14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 2 Haziran 2016 4 ‘Destina’ kader olmasın da! Son zamanlarda İstanbul yılın bir günü yeniden fethediliyor, kalan 364 günde de tekrar tekrar işgal ediliyor hep. 29 Mayıs 2016’da, Fatih Sultan Recep, Yenikapı’da bir haftada dikilen kartondan surları iman dolu, söylev darbeleriyle yer ile yeksan ederek İstanbul’u tekrar fethedince sordum: Anladık “Fetih”in 563., peki işgalin kaçıncı yıldönümündeyiz? Türklerin İstanbul’u fetihlerinin 29 Mayıs 1453 olduğu cümlenin malumudur da, işgallerinin tarihi konusunda rivayet muhteliftir. Doğu Roma’ya, sonra da kimilerince onun devamı olan, Osmanlı’ya başkentlik etmiş olan İstanbul üç kere işgal edilmiştir. Bunlardan birincisi Dördüncü Haçlı seferi, kentin 1204’te Latinler tarafından işgali ile sonuçlanmıştır. 1261 yılına kadar süren bu ilk işgal döneminde, kent akıl almayacak ölçüde yağmalanmış, geride pek bir şey kalmamıştır. İkinci işgal, itilaf devletleri güçlerince gerçekleştirilmiş, üç yıl süren bu dönemde, çeşitli taşkınlık ve rezalet meydana gelmiş, ama sonra işgal kuvvetleri çekip gidince, kent eski sakinlerine kalmıştır. Son işgalin başlangıç tarihi tartışmalıdır. Tartışılmayan husus ise her anlamda yıkımın 4. Haçlıları aratmayacak boyutta olduğudur. HHH Korkarım, bu son işgalin failleri çekip gittiklerinde arkalarında İstanbul denebilecek bir şey de kalmayacaktır. Ayıptır söylemesi ben halis muhlis İstanbulluyum. Eskiden bizler İstanbulluyduk. O sıralarda kentte bir de azınlıklar vardı. Sonra ikinci ve üçüncü işgal arasında ön nihai işgal döneminde meydana gelen üzücü olaylar neticesinde onlar gittiler. Artık azınlık olarak, yalnız benim gibiler kaldık. Çoktandır net olarak bilincine vardığım, olgunun adlandırılması 15 yıl önce oldu. O sıralarda Cihangir civarında çalışan bir taksinin, aksanından Karadenizli olduğunu anladığım şoförü ile bir gün aramızda şöyle bir konuşma geçti: Abi nerelusun? İstanbulluyum. Onu anladuk da nere İstanbullusu yani? İstanbul İstanbullusuyum. O da nasil oliyi? Şöyle oluyor ki, benim ailem, vakıf kayıtlarına göre 300 yıldır İstanbullu. Ha anladum abi, sen Ermenusun! Haklıydı! İstanbul artık onundu, ben azınlık olmuştum. HHH Benim İstanbulumun Doğu Roma dönemine kadar uzayan gelenekleri nağmeleri, davranış biçimleri, yapıtları, mimarisi vardı. Osmanlı’dan gelen tatları, şarkıları, Sinan gibi dâhileri, Mimar Kemalleddin ve Vedat Tek gibi Osmanlı ile Cumhuriyet arasında köprü olan mimarları, şairleri müzisyenleri, yazarları plastik sanatçıları, semtten semte değişen yaşam ve davranış biçimleriyle İstanbul, hem Doğu’yu, hem Batı’yı yansıtan biraz Doğulu biraz Batılı, ama tümüyle her ikisi de olmayan, zaman içinde belki melez ama kişiliksiz olmayan Yakup Kadri’nin deyişiyle eşsiz, bir “İstanbul kültürü”ne can vermişti. Son işgal bütün bunları yağlamadı, kimliksiz, kişiliksiz, ortak dili yitirmiş, garip bir topluluğun birbirleriyle biteviye itişip kakıştığı, bir kent haline geldi İstanbul. Bu durumda aklıma, hep Mine Kırıkkanat’ın 2008 yılında yayımlanan bilimkurgu romanı “Destina” geliyor. Bu öykü, Cumhuriyetin yıkılışından sonra Türklerin genetik kodlarını kaybettikleri, dillerinin yasaklandığı, İstanbul’un, uluslararası yönetime verildiği bir ortamda geçer. Son zamanlarda “fetih” ve işgal arasında mekik dokuyan İstanbul’u gördükçe, “Destina kader olmasın da!” diyorum hep. haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK Poliste ‘Milli Damar’ diye gizli bir örgütlenme başlamış “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabıyla sal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosu so polisteki cemaat örgütlen ruşturma başlattı. Savcılı mesini yazan eski Emniyet ğın başlattığı 2016/64203 Müdürü Hanefi Avcı, ilginç No’lu soruşturmada adı bir iddiada bulundu. geçenlerle ilgili gizlilik il Avcı’nın Ankara kesine riayet ederek so Başsavcılığı’na şikâyetçi ruşturmayı yürüttüğü öğ olup kendilerine “Milli Da renildi. mar” adını veren bir grup polisin, emniyet ile devletin Hanefi Avcı. Hanefi Avcı da, soruşturma gizli diyerek ko çeşitli kadrolarında örgütlenmeye nuşmaktan kaçınmış. çalıştığını iddia etti. Poliste bu tür gruplaşmalar, her Haberdar.com’un haberine gö zaman tehlikelidir. re şikâyet üzerine Ankara Anaya Umarız konu yakında aydınlanır. 13 magazin ödülü ama... zete.com 5.5 yıl sonra kapandı Erdoğan’ın Bakan damadının ağabeyinin yönettiği Turkuvaz Medya Grubu, Magazin Gazetecileri Derneği’nin ödül töreninde 13 ödül almış. Ödül alan arkadaşlarımızı alkışlıyoruz, kendi alanlarında en iyiler arasına girmişler. Gururlanmak da hakları. Ancak aynı gruptan Sabah gazetesinin, magazin dışındaki haberlerin ödüllendirildiği diğer listelerdeki yerlerine baktık. Mesela Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin ödül listesine. Sabah yok. Sonuç şöyle, yorum da yok. Gazeteci Nurcan Akad, bundan 5.5 yıl önce zete.com adıyla bir internet sitesi kurmuştu. Tabletlere yönelikti ve büyük fotoğraflar eşliğinde güncel haberleri veriyordu zete.com. Dün itibarıyla site kapandı. Türkiye’de yaşanan ekonomik krizin de etkisiyle, artık internet siteleri bile kapanmaya başlandı. Ticaret yapan internet sitelerinin çok para kazandığını biliyoruz. yemeksepeti.com ve gittigidiyor. com’un satışları, sahiplerini TGC ödül listesi zengin etmişti. Ancak arkasında büyük Cumhuriyet: 5 Hürriyet: 5 Habertürk: 3 Zaman: 3 Milliyet: 2 Birgün, Taraf, Vatan gazeteleri ile yerel Pusula Gazetesi (Erzurum), Batman Çağdaş Gazetesi, İHA 1’er. medya kuruluşları olmayan haber siteleri öyle değil. Çok az kazanıp, zar zor geçiniyorlar. Her kapanma, daha fazla Nurcan Akad. işsizlik demek. Bir gazeteci örneği: Haberi gizle başkasına sataş Yeni Akit gazetesinin Ankara temsilcisi Serdar Arseven dün uzun bir köşe yazmış, “Numan Kurtulmuş’tan tarihi itirafmış” diye Cumhuriyet’in manşetini eleştirmiş. Malum Başbakan Yardımcısı ve Hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş, “Yargı Cumhurbaşkanı’na bağlıdır” demiş, Cumhuriyet de bunu “Tarihi İtiraf” diye manşet yapmıştı. Kurtulmuş’un bu sözleri, anayasal çizginin dışına çıkıldığını gösteriyordu, çünkü anayasaya göre yargı bağımsızdı. Arseven demiş ki, “Numan Kurtulmuş’un bu sözlerinden tarihi itiraf sonucunu çıkartanların ruh halleri hakkında değerlendirmelerinin yerinde olup olmadığına siz karar verin.” Yani Numan Kurtulmuş sanki böyle bir şey dememiş ama Cumhuriyet yazmış demek istiyor. Ancak ne büyük tesadüftür ki, dün aynı Serdar Arseven, Numan Kurtulmuş’un yaptığı bir toplantıya katıldığını da, yazdığı imzalı haberiyle kendi gazetesinde yazmış. Haberde fotoğraf da var ve Serdar Arseven Bey orada oturuyor. Aynı toplantıyı izleyen Hürriyet, Mil Serdar Arseven Bakan Kurtulmuş’un toplantısında. liyet ve Yeni Şafak temsilcilerine bakınca anlıyoruz ki, Numan Kurtulmuş, “Yargı Cumhurbaşkanı’na bağlıdır” sözleri için pişman olmuş ve o toplantıda, “Bağlı demem doğru olmadı” diyerek sözlerini düzeltmiş. Ancak Arseven, nedense imzalı haberinde bakanın bu sözlerini haberinde kullanmamış. Kullanmadığı gibi üstte de anlattığımız gibi köşe yazısında da “Bakan böyle demedi” diye yazmış. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Bunları genç bir muhabir yapsa, yani bakanın söylediği bir şeyi katıldığı toplantıda fark etmeyip, başka şeyler yazsa, gazetecilik hayatı o gün biterdi. Ama Serdar Arseven ve çalıştığı medya kuruluşunda meslek ilkesi filan yok anlaşılan. Bakana yaranmak için, bakanın sözlerini bile sansür etmek mübah. Bari biraz zekice yapın da yakalanmayın a be şaşkınlar... Bayram tatili 9 gün olacak Ramazan bayramı tatilinin 9 güne çıkarılmasını turizmciler istiyor. Çünkü kan ağlıyorlar. Tek Rus turist gelmiyor. Temmuz başında bayram tatili 9 gün olursa, biraz yüzleri gülecek. Bizce siz de planlarınızı buna göre yapın. Saray’ın emriyle Binali Yıldırım tatili şak diye ilan eder. Onların da başka çaresi yok. Cübbeli Hoca’yı çağırsaydınız Fatih Terim, milli takım kampına İlber Hoca’yı çağırmış. İlber Hoca da herhalde futbolculara Osmanlı tarihini, haremi, ilk futbolu filan anlatmıştır. Aslında günümüz ortamında Cübbeli Hoca’yı çağırmaları daha uygun olurdu. Hem de, cuma namazı saatlerinde neredeyse tüm devlet daireleri boşalan Ankara’nın hoşuna giderdi. Kim bilir, sırada belki de o vardır. Biz hatırlatmış olalım. Bir tane de diktatördenUGANDA’YA GİDEN ERDOĞAn 44. FAHRİ DOKTORASINI ALDI Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan fahri doktora sayısını Uganda’daki Makarere Üniversitesi’tarafından verilen fahri doktora unvanıyla 44’e çıkardı. Erdoğan 30 yıldır iktidarda olan ve diktatör olarak anılan Uganda Cumhurbaşkanı Yoweri Museveni tarafından Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda da resmi törenle karşılandı. Erdoğan, özel uçakla önceki gün Uganda’nın başkenti Kampala’ya vardı. Erdoğan, üç ülkeyi kapsayan Doğu Afrika ziyaretinin ilk durağı Uganda’da, mevkidaşı Yoweri Museveni ile düzenlediği ortak basın toplantısında, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyeyle dünyada adalet dağıtamayacağını belirterek, “Birinci Dünya Savaşı’nın şartları içerisinde oluşan bu yapının devam etmesi kabul edilemez. Bu daimi üyelerin içerisinde dikkat edilirse Afrika’dan bir ülke yoktur. Halkı Müslüman olan bir tane ülke yoktur ve kıtaların bu kadar dengesizce şekillendiği bir yapı dünyada adalet dağıtamaz. BM Genel Kurulu’nun bu konuda hassasiyet göstererek, bir dönüşümlü daimi üyeliği BM Genel Kurulu’ndan öte Güvenlik Konseyi’ne yerleştirmek gerekir” dedi. Erdoğan, Somali’nin ayağa kalkmasında bölge ülkeleriyle yapılan işbirliğine Uganda atasözü olduğunu belirttiği, “Eti çiğneyebilen dişler, birlikte olan dişlerdir” sözleriyle destek verdi. Erdoğan’ın Uganda atasözünü kullanması, mevkidaşı Museveni’yi gülümsetti. Doğu Afrika’da istikrarı tehdit eden 3 başlık olduğunu vurgulayan Erdoğan, söz konusu başlıkları terörizm, mezhepçilik ve ırkçılık diye sıralayarak terör mağduru ülkelere Türkiye’nin desteğinin süreceğini belirtti. Uganda Cumhurbaşkanı Museveni, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın konuşmasını masaya vurarak alkışladı. Erdoğan, Museveni’nin alkışına gülümseyerek karşılık verdi. Erdoğan akşam saatlerinde ise Makarere Üniversitesi tarafından kendisine verilen fahri doktorayı aldı. 44. fahri doktorasını alan Erdoğan, daha sonra TürkiyeUganda İş Forumu’na katıldı. l Haber Merkezi Doktora unvanı alan Erdoğan, ‘Küresel Barış Vizyonu’ adlı kitabını Museveni’ye hediye etti. ERDOĞAN’IN ÜNİVERSİTE DİPLOMASINA İLİŞKİN TARTIŞMA YENİDEN ALEVLENDİ Diploma da meslek de tartışmalı MİYASE İLKNUR Diplomasının dört yıllık mı iki yıllık mı olduğu, hangi okuldan ve hangi bölümden mezun olduğu tartışmaları süren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve mezun olduğunu beyan ettiği okulun açıklamaları birbirleriyle çelişiyor. “Üniversite mezunu değil” tartışması üzerine Erdoğan’ın Marmara Üniversitesi tarafından yayımlanan diploması bu yöndeki soru işaretlerini ortadan kaldırmamıştı. Üniversitenin yayımladığı diploma örneğinde bitirdiği bölümün karşında “işletme” yazarken Erdoğan, daha önce öğrenim durumu olarak“yüksekokul” ve “Yüksek”, mesleği bölümüne de “iktisatçı” yazdırmıştı. Üniversitenin “İşletme” bölümünden mezun olan birinin nasıl iktisatçı olacağı merak konusu. Bu durumda ya Marmara Üniversitesi yanlış bilgi veriyor ya da Erdoğan okulun hangi bölümünden mezun olduğunu hatırlamıyor. Erdoğan 1987’de milletvekili adayları listesinde bu kez mesleğini “müteahhit” olarak göstermiş. Ancak daha sonra hiçbir yerde Erdoğan’ın müteahhitlik yaptığına dair bir bilgi görülmüyor. Erdoğan’ın müteahhitliğini neden gizlediği de diploması gibi sır. İmza karmaşası Sosyal medyada Erdoğan’a ait olduğu öne sürülen bir diplomanın fotoğrafları yayımlandı. Yapılan paylaşımlarda ise 1981 tarihli diplomada dekan olarak imzası olan Prof. Dr. Ömer Faruk Batırel’in 1982 yılında dekan olduğuna dikkat çekildi. Yoweri Museveni PORTRuEmuBdautıy’ndıun muhalifleri ezdi Uganda’da 30 yıldır iktidarda bulu nan ve şubat ayında düzenlenen seçimleri kazanarak beş yıl daha koltuğu garantileyen Devlet Başkanı Yoweri Museveni’nin yaşı bile tartışma konusu. Afrika kıtasının en uzun süreli devlet başkanlarından biri olan Museveni, 71 yaşında olduğunu iddia ediyor ancak muhalefet gerçek yaşının 76 olduğunu belirtiyor ki bu da devlet başkanlığı için belirlenen 75 yaş sınırını aştığı anlamına geliyor. 1986 yılında devlet başkanı seçilen Museveni, ilk 10 yıl boyunca Batı’nın favorisiydi. Bir zamanlar devrik diktatör İdi Amin’in sonra ülkenin ihtiyacı olan reformları gerçekleştirebilecek ve Batı ile çalışabilecek genç lider olarak görülen Museveni de diktatör oluverdi. 2001 yılında oy hırsızlığı, seçmenlere baskı ve şiddet olaylarının ayyuka çıktığı seçimlerde rakibi olan Museveni’nin doktorluğunu yapan Kizza Besigye seçimi kaybettikten sonra can güvenliği olmadığı gerekçesiyle yurtdışına kaçtı. 2005 yılında Uganda’ya dönen Besigye, 2006 seçimlerinde yine aday oldu ancak bu kez de “vatana ihanet” ve “tecavüz” suçlamalarıyla tutuklandı. Besigye, Uganda’da faaliyet gösteren “Tanrının Direniş Ordusu” örgütü ile ilişkilendirildi. Museveni rakibinden kurtulmak için suçlamalar icat etmekle itham edilirken Besigye’nin tutuklanma haberi isyanların fitilini ateşledi. Besigye’nin serbest bırakılması için uluslararası baskılara hükümetin yanıtı Besigye ile ilgili bütün gösterilerin, toplantıların, seminerlerin yanı sıra medyanın konuyu tartışmasını yasaklamak oldu. 2011 yılındaki seçimlere gelindiğinde muhalif Besigye dört kez tutuklanmıştı. Yine seçimleri kazanan Museveni, seçim sonuçlarını tanımayan Besigye için, “Onu yakalayıp, kek gibi yiyeceğiz” ifadesini kullandı. Son seçimlerde yine Kizza Besigye’yi rakip olarak bulan Museveni bu kez Besigye’yi ev hapsine mahkum etti. Museveni, ekonomi dergisi Forbes’un “Dünya’nın en kötü 10 diktatörü” listesinde 6. sırada boy gösterdi. Uganda’da halk açlıkla boğuşurken ülkeyi “Batı’nın kontrolünden kurtarmaya çalışan” Musevini’nin Britanya’dan gönderilen yardım paraları ile 30 milyon dolarlık bir uçak aldığı ortaya çıktı. Musevini, 2014 yılında eşcinselliğe hapis cezası öngören yeni yasa tasarısını onayladı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle