26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DUNYA Cumartesi 28 Mayıs 2016 Avusturya: Türkiye’ye güven olmaz Avusturya Dışişleri Bakanı Sebastin Kurz AB’inn Türkiye ile sığınmacı anlaşmasına güvenmemesi gerektiğini söyledi. Der Spiegel’e konuşan Kurz “Sığınmacı anlaşmasına bel bağlarsak Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi kişiliklere bağımlı bir Avrupa’da yaşarız. Bağımlılık tehlikelidir” dedi. [email protected] TASARIM: ZARİFE SELÇUK YPG’ye destek tavanda Putin: Girişim Ankara’dan gelmeli Yunanistan’ı ziyaret edip Başbakan Aleksis Çipras ile basın toplantısı düzenleyen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin “İlişkileri mahveden biz değiliz. Türkiye ile gilişkileri geliştirmek isteriz ama girişim Ankara’dan gelmeli” dedi. 7 [email protected] YPG’nin Rakka operasyonuna karadan katılan ABD, İncirlik’ten kaldırdığı uçaklarla da 150 hava saldırısı düzenledi. IŞİD ise Rakka’da sivil halkı esir aldı IŞİD’in Suriye’deki “başkenti” Rakka ile Irak’taki kalesi Felluce’nin kurtarılması operasyonlarına destek veren ABD, Rakka operasyonuna hem YPG liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) askerlerini konuşlandırarak hem de hava bombardımanı düzenleyerek katılıyor. Büyük sürprizlere gebe Rakka’nın kuzeyinde SDG savaşçıları arasında YPG/J armalı ABD özel kuvvetlerinin görüntülenmesi Ankara’nın şimşeklerini çekti, ama İncirlik Üssü’nden kalkan Amerikan uçakları da SDG’nin ilerleyişine destek veriyor. SDG’nin bölgedeki komutanlarından Baraa el Ghanem “Fatisah, Nemrudiye, Vastah köyleri ile bir dizi mezrayı kurtardık. Gelecek muharebeler büyük sürprizlere gebe” dedi. 300 bin sivil çıkamıyor Muhaliflerin Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, ABD liderliğindeki koalisyonun, operasyonun başladığı günden beri SDG’ye destek için en az 150 hava saldırısı düzenlediğini duyurdu. “Hava saldırılarında ciddi bir tırmanış var, en yoğun gün ise ilk gündü” diyen Gözlemevi’ne göre IŞİD’den 31 militan öldü. SDG can kayıplarıyla ilgili açıklama yapmıyor, siviller ise savaş bölgesin deki köyleri tümüyle terk etmiş durumda, bu yüzden sivil can kaybı yok. Rakka kentinin içindeyse IŞİD 300 bin sivili kenti terk etmelerini engelleyerek adeta canlı kalkan olarak kullanıyor. Gözlemevi’ne göre az sayıda aile Nusra’nın kontrolündeki İdlib’e kaçmayı başardı. Dini eğitim artırıldı IŞİD karşıtı aktivistlerin “Rakka Sessizce Katlediliyor” örgütü de sivillerin bir kısmının insan kaçakçılarına 400 dolar ödeyerek kentten kaçmaya çalıştıklarını aktardı. Rakka’dan bildiren aktivist Hamud Musa “Sokaklarda neredeyse hiç kimse yok. Savaş uçaklarınca katledilme korkusuyla kimse dışarı çıkmıyor” dedi. Cepheye 2 bin savaşçı IŞİD’in zorunlu dini eğitimi de iki katına çıkardığını, bunu halkı cihata çağırmak ve hazırlamakla gerekçelendirdiğini aktaran Musa, IŞİD’in yeni kontrol noktaları kurduğu ve kuzeyde cepheye militan yığdığından söz etti. Gözlemevi de IŞİD’in aylardır bu savaşa hazırlandığını, tüneller kazıp patlayıcılar döşediğini, patlayıcı yüklü araçlarla saldırı hazırlığı yaptığını ve son olarak SDG’yi püskürtmek için kuzeydeki cepheye 2 bin savaşçı yığdığını aktardı. Times gazetesi, operasyonun eşkomutanı Rojda Felat’la görüştü. Feminist komutan Times’de Operasyonun YPJ’li komutanı Rojda Felat’ı Britanya’nın The Times gazetesi “Rakka saldırısını devrimci Kürt feminist yönetiyor” başlığıyla haber yaptı. Bismarck, Napoleon ve Selahaddin Eyyübi’den esinlendiğini söyleyen 30’lu yaşlarındaki kadın komutan “Asıl amacım Suriye’nin tamamını terörizm ve tiranlıktan kurtarmak olduğu ka dar Kürt kadınının ve genel olarak Suriye kadınının özgürleşmesi, geleneksel toplumun boyunduruklarından ve kontrolünden kurtulmasını sağlamak” dedi. Medeni durumu sorulduğunda “Tüm Suriyeli aileler benim ailemdir” diye yanıtladı. Arkadaşları, 10 bin kadın savaşçının çoğunun IŞİD’le savaş bitene dek erdenlik yemini ettiğini söyledi. IŞİD Azez’i aldı alıyor IŞİD, Türkiye sınırında yedi kö yü ele geçirip Kilis’in tam karşısında bulunan ve Ankara destekli silahlı grupların karargahı haline gelen Azez’i alma noktasına geldi. Dün önce Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, IŞİD’in Azez’e 5 km yaklaşıp Azez ile Mare arasındaki ikmal hattını kestiğini aktardı. Gece ise IŞİD’in Azez’e 500 metre mesafedeki Sico köyünü, Azez’in kuzey ve doğu girişlerini aldığı iddia edildi. Mınbıc ve Cerablus’tan militan ve ağır silah getiren IŞİD’in Kal Cibrin’de ÖSO’cularla kadın ve çocuklar dahil ailelerini infaz ettiği haberi de geldi. YPG, güçlerini Azez yönüne kaydırmaya başladı. Ignatius: Çare Roj Peş’de Washington Post gazetesi ya zarı David Ignatius, ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Joseph Votel’le birlikte Rojava’yı ziyaret etmesinin ardından “Suriye’de ABD ile Türkiye’nin birbirine ihtiyacı var” başlıklı bir makale yayımladı. İncirlik’ten yazan Ignatius, Votel‘in “Elimizdekiyle (YPG) yola devam etmeliyiz” dediğini belirterek şunları aktardı: “Suriye’deyken Votel bana iki gün sonra Türk yetkililerle görüştüğünde ‘Harika ortaklarsınız. Ama bizim sahada da çok iyi bir ortağımız (YPG) var’ diyeceğini anlatmıştı.” Erdoğan’ın İncirlik’i kullandırmasını öven Ignatius, YPG yüzden ABD ile Türkiye arasındaki kopuşu engellemek için iki öneride bulundu: 1) Türkiye PKK ve PYD siyasi liderliğiyle diyaloğu yoklamalı. 2) Suriye’de ABD komutasında YPG ile birlikte Mesut Barzani’nin 3 bin kişilik Rojava Peşmergesi (Roj Peş) de savaşmalı. Anastasiadis geri adım attı İstanbul’daki İnsani Zirve’de “KKTC Cumhurbaşkanı” titriyle Mustafa Akıncı’nın ağırlanmasına kızarak müzakereleri askıya alan Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Nikos Anastasiadis’i BM Genel Sekreteri Ban Kimun yumuşattı. Anastasiadis, Ban’la telefon görüşmesinin ardından, İstanbul vakasının tekrarlanmaması kaydıyla müzakerelere dönmeye hazır olduğunu duyurdu. Hiroşima’da atom bombasından kurtulanlarla sohbet eden ve kucaklaşan Obama barış anıtına da çelenk bıraktı. Tarihi ziyarette özür yok B arack Obama, G7 zirvesi için gittiği Japonya’da, ABD’nin 71 yıl önce atom bombası attığı ve 140 bin kişiyi öldürdüğü Hiroşima’ya görevdeyken giden ilk ABD Başkanı oldu. Japon Başbakanı Şinzo Abe ile atom bombası kurbanları için hiç sönmeyen bir ateşin yandığı anıta çelenk bırakan Obama, Barış Anma Parkı’nda konuştu: “71 yıl önce ölüm, parlak bir ağustos sabahı gökten insanların üzerine düştü ve tüm dünya sonsuza dek değişti. Gözleri kör eden bir ışık ve ardından ateşten duvar, bir kenti yakıp yok etti ve insanoğlunun kendi kendisini yok edecek silaha sahip olduğunu gösterdi.” Obama, üzerinde “Buradaki tüm ruhlar, huzur içinde yatsın çünkü böyle bir kötülüğe bir daha izin vermeyeceğiz” yazan anıtın önünde şunları söyledi: “Hiroşima’ya neden geldik? Hepimiz, tarihin gözlerinin içine bakmakla yükümlüyüz. Korkunç acının yeniden yaşanmasını engellemek için ne yapmamız gerektiğini sormak zorundayız. 6 Ağustos 1945 asla belleklerimizden silinmemeli.” Atom bombasından yaralı kurtulan, ardından kanserle mücadele eden 8090 yaşlarındaki kurbanlarla sohbet eden Obama’nın Şigeaki Mori’yi kucaklaması gözleri yaşarttı. Fransızlar birbirinden benzin çalıyor Fransa’da İş Yasası protestolarının genel greve dönüşmesiyle işçiler petrol rafinerileri, yakıt depoları ve nükleer santrallarda çalışmayı durdurdu. Cumhurbaşkanı François Hollande “Geri adım atmayacağım” diye ısrar ederken, güvenlik güçleri eylemcilerle çatışıp barikatları kırıyor. Fransızlar ise Google’da benzin depo sundan nasıl yakıt çalınacağını araştırıyor. Google Trends raporlarına göre, Fransızlar en çok Fransızcada “benzin deposundan pompayla yakıt çalmak” anlamına gelen “sifonner” kelimesini arıyor. 12 bin istasyonunun yarısında benzin kıtlığı yaşanırken, Fransızlar geceleri başka araçların benzin depolarından yakıt çalmaya başladı. Avrupa ile nefes kesen ‘kopuş’ Düsseldorf Bulunduğumuz süreci en veciz biçimde Avrupa Parlamentosu’nun Alman Başkanı Martin Schulz tanımladı: “Türkiye, Avrupa değerlerinden nefes kesen hızla uzaklaşıyor. AB üyeliği imkânsız hale geliyor” dedi; Türkiye’nin damardan “tek adam devleti olma yolunda ilerlediğini” söyledi. Bu mutasyonu en yıkıcı haliyle dışarda ilişkilerin “bilek güreşine” dönüştüğü Almanya’dan izliyorsunuz. Bu ülkede geçirdiğim son bir haftada Almancada bellediğim ilk sözcüklerden biri “droht” oldu. Erdoğan adıyla her vesileyle yan yana karşılaştığım bu sözcük “tehdit” demekmiş. Türkiye ile ilişkiler hep böyle biteviye “tehdit, şantaj, güç denemesi” ifadeleriyle tarif ediliyor. Girdiğiniz herhangi bir restoranda yan masadaki Almanların hararetle Türkiye ve Erdoğan konuşmaları sürprizden sayılmıyor. Zurnanın zırt dediği yer Alman kamuoyu malum nedenlerle Türkiye’de olup bitenlerle had derecede ilgili. Almanya’daki büyük Türk nüfusun dışında… Türkiye’de her geçen gün dozu arttırılarak sürdürülen ifade özgürlüğüne yönelik baskıların son halkasının Böhmermann olması, ilgiyi arttırmış. Üstüne, Merkel’le Erdoğan’ın karşılıklı restleşmesine dönüşen “sığınmacı” ve “vize anlaşmaları” krizi gelince hassasiyet katlanmış. En son parlamentoda milletvekillerinin “dokunulmazlıkların kaldırılması” için verdiği evet oyu Türkiye’nin artık “yön kaybının” iflah olmaz bir dönüm noktasına ulaştığı şeklinde algılanmış. Merkel, İstanbul’da sivil toplum temsilcileri ile yaptığı son görüşmede, TBMM üyelerinin dokunulmazlıklarını kaldırmak için kullandıkları oy karşısında duyduğu şaşkınlığı şöyle ifade etmişti: “Bizde bu kadar milletvekilinin dokunulmazlıkları kalksa, Alman halkı ‘Nasıl böyle bir şey olur’ diye sorar.” Bu dumur hali sırf Merkel’le sınırlı değil. Alman toplumunun geniş kesiti, hangi kesimden ya da görüşten olursa olsun; Alman şansölyesi ile bu konuda paralel düşünüyor. Milletvekili dokunulmazlıklarına bırakın tepki vermeyi; buna Türkiye’de “hayır” diyecek milletvekillerini köşeye sıkıştıracak kertede kamuoyunun güle oynaya bu girişimi desteklemesi; “zurnanın zırt dediği yer” olarak görülüyor. Rubikon geçildi Bu tam “zurnanın zırt dediği yer” konusunda, “Westdeutsche Zeitung”da (20 Mayıs) “Otokrasiler ve Demokrasiler” isimli çok çarpıcı bir yazı vardı. Yazı mealen şöyleydi: “Hemen hemen Çin dışındaki tüm ülkeler demokrasi olduklarını iddia ederler. Oysa gerçek demokrasilerin vazgeçilmez prensipleri vardır. Parlamenter dokunulmazlık bunlardan biridir. Buna karşın otokratlar ellerine geçirdikleri ilk fırsatta ilk iş bu dokunulmazlıkları çiğnerler. Ankara’daki son oylamayla, Türkiye’nin olası AB üyeliğini imkânsızlaştıran bir Rubikon hattı geçildi. Avrupa demokrasilerini bir arada tutan onlarca kural vardır. Bunlar içinde en yaşamsal olanı (yurttaş düzeyinde) ittirilip kaktırılmayı hiçbir şekilde kabul etmemektir. Bir diğeri de sistemin her daim demokratik değişimlere açık olmasıdır...” Türkiye’de işte bu iki can alıcı kuralın yerinde artık yeller esiyor. Yurttaşlar, seçtikleri vekillerin baskı altına alınmasına itirazda bulunmadıkları gibi, buna çoğunluk düzeyinde alkış tutuyorlar. Ve barışçı, demokratik değişimin de yolu tıkanmış oluyor. Bu itibarla Almanya’da yapılan son anketler yüzde 85 ağırlığında bir kitlenin Türkiye’yi artık “güvenilmez” bulduğunu söylüyor. Benzer büyüklükte bir kesim; Erdoğan Türkiye’sini bundan böyle bir demokrasi olarak görmüyor. Bu büyük paradigma değişikliklerinin ağırlığını, hemen önümüzdeki günlerde Bundestag’da 2 Haziran’da yapılacak “Ermeni soykırımı tasarısı” oylaması üzerinde göreceğiz. Ona da başka yazıda devam ederiz. BM’de Gazetecileri Koruma Örgütü’ne veto BM’nin Türkiye dahil 19 üyesi bulunan Hükümetdışı Organizasyonlar Komitesi, Gazetecileri Koruma Örgütü’ne (CPJ) BM Ekonomik ve Sosyal Konseyi’nde (ECOSOC) danışmanlık statüsü verilmesini reddetti. Türkiye’nin çekimser, Rusya, Çin, Güney Afrika gibi 10 ülkenin ret oyunun ardından CPJ “Kafkavari bir durum. Basın özgürlükleri karnesi şaibeli ülkeler, bürokratik taktiklerle tacizkar politikalarının ifşa edilmesini engelliyor” dedi. C MY B nilgun@
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle