18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 28 Nisan 2016 EDİTÖR: PELİN ÜNKER TASARIM: SERPİL ÜNAY Mehmet CengizgRösurüsürlşüamryeLoAlrer nükleer santrala talip 1725 Aralık tapeleriyle adından söz ettiren Mehmet Cengiz’in sahibi olduğu Cengiz İnşaat, Akkuyu Nükleer Santralı’nın yüzde 49 hissesini Ruslardan almak için harekete geçti Suriye sınırını ihlal eden bir savaş uçağının geçen yıl kasımda düşürülmesinin ardından saha çalışmaları fiilen duran ve Rus Rosatom’un yapacağı Mersin Akkuyu Nükleer Santralı’nın hisselerinin yüzde 49’una 1725 Aralık tapelerinde adı geçen Mehmet Cengiz’in sahibi olduğu Cengiz İnşaat talip oldu. Reuters’in haberine göre Cengiz İnşaat ve Ruslar arasında söz konusu hissenin satışı için görüşmeler yapılıyor. Cengiz İnşaat, daha önce santralın deniz hidroteknik kısmının ve idari binanın yapım ihalesini kazanmıştı. Rusya krizi Reuters’a bilgi veren kaynaklar, satışın Türkiye ve Rusya arasında yaşanan sorunla ilgisinin olmadığının altını çiziyorlar. Türkiye ile Rusya arasındaki mutabakat kapsamında Rusya, Mehmet Cengiz dört üni teden oluşacak toplam 4 bin 800 MW kurulu güce sahip Akkuyu Nükleer Santralı’nı 20 milyar dolarlık yatırımla yapacak. Birkaç kez devreye alınma tarihi ileri atılan santralın en erken 2022’de çalışmaya başlaması beklenirken, Türk hava sahasını ihlal eden bir Rus savaş uçağının 2015 Kasım’da düşürülmesinin ardından saha çalışmaları “fiilen” duran santralın daha geç bir tarihte devreye girmesi mümkün gözüküyor. Talep çok Reuters’a bilgi veren konu hakkında bilgi sahibi bir kaynağı “Akkuyu NGS’deki hisselerin yüzde 49’una kadarın satışı konusunda Cengiz İnşaat ile bir süredir görüşmeler devam ediyor. Zaten bu hükümetler arası anlaşmada da olan bir hükümdü. Daha önce de yatırımcılarla görüşme yapılıyordu. Başka talepler de var, bu kapsamda diğer yatırımcılarla da görüşmeler olabilir” dedi. Potansiyel yabancı bir taliplinin şu anda bulunmadığını, hisse satışının tamamlanması için şu anda herhangi bir zaman öngörüsü ol Mehmet Cengiz, geçen aylarda da Artvin Cerattepe’ye kurmak istediği altın madeni ve yöre halkının bu madene karşı direnişiyle gündeme oturmuştu. madığını kaydeden aynı kaynak, “Hisselerin satışının Türkiye ile Rusya arasındaki uçak düşürmenin ardından başlayan siyasi süreçle ilgisi yok” dedi. Önlenemeyen yükseliş AKP iktidarıyla birlikte Cengiz Holding’in inanılmaz yükselişi devam ediyor. Üçüncü havalimanı ihalesini, Limak MapaKolinKalyon İnşaat ile birlikte kazanan Cengiz İnşaat, geçen yıl Akdeniz Bölgesi elektrik dağıtımını 546 milyon dolara, İstanbul Avrupa Yakası elektrik dağıtımını 1 milyar 960 milyon dolarlık teklifiyle kazandı. OrduGiresun Havalimanı ihalesi, Ankaraİstanbul Hızlı tren ihalesi kazandığı ihalelerden bazıları. l Ekonomi Servisi Fitch: En risklisi Türkiye Fitch raporuna göre Türkiye’de döviz borçlarının GSYH’ye oranı yüzde 41’e ulaştı. Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, gelişen ülke para birimlerinde geçen yıldan bu yana görülen sert değer kayıplarıyla birlikte özel sektörün döviz borçlarının yarattığı risklerin arttığını, en yüksek borçluluk oranının ise Türkiye’de olduğunu belirtti. Fitch’in sekiz gelişen ülkeyi değerlendirdiği rapora göre, Türkiye’de özel sektörün döviz borcunun gayrı safi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranı 2015 ikinci çeyrek itibarıyla yüzde 41 ile zirvede. Sekiz ülke için orta değer yüzde 20 seviyesinde, en düşük oran yüzde 10 ile Çin’de bulunuyor. Fitch, Haziran 2015’ten marta kadar Türkiye’de borçluluk oranının yüzde 2 arttığını tahmin etti. l Ekonomi Servisi Bahçıvan: Maliyetler artıyor İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, gümrüklerdeki Kırmızı Hat uygulaması nedeniyle işlemlerin uzadığına ve maliyetlerin arttığına dikkat çekerek, “Ürünlerin ‘Kırmızı hat’a alınması sürecinde daha seçici davranılması, sorunun çözümü noktasında faydalı olacaktır” önerisinde bulundu. Son dönemde sayıları artan iflas ertelemede koşulların daha gerçekçi olması gerektiğini dile getiren Bahçıvan, gerçekten finansal zorluk yaşamakta olan iyi niyetli şirket ve alacaklıları koruyacak, aynı zamanda istismarı da engelleyecek yeni bir düzenleme yapılması gereketiğini dile getirdi. ekonomi 9 Suudilerin sonuna doğru İroni çok açık: AKP liderliği Osmanlı Devleti’nin mirasçısı olma iddiasıyla Cumhuriyeti kapatılacak bir “parantez” olarak görüyor. Aynı liderlik, Osmanlının yıkılmasında, yıkanlarla işbirliği yaparak önemli rol oynayan Suudi klanının başına, Devlet Nişanı takıyor. AKP, Osmanlı geleneğine sadık kalarak yanlış ata oynuyor... Tarihsel zeminin üç ayağı Suudi Krallığı, Osmanlı İmparatorluğu yıkılırken dönemin hegemonyacı gücü İngiltere’nin emperyalist politikalarının vesayeti altında kuruldu. İkinci Dünya Savaşı ertesinde İngiltere, Suudi portföyünü hegemonyacı güce, ABD’ye devretti. Suudi Krallığı, Batı merkezli kapitalist dünya ekonomisinin, hidrokarbon enerjisine dayalı Fordist sermaye birikim rejiminin jeopolitik mimarisine ait bir yapılanmadır. Suudi Krallığı, Suudi klanıyla, radikal İslamcı Vahhabi hareketinin, ilişkisinin 1933’te krallığın temelini oluşturan ittifaka dönüşmesiyle kuruldu. Vahhabi ulema, Suudi ailesinin iktidarını meşrulaştırdı; Suudi ailesi de Vahhabi ulemanın, dini bilginin, üretme ve yeniden üretme araçlarının tekelini elinde tutmasını sağladı. Suudi Krallığı hidrokarbon çıkarmadan kaynaklanan toprak rantını, rafine edilmesinden kaynaklanan artık değeri paylaşan iki sınıf/tabakanın egemenliğine dayanıyor. ABD hegemonyası da, dünya ekonomisinde enerji kaynaklarının üretimini ve erişimini güvenceye almak, bölgedeki solcu ulusalcı akımları bastırmakta kullanmak amacıyla Suudiulema ittifakının iktidarını koruyordu. Dağılırken… Bu tarihsel zemin artık ortadan kalkıyor. El Kaide’nin ortaya çıkışı, 11 Eylül 2001 saldırısı, yalnızca Suudi ailesini değil, SuudiVahhabi ittifakını kuşku altına soktu. Listeye IŞİD de eklenince, Vahhabi ulema sınıfının son derecede zehirli etkileri gözler önüne serildi. Şimdi, Krallığın 11 Eylül’le bağlantısını sergileyen ünlü “28 Sayfanın” gizliliğinin kaldırması için ABD’de yönetime yapılan baskılar giderek artıyor. Geçen haftalarda CBS, NBC kanalları konuyu ayrıntılı biçimde işlediler. Krallığın “28 sayfa açıklanırsa, elimizdeki 750 milyar dolarlık ABD kâğıtlarını satarız” şantajı, kuşkuları artırdı, süreci hızlandırdı. Hidrokarbon çıkarma tekniklerinde yeni yöntemlerin devreye girmesiyle, Ortadoğu petrollerinin önemi azalıyor, enerji jeopolitiği değişmeye başlıyor. Bu sırada Çin’in yükselmeye, Asya’da etki alanı yaratmaya başlamasıyla ABD’nin dikkati, Ortadoğu’dan Uzakdoğu’ya kayıyor. ABD dış politika çevrelerinde Suudi Arabistan’ın ABD açısından değeri sorgulanıyor. Buna karşılık İran’ın dünya ekonomisine çekilmesinin, Rusya ve Çin’in etkisinden çıkarılmasının önemi artıyor. Çıkmaz sokak Suudi Krallığı’nın bu gelişmeler karşısında, güvenliğini bölgede liderliğe yükselerek korumak için askeri maceralara girdiğini; enerji üretimine bağımlılıktan çıkarak sanayi üretimine, finansallaşmaya dayalı yeni bir model kurmaya yöneldiğini; enerji fiyatlarını düşürerek yeni teknolojilerle üreten ABD şirketlerini piyasadan silmeye çalıştığını görüyoruz. Birinci atılım, Suriye ve Yemen savaşlarının gösterdiği gibi, sonuç alamıyor, buna karşılık, enerji fiyatlarındaki gerilemenin yarattığı gelir kaybına savaş harcamalarını ekliyor: Suudi bütçesi ilk kez açık veriyor. Krallık rezervlerinden harcamak, dış kredi aramak zorunda kalıyor. İkinci atılım, daralan kaynakların, ulemadan sanayi ve finansa kapitalizmine yönlendirmesini, devlet harcamalarının (savunma hariç), temel tüketim mallarına verilen fiyat desteklerinin kısılmasını gerektiriyor. Böylece enerji ekonomisinden, üretken kapitalizme geçme projesi, emeksermaye alanında yeni bir sınıf şekillenmesine yol açar, mülk sahibi sınıflar arasında, rantın ve artık değerin bölüşümünde yaşanan çelişkileri keskinleştirirken, Suudi devletinin dayandığı sınıf ittifakının altını oyuyor. Suudi hanedanının içinde, muhafazakârreformcu ikilemi üzerinden, iktidar çekişmesi de sertleşiyor. Suudi rejiminin varlık koşulları hızla ortadan kalkıyor. Akbank’tan aile şirketlerine rehber Akbank’ın Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi EDU, Deloitte ve TAİDER Aile İşletmeleri Derneği işbirliğiyle hazırladığı, Türkiye’deki başarılı aile şirketlerinin iş hayatına ilişkin deneyimlerinin ve uzman görüşlerinin paylaşıldığı “Aile Şirketleri İçin Sürdürülebilir Başarının Anahtarları” araştırması, aile şirketlerine gelecek dönem stratejilerini belirlerken kılavuzluk edecek. Araştırma, uzun yıllardır faaliyette olan, başarısını kanıtlamış aile şirketlerinin görüş ve tecrübelerini de kapsıyor. Akbank KOBİ Bankacılığı’ndan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Bülent Oğuz, “Türkiye’de kayıtlı tüm şirketlerin yüzde 95’i, KOBİ’lerin ise yüzde 98.8’i aile şirketi. Aile şirketlerinin ortalama ömrü 25 yıl. Bunların sadece yüzde 30’u ikinci kuşağa, yüzde 12’si üçüncü kuşağa geçebiliyor. Dördüncü kuşağa geçebilenlerin oranı yüzde 3’te kalıyor. Aile şirketlerinin çöküş nedenleri arasında en büyük payı yüzde 80 ile ailevi konularda alınan kararlar alıyor. Yalnızca yüzde 20’si ticari konular nedeniyle çöküyor” bilgisini verdi. l Ekonomi Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle