14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 27 Haziran 2016 14 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] yorum Savaşıyorum! Ülke siyaseti savaşıyor. İktidar da savaşıyor; muhalefet de! O kadar ki Meclis komisyonları ve genel kurulu kavgalar nedeniyle çalışamaz duruma geliyor. Ancak bu savaşlar arasında çok büyük bir fark var; iktidar ne için savaştığını biliyor; muhalefetin ne için savaştığı anlaşılamıyor! Cihada devam! AKP yıllardır sürdürdüğü dava için savaşını, yani cihadı, kesintisiz sürdürüyor. Cihat İslamın 6. farzıymış; yerine getiriliyor. Eğitimde tam bir kararlılıkla sürdürdüğü dinselleştirme savaşını yeni zaferlerle taçlandıran AKP, hukukta, en ele geçirilemez sanılan kaleleri düşürmek için en ağır toplarla ateş ediyor. Savaşın kuralıdır; kimi cephelerde zafer hemen kazanılmaz; birinci girişiminiz başarısız kalmış olsa da kutsalınız için savaşmaktan asla vazgeçmeyeceksiniz. Taksim’de kışla yapılması, uyanan toplumun Gezi duvarına çarparak başarısız oldu; ancak o cephede savaş yeniden açılacak; sonuç alınıncaya kadar da sürecek gibi görünüyor. Kışla yapılması tek başına yetmez; Taksim Camisi de yapılmalı; bu da yetmez, AKP iktidarı tarafından, çok büyük bir olasılıkla adı ya da bitişiğindeki arazi nedeniyle yıllardır kullanılamaz kılınan AKMAtatürk Kültür Merkezi’nin yerine görkemli bir opera binası konuşlandırılmalı. Böylece üç büyük cephede birden açılacak Taksim savaşı, karşı güçleri de şaşırtır; savaşların üçünü birden AKP kazanır! Dış politikada, bir taraftan küresel düzlemde ezilen Müslüman ülkeler için savaşıldığı izlenimi verilirken, diğer taraftan da Ey Avrupa Birliği diye başlayan kahramanca konuşmalar birbirini izliyor. Antiemperyalist bir görüntü verilerek sergilenen savaş ortamı milyonları kendinden geçirmeye yetiyor. AKP’nin iç ve dış savaşları kutsandığından olacak, bunların yarattığı büyük ekonomik ve toplumsal kayıplar da sorgulanamıyor. Diğerleri AKP’nin cihatçı uygulamalarına bütüncül bir yaklaşımla karşı çıkmaktan çoktandır vazgeçmiş olan ana muhalefet, kendince savaşlar veriyor ve böylece savaşçı gibi görünüyor. Sonuncusu geçen hafta olmak üzere siyasi İslamcı raporlar üzerine her gün iç savaşlar yaşayan CHP. Önce CHP’nin, geçen hafta yitirdiğimiz önemli aydınlanma savaşçısı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ü, 2002’de milletvekili seçtirip sonra, çok sayıda örneğinde görüldüğü gibi, kurumsal olarak doğru değerlendirememesinin ayrıca düşünülmesi ve sorgulanması gerekir. Sonra, geçen hafta Bolu İl Milli Eğitim Müdürü’nün 10. Yıl Marşı konusundaki tutumuna karşı CHP milletvekillerinin verdiği savaş, atını dövemeyen örneğinde olduğu gibi, AKP’yi bütünüyle görmediği için savaş sayılamayacak kadar anlamsız kalıyor. Üçüncü olarak, genel başkanının kovan saldırısına uğramasından sonra CHP, kendi kendini korumak için savaşacağını açıkladı. Oysa muhalefetin en temel işlevi bütün yurttaşların can ve mal güvenliğinin korunması için devletin görevini eksiksiz yapmasını sağlamaktır; kendisini korumak için savaşmak değildir. Parti içi savaşlarını nerdeyse intihar noktasına taşıyan MHP için fazla söze gerek yok. Ülkücü hareketin partisinin durumu, yalnızca AKP’nin işini daha da kolaylaştırıyor. HDP geçen temmuz ayından bu yana ülkenin yaşamakta olduğu kanlı savaşın sonuçlarını, zayıflayarak demek çok eksik kalır, gerçekten tükenerek yaşıyor. Bu süreçte, ülkenin toprak bütünlüğünü koruyarak özgürlük, demokrasi ve barış açılımları yapması da her geçen gün gittikçe, çok ama çok, zorlaşıyor. Her partinin kendine özgü siyaset savaşları, toplumu özgürlüklerden ve barıştan tamamıyla koparıyor. 27 HAZİRAN 2016 SAYI: 33136 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Yayın Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. lMuhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.25 03.18 03.50 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı 05.27 13.14 17.12 20.49 22.40 05.15 12.59 16.54 20.30 22.16 05.42 13.21 17.14 20.48 22.30 ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Gazetecilere Baskı Topluma Baskının Aynasıdır Gazetelerin, gazetecilerin üzerindeki baskı katlanarak artıyor. Önemli bir işlevi yerine getiren Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) temsilcileri İstanbul’da bir araya gelerek gazetecilere ve medya kuruluşlarına yönelik baskılarla ilgili bir değerlendirme yaptılar. Toplantıya Türkiye’deki meslek örgütlerinin hemen hemen tamamı ve Türkiye’deki meslektaşları ile dayanışmaya önem veren uluslararası kuruluşların temsilcileri katıldılar. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve GÖP Dönem Sözcüsü Turgay Olcayto, Genel Sekreter Sibel Güneş, Genel Sekreter Yardımcıları Niyazi Dalyancı ve Ahmet Özdemir, Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Uğur Güç, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Doğu Avrupa ve Orta Asya Sorumlusu Johann Bihr, DİSK Basınİş Başkanı Faruk Eren, Basın Enstitüsü Derneği Başkanı, IPI Yönetim Kurulu Üyesi Kadri Gürsel, Gazeteciler Cemiyeti (Ankara) Yönetim Kurulu Üyesi Yusuf Kanlı, İLAD Başkan Yardımcısı Recep Yaşar ve HaberSen İstanbul 5 Numaralı Şube Başkanı Engin Başçı’nın da aralarında bulunduğu çok sayıda gazetecinin katıldığı toplantı bu açıdan da önem taşıyor. TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş’in gazetecilerin durumu, yalnızca haziran ayı içinde gerçekleşen hak ihlalleri ile ilgili sözleri şöyle: “Haziran ayında yayın yasakları, gazetecilere fiziki ve sözlü saldırılar, tutuklamalar gündemden hiç düşmedi. Kimi zaman meydanlardan kimi zaman ise sosyal medya üzerinden gazeteciler ve gazetecilerle dayanışma içinde olduğu mesajı veren akademisyenler başta olmak üzere pek çok kişi hedef gösterildi. Gazeteciler, işten atılmakla susturulmaya çalışıldı. Özgür Gündem gazetesinin Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği kampanyasına katılan 37 nöbetçi genel yayın yönetmenine soruşturma açıldı. Aynı kampanyaya destek veren Şebnem Korur Fincancı, Erol Önderoğlu ve Ahmet Nesin ise çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı. 37 gazete ci şu anda cezaevinde. Türkiye’de 2010 yılından itibaren 300’e yakın gazeteci cezaevine girip çıktı. Türkiye’de yaşanan toplumsal olayların hemen ardından yayın yasakları gelmeye devam etti. Haziran ayında 2 bombalı saldırının ardından yayın yasağı geldi. Gazeteciler yine mahkeme koridorlarındaydı. Gazetecilere özellikle ‘Cumhurbaşkanına hakaret’, ‘terör propagandası yapmak’, ‘gizliliği ihlal ve yargıyı etkilemeye teşebbüs’, ‘kin ve düşmanlığa tahrik’, ‘hakaret’ten davalar açıldı. Cumhuriyet, Evrensel, BirGün, Özgür Gündem, Sol gazetesi, Halk Tv, Hayatın Sesi Televizyonu’na dava üstüne dava yağdı.” Durumun kısa özeti böyle. Gazetecilere baskının artması gerçekte ülkede özgürlükleri ortadan kaldıran, yalnız bizim mesleğimizi değil, tüm toplumu saran ve gittikçe yoğunlaşan bir baskı döneminde bulunduğumuzu gösteriyor. Buradan çıkış nasıl olacak? Günümüzün sorusu ve sorunu budur. O sanık değil, hükümlü katil 20 Haziran tarihli gazetemizde, MHP kongresi haberi içerisinde geçen Haluk Kırcı haberindeki hatayı, düzeltilmesi gereken önemli bir hata olarak gördüğüm için yazıyorum. Haluk Kırcı “katliam sanığı” değildir. Suçu defalarca ispatlanmış KATLİAM SUÇLUSUDUR. Sanıkla suçlu ifadeleri arasındaki büyük ayı rımı anlatmama gerek yok sanırım. Zaten katillerin de istediği bu, yaptıklarının hafifletilerek meşrulaşmaları. Bir dikkatsizlik veya bilgisizlikten dolayı yazıldığından emin olduğum bu yanlışı açıklamak istedim. Daha dikkatli olunacağını umuyorum. Kolaylıklar, başarılar ve destekler. Saygılarımla... Osman Kapusuz AK parti mi AKP mi? 30 yılı aşkın bir süredir Cumhuriyet okuruyum. Aylardır basın emekçilerimizden beklediğim ancak bir türlü kendiliğinden bir refleksle gerçekleşmediğini üzülerek gördüğüm bir durum değerlendirmesi yapmak istiyorum. Cumhuriyet gazetesine yeni katılan köşe yazarlarımızın ne yazık ki AKP’ye “Ak Parti” demeleri canımı çok sıkıyor. Bu tür bir ifadeye son verilmesi çok zor olmasa gerek... Saygılar. Orhan İncemızrak Okur Temsilcisi’nin notu: Bu konuyu daha önce de ele aldığımızı hatır lıyorum. Dil kurallarına aykırı olmadıkça benim herhangi bir “düzeltme” isteme hakkım ve yetkim yoktur. Yazarlarımızın tercihidir. Yeri gelmişken sıkça sorulan ve yine sıklıkla yanıtladığım kısaltmalarla ilgili kuralı hatırlatmak isterim Okurlar soruyor; neden PKK’NİN diye yazıyorsunuz? Yanıtı yazı dilinin kurallarındadır. Örneğin AKP’NIN, CHP’NIN, diye yazamayız. AKP’NİN, CHP’NİN diye yazarız. Kısacası yazım kurallarını ideolojik bakış, siyasi görüşle değiştiremeyiz. Pazar bulmacaları İlgilisine ilettiğim gibi okur temsilcisi olmanız sıfatıyla, epey bir süredir hatalar zincirine yeni ekler yapan “Pazar Bulmaca” hususunda size de yazmaya karar verdim. 5.6.16 tarihli bulmacanın çözümü yerine 22.5 16 tarihli çözümü verdiler. Malumunuzdur bu ilk değil. Üstelik ilgilisini içtenlikle uyardım/uyardık. Maalesef bu tip hususlarda ne bir ça ba gösterdiler ne de bir dikkat. Seksenli yıllar da herhangi bir yanlışlıkta bin özür gelirdi. Üstelik o yıllardan bu yana yapılan hataların sayısı son bir senede yapılanların yanında tabiri caizse devede kulak kalır. Yanlış anlaşılmak istemem, amacım şikâyet değil sadece biraz dikkat, biraz görev bilinci olması isteğimdir. Ettikse sürçi lisan affola. İyi çalışmalar... Zafer Algan MevhumMefhum “İçimizdeki kayıp kuşak” başlığıyla 20 Haziran’da yayımlanan makalenin üçüncü paragrafında yer verilen “mevhum” kelimesi “vehmedilen, olmadığı halde olmuş gibi algılanan” demektir. Bu hali ile bu paragrafta anlamsız kalıyor. Sanırım niyet “mefhum” keli mesini kullanmak idi. Ben genç arkadaşlarıma anlamından emin olmadıkları OsmanlıcaArapça kelimeler kullanmaktansa, avam görünmeyi yeğleyip bildikleri terminolojiye sadık kalmalarının evla olacağını söylerim. Selamlarımla... Ömür Orhun ‘Üniversite’yi savunan akademisyenler kaldı mı? 20092010 yıllarında İstanbul’da “Türkiye Üniversite Tarihi” başlığı altında beş ciltlik dev bir eser yayımlandı. Günümüze kadarki yayınlarının listesi baş döndüren ender bilim insanlarımızdan Prof. Dr. Emre Dölen’in on yıllık bir emekle hazırladığı bu eser, “Osmanlı Döneminde Darülfünun”dan (18631922) “Özerk Üniversite Dönemi”ne (19461981) kadar uzanan geniş bir yelpazede ülkemizdeki üniversite kurumunun bütün geçmişini çok zengin bir belgesel malzeme eşliğinde sergiliyor. Ciltlerini edinişimden kısa süre sonra bu sütunlarda “Türkiye Üniversite Tarihi” ile ilgili bir tanıtım yapmıştım. Onun dışında üniversitelerimiz üzerine yazdığım çeşitli yazılarda da bu dev esere atıflarda bulundum. Gözden kaçırdıklarım saklı kalmak üzere, bugüne kadar bu eserin üniversitelerimiz ve akademisyenlerimiz tarafından layık olduğu ölçüde dikkate alındığına pek rastlamadım. Ama buna şaşırdığımı söyleyemem. Çünkü ülkemizin bilimsel geleneği(!), kurumların ancak ulaşılabilen tüm geçmişleri ile birlikte sağlıklı bir eleştirel düşünce süzgecinden geçirilebildiği takdirde ve o ölçüde doğru değerlendirilebileceği düşüncesine henüz pek alışkın değil. Dünden bugüne üniversitelerimiz… Emre Dölen, eserinin ilk cildinde bu konuya şöyle değinmiş: “Türkiye’de gündemden hiç düşmeyen üniversite reformu, geçmişte ‘ıslahat’ günümüzde de ‘reform’ adı altında sürekli olarak tartışılan bir konu oldu (…) Bugün ise ulaşılan noktada, toplumun üniversiteler konusunda beklentileri hâlâ karşılanamamış, tartışmalar ve uygulamalar bizleri bir uzlaşmaya değil adeta kısır bir güç çekişmesine götürmüştür. Oysa günümüzde tartışılan üniversite sorunlarının temelinde ülkemizde var olan üniversite sisteminin nasıl kurulduğu, nasıl geliştiği ve hangi sorunları dünden bugüne taşıdığı yatmaktadır. Bunların ayrıntılı olarak bilinmemesi, vazgeçilmez gündem olan ‘reform’ konusunda atılacak her adımı eksik bırakacak, sürekli olarak ‘reform’ ile ‘tasfiye’ kelimeleri yan yana gelecek, bunun sonucunda özgür ve özerk üniversite kavramı hayal olacaktır. Türkiye’de üniversite tartışmalarının kökenlerine inmek, bugünün sorunlarını çözmeye çalışırken, geçmişin deneyimlerini olgusal olarak yorumlayıp, nesnel sonuçlar çıkarmak sorumlu her akademisyenin görevi olmalıdır…” Ve bugünkü vurdumduymaz üniversitelerimiz… “Kurumlaşma” girişimi, ancak kuruluş aşamasının tamamlanmasından hemen sonra o kurumun çatısı altındaki bir araya gelen herkesin kurumu sahiplenme bilincini geliştirmesiyle tamamlanabilecek bir eylemdir. Üniversiteler bağlamında bu bilinç, Emre Dölen’in dediği gibi, sorumlu her akademisyenin görevi ile eşanlamlıdır. Başka deyişle, kendi bilimsel yolunu çizmenin yanı sıra çatısı altında bulunduğu üniversitenin özgürlüğünü ve özerkliğini korumak için de elinden geleni yapmak ve bu işi sadece “yöneticilere” bırakmamak da bir akademisyenin birincil görevlerindendir. Bu konuda vurdumduymaz davranan bir akademisyen, bundan altı yıl önce “Türkiye Üniversite Tarihi” gibi bir başyapıta yayınları arasında yer veren bir üniversitenin, yani Bilgi Üniversitesi’nin şimdilerde Prof. Dr. Zeynep Sayın gibi değerli bir bilim insanını bir ihbar üzerine ve sorgusuz sualsiz görevinden almakla içine düştüğü korkunç çelişkinin suç ortağı olmaktan kurtulamaz! YAPRAK DÖKÜMÜ Sararıp dökülmeden önce kızaran yapraklar ki onlar Şan verdiler ortalığa bütün bir sonbahar Mevsim dönüp de yeniden yeşermeğe başlayınca rüzgâr Çıplağında o atın yine onlar koşacaklar O çocuklar, O yapraklar O şarabi eşkıyalar Onlar da olmasa benim gayrı kimim var? ANMA (Can Yücel) Vet. Hekim Alaattin BAKIMCI (01.11.1963 27.06.1994) Atatürk ilke ve devrimlerinin savunucusu, kadim uygarlıklara ev sahipliği yapmış aydınlığın ve hoşgörünün simgesi Antakya’nın yiğitlerinden, can dostumuzu, arkadaşımızı ve kardeşimizi aramızdan ayrılışının yirminci ikinci yıl dönümünde onu büyük bir özlem, sevgi ve saygı ile anıyoruz. O, çok az ama çok anlamlı değerleri ile yaşadı. Değerleri bizimle sonsuza kadar yaşatılacaktır. Ruhu şad olsun. Prof. Dr. Ayhan FİLAZİ, Vet. Hekim Ayşe TOSUN KÖSE, Vet. Hekim Bülent PİRLİBEYLİOĞLU, Vet. Hekim Erhan GÜLERGÜN, Vet. Hekim Haluk GÜLHAN, Vet. Hekim Hasan TALAŞ, Vet. Hekim İzzet ŞENCAN, Dr. Mehmet ERYILMAZ, Vet. Hekim Metin Hadi KELLECİ, Uzm. Vet. Hekim Mücteba BİNİCİ, Dr. Serdar ERTAŞ, Prof. Dr. Songül SONAL, Prof. Dr. Tansel ŞİRELİ, Vet. Hekim TülayHidayet PETİN, Dr. Ümit ÖZDEMİR, Vet. Hekim Vefa SALMAN ( Yalova Belediye Başkanı ), Yahya HAMURCU (Hatay Veteriner Hekimler Odası Başkanı), Vet. Hekim Zeynel TÜRK, Vet. Hekim Zeynep ÖZSARAÇOĞLU C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle