29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 18 Ocak 2017 10 Sırf klavye ile ‘hayır’ çıkmaz Başlık düzgün bir Türkçe değil, biliyorum. Ama sanırım ve umarım derdimi anlatabiliyor... Önümüz referandum. Meclis’te MHP’den bir son dakika golü beklentisinin ciddiye alınacak bir yanı yok. OHAL koşullarında bir “Anayasa değişikliği referandumu” yaşayacağımız hemen hemen kesin. AKP elebaşılarının kimileri satır arasında, kimileri harbiden referandumun 2 ya da 16 Nisan’da yapılacağını “müjdelemekteler”. Uzatılan OHAL ise yeniden uzatılmayacak bile olsa 19 Nisan’da bitecek. Yani referandum çok demokratik(!), daha da çok özgürlük(!) koşullarında geçecek. Üstelik sanırım fark etmeyen yok, bu ne 12 Eylül Anayasası’nın oylandığı güne, ne 2010’daki hepimizi bölen, “Yetmez ama evet... Yeter ama evet... Yetse de yetmese de hayır... Beni ilgilendirmez boykot” itiş kakışı altında geçen referandum günlerinden farklı, çok çok farklı. Bu kez AKP iktidarı filan değil, bu ülkenin bugünü ve çok daha önemlisi yarını oylanacak. Çocuklarımızın, torunlarımızın bilime güvenen, soran, sorgulayan kendi cevaplarını kendi üretebilen aydınlık bir bilinçle mi donanacakları, yoksa ortaçağ karanlığından da beter bir zifiri karanlığın içine mi düşecekleri oylanacak. Benim oyum belli, senin oyun belli, bizim oyumuz belli. Ama besbelli ki bu yetmeyecek. Yüzde 30’luk kemik AKP oylarının dışında kalan kitleleri etkilemek, AKPMHP anayasasının onların ve çocuklarının ve torunlarının yaşamına getireceklerini anlatabilmek, ikna etmek, sandığa duru bir bilinç ve kesin bir kararla gitmelerini sağlamak gerek ve bu “gerek” pek zor... Birkaç gündür internette birkaç koldan “Hayır” etiketli kampanyalar yürüyor. Bunun değerini küçümsüyor filan değilim. Ama yetersiz hatta çok yetersiz kalacağını söylemeyi de bir meslek ödevi biliyorum. İnternette Twitter ya da Facebook ya da benzer iletişim kanallarından çoğu kez “bize benzeyen, bizim gibi düşünen” kişilere ulaşılabiliyor. Takipçiler olsun, Facebook arkadaşları olsun hemen hepsi benzer nitelikte, düşüncede, eğilimde, kararda... Sırf bilgisayar klavyesiyle sınırlanmış bir etkinlik Çetin Altan’ın ünlü “Türk’ün Türk’e propagandası” gibi bir sakınca ve eksiklik taşıyor. Klavyeye tutsak kalmayan etkinliklerin zorluklarını kimse sayıp dökmeye kalkmasın. Bu kendi tembelliğimize mazeret bulmak olur. Pek çok örnek verebilirim. Mesela Karadeniz’in doğusundaki kentlerde, kasabalarda, yaylalarda başlatılan ve hızını kesmeden süren “Derelerin Kardeşliği” sürekli eylemini hatırlayın. Ne yani, Fırtına Deresi’nin kıyısındaki evinde oturan Temel ile Fadime Twitter’dan mı öğrendiler, Facebook’tan mı? Onları HES’lere karşı direnişin ön saflarına çeken, birer “çevre militanı” kılan eylemin sırrı nedir dersiniz? Artvin’de hep didişen Laz bakkalla, Gürcü demirciyi yeşili katledecek doğa katillerine karşı el ele, omuz omuza tutuşturan Twitter miydi, Facebook muydu, yoksa ev ev, sokak sokak sabırla anlatan Artvin devrimcileri, demokratları, çevrecileri midir? Sözün özü: İnternette şimdiden başlayan “hayır” kampanyasını küçümsemeden, çok daha etkili ve çok daha kitlesel, buluşlu, bilişli, hınzırca eylemler üretmenin günlerindeyiz. Gezi Direnişi bunun mümkün olduğunu kanıtlamıştı. Şimdi çok daha yakıcı bir ödev için yeniden mümkün kılmak omuzlarımızda... Haydi omuz verin... haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: BAHADIR AKTAŞ tutukluAluğkırylaaşştııyrıolmruışzBYİARHZAAANZRIÖRVLNEACYNEÖMNİDAEDSTIİİNACINİLİASETRMEİEMDNİİZİN CHP Milletvekili Utku Çakırözer, Silivri’de tutuklu gazeteciler ile görüştü CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, Silivri Cezaevi’nde tutuklu bu Fakültesi’nde tutulan gazeteci yazar Hüsnü Mahalli ise “Hastalığım için olmaması gereken bü lunan arasında gazetemiz yazar tün koşullar var” diyerek, odada ve yöneticilerinin bulunduğu ba ki sağlığına aykırı durumu an zı gazetecileri ziyaret etti. Gazete ALİCAN miz Genel Yayın Yönetmeni Mu ULUDAĞ lattı. Tutuklu gazeteciler, haklarındaki soruşturmanın tamam rat Sabuncu, 1 haftada 2 saat dışın lanıp bir an önce iddianamenin da kimse ile görüştürülmediklerini belir hazırlanmasını istedi. Çakırözer, gaze terek, “Ağırlaştırılmış tutukluluk yaşıyo tecilerin bulunduğu koşulları Adalet Ba ruz” dedi. Tedavisi için Cerrahpaşa Tıp kanlığı yetkililerine ilettiğini belirterek, “Hüsnü Mahalli’nin durumuyla ilgili de Bakırköy Başsavcısı ile görüştüm. Kendisinin öncelikle tutuksuz yargılanması gerekiyor. Bu olmazsa odasının hastalığı gözönüne alınarak daha iyi olması gerekiyor. Jandarmalar içeride değil kapıda beklemeli. Diğer gazetecilerle ilgili iddianamenin de bir an önce hazırlanması gerekiyor” dedi. Çakırözer, Silivri ve Cerrahpaşa ziyaretleri sonrası, gazetecilerin anlatıklarını Cumhuriyet’le paylaştı: 1 haftada 2 saat Murat Sabuncu: Bir haftada yani 168 saatte, 2 saat dışında kimse ile görüştürülmüyoruz. Bir saat eşim, bir saat de avukatım ile görüşme yapabiliyorum sadece. 3 arkadaşımla görüşme hakkım da uygulanmıyor. Ayrıca mektup alışverişi yok. Telefon iki haftada bir on dakika ile sınırlı. Sohbet hakkını da kullanamıyoruz. Adeta ağırlaştırılmış tutukluluk halindeyiz. Bir an önce iddianamenin hazırlanıp, hâkim karşısına çıkmak istiyoruz. FAALİYET KILIFI Adliyede destek eylemi Gazeteciler ile basın meslek örgütleri dün Çağlayan Adliyesi önünde destek eylemi yaptı. Basın açıklamasında konuşan ETHA Editörü Arzu Demir, Derya Okatan’ın 24 gündür açlık grevinde olduğunu anımsatarak “Onlarla birlikte çalıştık, haber takibi yaptık. Yapılan her haberin arkasındayız” dedi. DİSK/ Basınİş Genel Başkanı Faruk Eren ise 24 günlük gözaltının işkence olduğunu vurguladı ve gazetecilerin serbest bırakılmasını istedi. Sağlık kontrolünden geçirilen gazeteciler Çağlayan Adliyesi’ne götürüldü. Savcı suçlama için örgüt bırakmadı Savcı Hasan Yılmaz, 24 gün gözaltında tutulan 6 gazetecinin FETÖ/PDY, PKK, DHKPC ve MLKP üyeliği ve propagandası iddialarıyla tutuklanmalarını istedi Akın Atalay: Hakkımızdaki suçlamalar belli değil. Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına faaliyet ile suçlanıyoruz. Oysa örgüt adına faaliyet diye bir suç yok. Ancak TCK’de örgüt adına suç işlemek maddesi var. Bu suça ilişkin eylemimiz olmadığı için “faaliyet” kılıfı uydurmuşlar. BİR AN ÖNCE Kadri Gürsel: Bir an önce iddianamenin çıkmasını bekliyoruz. CESUR OLMALIYIZ CANAN COŞKUN RedHack’le ilişkilendirilen operasyon kapsamında 24 gün gözaltında tutulan gazeteciler Derya Okatan, Tunca Öğreten, Eray Sargın, Ömer Çelik, Metin Yoksu ve Mahir Kanaat tutuklama istemiyle 10. Sulh Ceza Hâkimliği’ne sevk edildi. Soruşturma savcısı Hasan Yılmaz, gazetecilerin DHKPC, PKK, FETÖ/PDY ve MLKP örgütlerinin üyesi ve propagandasını yaptıkları iddiasıyla tutuklanmalarını istedi. Altı gazeteci 25 Aralık günü gözaltına alınmıştı. Savcı Hasan Yılmaz gözaltı süresini 30 güne çıkarmış, ardından da izne ayrıldığı için gazetecilerin savunmaları uzunca bir süre alınmamıştı. 24 günün ardından gazeteciler savcılık ifadelerinin alınması için dün 16.30 sıralarında Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ne sevk edildi. Savcılık sorgusunda gazetecilere Twitter paylaşımları, Twitter’daki takipçileri ve haberleri soruldu. Sorgularının ardından savcı Hasan Yılmaz, Tunca Öğreten’in DHKPC üyeliği, kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmek veya yaymak, Ömer Çelik’in PKK/KCK üyeliği ve propagandası, Mahir Kanaat’in FETÖ/PDY üyeliği, Metin Yoksu’nun DHKPC ve PKK/KCK propagandası, Eray Sargın’ın PKK/KCK propagandası, Derya Okatan’ın da MLKP propagandası suçundan tutuklanmasını talep etti. Savcı Yılmaz sevk yazısında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın kullandığı eposta adresleri şifrelerinin DHKPC ile irtibatlı olduğu belirtilen hacker’ler tarafından ele geçirildiğini, bilgilerin manipüle edilerek Albayrak ve onun şahsında hükümetin yıpratılmaya çalışıldığını öne sürdü. l İSTANBUL 1 yıldır iddianame bekliyor Kapatılan Özgür Gündem ve Azadiya Welat gazetelerinin dağıtımcısı Semih Elitaş, 9 Mart 2016’da “gazete satarak örgüte finansman sağladığı” iddiasıyla gözaltına alınıp “örgüt üyesi olmak” ve “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla tutuklandı. DİHA’nın haberine göre, Elitaş’ın üzerinde bulunan abone listesi ise “örgütsel ilişki tablosu” olarak kabul edildi. Elitaş’ın babası Emrullah Elitaş, savcıya ulaşamadıklarını belirterek, “Bir yıldır sürekli erteleniyor. AYM’ye de başvurduk. Bir şey çıkmadı” dedi. l Yurt Haberleri ‘Bu koşullarda tedavi olamaz’CHP’Lİ ŞEKER, HASTANEDE GÖRÜŞTÜĞÜ MAHALLİ’NİN FELÇ RİSKİ OLDUĞUNU SÖYLEDİ “Cumhurbaşkanı’na hakaret” ve “Kurul halinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret” suçlamalarıyla tutuklanan ve tedavisi için Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde tutulan gazeteci Hüsnü Mahalli’nin sağlık durumunun kötüleştiği belirtildi. Mahalli’nin kızı Sevra Mahalli, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Babamın kan değerleri kötüleşiyor. Önceliğimiz hep tedavisi ve sağlığı. Tutukluluk incelemesi so nucuna da itiraz ediyoruz” diye yazdı. CHP İstanbul Milletvekili Dr. Ali Şe ker de önceki gün Silivri Cezaevi’ne giderek Mahalli ile görüştü. Şeker, Mahalli’nin hareketlerinde sıkıntılar olduğunu ve bacaklarında felç durumu olduğunu söyledi. Şeker “Protez desteğine ihtiyaç duyuyor, fizik tedavi görmesi gerekiyor, hematoloji takibi gerekiyor. Bağışıklık sistemini baskı altında tutan, kan değerlerini de düşüren bir tedavi görüyor” dedi. Şeker, 1 aydır immün (bağışıklık) baskılama tedavisi kesildiği halde kan değerlerinin yükselmediğini, son tahlillerde kan hücrelerinin düşük olduğunun görüldüğünü anımsatarak, “Dışarıdan yemek yedirilmiyor ve aç kalıyor. Fiziki koşullar kötü, hijyen kötü, gürültüden uyuyamadığını söylüyor. Stresli ortamlar bu hastalığı ilerletir. Bu koşullarda tedavi olmaz. ‘Hastalık ilerlesin’ diye mi çabalıyorlar diye düşünüyor” diye konuştu. l İSTANBUL / Cumhuriyet Ahmet Şık: Reina saldırısından 6 gün sonra haberim oldu. Benim yaptığım gazetecilik. Gazeteciler cesur olmak zorunda. Cesur olmayan onurunu yitirir. BİR ODADA 5 KİŞİ Hüsnü Mahalli: MS hastasıyım. Bu hastalığı tetikleyen en büyük unsurların başında da stres geliyor. Ayrıca ortamın steril olması lazım. Ancak şu an odamda 24 saat iki jandarma bekliyor. Bu bazen 3’e çıkıyor. Ayrıca infaz koruma memuru da olunca, küçük bir odada 5 kişi ile kalmak zorundayım. Odanın içinde duş yok. Koridordaki duşu diğer hastalarla birlikte kullanabiliyorum. Yani benim hastalığım için olmaması gereken her şey var. 6 AYDIR SAVCI YOK Şahin Alpay: 6 aydır tutukluyuz. 6 aydır hiçbir savcı yüzü görmedik. Emniyet ifadesinden sonra direkt mahkemeye çıkarıldık ve tutuklandık. Şu an Silivri’nin en yaşlı tutuklusuyum. 73 yaşıma bastım. Yazdığım yazıların FETÖ ile ilgisi yok. İddianamenin hazırlanmasını istiyoruz. ‘Ergenekon’da talimatı Erdoğan verdi’ Dündar’a basın özgürlüğü ödülü Strasbourg Avrupa Basın Kulübü, 2017 ba sın özgürlüğü ödülünü dün bir törenle Can Dündar’a verdi. Arte kanalının da desteklediği gecede ödülün, Türkiye’de basın özgürlüğünün baskı altında boğulmasının simgesi olarak Can Dündar’a verildiği belirtildi. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Muiznieks de kürsüye çıktı. Ödülün Can Dündar ve Türkiye’deki meslektaşlarına duydukları saygıyı, verdikleri desteği gösterdiğini dile getiren Muiznieks, Can Dündar’ın içinde bulunduğu durumun Avrupa’da basın özgürlüğü ve gazetecilerin yüz yüze geldiği pek çok tehdidi gözler önüne serdiğini, aynı zamanda hükümetlerin baskılarının hedefi olan çok sayıda gazetecinin ailelerinin çektiği acılar ve sergiledikleri cesarete dikkat çektiğini belirtti. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, “Karalama kampanyaları, tutuklama emri, vatandaşlıktan çıkarılma tehdidi ve ailesinden ayrı kalma, Can Dündar’ın özgürlük için verdiği mücadeleyi zayıflatmadı” dedi. l Haber Merkezi Dink davası sanığı Yılmazer, soruşturma sırasında Başbakan’dan doğrudan talimat geldiğini söyledi CANAN COŞKUN Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin kamu görevlilerinin yargılandığı davada ifade veren dönemin İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, Ergenekon soruşturmasıyla ilgili dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’dan doğrudan talimatlar geldiğini ileri sürdü. Yılmazer, “Cemaatçi olduğum için atandıysam eğer, beni değil, atamayı yapan İçişleri Bakanı’nı tutuklayacaksınız” dedi. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmada Ali Fuat Yılmazer savunmasına devam etti. Cinayet işlendiğinde İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü olan ve daha sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne atanan Yılmazer, dönemin İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürü Selim Kutkan ile ilgili “Kutkan neden Dink’i korumadı” diye sordu. Bu sırada söz alan Dink ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, Kutkan’ın şüpheli sıfatıyla ifade verdiğini ancak hakkında takipsizlik kararı verildiğini belirtti. Bakırcıoğlu “Elbette Kutkan’ın Dink’in korunmaması konusunda ciddi sorumluluğu vardır ve hakkında iddianame düzenlenmelidir” diye konuştu. Bakan tutuklansın AİHM’nin Dink kararında Trabzon Jandarma, Trabzon Emniyeti ve İstanbul Emniyeti yönünden eksik soruşturma kararı verildiğini belirten Yılmazer, “Ben olmayan yeni deliller yönünden tutuklamaya sevk edildim. Evrak gösterilmedi. Ogün Samast’ın ifadesi ciddi değil. Muhittin Zenit, söylediklerini burada huzurda reddetti. Cinayetten on yıl sonra, atandığım için tutuklandım. Cemaatçi olduğum için atandıysam eğer, öy leyse beni değil atamayı yapan İçişleri Bakanı’nı tutuklayacaksınız. Bu iddianamede gerçekler yok. Adalete nasıl ulaşılacak” diye sordu. MİT bağlantısı yok Yılmazer, soruşturma aşamasında olan jandarma istihbarat görevlileri hakkındaki dosyaya atıfta bulunarak, “Jandarma eğer FETÖ’cüyse aynı dava kapsamında yargılanmamız gerek. İfadelerini görmem gerek. Jandarma boyutu neden kaçırıldı” diye sordu. “MİT’in bu cinayetle ilgili hiçbir bilgi sahibi olmadığı kabul edilebilir mi” diye soran Yılmazer, “İhsan Kasap diye bir elemanı vardı konuyla ilgili tespit etmiştik. İddianamede hiç bahsedilmemiş. Talep eden de yok” dedi. Yılmazer, cinayetin işlenmesinin ardından tüm yönleriyle 35 gün içinde çözümlendiğini savunarak, “Başbakan’a bizzat sunulmuştur. Karartılmış, üstü örtülmüş ve ayrıl mış bir durum söz konusudur” diye konuştu. Cinayetin azmettiricisi Yasin Hayal, McDonald’s eylemine yardım etmesi için Erhan Tuncel’in, 2006’da kendisini Trabzon London Palas Oteli’nde, MİT mensubu dediği İhsan Kasap ile tanıştırdığını söylemişti. Yılmazer, iddianamede, tetikçi Ogün Samast’ın Trabzon Jandarma İstihbarat görevlileri ile irtibatlı olmasına yer verilmediğini de iddia etti. Yılmazer, iddianamede gizli bir büro olarak nitelendirilen İstihbarat Daire Başkanlığı C5 Büro’nun yasadışı olmadığını savunarak, Ergenekon soruşturmasının burada planlanmadığını öne sürdü. Ergenekon soruşturmasıyla ilgili dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’dan doğrudan talimatlar geldiğini ileri süren Yılmazer, “Benim hakkımdaki suç duyurusu dilekçesinde personeli nasıl yüreklendirdiğini dile getirdi. Madem Ergenekon bir kumpas ben neden yargılanmıyorum orada” diye sordu. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle