15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 24 Haziran 2016 EDİTÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: BAHADIR AKTAŞ haber 5 Kapitalist dünya, onun güdümündeki “büyük insanlık” 20. yüzyılın sona erişini “milenyumu” büyük şenliklerle kutlamıştı. Haksız da sayılmazlardı! Sosyalizm “iflas etmiş”, sosyalist ülkeler tek tek havlu atmış, komünist ve işçi partileri iddialarını terk etmiş, kendilerine sunulan çerçeve içinde bir “hayat alanı” bulmaları gerektiğini sırıtarak söyleyen “liberal solun” saldırısına uğramışlardı. İşiniz bitti, “tarih sona erdi” söylemi o günlere aittir. “Büyük insanlığın” umudu bile kalmamıştı. HHH Tarihçi Hobsbawm, milenyumdan bir yıl önce “bu gelişme, giderek artan sayıda kadın ve erkeği; başvurabilecekleri hiçbir normun, hiçbir perspektifin ya da hiçbir ortak değerin olmadığı, kendi bireysel ve kolektif varlıklarını ne yapacaklarını bilemedikleri bir durumun kucağına itmektedir” diye anlatıyordu o yılları. (Yeni Yüzyılın Eşiğinde, sf.186; Yordam Kitap) Dediği gibi oldu. Umutsuzluk yaygınlaştı. Ama zafer çığlıklarının uzun sürmediğini de söylemek gerek. Kremalı ‘Yeni Normal’ Neoliberal ekonominin, politikanın, yeni durumun felsefesi olarak postmodernizmin derde deva olmadığı kısa sürede ortaya çıktı. HHH Daha doğrusu “yeni durumun” süreklilik göstermediği, neoliberalizmin yaygınlaşan küreselleşen bunalımlarını önlemek bir yana yoğunlaştırdığı anlaşıldı. Şimdi yeni bir evreye doğru ilerliyoruz. Kapitalist dünya bizi bir iki lemde boğmaya, “dinci, faşist, ırkçı eğilimlerin tırmandığını” öne sürerek “yeni durumayeni normale” razı etmeye çalışıyor. Gerçekten de tüm dünyada ırkçı, dinci, faşist tehlikelerin kanlı kansız kanıtları var. Peki, biz böyle bir tehlikenin, tehdidin kucağında değil miyiz? HHH Bu tehdit yukarıda anlatmayı denediğim ortamın içinde doğmuş, ondan güç almıştır. Türkiye’de AKP’li ya da AKP’siz iktidarın halkın rızasını zorladığı rejim açıkça baskıcı, bir ihtimal “kremalı” otoriter bir rejim olacaktır. O rejimde kuvvetler ayrılığı kesin olarak yürürlükten kalkacak, yargı boyun eğecek, iktidarın gereksinimlerini karşılamaya koşullanacaktır. Yürütmenin yasama üzerindeki mutlak egemenliği tartışılmayacak, İslamcı bir düzen eğitimden özel hayata kadar doğallaştırılacak, sermaye de bu yeni düzenin “normallerine” uymak koşuluyla rantlardan pay alarak büyümeye, “büyütmeye” devam edecektir. HHH Eğer geniş güçlere dayalı devrimci demokratik bir çıkış gerçekleşmezse karşı karşıya kalacağımız durum budur. Bu tablo “büyük zafere” rağmen umduğunu bulamamış, bunalımdan bunalıma koşan küresel sistemin içinden çıkıyor; uzun sürecek bir karanlığı haber veriyor. Oysa bu gibi durumlarda, değerlendirmek değerledirememek ayrı konu, tehlike ile yarışabilecek onu alt edebilecek olanaklar da ortaya çıkar. HHH Neoliberal politikalar iflas etti; baskıcı yöntemlerden medet ummalarının, her yolu denemelerinin nedeni budur. Ama biz de yalnız değiliz. Latin Amerika denemelerini Avrupa izliyor; Yunanistan, İspanya, Portekiz derken Fransa’daki işçi isyanı yeni bir dönemi haber veriyor. Bu gelişmeleri “armudun sapı üzümün çöpü var” diye küçümsemek yerine, dipten gelen dalgayı görmek, ona katılmanın yollarını aramak gerekmez mi? Çaylı geziyi akladılarDanıştay: Çay toplama fotoğrafıyla ilgili soruşturma başlatılması yargı bağımsızlığıyla bağdaşmaz Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın iki günlük Rize ziyaretinde Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay başkanlarının da katılıp beraber çay toplamasının ardından başlayan tartışmalardan sonra CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun, yüksek yargı başkanlarının hakkında inceleme ve soruşturma başlatılması istemiyle yaptığı şikâyete, Danıştay Başkanlık Kurulu’ndan yanıt geldi. Yüksek yargı başkanlarının yargı ba CYdoaHrkPku’adndedauişllk’aar Dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla birlikte HDP’li 3 milletvekilinin savcılık tarafından ifadeye çağrılmasının ardından duruşmaya çağrılan ilk CHP’li Barış Yarkadaş oldu. Yarkadaş gazeteci olduğu dönemde, 1725 Aralık operasyonunundan ardından eski Bakan Erdoğan Baraktar’ın ortaya çıkan telefon konuşmalarına ilişkin yaptığı konuşma ve haberler nedeniyle İstanbul Anadolu 68. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 9 Aralık’ta yapılacak duruşmaya çağrıldı. Yarkadaş, “Talimatla hazırlanmış fezlekelerdir ve hiçbir CHP’li geri adım atmayacaktır” dedi. Yarkadaş, “İfadeye çağrılan ilk milletvekiliyim, bundan övünç duyuyorum. Bayraktar ile ilgili bir haberden dolayı, gizli belgeyi ifşa ettiğim gerekçesiyle hakkımda şikâyette bulunmuş. Bu davaya ilişkin fezleke yoktu. Ancak fezlekesi olmamasına rağmen mahkeme dosyayı işleme koymuş. Savcılıklara giderek ifade vereceğim” dedi. l İKLİM ÖNGEL/ANKARA EhMDEraMİdTtİRıorTTlğAaIRŞat:’tnlaı’arın ı Ağrı’da partisinin iftar programında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “arabalarının bagajında silah taşıdılar” sözlerine yanıt vererek “Bizi öyle suçlayan savcı yok. Bile bile bu kadar açıkça yalan konuşan insandan korkulmaz mı? Bu memlekette Adana’da içi silah dolu TIR’lar bulundu. DAİŞ’e gidiyordu. Onun haberini yapan gazeteci yargılanıyor, savcı görevinden oldu. Bu silahların hangi bütçe ile alındığı belli değil. Bunu örtmenin en iyi yolu, bunlar silah taşıdı diyerek bizi hedef göstermek. Kendi suçlarını örtüyorlar. Genel başkan olarak bizim de eksiklerimiz var ama Allah var, hırsız, alçak değiliz” dedi. DBP’li belediyelere ‘PKK’ye para yardımı yapması’ gerekçesiyle kayyım atanması için yasal zemin hazırlanmasına da değinen Demirtaş, “Madem dağa para gitti. Bir tane müfettişiniz bunu ispatlasaydı” dedi. l Yurt Haberler ğımsızlığına gölge düşürdüğü, meslek san Gül, 6. Daire üyesi Mehmet Gök mensuplarının teminatı ile bağdaşma vakar ve şerefi ile bağdaşmayan hal ve pınar ve 1. Daire üyesi Vahit Kınalıtaş yacağı açıktır” denildi. hareketlerde bulunduğu gerekçesiy imzalarıyla verildi. Yanıtta, “Danıştay Başkanı Zerrin le yapılan şikâyete ilişkin verilen yanıt Danıştay meslek mensupların hak Güngör’ün Cumhurbaşkanı Sayın Recep ta, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör’ün kında ceza soruşturulması açılabilmesi Tayyip Erdoğan ile birlikte Rize’de ÇAY Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk edilme için “hukuken kabul edilebilir delillerle KUR tarafından düzenlenen çay hasadı sine ve kovuşturmaya gerek olmadığına makul bir şüphenin bulunması”nın ge ve Kırşehir’de Ahilik Haftası etkinlikle oybirliğiyle karar verildiği belirtildi. rektiğinin ifade edildiği yanıt yazısın rine katılmasının disiplin kovuşturma Yanıtı, Danıştay Başkanlık Kurulu da, “Soyut ve genel nitelikteki iddialar sını gerektirir eylemlerden olmadığı ve Başkanvekili Mehmet Solgun, 8. Daire ile Danıştay meslek mensupları hakkın Yüksek Disiplin Kuruluna sevk edilme Başkanı Yüksel Öztürk, 16. Daire Baş da inceleme ya da soruşturma başlatıl sini gerektirmediği anlaşılmaktadır” ifa kanı Fethi Aslan, 13. Daire üyesi Ha masının, yargının bağımsızlığı ve yargı deleri kullanıldı. l ANKARA CHP liderinden tartışılacak ‘MİT muhalif vekilleriddia için araştırma yapıyor’ BOLU’DA 30 CHP’Lİ VEKİLE İNCELEME Bolu’da , 10. Yıl Marşı’nı yasaklayan Bolu İl Milli Eğitim Müdürü Yusuf Cengiz ve ona sahip çıkan Vali Aydın Baruş’u protesto etmek için yürüyüyüş düzenleyen 30 CHP milletvekili hakkında inceleme başlatıldı. CHP’li Muharrem İnce’nin “Ben ona ‘Vali olamazsın’ demiyorum. Vali olursun da adam olamazsın. Erdoğan’ın valisi olabilirsin, önemli olan devletin valisi olmaktır” sözleriyle ilgili Emniyet Müdürlüğü’nün tutanak tutup savcılığa gönderdiği belirtildi. Dokunulmazlık Venedik’e havale Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM), Avrupa’nın anayasal konulardaki en yetkin organı olan Venedik Komisyonu’ndan Türkiye’de yasama dokunulmazlığıyla ilgili son uygulamanın Avrupa hukuk normlarıyla bağdaşıklığı konusunda bir görüş raporu talep etti. Karar, AKPM genel kurulunda Avrupa’da parlamenter dokunulmazlığı hakkında dün tartışılıp kabul edilen karar tasarısıyla alındı. Karara oyla ma sırasında eklenen bir paragrafta, AKPM böylelikle, geçici madde kapsamında haklarında fezleke bulunan 139 milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının Avrupa hukuk normlarıyla uyumunu sorgulamak istiyor. Üyeleri arasında Türkiye’nin de bulunduğu Avrupa Konseyi’ne bağlı çalışan Strasbourg merkezli Venedik Komisyonu’nun raporunu sonbahar aylarında yayımlayabileceği belirtiliyor. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, MİT’in muhalif milletvekilleri hakkında rapor hazırladığına ilişkin duyum aldıklarını belirterek, “AKP milletvekili transferi arayışında. MHP içindeki çalkantılardan 1516 milletvekilinin AKP’ye transfer edileceği duyumu var. MİT bütün muhalif milletvekilleri için araştırma yapıyor. Asıl amaç başkanlığı nasıl gerçekleştirebiliriz” dedi. Kılıçdaroğlu Habertürk canlı yayınında, dokunulmazlıkların kaldırılmasında asıl hedefin CHP olduğunu söyleyerek “HDP’li vekillerin dokunumazlıklarının kaldırılmasını isteselerdi getirirdiniz Meclis gündemine kaldırırdınız” dedi. Gülen’le görüşmedik Öte yandan CHP’nin kapalı grup toplantısında, terörle mücadele operasyonlarında askeri tam yetki ve koruma zırhıyla donatan, askerin terörle mücadelede görevleri başındaki işlemlerle yargılanmasını izne bağlayan yasaya ilişkin tartışma çıktı. Sezgin Tanrıkulu ve İlhan Cihaner CHP’nin yasaya destek vermesine karşı çıkarken Dursun Çiçek yasayı savundu. Yargı Paketi’ne ilişkin “cemaatle yan yana düşme” kaygısının dile getirilmesi üzerine Kılıçdaroğlu, “Cemaatle ilişkisi olan AKP. AKP’liler katar katar Gülen’e gitti. Bizim hiçbir vekilimiz Gülen ile görüşmedi. Bunlara kulaklarınızı kapatın” yanıtını verdi. Akşener’inMHP LİDERİ BAHÇELİ ‘kitabını yazdı’ ‘Vural’ın istifasını Bahçeli istedi’ Oktay Vural’ın grup Başkanvekilliğinden istifasının yankıları da dün gün boyu sürdü. Siyasi kulislerde, Genel Başkan Devlet Bahçeli’nin pazartesi günü yaptığı Başkanlık Divanı toplantısına Vural’ın katılmadığı ileri sürülürken, bu toplantıda Bahçeli’nin Vural ile ilgili “Artık istifa etmesi gerekiyor” dediği de iddia edildi. Bahçeli’nin Vural ile ilgili “Paralelin imamı” dediği iddiaları da gündeme geldi. Vural “İrademi tamamen kendim kullandım. ‘Paralelin imamı denildiğine’ ilişkin atıfta bulunmuş olanlar Milliyetçi Ülkücü hareketin hasımlarıdır” dedi. ‘Bazı AKP’liler MHP’ye geçecek’ MHP genel başkan adaylarından Koray Aydın, parti yönetimindeki değişimle birlikte, bazı “gayri memnun” AKP milletvekillerinin MHP’ye geçebileceğini söyledi. Aydın, “Bizimle temas halinde olan bazı insanlar var. Bu süreçte orada da çok gayri memnun varmış, onu da anladık” dedi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 19 Haziran’da yapılan tüzük kongresi için söylediği “Alayı geçersiz” sözünü değerlendiren Aydın: “Yargıtay kararı var. Dolayısıyla böyle bir sürece geçersiz demek mümkün değildir” diye yanıt verdi. SELDA GÜNEYSU MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 10 Temmuz kurultayı için “Oyun Bozulacak Neden?” başlıklı bir kitap hazırlayarak, üzeri kapalı olarak genel başkan adayı Meral Akşener’i hedef aldı. 135 sayfadan oluşan kitapta, özetle şunlar kaydedildi: Gülen tarafından Çiller’e önerildi: Şayet bir politikacı, Fethullah Gülen tarafından Başbakan Tansu Çiller’e önerilmiş ve bu iş için ricacı ve elçi olarak gazeteci yazar Nurettin Veren görevlendirilmişse ki bu, o politikacının paralel yapıyla bağını ortaya koyar. Erdoğan’ı yalnız bırakmadı: Eğer bir siyasetçi AKP’nin kuruluş aşamasında yer almış ve Tayyip Erdoğan’ı bir an bile yalnız bırakmamışsa vaktiyle başka denizlere yelken açmış demektir. Arkasında kin ve intikam var: Milletvekili olamadıkları gerekçesiyle kendi partilerinden intikam almaya kalkmışlardır. Genel başkanlık heveslisi olmalarının arkasında kin ve intikam vardır. En büyük zayiat Bu ülkenin öncelikle barışa ihtiyacı var; “siyasi başarı” oyları çoğaltmak, her alanı kontrol etmek değildir; bırakın başarıyı, siyasetin kendisi müzakere, uzlaşı, usulü ile, yani hukuk ile yönetme işidir. Gerisi çatışma ve savaş taktikleridir, bu alanda “başarı” güç kullanma yarışında kuralsızca galibiyeti hedefler, sonucu ise “siyaset” yapma imkânının tümüyle rafa kalktığı bir zorbalık ve yıkım ortamıdır. Türkiye’de hal budur. Türkiye’de iktidar siyasetçilerinin kudret gösterme saplantısı, farkında olmayabilirler ama siyaseten iflas ilanından başka bir şey değildir. Bu ülkede iki büyük kavga var; birisi iktidar partisi ile geri kalanlar arasında gittikçe büyüyen bir kavga. Bu kavgada, iktidar partisi ve çevresi, devletin imkânlarını sonuna kadar kullanan ve üstelik artık mevcut hukuk çerçevesinin de dışına taşmış bir dayatma rejimine savrulmuş durumda. Diğer büyük kavga malum, Kürtler ile askeri plana savrulmuş olan kavga. Velev ki, Kürtlerin tamamını temsil etmesin, ama onlar adına ortaya çıkmış Kürt siyasi hareketi ile barış sürecinin iflası, iki tarafın da siyasi başarısızlığının ilanından başka bir şey değil. Öncelikle hiçbir devlet/iktidar, “karşı taraf barışı çabalarını baltaladı” diye işin içinden sıyrılamaz. Devlet/iktidar iddiası, siyasetin yerini çatışma ve kavgaya terk etmesi çabaları karşısında aciz kalmayı, gerekçe olarak sunmaya mânidir, zira yönetmeyi başarmak, kimden gelirse gelsin bu tür çabaları bertaraf etmek demektir. Aksi durum, çatışma, kavga stratejilerine teslim olmak demektir. Devlet/iktidar elindeki imkânlar dolayısı ile güç gösterme açısından avantajlı olmanın sonuçlarını, kamuoyuna “siyasi başarı” diye takdim etme “başarısı” da gösterebilir, ancak, bu sonuçlar nihayetinde kalıcı çözüm olmayacağı için, daha büyük çatışma dalgalarını beslemekten başka işe yaramaz. Başarı kıstası Diğer taraftan, devlet olmayan aktörler, ilkeleri, stratejileri, imkânları açısından devletlerden farklı çerçevede hareket ederler. Bu nedenle, “özgürlük hareketi” “ulusal kurtuluş hareketleri” olarak ortaya çıkanlar, terör eylemlerini araç olarak kullanma yoluna giderler. Ancak, bu tür stratejileri ne kadar “meşrulaştırmaya”, haklılaştırmaya, teorileştirmeye çalışırlarsa çalışsınlar, onlar için de nihayetinde “başarı” kıstası, uyguladıkları stratejilerin, kendileri açısından haklı olduğuna inandıkları davaya, ilan ettikleri amaca hizmet edip etmediği ile ölçülmek durumundadır. 7 Haziran 2015 seçiminden sonra, “silahlı isyan” stratejisi benimseyen Kürt siyasi hareketi ve onun silahlı kolu PKK, kendi mantığı açısından, neyi başarı olarak tanımlıyor sorusunu sormak lazım. Geldiğimiz noktada başarı olarak takdim edilen, “karşı tarafın” verdiği kayıpların, iktidarın ilan ettiğinden kat kat çok olduğu, örgütün kayıplarının ise daha az olduğu iddiasından ibaret. Savaş mantığı ile düşünseniz dahi, yani insan canının amaca giden yolda “kaçınılmaz maliyet” olduğuna inansanız bile, nihayetinde bu can pazarının hangi amaca ne kadar “hizmet ettiği” soru ve sorumluluğundan kaçamazsınız. Nedir, Kürt ulusal hareketinin bunca cana mal olan stratejisinin kanlı “kazanımı”? “İktidarı müzarekeye zorlamak” hedefi gerçekleşti mi? Türkiye’de demokratik kamuoyu, Kürtlerin davasının haklılığına daha fazla ikna oldu mu? Türkiye’de otoriter siyaset, bu strateji dolayısı ile yara aldı mı? Hayır, hayır, hayır! Üstelik tam tersi olmadı mı? Kürt nüfuslu bölge savaş yerine dönmedi mi? İktidar, bu çatışma ortamı üzerinden, milliyetçiliği mobilize ederek otoriter siyasetini pekiştirmedi mi? Kürt meselesi bir yana, tüm muhalefet çevrelerine (bu çatışma üzerinden ve “terörle mücadele” adına) baskıyı artırma imkânı doğmadı mı? Kürtlerin hak ve özgürlük mücadelesi Türkiye genelinde meşruiyet kaybına uğramadı mı? Evet, evet, evet, evet… Geldiğimiz nokta nihayetinde, değil demokrasi veya Kürtlere daha fazla hak ve özgürlük mücadelesi, siyaset yapma imkânının, tüm Türkiye için de, Kürtler için de rafa kalkması. Bu koşullar altında, devlet/iktidar “yok ettiği terörist sayısı”, örgüt ise “yok ettiği askerpolis sayısı” ile övünüyor. Yaşatmaya, çözüme, barışa, demokrasiye dair kimsenin söyleyecek sözü yok. Böyle giderse olmayacak, en büyük zayiat, barış, çözüm, yaşam olacak, oluyor. Rusya, Türkiye’yi Soçi’ye davet etti Ankara’nın Rus savaş uçağı düşürmesi üzerine Moskova ile kopan ilişkileri onarmak için son dönemde yaptığı hamlelere ilk olumlu yanıt geldi. Rusya Dışişleri Bakanlığı Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü (KEİÖ) toplantısına Türkiye’yi de davet etti. Sputnik’e konuşan Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Nebenzya, bir nevi çatışma halinde oldukları Ukrayna’nın yanı sıra Türkiye’nin de 1 Temmuz’da Soçi’deki KEİÖ toplantısına katılmasını beklediklerini söyledi. l Dış Haberler ZDFKanal D işbirliği bitti Alman Federal Meclisi’nin Ermeni soykırımını tanıması sonrası Doğan Medya Grubu’na ait Kanal D’nin tepkisi sert oldu. Alman kamu televizyonu ZDF, Kanal D’nin 10 yıllık işbirliklerini sona erdirme kararı aldığını duyurdu. ZDF’den yapılan açıklamada “Soykırım oylaması sonrası çok sayıda izleyiciden şikâyet geldiği, bu nedenle Euro D’deki logo! adlı ZDF çocuk haberlerinin yayından kaldırıldığının kendilerine iletildiği” belirtildi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle