15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 14 Ağustos 2016 TASARIM: SERPİL ÜNAY Salyangoz mutluluğu! Usul usul tıpkı bir salyangoz gibi kendimden emin, çizdiğim yolda ilerliyorum. Geride bir yığın zehirlenmiş bilgi, kuşku ve endişe bıraktım. Ne geçmiş var ne gelecek, sadece kendi yolumda usulca ilerlemek istiyorum. Üç normal, bir post modern, bir de post post modern darbe görmüş belleğim, şimdilik sakin bir uykuya çekilsin. Ben bir salyangoz gibi mutlu olmak istiyorum. Vay canına bir pazar sabahı, Işıl’a ne olmuş diyeniniz olabilir, öyle çünkü ben dört gündür Seferihisar’dayım ve bu sakin kentte mutlu olmaya kararlıyım. Yaşasın, her yıl koşarak geldiğim Türkiye Tiyatrolar Buluşması bu yıl da yapılıyor. Ne var bunda? Olur mu? Yahu siz nerede yaşıyorsunuz? Norveç’te mi? Evet, bu yıl 10. yıl! Sabırla, inatla Türkiye’nin her yerinden gelen genç tiyatro topluluklarını, çevredeki köy meydanlarına, çocukların bol olduğu kent varoşlarına ve Seferihisar Kalesi’ne taşıyan bu gençlik festivalinin gönüllü işçileri Yenikapı Tiyatrocuları çağrıyı yaptılar: Çadırını al gel! Bu yıl çağrıya inanılmaz bir yanıt geldi, 200’e yakın genç, yaşlı ortak yaşamı daha anlamlı kılmak olan Seferihisar’ın Teos Sanat Kampı’na çadırını kurdu. Hepsi Tunç* başkanın konuğu. Ve atölyeler başladı. Seferihisar yavaş kent ama kamptaki hayat oldukça hızlı. Sabahın köründe, gençler gece boyunca türküler söyleyip ülke ve kendi hayatları üstüne tartıştıkları için kalk borusu gibi, nefes atölyesi, yanında yoga, hemen az ötede ilk oyunculuk ısınmaları. Genç insansın, başka zaman uyursun. Az sonra tiyatronun duayeni Yücel Erken’in üç saat boyunca “Yönetmen Koltuğunda” başlıklı atölyesi başlayacak. Hayat bilgisini artırmak için bundan daha iyi ne olabilir? Şimdilik endişe, gelecek kaygısı bizden uzak olsun! Hayat zeytin ağaçlarının serinliğinde çok güzel ve mutluluk dolu! Üstelik daha çadırların yer aldığı alanın düzenlenmesi var. Her on çadır bir sokak oluşturuyor. Sokaklara elbette Gezi’de, Suruç’ta, Ankara Garı’nda ölen arkadaşların adları verilecek. Fotoğraflarla, şiirlerle o sokakları bizim sokaklar yapmak gerek. Elbette canımız acıyacak ama şu meteor yağmuru günlerinde kayıp giden her yıldıza bakıp onların adlarını haykırmalıyız! Hiç kuşkunuz olmasın duyacaklardır! Az sonra Dans Atölyesi başlayacak! Kim ki, neşeyi, sevinci elimizden almaya çalışıyor, öyleyse inadına dans, inadına neşe! Ben de salyangoz hızıyla en sonunda kampa ulaştım. En sevdiğim dans atölyesi ama ben dans etmek istemiyorum. Acı bir anı gelip beni buluyor, üç yıl önce gene Seferihisar’da, gene dans atölyesinde Yunus Emre Şen ile tango yapmaya çalışmıştım. Sanırım yaşıma hürmeten usuldan almıştı. Sonra bir gün Suruç’ta ölenlerin arasında adını ve o güzel yüzünü gördüm. Şimdi dans etmeye korkuyorum, usulca dans edenlerin coşkusunu izliyorum. Salyangoz mutlu, bu bana yeter. Şimdi ben ne yapıyorum, sıramı bekliyorum. Az sonra “Gökyüzü” başlıklı atölyede bazılarını dört yıldır tanıdığım, eh artık onlara öğrencilerim diyebilirim, evet onlarla buluşacağım. Şaşkınlar, neden Gökyüzü? Şöyle siz de katılın, gökyüzü deyince aklınıza ne geliyor. Başlayın: Sonsuzluk, özgürlük, kader, mavi, yıldızlar, ay, güneş, aşk, korku, Tanrı, gökkuşağı, yağmur, bulutlar, şimşek, karanlık, bu liste uzayıp gider. Ve her bir durum, her bir duygu için hepimizin anlatacağı hikâyeler vardır. Şöyle arkanıza yaslanın ve belleğinizi özgür bırakın. Bundan korkmayın, özgür bir bellek sadece acı anıları değil, mutlu anları da anımsar. Ve başlayın canınız ne isterse onu yazmaya. Yeter ki yazın! Ama samimi olun, siz olun! Sonra mı, efendim biz burada aklımıza gelen hikâyeleri birer kısa film ya da kısa bir oyun haline getireceğiz. Kaytarmak yok, öyle cep telefonu da yok! Kâğıt ve mümkünse bir kurşunkaleminiz olsun! Çünkü bellek, kâğıdı ve kurşunkalemi sever. Bu arada geceleri, kamp bir tartışma alanı: Hakan Taner Yıldırım, Orhan Alkaya, Haluk Işık, Yücel Erten “Tiyatroyu Tiyatrocular YönetirNasıl?” Özgür Başkaya, Ebru Atilla Sagay, Mustafa Seyhan Kurağ, Mehmet Esatoğlu, “Eğitim ve Amatör Tiyatrolarda Oyun Sahneleme Sorunları” ve ben, Orhan Aydın, Orçun Masatçı, Vecdi Sayar “OHAL’de TiyatroBaskıya Karşı Mücadele Yöntemleri” başlıklı panellerde aklımız erdiğince konuşmaya çalıştık. Eminim kalp çadırları toplanırken tüm katılımcılardan geriye hoş bir seda kalmıştır. * Tunç Soyer: Seferihisar Belediye Başkanı 14 ağustos 2016 SAYI: 33184 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Yayın Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04.27 04.16 04.45 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.06 13.16 17.03 05.52 13.00 16.47 06.18 13.23 17.08 Akşam 20.13 19.55 20.15 Yatsı 21.44 21.24 21.41 yorum 9 Fetocu örgütlenme tarafından sözümona aldatıldığını ve yanıltıldığını iddia edenlerin günah çıkarır gibi yaptıkları bugünlerde “Allah affetsin!” diye pişmanlık ifadesi, aslında bizzat yol açtıkları felaketin boyutları hakkında en açık itiraf! İster karar mercii olsun, ister emir kulu şakşakçı, kullanışlı budala ya da besleme laklakçı; Türkiye’yi sürükledikleri uçurumdan geri dönülmeyeceğine hükmetmiş gibiler... En azından yeryüzünde hesap verecekleri bir mevki kalmadığının gayet farkındalar. F tipi pişmanlar, “halkın tuttuğu demokrasi nöbetini şov olarak niteledi” diye şarkıcı Sıla’nın konserlerini iptal etmekte beis görmüyorlar, ama hiçbiri çıkıp “Bizi de halk affetsin!” demiyor. Millet kavramını yeniden keşfettiler, oysa aralarında milletin affına sığınan kimse yok. Bırakın milleti, keza ümmetten bile af dileyen yok. Kötü Feto’yu iyi sanıp cemaatin ülkeyi sinsi bir kanser gibi sarmasına ön ayak olan, yardım eden ve bugün nedamet getiren işbirlikçilerin tamamı; işlediği günahı Allah’a havale ediyor. Bir bakıyorsunuz Feto’nun Pantürkist İslam hizmetine, bir bakıyorsunuz AKP’nin İslami demokrasi himmetine kanacak kadar saf bu zevat, nedense sorumluluk almamakta, bedel ödememekte pek kurnaz! Oysa işlenen günah, Allah’tan önce bu ülke ve insanlarına karşı işlenmiş bir suça yataklık, hatta ortaklık olup bir imamın hegemonyasından öteki imamın hegemonyasına hâlâ devam ediyor! HHH Üstelik kötüyü iyi sanmamak, kanmamak, daha anlamlı bir deyişle “yememek” çok daha kolay, çünkü kör kör parmağım gözüne bir doğru olarak karşılarında dururken aldanmayı tercih etti bunlar. Çünkü ülkeye, devlete, insanlara karşı işlenen asıl büyük su Pişmaniye ağıtları çun; her türden ve hepsi gerici, oportünist, dolandırıcı cemaatlerin beslenip cehaleti büyüttüğü din sömürüsünün önündeki tek istinat duvarı, laikliği yıkmak olduğunu asla anlamadılar. Biz hiç yanılmadık! Ölçütümüz rasyonel mantık, vicdanımız laik etikti. Hiçbir yalana kanmadık, hiçbir cemaate, partiye, örgüte dayanmadık; hepsini bilgiye dayalı kanıtlarla deşifre ettik, yazdık, söyledik, uyardık. Bazılarımız hapse, bazılarımız işten atıldı, susturuldu; bazen bir avuç kaldık, ama ayakta kalanlarımız doğruları söylemeye devam etti. Onlar Feto’yla iş çevirir, cemaat okullarına alkış tutar, devleti parseller ve ihale paylaşırken biz Tuncay Özkan’ın yönetimindeki Kanaltürk ekranlarından Necip Hablemitoğlu’nu cemaatin öldürdüğünü haykırıyorduk. Onlar Necip Hablemitoğlu cinayetini düzmece tanıklarla Ergenekon sanıklarına yıkan davaların savcılığına soyunurken bu davaların kumpas olduğunu anlatmaya çalışıyorduk biz. Ve daha neler neler... HHH Doğru olan gözlerinin önündeydi. Karşılarında duruyor ve bugün düştükleri açmazı, yıllar öncesinden haber veriyorduk. Bırakın kulak vermeyi, yüzümüze bakmaya tahammül edemiyorlardı. Dinozor diyorlardı, Kemalist diyorlardı ağızlarını köpürterek. Demokrasi düşmanı, hatta faşist diyorlardı. Ve bizlere faşist diyenler faşistin bizzat prototipi olup Kürtçülük, Türkçülük ırkçılığı yapanlardı, iyi mi? Biz hiç sözümüzden dönmedik, kıvırmadık, pişman olacağımız hiçbir kötülüğe de ortak olmadık. Ne söylediysek doğru çıktı, ne öngördüysek gerçekleşti. Ama neye yarar? Bugün aldatıldığını söyleyenler, yıllardır aldanmayanlara inanmadı, uyarılarına kulak asmadı ve ülkeyi, halkı, devleti belki de geri dönüşü olmayan tehlikelere sürüklediler. Türkiye zor durumda. Yaralanan ekonomi ve yaşanan toplumsal travma, ülkeyi içerden ya da dışardan kötü sürprizlere karşı kırılgan hale getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, darbe girişimi sırası ve sonrasındaki FETÖ temizliğinde kendisine arka çıkmayan Batı’ya veryansın ediyor ki, haklı... Bizler Turgut Özal’dan Erdoğan’a Türkiye muktedirlerini Fetocuların devasa bir cürüm örgütü olduğuna yıllardır nasıl ikna edemediysek Cumhurbaşkanı Erdoğan da bugün aynı gerçeğe Batılı muktedirleri inandıramıyor. Belki bir gün onlar da anlayıp pişman olurlar. Ama Allah’tan mı af dilerler, Erdoğan’dan mı, orası belli olmaz. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Einstein ile Erdoğan Yaverin bile dürüstünü, ehil olanını seçemeyen Tayyip Bey’in, ülke için en doğru, en hayırlı, en ehil bakanı, başbakan yardımcısını seçtiğinden nasıl emin olabiliriz? Kendi eliyle seçtiği başbakanını bile kulağından tutup kenara bıraktı. En yücelen Milli Eğitim Bakanı H. Çelik parti sözcüsü idi. Ama şimdi o bile makul şüpheli! HHH Işporta usulü pazarlanan en zehirli palavra, “En kötü yönetim koalisyondur!” idi. Oysa koalisyonun hasını kurdular: “Ben sana kumpas kurmayayım, iftira atmayayım, sen de benimle ilgili gerçekleri açıklama!” 1725 Aralık’ta koalisyon dağıldı. 15 Temmuz’da da berhava oldu. “Ampul” düşüncesini Edison’dan aldılar. “Darbeye karşı ne yapabiliriz?” fikrini de Einstein’dan alabilir. AKP’nin kurulduğu 2001 yılında bu büyük dahi üzerine bir kitap yayımlandı. (Michalko, M., Cracking Creativity: The Secrets of Creative Genius, 2001) Henüz dilimize çevrilmedi. “Çözümden önce sorunun boyutlarının belirlenmesine odaklanmak gerektiğini” anlatıyor. Einstein diyor ki: “Du¨nyayı kurtarmak ic¸in bir saatim olsaydı; 55 dakikasını problemi tanımlamaya, kalan 5 dakikayı da c¸o¨zu¨mu¨ bulmaya ayırırdım.” Bu sözden başta Tayyip Bey’in alacağı çok ders var. Önce ortaklığın ve darbenin boyutlarını anlamaya çaba gösterilmelidir. Oysa geçen hafta El Cezire TV’de “Devleti sıfırlayacağız!” dedi!! Bu açık bir paniğin dışavurumu. FETÖ’cülüğün tüm boyutlarını belirlemek için 55 dakika düşünmek yerine, belli ki 5 dakikada çözüme yönelmiş durumda. Harbiye’nin ve tüm askeri okulların kapatılmasının yanlışlığı bir hafta geçmeden ortaya çıktı. Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, dün Harp Okulları’na öğrenci alınacağını açıkladı. Hava Kuvvetleri’ndeki pilot açığı 550’ye ulaşmış. F16’ları hızlandırılmış eğitimle Metro Turizm’in kaptanlarına kullandırma imkânı da belki bir yoldu ama, şükür ki çabuk vazgeçildi. HHH Einstein da Edison gibi belki milli ve yerli değil... Ama önerdiği çözüm yöntemleri hem milli hem de yerli sonuç verecek önemde. Ünlü dâhi diyor ki: “O¨nce problemi net biçimde tanımlayın!” Tayyip Bey, FETÖ’nün örgütlenme boyutlarını net olarak belirlemiş durumda mı?.. Çünkü sorunun tanımı çözüm bulma uğraşının odak noktasıdır. “ Problemi bas¸ka so¨zcu¨klerle ifade edin!” Oysa iktidar can havliyle sarıldığı birkaç kavramın çevresinde dolanıp duruyor. Idam bunlardan en tehlikeli olanı. Darbe ile savaşmak uğruna en büyük darbenin ülkenin geleceğine vurulabileceği fark edilmiyor. “Meydanlarda nöbet tutturmak” elbette çok göz kamaştırıcı, iştah açıcı. Ama bu nöbetin alabileceği biçimler, kim için kiminle, nereye kadar, ne zaman ve hangi amaçlar için sorularına da yanıt gerekir. “ Varsayımları açıkça belirlemek ve sorgulamak şarttır!” Iktidarın bu konuda bir eğilimi ve niyeti göze çarpmıyor. Her c¸o¨zu¨m ic¸in bir dizi varsayım gerekir. Ko¨tu¨ varsayımları ayıklamanın ilk adımı bu varsayımları ac¸ıkc¸a belirlemektir. “Idam darbecileri caydırır!”, “Düz liseler ve imam hatiplerde darbeci yetiştirmez!” gibi varsayımların çürüklüğü günlerdir yazılıp çiziliyor. Kulak veren olacaktır inşallah! “ Sorunu genis¸letmek, daraltmak ve başka boyutlarını da bulmak gerekir.” Sadece tek bir c¸o¨zu¨m degˆil, c¸ok sayıda c¸o¨zu¨m olabilecegˆini düşünmek c¸o¨zu¨m u¨retme kapasitesini artırır! (Cumhurbaşkanı’nın devleti sıfırlamanın maliyeti üzerine 5 dakika düşünmüş olduğuna inanmak yine de biraz zordur!) Darbenin neden ve sonuçlarını tanımlamaya harcanacak zaman ile yarattığı sorunları c¸o¨zmeye harcanacak çabayı dengelemek elbette kolay değil. Bu denge kendisine oy vermeyen kitlelerin endişelerine de kulak vererek sağlanır. Limiti aştık Dünya artık bize yetmiyor. Küresel Ayak İzi Ağı’na göre (Global Footprint Network), şu anda 1.6 dünyaya ihtiyacımız varmış. Doğal kaynakları öylesine hızla tüketiyoruz ki, gezegen kendini yenilemeye fırsat bulamıyor. Kaynaklar azalıyor. Aşırı avlanma yüzünden denizlerdeki balık stokları tehlikede. BM gıda örgütü FAO, son raporunda “Denizlerden alabileceklerimizin de bir sınırı var” diyor. Aynı raporda Akdeniz ve Karadeniz’de de aşırı avlanmanın “kaygı verici” seviyeye ulaştığı vurgulanıyor. Böyle giderse 2050’lerde avlayacak balık bulmakta sıkıntı çekeceğiz. Okyanusların giderek asitlenmesi bir başka büyük sorun. Doğaya saldığımız karbondioksitin yüzde 30’unu okyanuslar emiyor. Okyanuslardaki asit seviyesi bu yüzden yükseliyor. Kabuklu canlılar ve özellikle de planktonlar tehlikede. Planktonlar okyanuslardaki besin zincirinin temel halkası. Ormanlar tehlikede. Her saniye bir futbol sahası büyüklüğünde orman alanı yok ediliyor. Yıllık orman kaybı 5.8 milyon hektara ulaşmış. Nüfus artıyor ama tarım arazileri azalıyor. Nedeni yoğun yapılaşma. Kömür, petrol gibi fosil yakıtlar havayı hızla kirletiyor. Bu yüzden iklimler değişiyor. Sıcaklık artışı durdurulamazsa durum felaket. Tatlı su kaynakları sınırlı. Daha da azalıyor. tosBuolydıul .“DDtwaüownnğawh.aymahnaemtı@nLetgtiadmmne.aciinHolt.mcgAoHemşHsıimni Günü” 8 Ağusbozmadan tükete bileceğimiz kaynakların tümünü sekiz ayda tü kettik. Oysa 2000 yılında “Dünya Limit Aşım Günü” eylül ayına denk geliyordu. Giderek daha hızlı tüketiyoruz. Ne olacak şimdi? Gelecekten borç alacağız. Oysa Kızılde rili atasözünde ne diyordu: “Yeryüzü bize atala rımızdan miras kalmadı. Biz onu çocuklarımız dan ödünç aldık.” Yeryüzünü çocuklarımızdan çalıyoruz. Böyle devam ederse 2030 yılında bir yıllık kaynağı 6 ayda tüketmeye başlayacağız. Gezegen daha hızlı tükenecek. Peki çare ne? HHH Facebook’a bakıyorum. Greenpeace Akdeniz “Dünya Limit Aşım Günü” nedeniyle şöyle bir soru sormuş: “Sence çözüm için ne yapılabilir?” Greenpeace’in Facebook paylaşımını binlerce kişi beğenmiş. Yüzlerce insan çözüm önerilerini sıralamış. “İhtiyacımız kadar tüketmeyi öğrensek sorun kalmaz” demiş biri. “Bu gezegende misafir olduğumuzu bilsek, gelecek nesilleri de düşünsek...” diye yanıt yazmış bir başkası. Şöyle yanıtlar var: “Her şeyi çöpe atmak yerine geri dönüşümü sağlamalıyız”, “Fosil enerjilerden vazgeçip güneş, rüzgâr gibi yenilenebilir kaynaklara yönelmeliyiz”, “Nüfus artış hızını yavaşlatmalıyız”, “Hayat tarzımızı değiştirmeli, sadeleşmeliyiz”, “Tüketim çılgınlığına son vermeliyiz”... Biri “Eşitsizlikleri gidermeliyiz” demiş. Gerçekten de öyle. Örneğin dünyadaki herkes Almanlar gibi tüketmeye başlasa, 1.6 dünya değil, 3 dünya bize yetmez. ABD yurttaşı gibi tüketse herkes, 4 dünya az geliyor. “Kapitalizmden kurtulmalıyız” önerisini de getirmişler. Anlaşılan o ki, insanlar çözümün ne olduğunu biliyorlar. Peki politikacılar neden bilmiyor? İnsanlar bu gidişi tersine çevirebilmek için önerilerini sıralarken biri şöyle demiş: “Hani gelecek nesillere bırakacaktık. Kendimize bile yettiremedik. Ne açgözlüsün insanoğlu.” SAYISAL 13, 18, 19, 20, 38 ve 49 LOTO 6 BİLEN: 4 Milyon 526 bin 898 TL (1 KİŞİ), 5 BİLEN: 3 bin 486 TL, 4 BİLEN: 50.30 TL, 3 BİLEN: 7.35 TL C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle