünü anlatıyor: “Bütün mahallenin tamir işlerini babam yapardı. Ben o zaman bütün o malzemelerin işleyişlerini, aslında hiçbirinin öyle pek de bilinmedik bir şey olmadığını anladım orada. Küçük yaşta edindiğim bu görgü ve deneyimler beni çok etkiledi. Bir kez daha söyledim, tekrar edeyim, babamın ellerinden öperim, benim ilk ustamdır.” Server Demirtaş’ın heykelleri komplike bilgisayar yazılımlarıyla, devrelerle, mikroçiplerle değil, çok daha basit bir teknoloji olan otomat teknolojisinden faydalanarak yapılmış. “Bir tane motor diski çeviriyor, bir sürü diski çeviriyor, her diskin üzerinde de iniş çıkışlar var. Onların üzerinde de kollar var, kollar indikçe teli çekiyor. Teli çekince de işte kafasını oynatıyor, bacağını kaldırıyor... Yazılımım o yani” diyor Demirtaş gülerek. Sergideki işlerden birinin Chris Cunnigham’ın Björk’ün “All Is Full of Love” klibindeki beyaz robotları hatırlattığını söylediğimizde hemen atılıyor Demirtaş: “Ben Cunningham’ı çok seviyorum. Ondan da çok etkilendim elbette, kimlerden etkilenmiyorum ki. İlk işlerim onunkilere benzer, ama onunkiler animasyon aslında. Yani bir tane robot var, onu anime ederek oynatıyorlar. Bense doğrudan hareket edenini yapıyorum. Tabii ki birilerinden etkileniyorsunuz, ama önemli olan etki düzeyinde kalmak. Siz yapmak istediğinizi başka türlü yapmalısınız. Yoksa benzer şeyleri evirip çevirmiş oluruz sadece.” “Hayal Makinesi” 22 Ekim’e dek Nişantaşı’ndaki Bozlu Art Project’te görülebilir. Çıplak Ayaklar bomontiada ALT’ta Kurtuluş’ta aynı mahallede, aynı kültürde büyümüş iki arkadaşın beraber ürettikleri bir gösteri olan SAR, bugün saat 20.30’da sanatseverlerle bir araya geliyor. Ortak kimliklerinin oluşturduğu anıları ve gözlemlerini, müziği, hareketi ve kâğıdı kullanarak bir araya getiren performans, müzisyen ve Vomank’ın kurucularından Saro Usta ile Çıplak Ayaklar Kumpanyası’ndan Mihran Tomasyan tarafından gerçekleştiriliyor. Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nın sergilediği “Sen Balık Değilsin Ki” performansı ise 7 Ekim Cumartesi günü saat 20.30’da bomontiada ALT’ta. Performans, suyun yolculuğunu kendi yolculukları yapanların ve suyun sularında gezinenleri ele alıyor. Beylikdüzü’nde heykel sempozyumu Filmekimi’nden bir iyi, bir kötü film: ‘Kalp Atışı Dakikada 120’ ve ‘Anne!’ AIDS İDSO sezonu Amihai Grosz ile açtı kâbusu İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası (İDSO) üstüne 201718 konser sezonunu önceki akşam Aya İrini’de verdiği kon serle aç tı. Şef Guy le çıkış yapmış olan Robin Campillo, senar kısıyla gerçekleştirdiği, yan rollerdeki Ade Braunste yosunu Philippe Mangeot’yla birlikte yaza le Haenel (Sophie), Antoine Reinartz (Thi in yöneti rak yönetmiş. Eleştirel özü, siyah beyaz se bault), Catherine Vinatier’nin (Helene) de mindeki or vişme sahneleri ve taşkın sokak gösterile göz doldurduğu “Kalp Atışı”, Filmekimi’nde kestra Gü ri çekimleriyle etkileyici olan “Kalp Atışı Da seyrettiğimiz, önemli sinemacı Bruno ney Ameri kikada 120”, yıllar öncesinin Hollywood işi, Dumont’un Fransa tarihinin efsanevi kah ka turnesin Tom Hanks’li AIDS filmi “Philadelphia”dan ramanlarında Jeanne d’Arc’ın çocukluğu de çaldığı Bilindiği gibi, hijyenik olmayan her türlü cinsel ilişkiden kaynaklanarak ve tıbbın da çare bulamamasıyla (öncelikle eşcinselleri, ağır uyuşturucu bağımlılarını, hayat kadınlarını tehdit ede çok daha başarılı ve sarsıcı bir dram olarak iz bırakıyor seyircide. Filmi yazıp yöneten, montajını yapan Robin Campillo’nun, kameraman Jeanne Lapoirie’nin enfes görüntüleriyle besteci Arnaud Rebotini’nin özgün müzikleri ve eski ActUp militanlarının da kat nu muzipce ele aldığı ama ne yazık ki müzikal bir müsamere düzeyinden öteye geçemeyen “Jeannette”i gibi tuhaflıkları da üreten Fransız sinemasının asıl gücünü örnekleyen ve her sinemaseverin belleğine kazınan, sıkı bir filmdi sonuçta. Dvorak “8. Senfoni”yi bu kez de kendi dinleyicisi için seslendirdi. rek) tüm dünyayı ve insanlığı kasıp kavuran, dehşetengiz bir salgına dönüşen, ‘homoseksüel kâbusu’ AIDS belası patlak vermişti, 1980’lerin yarısından itibaren. İşte son Cannes festivalinde Kuir Altın Palmiyesi’yle Bu film bir çorba... birlikte FIBRESCI ödülünü de kazanan Fran sız yapımı “120 Battements par MinuteKalp Atışı Dakikada 120”, başkan Mitterand’ın Fransası’nda AIDS’e ve kamu sağlığı konusunda gerekli önlemleri almayan iki yüzlü politikacılarla çıkarcı ilaç endüstrisine kar Kabaca annelik, Katoliklik, din ve insanla ilgili pek çok konuya yer verme iddiasındaki sentetik bir çorbayı andıran “Mother!Anne!”de Nuh tufanı bile su ta kadının doğurduğu bebeğini bile yiyorlar! Vs. vs. Kâbusumsu, abartılı allegorik anlatı yapısı, cilalı teknolojik becerisi, hafakanlar bas şı kıyasıya mücadele eden ActUp adlı aktivist grubun eylemlerini eksen alarak gru borularının patlatılmasıyla sembolize ediliyor. tıran, mahşerimsi ikinci yarısı ve parlak oyuncu kadrosuy bun genç kurucuyöneticilerinden Sean’in (Nahuel Perez Biscayert çok iyi oynuyor) güneyli gey Nathan’la (Arnaud Valois) dokunaklı gönül hikâyesinin öne çıktığı, çok gerçekçi ve yürek paralayan bir dramı anlatıyor yaklaşık 2.5 saat süresince. Beklenen ilacı çıkartamayan çıkarcı ilaç şirket binalarına beklenmedik saldırılar yapıp sokakta afişleme, broşür dağıtma aracılığıyla halkın dikkatini konunun ve hametine çekerek medyada yer alan aktivistlerin hikâyesi, Şilili babaFransız annenin homo oğlu Sean’la Nathan’ın ilişkisine odaklanarak gitgide yoğun bir duygusallığa bürünüyor. Son yarım saatiyse resmen gözleri sulandırıyor. Kimisinin anketör, kimisinin hastane hademesi olduğu, kimisinin de genç yaşta AIDS’ten öldüğü eylemci ActUp grubunun iç daraltan, acıklı bir finale bağlanan hikâyesini, vaktiyle Paris’te ActUp’ta bizzat görev almış ve “Doğulu Çocuklar” filmiy Varlıklı şairyazar kocasıyla (Javier Bardem) bir kır malikânesinde mutlumemnun yaşayan, genç, gürbüz bir anne (Jennifer Lawrence) adayının huzurlu hayatı, gizemli, yaşlıca bir çiftin (Ed Harris,Michelle Pfeiffer) evlerine gelip postu sermeleriyle altüst olur..” Siyah Kuğu”nun yapımcıyönetmeni Darren Aronofsky’nin bu kez dinsel kaynaklara başvurarak psikolojik korkugerilim türünü denediği, Filmekimi’nin de (sanki başka iyi film yokmuş gibi) açılışını yapan, konusu kısaca böyle özetlenebilecek “Mother!Anne!”, malum ilk gösterildiği son Venedik festivalinde seyirciyi ve eleştirmenleri ikiye bölmüş, hem alkışlarla hem de yuhalarla karşılan mıştı. Baştan belirteyim ben yuhalayanlardan yanayım! Kabaca annelik, Katoliklik, din ve insanla ilgili pek çok konuya yer verme iddiasındaki sentetik bir çorbayı andıran filmde Nuh tufanı bile su borularının patlatılmasıyle sembolize ediliyor. Eve gelen çift Adem’le Havva, şairin herkesten sakladığı kristali kırıveriyorlar, yasak elmanın yenmesi gibi. Semavi dinlerin doğuşunun da içine sıkıştırıldığı filmde Tanrı her şeyi paylaşın dediği için eve doluşan cemaat hep birden evidünyayı yağmalıyor, hat la göz alan film yönetmenine göre, tecavüze uğrayan toprak ananın çektiği eziyeti betimlerken gebe kadın toprağı, şair kocaysa yaratıcı tanrıyı temsil ediyor’muş! Her sahneye, her diyaloğa imalı anlamlar yükleyip filmi metaforlara boğan Aronofsky’nin Eski Ahit’in Yaradılış bölümünü kendine göre yorumlamaya giriştiği “Anne!” klişe dinsel bilgiler ve göndermelerle doluşturulmuş, zorlama bir korkudehşet kült filmi olmaya şimdiden aday bizce. En iyisi bir Amerikalı eleştirmenin yaptığı gibi, baştan sona bir komediyi izlercesine seyretmek bu dandik filmi! 4.Uluslararası Beylikdüzü Heykel Sempozyumu bugün başlıyor. 27 Ekim’e dek sürecek sempozyumda yerli ve yabancı sanatçıların hayal dünyaları taşta vücut bulacak. Sanata meraklı olan herkesin 22 gün boyunca bu yaratıcı sürece tanıklık edebileceği sempozyumda ortaya çıkan eserler, Beylikdüzü’ne emanet edilecek. Toplam 6 sanatçının katılacağı etkinlik, Barış Mahallesi Eğitim Vadisi Bulvarı’nda Zabıta Müdürlüğü yanındaki alanda bugün saat 10.00’da başlayacak. Küratörlüğünü Ayla Turan’ın yapacağı 4. Uluslararası Heykel Sempozyumu’na yerli ve yabancı toplam 6 heykeltıraş katılıyor. Türkiye’den Eda Taşlı ve Ümit Turgay Durgun, Japonya’dan Sequoyah Aono, Hindistan’dan Bhupesh Kavadia, İtalya’dan Francesco Mazzotta ve Hollanda’dan Jarome Symons’un tarihe not düşmek adına taşları yontacağı sempozyumda, sanatseverler sanatçıların yaratıcılık süreçlerine 22 gün boyunca tanıklık edebilecek. Ümit Kaftancıoğlu Öykü Yarışması 11 Nisan 1980’de öldürülen gazeteci yazar Ümit Kaftancıoğlu adına Yalın Ses Yayınları tarafından bu yıl 14’üncüsü düzenlenen öykü yarışmasına başvurular başladı. İki aşamalı bir değerlendirme sisteminin olacağı Öykü Yarışması’nın seçici kurulu Zeynep Aliye, Mehmet Güler, Adnan Özyalçıner, Öner Yağcı, Feyza Akbulut Öner, Hakan Cucunel’den oluşuyor. Son başvuru tarihi 24 Aralık olan yarışmada ilk sonuçları 26.03.2018 tarihinde basın yolu ile açıklanacak olan yarışmanın ödül töreni 7 Nisan 2018’de yapılacak. Şartname ve ayrıntılı bilgi www.umitkaftancioglu.com adresinden edinilebilir. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle