24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 29 Mayıs 2016 6 haber EDİTÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: ZARİFE SELÇUK Amerikan yargısının, üstü kapatılmaya çalışılmış, siyasetin açıkça işe karıştığı bir mizansenle yok sayılmış yolsuzluğu ele alması hepimizi sevindirmedi mi? Açık konuşalım ki, yazılar, yorumlar, sosyal medya bu sevincin insanı utandıran işaretleri, kısa mesajları, twit gülücükleri ile doludur. İlhan Cihaner’in Karşı Gazete’deki söyleşide bu sevindirik olma halinden “utandığını” söylemesi bu acı gerçeği yüzümüze vurmadı mı? HHH ABD’li savcının siyasetle iç içe kotarılmış, Türkiye tarihinin belki de en büyük yolsuzluğuna el atması bizi neden sevindirdi? İki nedeni var: Birincisi; Türkiye’de yargı, arada bir aldığı arızi kararlar bir yana bırakılırsa iflas halindedir. Özellikle 1725 Aralık soruşturmalarında her türden ilkeyi altüst eden tutum yürütmenin yargı üzerindeki tahakkümünü kanıtladı. İkincisi; yurttaşın hukuktan, adaletten umudunu kesmiş olması, bir çıkış arayışıdır. Genel kanı yargının, mutlak egemenliğini ilan etmeye hazırlanan otoritenin hizmetinde olduğu yönündedir. Bir iki eksik de önümüz Yurttaş Hukuku Üzerine deki günlerde tamamlanacak, yargı “hukuksuzluğun meşru sayıldığı rejimin” parçası haline gelecektir. HHH Yazıyı buraya kadar sabırla okuyan bazı arkadaşların “Sen hangi hukuktan söz ediyorsun?” dediğini duyar gibiyim. Kuşkusuz sözünü ettiğim hukuk “ekonomik, politik sistemin hukuku”dur. Mülkiyet esasına dayanan o hukukun da bir iç tutarlılığı vardı; artık yoktur. ABD yargısının uluslararası boyuttaki yolsuzluğa el atmasına, en azından konunun yeniden gündeme gelmesini sağlamasına sevineceksek, sevinmekle kalmayalım; Cihaner’in yaptığı gibi itirazımızı eyleme dökelim. O hukuktan geriye ne kalmışsa işletmeye çalışalım. HHH Bundan ötesi ve iyisi, yurttaşın kendi hukukunu savunabilmek için harekete geçmesi olacaktır. Ve galiba Amerikalı Bharara’nın soruşturmasına sevinmeyi haklı kılacak tek yol da yurttaşın kendi haklarına, kendi hukukuna sahip çıkmasıdır. Bu nasıl olacak, yurttaş hukukuna nasıl sahip çıkacak? Zaten her köşesinden su alan, işlemesi imkânsız “Temsili Demokrasi” hepten iflas etmişse, yurttaş “Doğrudan Demokrasi”nin olanaklarını harekete geçirmek zorundadır. İktidarın Temsili, tek kişiye itaata dönüştürme çabalarıyla demokrasiyi sıfırladığını görüyorsak, geriye halkın evrensel olduğu söylenen ilkeleri doğrudan dile getirmesi kalmaz mı? HHH İşte buna “Doğrudan demokrasi” deniliyor. Çık, sözünü temsilsiz söyle; kendin söyle, nerede bir meclis, kürsü, meydan, sokak bulursan orada söyle, hukukçu yurttaşı göreve çağıracak olan sensin; çağır öyleyse. Baskının korkutup sindirdiği savcı, yalnızca senden cesaret alabilir. Karar verirken, sürgünü, görevden alınmayı düşünen yurttaş yargıç ancak o zaman özgürce karar verebilir. Ve işte o zaman rejim değişikliği için kolları sıvayanlar bunun birdenbire hayale dönüştüğünü görüp Bharara’nın ülkesinden yardım istemeye, “hangi yol, hangi yöntem bizi kurtarabilir” diye sorgu sual etmeye başlayacaklardır. Demek ki taşların yerine oturması bile yurttaşın doğrudan demokrasi olanaklarına sahip çıkmasına, sistemin düzenini İslamcı Otoriter rejime çevirmeye çalışanlara sıkı bir ders vermesine, kendine daha uygun bir sistemin kapılarını açmasına bağlı. Bharara’ya selamlarımızı gönderip işe koyulalım öyleyse... Sıra bankalarda Bharara’nın dosyasında 6’dan fazla Türk bankası var Türkiye’deki 17/25 Aralık yolsuzluk soruşturmasının odağındaki İranlı işa damı Rıza Sarraf’ı (Reza Zerrab) tutuklatan ve yargı süreci başla tan New York Güney Bölgesi Baş savcısı Preet Bharara’nın soruş turmasının bir ayağı, Türkiye’de bankacılık sektö rüne uzandı. Daha önce Cumhuriyet’in ha berleştirdiği üze re, soruşturmada İLHAN TANIR Türkiye’nin siyaset, bürokrasi, iş ve spor dünyasın dan isimler bulu nuyor. Başsavcılığa yakın güveni lir kaynaklardan edinilen bilgiye göre soruşturmada Türkiye’deki bankacılık sektöründen aktörler de yer alıyor. Aynı kaynaklara göre, soruş turma dosyasında 6’dan faz la Türk bankası bulunuyor. Ba zı bankalarda 2010 ve özellikle 2011’den itibaren hummalı şekil de kara para aklama mekanizma sı işlemiş. Bu işlerle sadece bazı kamu bankaları değil, özel ban kalar da uğraşmış. Türkiye’de yıl lardır süren bu “çark” içinde, sa dece siyasiler değil, birçok bürok ratın aktör olduğuna inanılıyor. SaEdiasalreiernrsiaeynfuve,reHdtrae’mtpiapşbainri FAHRİ DOKTORA ALAN BHARARA’DAN TÜRKİYE MESAJI: Her şey adalet için Sarraf davasının Başsavcısı Preet Bharara’ya New Jersey Seton Hall Üniversitesi fahri doktorluk unvanı verdi. Hukuk fakültesi öğrencilerinin diploma törenine konuşmacı olarak katılan Bharara, ailesinin Britanya sömürgesi altındaki Pakistan’dan ABD’ye geldiğini hatırlatıp, “Ben yapabildiysem, başkaları da yapabilir” dedi. Hukukçuluğun herkese göre bir iş olmadığını, erkek kardeşinin de Columbia Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olup internetten bebek bezi sattığını, daha sonra siteyi Amazon’a 5.4 milyon dolara satmayı başardığını anlatan Bharara, hukuk fakültesi mezunlarının yargının dışında da başarıyla çalışabileceği esprisini yaptı. Başsavcı şu tavsiyelerde bulundu: “Hukukçunun en önemli görevi, konuşmaktan ziyade dinlemektir. İyi bir hukukçu olmak istiyorsanız çalışın ve nasıl konuşacağınızı iyi bilin, ama mükemmel bir hukukçu olmak istiyorsanız insanları nasıl dinleyeceğinizi de iyi öğrenin. Hasımlarınızın yeteneklerini göz ardı edip küçük görürseniz de kaybedersiniz.” Bharara, program sonrası Türk gazetecilerin, “Sarraf davasına Türkiye’den yeni dosyalar ilave edecek misiniz? Türkiye’deki hukukçu adaylarına bir mesajınız var mı?” sorularına “Her şey adalet için” karşılığını verdi. Yani 91 kişilik soruşturma listesinde bu bankalarda görev almış bazı bürokratlar da var. Beklenmedik isimler İran ambargolarının delinmesinden hareket eden Sarraf davası ABD’nin ulusal güvenlik meselelerini ilgilendirdiği için 17 Aralık dosyasına göre daha derin. 1725 Aralık dosyaları bir rüşvet çarkı, illegal altın ticareti vb. birçok yolsuzluğu kapsarken Amerikan federal makamları bu davada ABD’nin ulusal güvenliğini tehdit eden, tehditlere yataklık eden suçlamalara odaklanıyor. Suçlamalar, Türkiye’de yüksek düzeyli yetkililer ve bazı çok etkili ailelere de değiyor. Bu yüzden 91 kişilik soruşturma listesinde daha önce ismi 17 Aralık’la duyulmuşların yanı sıra beklenmedik isimler de yer alıyor. İkili kıskaç Güvenilir Washington kaynaklarından Sarraf davasına ko şut olarak ABD’nin bir diğer kurumunda yine Türkiye’yi ilgilendiren bir başka soruşturmanın sürdüğü de öğrenildi. Diğer kurumun soruşturması, New York’taki Sarraf soruşturmasından bağımsız. İkincinin ilgi alanında yıllardır Ankara’nın ve Ankara’daki güçlü figürlerin, birtakım şüpheli isimlerle yapmaya kalkıştıkları yasadışı, uluslararası hukuka aykırı plan ve hareketler yer alıyor. l WASHINGTON Rıza Sarraf eşine hediye ettiği yalıyı geri almış MİYASE İLKNUR ABD’de tutuklu bulunan Rıza Sarraf’ın geçenlerde yıkım ekiplerinin kapısına dayandığı ve bazı bölümlerini yıktığı Beykoz KanlıcaÇubuklu Yolu’ndaki ikiz yalının tamamına sahip oldu. İkiz yalıdan birisi kendisi, birisi de eşi Ebru Gündeş’in üzerine bulunuyordu. 2011 yılında aldığı Kanlıca’daki ikiz yalı arasında asansör ekleyen ve dış görünümünü değiştiren Rıza Sarraf’ın, eşi Ebru Gündeş’e hediye olarak aldığı yalıyı bu yılın başında kendi üzerine geçirdiği ortaya çıktı. 8 Ocak 2016’da 393 yevmiye no ile yalıyı satın almış görünen Sarraf’ın bu satış karşılığında Ebru Gündeş’e ne kadar ödediği öğrenilemedi. Kanlıca Mahallesi’nde 23 pafta 116 ada 45 parseller üzerinde bulunan ve toplam üç yalıdan oluşan Mehmet Arif Bey Yalıları’ndan ikisini 2011’de satın alan Sarraf, 4 parseldekini kendi, 5. parseldekini eşi Ebru Gündeş’in üzerine kaydettirmişti. Sarraf, Osmanlı döneminde inşa edilen ve 1970’te ikinci derece tarihi eser olarak tescili yapılan yalılarda tadilat çalışması başlatmış ve bu proje, İstanbul 6 numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu ve Boğaziçi İmar Müdürlüğü’nce onaylanmıştı. Ancak tadilat projesinde yer almayan kaçak eklentiler nedeniyle suç duyurusu üzerine Beykoz Cumhuriyet Savcılığı soruşturma başlatmıştı. Savcı Turgut Çakır’a ifade veren Ebru Gündeş, “Benim haberim yok her şeyi Rıza yaptı” dediği yalısını nedeni anlaşılamayan bir şekilde bu yılın başında eşi Rıza Sarraf’a sattı. Happani ailesine de bir daire Para transferinde kullandığı Abdullah Happani ile olan ilişkileri 17/25 Aralık fezlekesine giren Rıza Sarraf’ın Esenyurt’taki 11 dairesinden birini 8 Nisan 2013’te Happani ailesinden Cemalettin Happani’ye devrettiği öğrenildi. Tapu kayıtlarında satış olarak gözüken Esenyurt Üçevler sitesindeki daire karşılığında para alınıp alınmadığı bilinmiyor. Gündeş yalısını eşi Rıza’ya satmış Kaçak eklentiler nedeniyle hakkında yıkım kararı bulunan Kanlıca’daki ikiz yalıdan Ebru Gündeş’in üzerine olanı Rıza Sarraf 8 Ocak 2016’da kendi üzerine almış. Kaçak yapılaşma nedeniyle hâkime ifade veren Ebru Gündeş, “Benim kaçak yapılaşma ile bir ilgim yok. Yalıyı Rıza Sarraf almıştı. Tadilatı ile o ilgileniyordu” demişti. Sarraf’ın eşine hediye ettiği yalıyı geri alma nedeni anlaşılamadı. Sancar Türkiye’nin insanıdır, hepsi bu! “T ürkiye’de kavga beni üzüyor, gazeteler ve televizyonlar bunlarla dolu, izlemiyorum okumuyorum..” Aziz Sancar böyle diyor, bir üniversitede öğrencilerle yaptığı sohbette. Yıllardır biliyorum ki Sancar bu derin siyaset kavgasının oldum olası ülkeye zarar verdiğini düşünüyor. Sancar ile 20 yılı aşkın hiç siyaset konuşmadım! Bazen kıyısından köşesinden! Benim ne düşündüğü bilir, ben de onun.. Ve ülke sevgisini bilirim ve birinci sınıf temel bilimci özelliğine de her zaman şapka çıkarırım. ö‘Yyaleayamdieşm..’ek “Aziz Sancar ve Nobel’in Öyküsü” kitabımın Önsözü’nde şöyle yazıyor: “Siyasi düşüncelerimizin çok farklı olduğunu her ikimizin de takdir etmesine rağmen yakın arkadaş olduk. Bunun birçok nedeni var. Kendi yönümden ben şunları sıralamak isterim: Orhan iyi insandır, vefalıdır, kadirşinastır.. Bunlar bir insanın ‘arkadaş’ olması için yeterli özellikler olabilir. Ama bunların ötesinde Orhan Türkiye’ye âşıktır ve Türkiye’ye her şeyden çok bilim ve araştırma gerektiği inancındadır. Bunlar benim de temel inançlarım olduğu için, birçok sosyal konuda farklı olmamıza rağmen, kardeşlerim kadar severim.” Bu önsözünü kitaba koyduktan sonra, sunuş yazımda bu sözlerine bir gönderme yaptım: “Aziz... aramızdaki görüş farklılıklarına da vurgu yapmış. Öyle miymiş? Zerre kadar üzerinde durmadığım bir konu. Vurgu yaptığına göre, bir bildiği vardır!” Bu Aziz’e attığım bir toptu! Bir de “neden bu ayrılıklar konusuna girdin...” sorusu veya serzenişi.. Türkiye’ye geldikten hemen sonra İzmir’den aradı ve nedenini açıkladı: “Özellikle yazdım. Türkiye kamplara ayrılmış ve birbiriyle konuşmayan partiler, gruplar insanlar ülkesine dönmüş. Ben ikimizin örneğini vererek, bizi birleştiren konularda mükemmel bir birliktelik ve işbirliği içinde olabileceğimizi, sosyal görüş farklılıklarına rağmen birbirimizi kardeş gibi de duyumsayabileceğimizi göstermek istedim..” Bu açıklamadan sonra benim için mesele aydınlanmıştı. Aziz Sancar bir bilim insanıdır; nesnellik, olgusallık düşünme tarzının olmazsa olmazıdır. Bu farklı “sosyalsiyasal” konuları tartışmaya otursak, hiç şüphesiz mutlaka ortak ilkeler birlikteliği ortaya çıkar. Başka türlüsünü düşünemiyorum! O kaçsa ben yakalarım! ‘kSaürrdyeaşnlei rim’ Aziz, bütün programlarının sabah 7.30’dan akşam 9’a kadar dolu olmasına rağmen, mesela kaşla göz arasında Mardinliler gecesine de gitti. Bir şey daha yaptı bu arada: Bir Süryani kilisesini ziyaret etti, biliyor muydunuz! Ta ABD’deyken, “Süryani Kadim Ortodoks Patrik Ve killiği İstanbul” adına yazarak Nobel Ödülü’nü kutlayan mektubu yanına almayı unutmuştu. Kim yazmıştı? Araştırttı buldurdu ve onları ziyaret etti. Bu ziyareti ve Mardinliler gecesini, dostum Muammer Elveren Hürriyet’te çok güzel yazdı Anı defterine şunları yazmış: Aziz, “Süryani arkadaşlarım dahil hep birlikte çok güzel beraber büyüdük” diyerek, bir şükran ve vefa duygusunu dile getiriyor ve hepsini sahipleniyor. Aziz Sancar böyle biridir! Tüm ülkedir.. Türklüğünü vurgular, Kürt kardeşleri için de aynı duygular içindedir. g‘Nöiyrüeşüyorsun?’ Sancar, Stockholm’de iken ve ABD’ye dönmeye hazırlanırken daha, Cumhurbaşkanı’ndan davet aldı, “Ankara üzerinden gidersin..” Önce ne yapacağını bilemedi. Tam o sırada, çok önemli bir makaleleri, yayın için gönderdikleri dergiden geri çevrilmişti. Canı sıkkındı. Editörler ve hakemler daha bir dizi araştırma yapmalarını şart koşuyorlardı. Nobel kazanmış olması, araştırmalarının otomatik yayımlanmasını getirmiyor.. Bir an önce dönmek ve istenen çalışmaları başlatmak istiyordu.. Büyükelçilikte konuşuyoruz, bu daveti beklemiyordu. Gideceksin dedim, destek verdim. Kendi açımdan, Cumhurbaşkanı’na durmadan eleştiri getiren bir insan olarak, bu davete bahane gösteremezdi diye düşündüm. Hayat siyah ve beyaz arasında sürüyor. Yani gri alanda. Başında doğum, sonunda da bitiş var. Aziz’e eleştiri getirenler çok: Niye gidiyor? Gidiyorsa niye eleştirmiyor? Ben bunu da bir tür yobazlık olarak görüyorum, kusura bakmasınlar. Bunlar farklı şeyler. Sancar, Cumhurbaşkanı’yla görüşüyor diye kendi kişiliğinden bir şey kaybetmiyor. Pembe Köşk’e de gidiyor. Atatürk ve Cumhuriyet diyor. Madalyasını Anıtkabir’e hediye ediyor.. Kız öğrenciler diyor. Görüşlerini net ortaya koyuyor. s‘Soalcğucımmuı? ’ Tüm Türkiye’yi kucaklıyor. Kimsenin kimseye “benim gibi” niye düşünmüyor, davranmıyor dayatmasında bulunma hakkı yok. Cumhurbaşkanı’nın Sancar’a itibar göstermesi iyi bir şey. Bu itibar, gerçek bir bilim insanının, iktidar dünyasınca da paylaşılmasını benimsenmesini sağlıyor. Tüm ülkenin paylaştığı bir bilim insanı var karşımızda ve bunun sağlayacağı etkileşim açısından mükemmel bir şey! Bunu net görüyorum! RTE’nin bilim ve teknoloji başdanışmanı Davut Kavranoğlu, Nobel aldığını duyunca, kim diye sormuş, “sağcı mı solcu mu?” Düşünüyorum da, Kavranoğlu’nun düşüncelerinde, böyle yaklaşımında, böyle bir tabu yıkıldı mı? 6 ilde ‘cemaat’ operasyonu Siirt Emniyet Müdürlüğü tarafından Gülen Cemaati’ne yönelik Siirt merkezli Denizli, Gaziantep, Çorum, Diyarbakır ve Hatay ol mak üzere toplam 6 ilde operasyon başlatıldı. 58 şüpheliye ait 65 ev ve işyerinde arama yapılırken 10 kişi gözaltına alındı. l SİİRT/ DHA Özür ve Düzeltme 23Mayıs’ta yaptığımız “Savcı ilgilenmedi katliamlar geldi” başlıklı haberimizde, IŞİD üyesi Yunus Durmaz’ın yerine yanlışlıkla Mesut AKTAŞ adlı kişi nin yandaki fotoğrafı kullanılmıştır. Mesut Aktaş’ın IŞİD’le ya da Diyarbakır mitingi bombalamasıyla hiçbir ilgisi yoktur. Düzeltir, Sayın Aktaş’tan özür dileriz. Mesut Aktaş C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle