18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 29 Mayıs 2016 Yargıç alkışlamaz haber EDİTÖR: SERKAN OZAN 13 Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç’tan Erdoğan’ı alkışlayan yargıçlara tepki Anayasa Mahkemesi’nin eski Başkanı Haşim Kılıç, yüksek yargı organların başkanlarının Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile yurt gezileri yaparak verdikleri birlikte görün tülere sert çık tı. Kılıç, “Cum hurbaşkanı her seferinde, par tisi ile resmi olarak ilgisini kestiğini, gönül bağının sürdü EGrüdlem ğünü söylüyor. Başbakan gibi muhalefeti eleştiriyor. Yar gı organlarının başkanlarının bu tür seyahate git meleri fevkalade yanlıştır. Kuv vetler ayrılığının en iyi uygulan dığı ülke Amerika’dır. Başkan sa lona girdiğinde yargıçlar asla aya ğa kalkmazlar, konuşmasının so nunda da asla alkışlamazlar” de di. Kılıç, “Yeterince adaletli ola mıyorlarsa bile adaletli görünmek durumundadırlar” ifadelerini kul landı. AKP’de Ahmet Davutoğlu’nun gidip, Binali Yıldırım’ın gelme DAHA ÖNCE OLMADI Bizde yargı organlarının başkanlarının bu tür seyahatlere katılıp görüntü verdikleri hiç olmadı. Tabii ki yüksek yargı organları başkanları da zaman zaman bazı açılışlara davet edilir. Ama bun lar ülke için gerçekten temel atmalar, açılışlar gibi önemli etkinliklerdir. Ama benim hatırladığım dönemde, Cumhurbaşkanı ile yargı organları başkanlarının bu tür görüntüleri hiç olmadı. si için “Tiyatro oynanıyor” diyen Kılıç, Cumhuriyet’in yüksek yargı başkanlarının Cumhurbaşkanı Erdoğan ile verdiği görüntülere ilişkin sorularına şu yanıtları verdi: l Başbakan gibi Cumhurbaşkanı: Sayın Cumhurbaşkanı her seferinde, partisi ile resmi olarak ilgisini kestiğini, ama bu duygusunun yok edilemeyeceğini söylüyor, gönül bağının sürdüğünü söylüyor. Bunu ifade ettikten sonra fiili durum yarattı. Başbakan gibi muhalefet partilerini eleştiriyor. Cumhurbaşkanı’nın böyle vaziyet aldığı durumlarda yargı organlarının başkanlarının bu tür seyahate gitmeleri fevkalade yan lıştır. Eğer Cumhurbaşkanı, fiilen (partiyle) ilişki içinde bulunmasaydı, “bir sakınca yoktur” denebilirdi. Ancak fiilen kendisi ilişkisini ifade ediyor. O halde içinde bulunduğu bu durum, yargı organları başkanlarının bu tür görüntü vermesine uygun değildir. l Fransa 1789 örneği: Bu durumu şu örnekle de anlatabiliriz. 1789 devriminden sonra idam cezası devam ederken soylu bir ailenin çocuğu öldürülüyor. Hizmetçiden şüpheleniliyor. Bütün basın, hizmetçiye karşı yayın yapıyor. Yeterli delil bulunamıyor, salıveriliyor. Ancak daha sonra hizmetçi, cesedi taşırken suç üstü yakalanıyor. Hâkim, müebbet ha pis cezası veriyor. Herkes şoke oluyor. “Neden idam değil de müebbet diye.” Hâkim de “Ben senin o çocuğu öldürdüğünü biliyorum, ancak basın seni baskı altına aldı. Bu nedenle idam yerine müebbeti takdir ettim” diyor. Bu örnek, yargının tarafsızlığının ve hiçbir baskı altında kalmaması gerektiğinin çok açık bir örneğidir. l Adaletli olamıyorsan da adaletli görün: Yargıçlar, çok çeşitli nedenlerle yeterince adaletli olamayabilirler. Böyle dönemler yaşanabilir. Ama yeterince adaletli olamıyorlarsa bile adaletli görünmek durumundadırlar. O yüzden bu görüntüleri doğru bulmuyorum. Çünkü Cumhurbaşkanı zaten bizzat kendi farklılığını açık açık ifade ediyor. l Ayağa kalkmazlar, alkışlamazlar: Kuvvetler ayrılığının en iyi uygulandığı ülke Amerika’dır. Amerika’da da yüksek yargının başkan ve üyelerinin başkan ile aynı yerde bulunduğu etkinlikler söz konusu olabiliyor. Ancak başkan salona girdiğinde yargıçlar asla ayağa kalkmazlar, konuşmasının sonunda da asla alkışlamazlar. l ANKARA Cüppeleri çıkarmaları lazım Kılıçdaroğlu: Yüksek yargı başkanlarının yürütme organıyla görüntü vermesi kabul edilemez CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğ tay Başkanı, şimdi kalkacak adalet dağıtacak. O Yar lu, Cumhurbaşkanı Recep gıtay Başkanı Türkiye’de Tayyip Erdoğan muhalefe adalet dağıtamaz. O Da ti eleştirirken yüksek yar nıştay Başkanı Türkiye’de gı üyelerinin alkış tutması adalet dağıtamaz. Sayış nın kabul edilemez olduğu tay Başkanı zaten bir an nu vurgulayarak “Kendile Kılıçdaroğlu lamda AKP’nin arka bah rini iktidar partisine yakın çesi konumuna gelmiştir. da görebilirler. Ama cüppelerini çı Adalet dağıtamazlar” dedi. Adalete karmaları lazım” dedi. en büyük darbeyi adaletin başın Bakırköy Botanik Park’ta sağlık da olan kişilerin vurduğunu belir çılarla bir araya gelen Kılıçdaroğ ten Kılıçdaroğlu, “Adaleti siyasal lu, gazetecilerin sorularını yanıtla laştırmışlardır. Böyle bir tablo as dı. Konuyla ilgili bir soru üzerine la ve asla kabul edilemez ve doğ Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay’ın ru değildir. Saraya hizmet de ede başında olan yüksek yargı men bilirler. Hiçbir sorun yok. Türkiye suplarının yargının bağımsızlığını Cumhuriyeti’nin temelleri derin ve tarafsızlığını koruması gerekti den sarsılıyor ve yargı açısından ğini belirterek “Yargı mensupları sarsanlarda yargının başında olan nın yürütme organı ile birlikte gö kişiler” dedi. Almanya’da Ermeni rüntü vermeleri, hele hele alkışla soykırımı ile ilgili bir tasarının gö maları kabul edilemez. Hiçbir de rüşüleceğini anımsatan Kılıçdaroğ mokraside kabul edilemez. Yargı lu, tasarının gündeme gelmemesi dünyasında kabul edilemez. Kendi için Alman yetkililere 5 ayrı mek leri alkışlayabilirler elbette, kendi tup gönderdiğini açıkladı. lerini iktidar partisine yakın da görebilirler. Ama cüppelerini çıkar Muhtarlarla buluştu maları lazım. Alkışlıyorlarsa gele Kılıçdaroğlu, Beşiktaş’ta muhtar cekler parlamentoya. Cüppeleri larla bir araya geldi. “Birileri muh ni çıkaracaklar, Adalet ve Kalkın tarları ayağına çağırır ve onlara he ma Partisi’nin parti elbisesini mi, def dikte ettirir” diyen Kılıçdaroğ kimliğini mi taşırlar, gelirler par lu, “Biz öyle yapmıyoruz. Ben muh lamentoya, siyasete girerler. Ken tarların ayağına gidiyorum” dedi. disini o kadar kaptırmış ki Yargı l İSTANBUL / Cumhuriyet AKP’Lİ KAZAN BELEDİYE BAŞKANI BAŞSAVCI İLE LOKANTA AÇTI Lokman Ertürk Abdullah Çıtlak Başsavcı el pençe divan Ankara’nın Kazan ilçesinde AKP’li Kazan Belediye Başkanı Lokman Ertürk ve AKPliler, bir et lokantasının açılışında buluştu. Açılışa Kazan Cumhuriyet Başsavcı sı Abdullah Çıtlak da katıldı. Sözcü’nün haberine göre AKP’li Ertürk konuşurken yanında duran Çıtlak’ın el pençe divan görüntüsü dikkat çekti. Bakan Özlü: Olumsuz haber yapmayın Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, ilk ziyaretini memleketi Düzce’ye yaptı. Özlü’yü karşılama töreninde kurban kesildi, mehteran takımı gösteri yaptı. Özlü’nün basın mensuplarından Düzce hakkında olumsuz haber yapmamalarını istemesi ise dikkat çekti. Özlü Washington AKP’nin ipini mi çekti? NEW YORK Alt alta sıralayalım. ABD ordusunun en önemli komutanlarından biri, Suriye’ye ayak basarak oradaki YPG ve YPJ güçlerini ziyaret etti. New York savcısı Preet Bharara, 17 Aralık dosyasının kapağını açtı. Suriye’deki Kürt gruplar Rakka operasyonu için harekete geçti ve onlarla beraber mücadele eden Amerikan askerleri YPG armasıyla görüntülendi. Herkesin sorusu aynı: “Amerika Tayyip Erdoğan’ın ipini mi çekti?” Cevap uzun. Ama özetle, hayır. ABD ‘düğmeye’ falan basmış değil. Washington, Erdoğan Türkiyesi’nin bölge için ‘kötü örnek,’ sorunlu bir ‘otoriter rejim,’ hatta birçok Amerikalı yetkinin özel sohbetlerde kullandığı tabirle ‘acıklı’ bir ülke haline geldiğinin farkında. Ancak Erdoğan’ın uzun süre kalıcı olabileceğinin de... Bu yüzden, çıkarları örtüştüğü yerde Erdoğan’la işbirliği, örtüşmediği yerde de Erdoğan’a rağmen hamle yapıyor. Başında sevilmeyen bir isim de olsa, Ankara Batı için hâlâ ciddi bir müttefik. Peki Savcı Bharara’nın açtığı davanın Erdoğan ve yakın çevresine kadar uzanması? İster inanın, ister inanmayın; Bharara gibi güçlü bir savcı, ne ABD yönetimi ne de başka bir yapıdan emir alarak başlattı bu davayı. Yargının tamamen siyasallaştığı ve zapturapt altına alındığı Türkiye’de kimse buna inanmak istemiyor. Ama yargının bağımsız hareket ettiği ülkeler de var. Düşünün bir kere: Bharara seçimle başa gelen biri. Ünlü bir savcı. Tanıyanlar, “Kimseye eyvallahı olmayan biri” olarak anlatıyor. Teknik olarak devlet mekanizması içinde bir ‘patronu’ yok. Ne HSYK, ne Adalet Bakanı. Şu zamana kadar açtığı davalarda, Wall Street’deki dev bankaları hedef aldı, diz çöktürdü. Bunu yapan Türkiye’deki 35 politikacıdan mı çekinecek? Sarraf davasında cemaat parmağı olduğu iddiası zavallıca. İhtiyaç yok ki! Rıza Sarraf dosyasının kapağını açan herhangi bir hukukçunun buralara gelmemesi zaten mümkün değil. Anormal olan, Amerika’daki değil, Türkiye’deki yargı süreciydi. Dosya, tam teşekküllü ve kamuya mal olmuş bir dosya. Ses kayıtlarından fotoğraflara kadar. Ayrıca Bharara’nın kurumsal olarak yardım istediği FBI’n zamanında da yakın takip ettiği bir dosya. Her şey zaten dosyalarda. Obama’nın bunu ne durdurma, ne de yönlendirme imkânı var. (Denese, Nixon gibi görevden alınır; ABD’de yüzyılın skandalı olur.) Suriye’de Kürtlerle işbirliği konusu ise uzun süredir Washington’da ciddi bir kavga konusu. Obama yönetiminde “IŞİD’le mücadeleyi Kürtlerle götürelim” diyen ve “Hayır Kürtlere fazla bel bağladık, Türkiye gibi önemli bir müttefiki küstürmeyelim” diyen 2 farklı kamp var. Aradaki görüş ayrılığı, aylardır devam ediyor. Kabaca bu ayrıma Pentagon ve Dışişleri Bakanlığı diyebiliriz. Ancak nihai kertede kavgayı IŞİD’le mücadelede PYD’yle birlikte götürmek isteyen askeri kanat kazandı. CENTCOM komutanı Josef Votel’in Rojava gezisini de böyle okumak lazım. Aslında işler tam tersine gidiyordu. Erdoğan’ın Washington gezisi sonrasında ‘Türkiyeci’ ekip bir adım öne çıkmış, önemli bir avantaj elde etmişti. Obama’yla görüşmede Erdoğan’ın Münbiç konusundaki kırmızı çizgisi kabul edildi (“Münbiç’i YPG almasın”) ve Türkiye sınırındaki 100 km’lik IŞİD bölgesinin Türkiye’nin desteklediği muhalifler tarafından alınması konusunda anlaşıldı. Gel gör ki, Ankara’nın desteklediği gruplar sahada başarılı olamadı. Şu zamana kadar IŞİD’e yönelik ciddi bir üstünlük yok. Sınırı kapatamadılar; Kürtler kadar hızlı ilerleyemiyorlar; Kilis’in güvenliğini bile sağlayamadılar. Ankara ise sürekli Kürtlerden ve ABD’den şikâyet ederek Washington’daki kredisini azalttı. Bir başka sıkıntı da, Türkiye’nin gidişatı konusundaki kaygılar. Ortadoğu yangın yeriyken ABD Türkiye’nin istikrarsızlığa sürüklenmesini istemiyor. Otoriter bir liderle yönetilse dahi Ankara ile müttefik ilişkisini itekaka götürmeye razı. Henüz Erdoğan’ın bir alternatifi olmadığı görüşü yaygın. “Ne yapalım; seçim kazanıyor” diyen çok. Ancak Erdoğan’ın Kürt meselesinde içeride kullandığı yöntemler, dış dünyaya itici gelen söylemleri ve tek adam rejimi tesisi yolunda attığı adımlar, ciddi sorun yaratıyor. Bunların Türkiye’yi istikrarsızlaştırdığı görüşü hâkim. Erdoğan, Erdoğan’la iş yapmayı neredeyse imkânsız hale getiriyor. Batı şu zamana kadar Doğu’dan gelen görüntülere, Sur’dan Cizre’ye kadar kentlerin yerle bir edilmesine göz yumdu. PKK’yle mücadelede NATO standartlarının dışına çıkan yöntemlere ses çıkarmadı. Ama nereye kadar? Yavaş yavaş bu sorgulanıyor. Yıl 1612. Olay, bundan 404 yıl önce İngiltere’de geçer. Sir Edward Coke’un (15521634) Üst Mahkeme başyargıcı olduğu ve Başpiskopos Richard Bancroft’ın üst mahkemelerin kilise mahkemeleri üzerindeki denetimini kırmaya çalıştığı dönemde Coke ile Kral arasında 1612’de adalet tarihinin ders verici olaylarından biri geçmiştir. Bancroft, dinsel olmayan bir suç nedeniyle Kilise Mahkemesinin yetkisini aşarak birini tutuklamak ve laik mahkemenin bunu önlemek istemesi üzerine olaya el koyan Kral I. James ve Başpiskopos Canterbury şu görüşte birleşirler: “Kral, kral adına hüküm kuran yargıçların yerine geçerek her zaman karar verebilir.” Bunun üzerine İngiliz Üst Mahkeme Başyargıcı Coke söz alır ve “Kral, İngiliz hukukuna göre hiçbir davada karar veremez. Dava, hukuka göre ancak mahkemelerce çözülebilir” diyerek buna karşı çıkar. Doğa ve akıl üzerine öğrenim gören Kral, hukukun akla dayandığını ve uyuşmazlığı çözmek için bunun yeterli olduğunu söyleyince Coke, Kral’ın doğa hakkında kuşkusuz yetkin bir bilgisi olduğunu, ancak uyrukların yaşam, miras ve mallarına ilişkin davaları çözmek için doğal aklın yetmeyeceğini, uzun deneyimler sonucu elde edilen hukuksal akla gerek bulunduğunu belirtir. Kral bu görüşü reddeder ve kendisinin yasalara bağlı kılınmasının ihanet olduğunu söyleyince Başyargıç Coke, KONUK YAZAR Sami SELÇUK (Hukukçu) SAKIN HA! Krallık Kurulu’nun önünde, Kral’la çatışmayı göze alarak şu yanıtı verir: “Kuşkusuz majesteleri hiçbir insana bağlı değildir. Ancak, herkes gibi Kral da yasalara uymak zorundadır.” Bu özdeyiş, hukuk tarihinde “üstünlüğün hukukunu” uygulamak isteyenlere, “hukukun üstünlüğünü” savunmanın en eşsiz yanıtlarından biridir (MACCORMICK, Le raisonnement juridique, Archives de philosophie du droit d’aujourd’hui, Paris, 1988, s. 100). Edward Coke’un bu ders verici yanıtı, ABD Yüksek Mahkemesi’nin adalet tarihinin ünlü olaylarını yansıtan demir kapısındaki kabartmalardan biriyle insanlığın hukuk bilincine kazınmıştır. Başyargıç Coke’un uyarısının iki yüzü vardır: Birincisi, ayrımsız herkes, kral da olsa yasalara uyacaktır. İkincisi de uyuşmazlıkları çözmek için doğal akıl ve mantık yetmez. Deneyimlerle donatılmış hukuk mantığına gerek vardır. Bu akıl ve mantık ise yargıdaki deneyimlerle kazanıldığından bu uyuşmazlıkları çözme tekeli yargıçlarındır. Kral da olsa başkalarına bırakılamaz. Sir Edward Coke (15521634), İngiliz hukukunun ve yazılı olmayan İngiliz anayasa hukukunun gelişmesine katkıda bulunmuş, Stuartlar’ın krallığa ilişkin ayrıcalıklarına karşı çıkarak “hukukun üstünlüğü ilkesi”ni ömür boyu savunmuş ünlü bir yargıçtır. Önce baroya kabul edilmiş, 1589’da parlamentoya seçilmiş, 1592’de Londra başsavcı yardımcısı olmuş, aynı göreve gelmek isteyen deneycilik akımının ve “putlar (idola) kuramı”nın babası ünlü düşünür Francis Bacon ile sürekli çatışmıştır. Coke, Başsavcılık döneminde önemli birçok soruşturmaları yürütmüştür. 1606’da laik nitelikteki Üst Mahkemeye başyargıç olarak atanmış, ancak Kral I. James ile sürekli çatışmıştır. Kral, dürüst bir kişi olan ve laik hukukun simgesi haline gelen Edward Coke’la başa çıkamayacağını görünce, onu Krallık Yargı Kurulu Başyargıçlığı’na ve Özel Danışma Kurulu üyeliğine atamışsa da Coke, yeni görevlerinde de laik hukukun bütün kişi ve kurumların üzerinde olduğu savunmasını sürdürmüş, Kral I. James’in, mahkeme üzerindeki etkisini kırmak amacıyla “Peacham Davası”nda yargıçların her birinden ayrı ayrı görüş almasına şiddetle karşı çıkmıştır. Kralın buyruklarına öbür yargıçlar boyun eğmiş, ama Coke, sadece yasalara uymuştur. Ne yazık ki, 1614’te Bacon’ın haksız suçlamalarına maruz kalan Coke, 1616’da görevinden uzaklaştırılmış, 1617’de Özel Danışma Kurulu’na ve Star Chamber Mahkemesi’ne atanmış, 1620’de parlamentoya girmiş, 1621’de yaptığı konuşmaları nedeniyle mahkemeye verilmiş, ancak aklanmıştır. Coke’un konuşmalarında savunduğu görüşler 1628’de yayımlanan “Haklar Dilekçesi”nin temelini oluşturmuştur. Coke’un bu yaşamı günümüz yargıçlarına örnek olmayı sürdürüyor. Tarih, 27 Mayıs 2016. Olay, Coke’un uyarısından 404 yıl sonra Türkiye’de geçer. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, MGK’de alınan bir kararı, bir açık hava toplantısı konuşmasında bütün dünyaya duyurur: “Dün yeni (MGK’de) bir karar daha aldık. Legal görünüm altındaki illegal terör örgütü, dedik. ‘Fethullahçı Terör Örgütü’ olarak tavsiye kararını aldık ve hükümete gönderdik. Şimdi hükümetten de Bakan lar Kurulu kararı bekliyoruz. Bunların terör örgütü olarak tescilini de gerçekleştireceğiz. PYD ne ise YPG ne ise PKK ne ise bunlar da aynı kategoride yargılanma sürecinin içerisine girecekler.” Konuşma basına yansıtıldığı biçimde değiştirilmeden olduğu gibi alınmıştır. “Fethullahçı Terör Örgütü davası” ve iddiası şimdilerde yargının önündedir. Önemle vurgulamak ve anımsatmak gerekir ki, terör örgütü kurmak, buna üye olmak yazılı hukuka göre bir suçtur. Bir eylemin suç olup olmadığı konusunda karar verme yetkisi ise, hukukun üstünlüğüne dayanan bütün demokratik düzenlerde yargının tekelindedir. Yargıtay da aynı görüştedir: “….. Türk hukuku bakımından, bir oluşumun, bir yapılanmanın terör örgütü olup olmadığının belirlenmesi, yapılacak yargılamanın sonucuna göre, mahkemelere aittir. Mahkemeler bu belirlemeyi, Anayasa ve yasalarla ortaya konulan normatif kurallara ve istikrar gösteren yargısal uygulamalara uygun biçimde gerçekleştirir.” (9. CD, 22.12.2014, 5464/12447). Aynı doğrultuda Dündar/Gül davasında mahkeme yerinde olarak “FETÖ / PDY Silahlı Terör Örgütüne yardım” suçlamasıyla ilgili dosyanın ayrılmasını kararlaştırırken şu cümleye yer vermiştir: “FETÖ/ PDY olarak adlandırılan silahlı terör örgütünün varlığı yönünde kesin bir yargı hükmü mevcut olmadığına..” (İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesinin 6 Mayıs 2016 tarih ve 2016/162 K. sayılı kararı). Bütün bu nedenlerle “FETÖ/ PDY” olarak adlandırılan örgütün terör örgütü olup olmadığı ve varlığı konusunda mahkemelerin tekelinde bulunan bu yetkiyi yalnızca mahkemeler kullanır, sonra da Yargıtay denetler ve sahici (otantik) yorumuyla son sözünü söyler. Dolayısıyla söz konusu yetkiyi ne yasama organı (TBMM) ne yürütme organı (hükümet, Bakanlar Kurulu) ve başkanları ne de Milli Güvenlik Kurulu gibi bir başka organ asla yargının elinden alamaz ve yargıya bu konuda “emir ve talimat veremez; genelge gönderemez”; en küçük bir “telkin ve tavsiyede bulunamaz” (Anayasa, m. 138/2). Başyargıç Coke’un çatal uyarısı burada da geçerlidir: Birincisi, ayrımsız herkes, kral da olsa yasalara uyacaktır. İkincisi de hukuk uyuşmazlıklarını çözmek yargının tekelindedir. Peki, MGK’de hiç hukukçu yok muydu da böyle bir karar alındı? Vardı: Adalet Bakanı. Niye sustu? Bu soruyu ona sorun. Ben hukukçuluğumun/yargıçlığımın gereğini yapıyor ve hukuka olan borcumu yerine getirmeye çalışıyorum. Çünkü Eski Roma’dan beri “yargıç, (sadece) yasanın/hukukun dilidir” (judex est lex loquens). O kadar. Dış dünyada yaşananlar, dedikodular yargıçları hiç mi hiç ilgilendirmez. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle