04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 28 Ocak 2017 haber Karanlıkta 90 gün10 EDITÖR:SERKANOZAN GAZETEMİZ YAZAR VE YÖNETİCİLERİ TAM 3 AYDIR ÖZGÜRLÜKLERİNDEN MAHRUM Tam 90 gün oldu. 1 saatte iddianame hazırlayan FETÖ üyeliği davası sanığı savcı Murat İnam, tam 90 gün önce tutuklanmalarını istediği gazete mizin 10 yazar ve yöneticisi hakkında hala iddianame hazırlayamadı. Bu bekleyiş cezaevinde tam anlamıyla ağırlaştırılmış tutukluluğa dönmüş vaziyette. Mektup hakları ellerinden alınarak dışarıyla bağ ları koparılan yazar ve yöneticilerimiz ai leleriyle cam panel engeli olmadan iki ay da bir kez açık görüşte özlem gideriyor. Gazetemizi susturma amaçlı operasyon kapsa mında Kasım 2016’da ön ce 10 yazar ve yöneticimiz, 30 Aralık 2016’da da ga zetemiz muhabiri Ahmet CANAN COŞKUN Şık tutuklandı. İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliği yargıcı Mustafa Çakar tarafından kaçma şüphesi ile tutuklanan 10 yazar ve yöneticimiz arasında mesaisini adliyede geçiren avukatlar, ifade vermek üzere bir çok kez Basın Savcılığı’na gitmiş yazar ve çizerler bulunuyor. Soruşturmayı yürüten savcı Murat İnam’ın FETÖ üyeliği davası sanığı olduğu ortaya çıktığında Adalet Ba kanı Bekir Bozdağ bu durumu bir “talih sizlik” şeklinde değerlendirerek, “Olma ması daha doğrudur. Keşke böyle bir gö revlendirme yapılmamış olsaydı daha iyi olurdu, daha da doğru olurdu” demişti. Bu ‘talihsizliğe’ karşın soruşturmayı hâlâ savcı İnam yürütüyor ve aradan geçen 90 günde hâlâ iddianame hazırlamadı. İddia nameyi bekleyiş ise fiilen cezaya dönüştü. Subjektif tutuklama 10 yazar ve yöneticimize Emniyet’teki savcılık sorgusunda takipsizlikle sonuç lanan veya yargılaması süren haberler ve köşe yazıları soruldu. Suçlamalara kimin hazırladığı belli olmayan bir bilirkişi rapo ru, gazetemizin eski yöneticilerinden Alev Coşkun’un ve Aydınlık gazetesi yazarları nın operasyonun ertesi günü verdikleri tanık ifadeleri ve köşe yazıları, CHP Millet vekili Mustafa Balbay’ın “Cumhuriyet’te FETO’culuktan Kürtçülüğe kadar her şey serbest CHP milletvekili olarak yazı yaz mak yasak” tweeti ve Oray Eğin’in Sözcü gazetesinde 22 Kasım 2015’te yayımlanan yazısı dayanak gösteriliyor. 90 gün lük tutukluluğa dayanak gösteri len tüm veriler somut deliller görüş kısıtlandı Yazar ve yöneticilerimize, tutuldukları Silivri Cezaevi’nde avukat görüşü sırasında bir dizi kısıtlama uygulanıyor. Yönetici ve yazarlarımızın avukatları bu karara ilk olarak 25 Kasım 2016’da kısıtlamanın dayandırıldığı 667 sayılı KHK’ye dahi uyulmadığı gerekçesiyle itiraz etti. KHK’de bu yönde bir kısıtlama olması için tutuklama sebebi yapılan suçlar sayılıyor. Ancak tutuklu yazar ve yöneticilerimize yöneltilen suçlama bu suçlar arasında yer almıyor. Bu nedenle süren kısıtlamalar KHK’ye de uymuyor. Bu kısıtlamalara yapılan son itirazlar ise halen infaz hâkimliği tarafından inceleniyor. göZLER AYM’DE Tutuklu yazar ve yöneticilerimiz adına Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda da bulunuldu. Başvurularda tutuklama kararıyla “kişi güvenliği ve özgürlüğü”, “düşünce ve basın özgürlüğü” ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18. maddesinde düzenlenen “sınırlamaların amaç dışı kullanılamaması” haklarının ihlal edildiğine dikkat çekildi. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin önünde yalnızca OHAL ilanının ardından 65 bin dosya bulunuyor ve bu 65 bin dosyaya son 685 No’lu KHK ile kurulan 7 kişilik komisyon bakacak. olmaktan çok subjektif değerlendirmelerden ibaret. Sır gibi saklanan ‘rapor’ Savcılık ifadeler sırasında dosyada bir bilirkişi raporu olduğunu belirterek suçlamalarını bu rapora dayandırdı. Ancak raporun kendisi verilmediği gibi, basılı hali de gösterilmedi. Bu “rapor”la ilgili bilgiler, 10 yazar ve yöneticimizin Emniyet’te alınan ifadeleri sırasında yapılan alıntılardan ibaret kaldı. Rapor ifadeler sırasında istendi ancak bu istek, soruşturmada kısıtlama kararı var denilerek reddedildi. Rapor, tutuklamalardan sonra da dilekçe ile istendi. Ancak savcı Murat İnam bu isteği 668 sayılı KHK’ye ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 153. maddesini gerekçe göstererek reddetti. Ancak savcının atıf yaptığı KHK ve CMK’nin 153. maddesinde “bilirkişi raporları”nın kısıtlamaya dahil edildiğine ilişkin bir hüküm bulunmuyor. Gerçekte CMK’nin 153. maddesi, bilirkişi raporlarının kısıtlama konusu olamayacağını ve savunmadan saklanamayacağını düzenliyor. Geçen sürede raporun kim tarafından hazırlandığı sorusu dahi yanıtlanmadı. Bu nedenle raporun yazar ve yöneticilerimiz ile hasım olan kişiler tarafından hazırlanıp hazırlanmadığı hala bilinemiyor. İfade tutanakların da yer aldığı kadarıyla, raporda, “Cumhuriyet gazetesinin manipülasyon ile gerçeği perdeleyip, terör örgütlerinin (FETÖ) amacına uygun hareket ederek, iç kargaşa çıkartmaya ve ülkeyi yönetilemez hale getirmeye yönelik haberlere imza attığını görmekteyiz” ifadelerine yer veriliyor. Bu iddia ise sadece gazetemize tepki duyan, kiminin ismi dahi belli olmayan birkaç gazetecinin dedikodu niteliğindeki yorumlarına dayandırılıyor. Nitekim 3040 sayfa uzunluğundaki ifade tutanaklarının çoğu bu yazıların bire bir alıntılanmasından oluşuyor. Bilirkişi kim? Bilirkişi raporu gerektiren durumlar CMK’nin 66. maddesinde düzenleniyor. Yasa maddesi cevaplandırılması uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren sorularla ilgili inceleme talep edilebileceğine işaret ediyor. Raporda yapılan subjektif değerlendirmelere bakıldığında savcılık, bilirkişiye suçlama konusu haberlerle ilgili olarak nasıl bir teknik bilgi başvurusunda bulunmuştu? Savcılık bilirkişiye “FETÖ’cülük medya kanalıyla nasıl yapılır” diye mi sormuştu? FETÖ’cülüğün nasıl yapıldığı ile ilgili bir uzman bilirkişilik mercii mi vardı? Varsa bu bilirkişi kimdi? Tüm bu sorular 90 gündür cevaplanmadı. Özel yetkili mahkemelerin kapatılma sıyla yakalama, gözaltı, aramael koyma ve tutuklama gibi geniş yetkilere sahip sulh ceza hâkimliklerine tutukluluğa itiraz başta olmak üzere toplamda 3 kere tahliye talebinde bulunuldu. Sulh ceza hâkimliklerinin numaraları değişse de birbirinin kopyası kararlarla bu talepler reddedildi. İlk dalga operasyonla tutuklanan 9 kişinin ilk tutukluluk incelemesini gerçekleştiren İstanbul 7. Sulh Ceza Hakimliği, tutuklama kararında olduğu gibi soruşturmaya konu haberleri sıralayarak kopya bir karara imza attı. İkinci tutukluluk incelemesini yapan İstanbul 12. Sulh Ceza Hâkimliği de delillerin henüz toplanmadığını öne sürerek, basmakalıp kaçma şüphesi, atılı suçun ağırlığı, adli kontrolün yetersiz kalacağı gerekçelerini sıraladı. Kendi isteğiyle yurda döndükten sonra kaçma şüphesiyle tutuklanan gazetemiz İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın aylık tutukluluk incelemesinde de aynı gerekçeler sıralanarak, kaçacağı şüphesini uyandıran somut deliller olduğu ileri sürüldü. Ağırlaştırılmış tutukluluk 11arkadaşımız Silivri’de tam anlamıyla bir ağırlaştırılmış tutukluluğa mahkum edilmiş durumda. Şöyle ki; avukatları ile haftada bir gün, bir saat ve toplamda üç avukatla görüşebiliyorlar. Bu görüşmeler cezaevi personeli eşliğinde gerçekleştiriliyor ve görüşmeler sırasında konuşmalar kayıt altına alınıyor, avukatları ile aralarındaki belgelere de el konuluyor. Aile bireyleri ile de haftada 1 gün 1 saat görüşün yanı sıra OHAL ilanı ile ayda bir gün olan aile bireyleri ile açık görüş hakları da iki ayda bire düşürülmüş durumda. Aile bireyleri dışında kendi seçtikleri üç kişi ile olan görüş hakları kaldırılmış, telefon ile haberleşme hakları on beş günde bir kez ve on dakikayı geçmemek üzere sınırlandırıldı. Dışarıdan mektup alamadıkları gibi, yazdıkları mektuplar dışarıdaki yakınlarına da ulaştırılmıyor. Cezaevinde kitap, dergi ve muhalif televizyon kanallarına da erişemiyorlar. Soldan sağa: Ahmet Şık, M. Kemal Güngör, Bülent Utku, Önder Çelik, Musa Kart, Turhan Günay, Hakan Kara, Güray Öz, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Akın Atalay. TEK DELİL HABERLERİMİZ Cumhuriyet’i susturmak için kurgulanan soruşturmanın like’ olduğunu belirten bir ifade kullanmadı. Aksine bu sokak FETÖ sanığı bir savcı tarafından gösterileri sırasında yaşanan ba yürütüldüğü açığa çıktığı anda zı kaygı verici olayların darbeye aslında çökmüştü. Buna rağmen karşı sokağa çıkan vatandaşlar 9 Sulh Ceza Hâkimliği haber ve yazıları “terörizmle” özdeş gös KEMAL GÖKTAŞ dan ayrılan bazı grupların işi olduğunun altını çiziyordu. Üste teren kararıyla tutuklama kara lik bu grupların eylemlerinin de rı verdi. Üç ay içinde tutuklama kararı mokratik protestoları gölgelediği uyarı na yapılan itirazlar ve tutukluluk incele sında bulunuyordu. Haberde “Tarihe ka me kararlarında bu yaklaşım hiç değiş ra bir leke olarak geçen 67 Eylül olayla medi ve sürekli tekrarlandı. Cumhuriyet rı, Maraş ve Madımak katliamlarını ya soruşturması kurgusunun temelsiz oldu şayan Türkiye’de 15 Temmuz darbe giri ğu, gazete haberleri dışında hiçbir somut şimi sonrası meydanlarda gerçekleştiri kanıt gösterilmemesiyle ilk anda açığa len gösterilerden ayrılan bazı grupların çıktı. Bu yüzden de “Cumhuriyetin dev eylemleri ‘demokratik protestoları’ göl letçi, geleneksel, laik ve ulusalcı çizgisi geliyor” ifadeleri kullanılmıştı. ni ansızın değiştirip devleti hedef alması” şeklinde ifade edilen yorum ve varsayıma dayalı yaklaşımla “yayın çizgisi” ve “yayın politikası” değişimi suçlaması ve tartışması yapılarak soruşturmaya meşruiyet sağlanmaya çalışıldı. Gerçekte ise Cumhuriyet Vakfı’nın kuruluşu senedinde yazdığı gibi Cumhuriyet’in varoluş amacı “gerçek bir demokrasinin kurulması ve laikliğin toplumca benimsenmesi” için çalışmak olarak kabul ediliyor. Bu amaçlara ulaşmak için uyulacak temel ilkeler ise ‘İnsan Hakları ve Temel Özgürlükler Bildirgesi’ ile Atatürk devrim ve ilkelerinin açtığı ‘aydınlanma’ yolu olarak gösteriliyor. Savcılığın suç kanıtı olarak gösterdiği yayınlarda ise suç unsuru bulunmaması bir yana bu ilkelere de hiçbir aykırılık yok. Tutuklama ne EKSİK DEMOKRASİ l “Yenikapı’da düzenlenen ve darbeye karşı gerçekleştirilip 5 milyondan fazla kişinin katıldığı mitingi “Eksik Demokrasi” manşetiyle vererek hedef gösterdiği...” Yenikapı’daki mitinge HDP’nin çağrılmamasının önemli bir eksiklik olduğu, CHP başta olmak üzere birçok siyasetçi ve yorumcu tarafından dile getirilmişti. Cumhuriyet de HDP’nin alanda olmamasını bir eksiklik olarak görmüş ancak mitingi “hedef gösterecek” bir ifade kullanmamıştı. Cumhuriyet’te Yenikapı mitingi ile ilgili haberde alanda bulunanlar “darbeye karşı çıkan milyonlarca yurttaş” olarak tanımlanmış ve kalabalığa da vurgu yapmıştı. MİT TIR’LARI deni yapılan haberler şöyle: l “İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar” baş SOKAKTAKİ TEHLİKE lığı altında FETÖ kumpası olduğu mahkemelerce tespit edilen MİT’e ait yardım TIR’larının l “17 Temmuz 2016 tarihinde gazete man durdurulmasına ilişkin gizli kalması gereken bil şetinin ‘Sokaktaki tehlike’ olarak çıktığı, gi ve fotoğrafların manşetten yayınlandığı...” Cumhurbaşkanımızın tanka asılan posterleri Gazeteci Can Dündar ve Ankara tem nin manşet yapılarak sokağa çıkıp demokra silcimiz Erdem Gül’ün 5 yıl hapis cezası sisine sahip çıkılma hadisesinin tehlike ola almasına neden olan haberler, mahkeme rak görüldüğü...” tarafından “gizli belgelerin yayımlanma Cumhuriyet’in söz konusu suçlamaya sı” olarak değerlendirilmişti. Anayasa konu olan manşet haberi, toplumda yay Mahkemesi suçlamanın gazetecilik faali gın biçimde hissedilen bir kaygıyı pay yeti olduğunu belirterek Can Dündar ve laşmaktan ibaretti. Cumhuriyet bu ha Erdem Gül’ün tutukluluk halinin huku berinde bu kaygıyı paylaşırken asla dar ka ve kanunlara aykırı olduğunu tespit beye karşı sokaklara çıkılmasının ‘teh eden hak ihlali kararı verince, Ağır Ce za Mahkemesi tahliye edilmelerine karar vermişti. Hukuktaki en temel kurallardan biri olan “non bis in idem” yani “aynı fiilden dolayı ikinci bir soruşturma açılamaz” ve “aynı fiil nedeniyle ikinci kez ceza verilemez” ilkesine aykırı olarak MİT TIR’ları ile ilgili haber bu soruşturmaya da dahil edildi. SAVCILARLA RÖPORTAJ l “1725 Aralık darbe girişimi sürecinde Ergenekon savcıları ile ilgili haberler ve bir röportajın Cumhuriyet gazetesinde yer alması, genel yayın yönetmeni Can Dündar ile görüşmeleri” Gazeteciliğin en temel kurallarından biri doğrultusunda yapılan bu röportajlarda; 1725 Aralık soruşturmalarının temel ceza hukuku ilkelerine ve hukuka aykırılığı da sorgulandığı ve aykırı soruların da sorulması hiç dikkate alınmadan savcılarla yapılan röportaj “terör faaliyetinin” delili olarak gösterildi. AYDIN ENGİN’İN YAZISI l Aydın Engin’in 13 Temmuz 2016’da yazdığı ‘Cihanda sulh peki yurtta ne?’ başlıklı yazısı. 15 Temmuz darbecileri TRT’de okuttuğu bildiride adlarını “Yurtta Sulh Konseyi” olarak ilan etmişti. Aydın Engin’in darbe girişiminden 2 gün önce yazdığı yazısında; darbe ile arasında sırf Atatürk’ün “yurtta sulh cihanda sulh” sözüne yapılan atıf nedeniyle bağlantı kurulmaya çalışıldı. Oysa Engin, yazısında o tarihte dış politikada dile getirilen barışçı söylemlerin içeriye de etki edip edemeyeceğini soruyordu. Tamamen barış çağrısı içeren bir köşe yazısı “terörizmle” suçlandı. KADRİ GÜRSEL’İN YAZISI l Kadri Gürsel’in 12 Temmuz’da yazdığı “Erdoğan babamız olmak istiyor” başlıklı köşe yazısında “subliminal” içerikli mesaj verilerek seçimle gelen Cumhurbaşkanına karşı ayaklanma ve buna benzer gayri meşru bir yöntem önerildiği... Sulh ceza hâkimliği, Gürsel’in Erdoğan’ı eleştiren yazısından subliminal mesaj çıkarma maharetini gösteren soruşturma savcılığının izinden giderek trajikomik bir suçlamada bulundu. Oysa Gürsel bu yazıda Erdoğan’ın ülkenin “babası” olmak istediğini mizahi bir dille anlatıyor ve başka hiçbir etken olmasa bile siyaseten kendi kendini bitirdiğini ifade etmek üzere Erdoğan’a karşı “bir sigara yakıp söndürmemeyi” öneriyordu. Hâkimlik ise bu yazıyı “ayaklanma” (!) olarak değerlendirdi. ZAMAN’LA AYNI MANŞET l Zaman gazetesi ile Cumhuriyet gazetesinin 16 Şubat 2016’da aynı (Devletin kalbine bomba) manşetiyle çıkması Ankara’nın en merkezi yerlerinden birinde, Genelkurmay, Kuvvet Komutanlıkları, Meclis ve Başbakanlık’a on metre mesafedeki Merasim Sokak’ta patlayan bombaya ilişkin tamamen bir tesadüf olarak iki gazetenin de “Devletin kalbine bomba” başlıklı aynı manşetle çıkmasından sonuçlar üretildi. Oysa gazetecilikte manşetlerde ‘pişti’ olmak birçok defa başka gazetelerin de başına gelmiş, istenmeyen tesadüfler olarak sık rastlanan bir şey... Haber konusu olayların özelliğinden kaynaklanan ve tesadüf denebilecek “manşet piştilerine” şu örnekler verilebilir: l Sözcü ve Özgür Gündem gazeteleri 15 Mart 2016 tarihli sayılarında, Ankara Kızılay’da patlayan bombayla ilgili olarak “Başkanlığın(ız) batsın” manşetleri ile pişti oldu. l Deniz Baykal’a komplo kasetine ilişkin haber 27 Mart 2014’te Habertürk’te  “Baykal Kaseti Depremi”, Zaman gazetesinde “Siyasette Kaset Depremi” başlıklarıyla çıktı. l Sözcü ve BirGün gazeteleri 21 Şubat 2014 tarihli sayılarında dönemin Başbakanı Erdoğan ile Hitler’i kıyasladı. Sözcü “Tesadüfe Bak”, BirGün ise “Seni birine benzettik” manşetleri ile çıktı.  l Hükümete yakın gazeteler ise özellikle Gezi döneminde ve Mısır darbesi ile ilgili aynı ortak manşetlerle çıkıyordu. Üstelik bu manşetler tesadüf olmasının ötesinde birbirleriyle görüşerek hazırlanmış, planlı piştilerdi.  BODRUMDA ONLARCA ÖLÜ l “Bodruma baskın, onlarca ölü” başlıklı haberde PKK’li teröristlerin masum olarak gösterilmeye çalışıldığı, ambulansların yaralıları almadığı yönünde haberler yapıldığı... Haberde iddiaların HDP sözcüleri tarafından dile getirildiği belirtilmişti. Üstelik resmi kaynaklardan alınan bilgiler ile yaşam hakkının ihlal edildiği iddiaları tamamen dengeli biçimde verilmişti. BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeyd Raad el Hüseyin, Güneydoğu’dan gelen ihlal haberlerini “endişe verici” diye nitelemiş ve bağımsız soruşturma açılması çağrısı yapmıştı. AİHM de Cizre’deki olaylar sırasında tedbir kararları almıştı. NUSAYBİN YERLE BİR l “PKK terör örgütünce Nusaybin hedef alınarak bombalı hendekler kazıldığı, teröristlerce vatandaşlarımız ve asker ve polislerimizin şehit edildiği olaylara ilişkin ‘Nusaybin yerle bir’ şeklinde haber yapıldığı...” Haber Nusaybin’den çekilmiş ve kentin tamamen yıkıldığını gösteren bir fotoğrafa dayanıyordu. Haberde “Yüksekova, Sur, Cizre, Şırnak. Ve şimdi de Nusaybin. Hepsinde görüntü aynı. Operasyonlar ve çatışmalar sonrası geride kalan yıkık kentler” deniliyordu.  ‘Cemaat’ demek de suç’ l Hâkimlik, avukatların dosyaya sunduğu FETÖ ile ilgili yazı dizisini de gazetenin FETÖ karşıtı duruşuna delil olarak görmedi. Kararda yazı dizisinin ilk yazılarında “terör örgütü denilmediği daha çok Gülen hareketi ya da cemaat şeklinde belirtildiği” ileri sürüldü. Oysa Fethullahçıların yıllardır devlet içinde örgütlenerek FETÖ’ye dönüşmesini çeşitli yönleriyle ele alan yazı dizisinin başlığı bile “FETÖ ve Hizmetkârları” idi. FETÖ’YLE İLGİLİ DELİL YOK l Tutuklama kararında “Cumhuriyet Vakfı’nın yönetim kurulu üyeliği seçimlerine ilişkin, FETÖ terör örgütü ile bağlantısı olan ya da bu örgüt ile işbirliği içerisine girmek isteyen kişilerin yönetimde yer almaları için yapılan seçimlere ilişkin yasalara aykırı hareket edildiği ve bu hususun halen yargı konusu olduğu” ileri sürülüyor. Oysa herhangi bir yönetim kurulu üyesinin FETÖ ile bağlantılı olduğuna dair tek bir delil ileri sürülmedi. Dosyada bunların yanı sıra tamamen subjektif, hiçbir dayanağı olmayan, çoğu kişisel görüş ve düşüncelere ve hatta kişisel husumetlere dayalı olarak kaleme alınmış bazı köşe yazıları ve diğer gazete haberleri ve benzeri nitelikteki sosyal medya paylaşımları dahi suçlamanın “delilleri” gibi gösterilmeye çalışıldı. l ANKARA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle