19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 26 Temmuz 2016 14 yorum FETÖ, din ve emperyalizm 15Temmuz darbesi devlete, Cumhuriyete ve orduya karşı yapılmıştır. İktidarı ele geçirerek ülkeyi emperyalizmin hizmetine teslim etmek isteyenler, “din odaklı bir örgütlenme kullanarak”, ülkenin kılcal damarlarına kadar yavaş yavaş sızarak bunu gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Bu da Türkiye’de dini siyasete bir araç olarak kullanmanın, ülkeyi kesin olarak felakete götürdüğünün kanıtı olmuştur. Din ve dinci örgütlenmeler, bu coğrafyada emperyalist hesap yapan küresel güçlerin en etkili silahı olarak kullanılmış ve kullanılmaktadırlar. Çünkü geniş cahil kesimleri, dini istismar ederek istediğiniz gibi denetim altına alırsınız. Hele onu, fakirliğin ve işsizliğin çok büyük olduğu ülkelerde, sosyal politikanın bir alternatifi olarak kullanırsanız, işiniz çok daha kolay olur. FETÖ, bu politikayı Türkiye’de 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbelerini kullanarak yolunu açmıştır. Uygar demokratik ülkelerdeki çağdaş toplumsal örgütlenmelerin yerine, sistemi dinci örgütlenmelerin üzerine oturtarak emperyalizmin hizmetine girmiştir. Dini örgütlenmeleri kullanarak istismara giden FETÖ ve arkasındakiler, iş din olunca, başka yerli ortakları da kolayca bulmuşlar ve bu sayede inanılmaz boyutlarda güçlenebilmişlerdir. Sistem şöyle çalıştırıldı: a) Modern toplumsal örgütlenmelerin 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbeleri ile yasaklanması, sendikal hareketin dejenere edilmesi b) Onun yerini dinci örgütlenmelerin alması c) Ülkede devlet ve toplum yapısının bu kısırdöngü içine sokulması d) Küresel güçlerin darbe yapmasına hazır bir ortamın oluşturulması. Türkiye’nin birikimi farklı Ancak Türkiye’nin kurtuluş ve kuruluş felsefesi, Atatürk devrimleri, diğer Ortadoğu ülkelerinde bulunmayan bir birikimin de oluşmasına yol açmıştı. Ordu içindeki son darbe girişiminin yine ordu tarafından yok edilmesi, bu birikimin sonucudur. Sokağa dökülen insanların önemli bir bölümü yeşil bayraklarla, kara bayraklarla değil Türk bayraklarıyla donanmışlardır. Açık toplumun ulusal ve küresel etkileşimleri, “en baskıcı ortamlarda bile” supap vazifesi görmüştür. Ancak emperyalist darbe girişimi, yadsınamayacak bir gerçeği ortaya koydu; dinci örgütlenmeler üzerine oturtulmuş siyaset, “sadece ülkede demokrasinin bitirilmesi sonucunu doğurmaz; aynı zamanda ülkeyi emperyalizmin kucağına atar”. Ya faşizm, ya emperyalizm ya da her ikisi birden gelir. FETÖ’nün dinci ve emperyalist darbe girişimine hep birlikte karşı çıkalım; karşı çıkarken de antidemokratik ve felakete götürecek yeni yolların önünü açmayalım. Ve bir anekdot Beni Silivri’de yargılayıp 9 yıl 8 ay ve 20 güne darbecilikten mahkum eden mahkemenin hâkimi ve savcıları meğerse FETÖ’cü darbecilerin önderlerindenmiş ve tutuklanmışlar. Bu darbeciler, Türkiye’deki dinci örgütlenmeleri ile, demokrasiyi savunan, çağdaşlıktan yana olan sivilleri ve askeri Ergenekon ve Balyoz ile hapsederek emperyalizmin hizmetine girmişlerdir. Ne yazık ki Türkiye’deki bozuk düzen, daha birkaç yıl öncesinde bu FETÖ’cü darbecilere destek vererek son girişimin yolunu açmıştır. Ey iktidar, ey muhalefet; FETÖ’nün ve arkasındakinin çılgın ve acımasız darbe girişimlerinden sonra da hâlâ gerçek demokrasi için işbirliği yapamazsanız, yarının kaosundan hep birlikte siz sorumlu olursunuz. CHP’nin Taksim mitingindeki bildirgesi, demokrasinin payandası olabilecek düzeydedir. 26 Temmuz 2016 SAYI: 33165 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Yayın Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.59 03.49 04.20 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam 05.47 13.18 17.12 20.35 05.35 13.02 16.54 20.17 06.01 13.25 17.15 20.36 Yatsı 22.15 21.54 22.09 Latince, “Verba volant, scripta manent! (Söz uçar, yazı kalır!)” diye bir söz vardır. 3 Şubat 2015’te bu köşedeki yazımdan bazı alıntılar yapalım: 24 Ekim 1966… “Bank Asya açılış töreninde, dönemin Başbakanı Tansu Çiller kurdeleyi keserken, AKP kurucuları Abdullah Gül, Erdoğan ve Feto ön saftaydılar. Artık ‘paralel devlet’ maddi olarak da kurulmuştu!” 28 Şubat 1997… “Başta Aczmendiler ‘şeriat isteriz’ söylemleri ile sokağa dökülüp ardından öteki tarikatların da benzeri eylem ve söylemleri yoğunlaştı. Bank Asya’nın açılışından 4 ay sonra, Milli Güvenlik Kurulu, hükümete bir karar önerisi iletti. Kararda, ‘laiklik için yasaların uygulanması, tarikatlara bağlı okulların bakanlığa devredilmesi, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmesi, Kuran kurslarının denetlenmesi, tarikatların kapatılması’ isteniyordu. Kararı imzalamayan dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan istifa etti.” 1999... “Feto, Türkiye’deki koşullardan ürkünce ABD’ye kaçtı. Pennsylvania eyaletinde bir ‘külliyede’ yaşıyor.”  2000… “Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı 1999’da başlattığı soruşturma sonrasında Feto hakkında ‘laik devlet yapısını değiştirerek, dini kurallara dayalı bir devlet kurmak suçuyla’ dava açtı. 2003… “Sultan’ın başbakan, Gül’ün Dışişleri bakanı olduğu 20034’lerde Vaşington Büyükelçisi Faruk Loğoğlu’na Feto’nun ABD’de rahat yaşayabilmesi için ‘yeşil kart’ verilmesi amacıyla Dışişleri Bakanlığı’nda girişim yapması bildirildi. Loğoğlu, ‘Girişim bildiriminde Feto’nun olumlu özellikleri anlatılıyor, iyi bir din adamı olduğu, yaygın toplumsal hizmetlerinin yanı sıra eğitim ala ÖzAgecanr Kavşak ‘Söz Uçar, Yazı Kalır!’ nında da önemli katkılarının bulunduğu belirtiliyor, bundan dolayı da yeşil karta hak kazandığı vurgu lanıyordu!’ dedi.” Mart 2007… “Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Te rörle Mücadele Yasası’nın öngördüğü suç oluşmadığı için sanık Feto’nun aklan masına karar verdi.” Haziran 2008… “Yargıtay Genel Kurulu kararı oybirli ğiyle onayladı.”  Eylül 2013… (Basın dan) Başbakan Ahmet Davutoğlu ve eşi, Ortaklığa ilk adım. Pennsylvania’da Feto’yu ziyaret ettiler. Ziyaretin Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan’ın bilgisi dahilinde olduğu açıklandı. 19 Mayıs 2013... (Yine Kavşak’tan) “ABD’ye gi den Sultan ‘Gülen ile görüşecek misiniz’ sorusu na, ‘Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın kendisi ne vekâleten görüştüğünü’ söyledi.” 22 Mayıs 2013... “Arınç, şu açıklamayı yap tı: ‘Konu ABD olunca, Mümkün olursa Hoca Özgen AcaEfendi’ye ziyaret yapar mıyız, diye gönlümden ge çirdim. Başbakan’a konuyu açtım. İzin verir misiniz, dedim. Çok memnun oldu. Keşke biz de görüşebilsek. Selamlarımızı götürün, sevgilerimi iletin, bir emri olur mu öğren, dedi. Birkaç saat misafiri olduk. Bunu bir resmi ziyaretin ötesinde, kendini çok seven bir dostun ziyareti olarak düşününüz!’ Arınç bir soruyu da şöyle yanıtlamıştı: ‘Hükümetle cemaat arasında soğukluk olduğunu kesinlikle reddediyorum. Hoca Efendi siyaset üstü bir insan. Başbakan’ın şahsına karşı çok büyük duaları var ve çok seviyor!’” 1725 Aralık 2013… Yolsuzluk olayları patladı, kirli çamaşırlar ortaya saçıldı, paralel ortaklığın ipi koptu… 9 Eylül 2014 tarihli Kavşak’tan: “İngiltere’nin Galler bölgesindeki Cardiff kentinde, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (KAAÖ) doruk toplantısında devlet ve hükümet başkanları ikili görüşmeler de yaptılar. Sultan’ın, ABD Başkanı Obama ile yarım saatlik görüşmesinin odağında ‘deport (sınır dışı)’ vardı. Sultan, ‘paralel devleti’ birlikte geliştirdikleri Feto’nun ABD’den ‘deport’ edilmesini Obama’dan istedi, ‘gerekli belgelerin Vaşington’a gönderileceğini’ söyledi.” İki yıl geçti, her nedense belgeler gönderilmedi, şimdi iki bakan gönderiliyor! Arınç ile Davutoğlu’nun da FETÖ’yle işbirliği hakkında soruşturma açılıp açılmayacağını merak ediyorum! Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA [email protected] İdam AB’ye veda olur! Prof. Dr. RONA AYBAY Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS), 1950 yılında imzalanan ilk (özgün/original) metninde ölüm cezası yasaklanmış değildi. (Yasama hakkına ilişkin Madde 2) 1983 yılında imzalanan AİHS’ye ek 6. Protokol, ölüm cezasını kısmen (savaş hali dışında) kaldırmış; 2005 yılında imzalanan 13. ek Protokol ise, savaş hali de içinde olmak üzere her koşulda ölüm cezasının kaldırılmasını sağlamıştır. Mevcut protokol Ölüm cezasını Avrupa kıtasından silmeyi amaçlayan bu protokol, Avrupa Konseyi’nin 47 üyesinden 44 devletçe imzalanmış ve hakları tanımıştır. Türkiye de bu 44 devletten biridir. Kalan 3 devletten Ermenistan imzalamış ama onaylamamış, Rusya Federasyonu ile Azerbaycan ise imzalamamış ve onaylamamış durumdadır. Ancak bu devletler de, moratoryum ilanı yoluyla, ölüm cezasını kaldırmışlardır. Çekilmek gerekir Türkiye’nin, ölüm cezasını geri getirmesi için, TBBM’den kanun geçirmesi yetmez. TC İdamın tekrar getirilmesi demek Avrupa Konseyi dışında kalmak demektir. Ölüm cezasını Avrupa kıtasından silmeyi amaçlayan AİHS’nin ilgili protokolü, Avrupa Konseyi’nin 47 üyesinden 44 devletçe imzalanmış ve hakları tanımıştır. Türkiye de bu 44 devletten biridir. Anayasası’na göre kanun niteliğinde sayılan bu protokolden çekilmesi gerekir. Böyle bir çekilme ise bugünkü koşullarda Avrupa Konseyi üyeliğine veda etmek demektir. Geçmişte Albaylar Cuntası döneminde, Yunanistan idam tehdidiyle karşılaşmış ve ihracı önlemek için, kendisi Avrupa Konseyi üyeliğinden çekilmişti (tarihteki  tek örnektir /son ra yeniden üye oldu). Kısacası bu, Türkiye’nin dış politikası, dün yadaki yeri ve imajı acısından son derecede büyük bir değişim demektir. Avrupa Birliği üyeliğine aday bir devletten, AB’den çok daha gevşek bir Avrupa örgütü olan Avrupa Konseyi dışında kalmanın getireceği sorunlar, çok ama çok büyük olacaktır. Temcit pilavı: Ölüm cezası Av. KEMAL AKKURT Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği Başkanı Tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelere ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına baktığımız zaman, yanıtımız kesinlikle “hayır”dır. İdam, devletin taammüden (tasarlayarak) insan öldürmesidir. Türkiye, idam durup dururken kaldırmadı, kaldırmak zorunda kaldı. Türkiye’nin kurucuları arasında yer aldığı Avrupa Konseyi, 1983 yılında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ek 6 No’lu protokolü kabul etti. Bu protokole göre, savaş ve yakın savaş halleri dışında, idam cezası yasaklanıyordu. Arkasından 2002 yılı şubat ayı içerisinde AİHS’ye ek 13 No’lu protokolü kabul ederek, ölüm cezasının her koşulda kaldırılmasını düzenledi. Bugün için 47 Avrupa Konseyi üyesinin hiçbirinde idam cezası yoktur. ‘Çekince koyma yasağı’ Türkiye, 6 No’lu protokolü 2003 yılında, 13 No’lu protokolü ise 2005 yılında imzalamıştır. 13 No’lu protokolün 3. maddesi ile taraf devletlere “çekince koyma yasağı” getirilmiştir. Anayasanın 38. maddesindeki idam yasağı ve 90. maddesindeki “uluslararası sözleşmelerin yasalardan üstünlüğü” ilkesi nedeniyle de idamın yeniden mevzuata konulması mümkün değildir. Yani Türkiye dahil, Avrupa Konseyi’ne üye hiçbir ülke, bundan böyle mevzuatına idam dahil edemez. İdam caydırıcı olmamıştır! İdamın tarihsel ve sosyolojik boyutuna baktığımız zaman, bu cezanın belli kesimlerce iddia edildiğinin aksine, hiç de caydırıcı olmadığını görürüz. Zira idamın onarılamaz (geri dönülmesi imkânsız) niteliği, çağdışı olması, eşitsizlik yaratıcı özelliği, gayri insani oluşu, yarattığı dehşet duygusu gibi nedenlerle de savunulması mümkün değildir. Ölüm cezası, hatayı onarma olanağı 15 Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişiminden sonra, iktidar partisinin meydanlara çağırdığı yandaşları tarafından idam cezası yeniden tartışılmaya başlandı. Ancak popülizmi ve hamaseti bir tarafa bırakırsak ve soğukkanlı düşünürsek, idamın yeniden mevzuatımıza getirilebilir mi? Diktatörlükleri bir tarafa bırakırsak, modern devletlerde devletin ceza verme hakkı, yaşamı sona erdirmeyi kapsamaz. olmayan, ağır ve vahim bir cezadır. Vahşi ve ilkel bir intikam duygusu yaratır. Oysa günümüz ceza siyasetinde, öç alma hedeflenemez. Diktatörlükleri bir tarafa bırakırsak, modern devletlerde devletin ceza verme hakkı, yaşamı sona erdirmeyi kapsamaz. Devlet, kişilerden aldığı yetkileri kullanır. Ancak kişi, hayatını yok etme, öldürme yetkisini hiç kimseye veya devlete devredemez. Çağdaş ceza hukukunda; suçlunun topluma kazandırılması hedeflenir. Oysa ölüm cezası ile tasfiye amaçlanır. Çağdaş hukukun amacı tasfiye olamaz. Ölüm cezasının korkutucu ve caydırı cı etkileri ispatlanmış değildir. Tam tersine, tarihi gelişimine baktığımızda, ölüm cezasını hiç düşünmeden en ağır suçları işleyenlerin çok fazla olduğunu görmekteyiz. Örneğin 19. yüzyılda İngiltere’de hırsızlığın ve yankesiciliğin cezasının ölüm olduğu dönemde, yankesicilerin en çok diğer yankesici meslektaşlarının darağacına çıkarıldığı vakit, olayı seyretmek için toplanan kalabalık arasında sanatlarını icra ettikleri belgelenmiştir. Yine İngiltere’de o dönemde darağacındakilere telkinde bulunan bir din görevlisi, telkinde bulunduğu 167 kişiden 161’inin daha önce aleni bir ölüm cezası infazını seyretmiş olduğunu tespit etmiştir. Bu da ölüm cezasının, iddianın aksine hiç de caydırıcı olmayan, çağdışı bir ceza anlayışı olduğunu ortaya koymaktadır. Çağdışı bir anlayış AİHM, ölüm cezasının adalet konusundaki bölgesel normlara uygun düşmediğini (Soering/İngiltere davası) ve yaşama hakkı ile bağdaşmadığını (Salman/Türkiye davası) içtihatlarıyla somutlaştırmıştır. Bizim Anayasa Mahkemesi de 1989 tarihinde verdiği kararla, kişinin yaşam hakkının devredilemez ve vazgeçilemez temel bir hak olduğunu, bu haklara karşı olan her türlü engelin kaldırılmasının da devletin ödevi olduğunu belirtmiştir (1989/1449 sayılı karar). Yasal ve fiili durum budur. Türkiye, rotasını Batı’dan, Avrupa Konseyi ve AİHM’den Ortadoğu’ya çevirmediği, otoriter veya totaliter bir rejime yönelmediği sürece, temcit pilavı gibi ısıtılan idamın hortlaması mümkün değildir. Bu yöndeki söylemler, popülizm ve hamasetten öteye gitmez. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle