19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 26 Nisan 2016 6 haber EDİTÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Akşener ‘Ülke Lahey’de sorgulanır hale GELDİ’ MHP Genel Başkan Adayı Meral Akşener, “Devletin şu getirdiniz. Sayın Davutoğlu’nun Meral Akşener, Bursa’da veya bu şekilde, şuraya veya dış politikadaki meşhur ha büyük ilgiyle karşılandı. Gaze buraya yaptığı tırnak içi ‘Yar yalleri, stratejik derinlik te tecilerin sorularını yanıtlayan dım’ her neyse onu yapamadı zi Türkiye’yi stratejik çukurun Akşener, iktidara “Adanalı bir nız onu yakalattınız onu yaka içine yuvarladı. Türkiye strate karpuz tüccarı kadar olamadı lattınız beceriksizler. Ve ülke jik çukurun içinde debeleniyor” nız” diye seslendi. mizi Lahey’de sorgulanır hale şeklinde konuştu. Çanakkale ruhuAnzaklar 101. yılda anıldı, destanlaşan 57. Alay için vefa yürüyüşü yapıldı 57. ALAY’A VEFA DEDELERİNİ ANDILAR Çanakkale’de Anzak Çıkarması’nın 101’inci yıldönümünde, Arıburnu önündeki Anzak Koyu’nda Şafak Ayini yapıldı. Türkiye’yi Çanakkale Vali Yardımcısı Bekir Sıtkı Dağ’ın temsil ettiği ayine, Yeni Zelanda Savunma Bakanı Gerry Brownlee, Avustralya Gazi İşleri Bakanı Dan Tehan ile asker, sivil yöneticiler, Avustralya ve Yeni Zelandalı askerler ile 2 bine yakın Anzaklı da katıldı. Burada konuşan Avustralya Ga zi İşleri Bakanı Dan Tehan, “Bu, yabancı bir ülkede değerlerimiz, özgürlüklerimiz ve egemenliğimiz için savaşan cesur erkeklerin hikâyesidir. Birçok Avustralyalı ve Yeni Zelandalı burada ölmüştür. Anzak hikâyesi ise ölmemiştir” dedi. Daha sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün 1934 yılında Anzak annelerine hitaben yazdığı mektup, TSK adına Yarbay Ali Ünlü tarafından Türkçe ve İngilizce olarak okundu. Okunan mektupta özetle, “Uzak memleke tin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar; burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar; gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır” denildi. 57. Alay’a saygı Çanakkale’de Anzak çıkarmasına karşı verdikleri mücadele sonrası destanlaşan 57. Alay da, yurt çapında düzenlenen vefa yürüyüşleriyle anıldı. 57. Alay’a vefa yürüyüşü Kocadere köyündeki kamp ile başladı. Geceyi burada geçiren grup, askerlerin son yemeği olan kırık buğday çorbası içti. Yaklaşık 6 kilometrelik yürüyüş Conkbayırı’nda sona erdi. Sur’un yüzde 98’i kamulaştırılacak Evet başlığımı yanlış okumadınız. Acele çıkartılan bir kamulaştırma yasasıyla 158 bin hektar yüzölçümü olan Sur’un yüzde 98’i kamulaştırılacak. O kadar bilgisiz bir kamulaştırma planı yapılmış ki, 558 tescilli binanın hemen hepsi yıkılacak. Örneğin Ziya Gökalp’ın evi, Sülüklü han, Hasan Paşa hanı yıkıma gidecek. Tescilli bazalt taşlarından yapılmış evler bir çırpıda yok olacak. Azınlıkların sahip olduğu gayrı menkuller de yıkılacak! Konuştuğum hukukçular, tapular üstünden hiçbir inceleme yapılmadan oluşturulan bu kamulaştırmaya karşı mücadeleye başlamışlar bile. Ama hemen bir başka yasa çıkarılmış, bu yasaya göre, yeni kamulaştırma işlemine karşı mülk sahipleri hak iddia edemiyorlar. Yani astığım astık kestiğim kestik mantığı. Yasanın yürürlüğe girmesine üç gün kala, mülk sahiplerinin bin kadarı yürütmeyi durdurma davası açabilmişler. Hukukçular ve hak sahipleri, sadece evlerinin gitmesinden dolayı infial içinde değiller, bu bölgenin dokusuyla oynanıyor. Bu bölgedeki kültür yok edilmek isteniliyor. Onların haykırışı bu nedenle! Ayrıca 158 bin hektarlık bölgede tam 12 yeni karakol binası yapılacak, hâlâ yasaklı bölgelerde yapılacak bu karakollar birbirini görsün diye de o güzelim taş sokaklar şimdiden genişletilmiş, evler yıkılmış! Hukukçular ve mülk sahipleri, koruma kurulunun sürekli baskı altında olduğunu da belirtiyorlar. Siz Hasan Paşa Hanını mı yıkacaksınız? Bu nasıl olur? Bu bir IŞİD mantığı, yak yık ve geçmişi yok et! Öte yandan hâlâ bölgedeki bir büyük otel ve Sur’da bir dükkân özel kuvvetler tarafından karargâh olarak kullanılıyor. Hiçbir ödeme yapılmadan! Ayrıca yasaklı bölge Erkek güzellik salonu açılmış ama müşteri yok. Yan sokak da tellerle kapatılmış, giriş yasak! Az sonra bir sivilden azar işiteceğim. “Kör müsün orası yasak!” lerden hafriyat başlamış. Ve hukuksuzluk diz boyu. Molozlar üniversitenin bahçesine gömülüyor Birinci hukuksuzluk yasaklı bölgelerdeki yıkılan, dağılan evlerde koruma kurulunun inceleme yapması gerekiyor, çünkü bölge bir SİT alanı, koruma kurulunun hafriyat için izin vermesi gerek. Ne yazık ki, koruma kurulu, hukukçuların istediği inceleme yapıldığına dair izin belgesini hafriyat yapıldıktan sonra gönderiyor. Ve hafriyat sonucu çıkan mo lozlar, müthiş bir acelelik ve gizlilikle Dicle Üniversitesi’nde açılan bir çukura gömülüyor. Oysa belediyenin moloz dökülecek yerleri var. Hayır Dicle Üniversite bahçesine gömülüyor. Bu molozlar çok kıymetli, birincisi tarihi bir bölge yıkılıyor, kim bilir içinde neler var. En önemlisi de, bu molozların içinde insanlara ait kemikler var. Onlar yok ediliyor aslında. Hukukçular, moloz dökme işleminin yerine de itiraz ediyorlar, Dicle Üniversitesi’nden günler sonra bir yanıt geliyor. Bizim bahçede bir çukurumuz vardı. Bunun doldu rulması üniversitenin isteğiyle olmuştur. Acele yapılması düşünülen kamulaştırma, sadece yoksullara dokunmayacak, esnaf da mağdur edilecek. Tüm Sur halkı bunu biliyor ve aralarında İŞİD mantığı diye adlandırdıkları kamulaşmaya , karşı çıkıyorlar! Yani mücadele başlamış. Cizre ve Yüksekova da uzak ve yalnız Sur ablukadayken, başka yerlerde de abluka başladı. Diyarbakır İnsan Hakları Derneği ablukanın kalkmasından sonra Cizre’ye gidip yıkımı belgeledi. Bu satırların yazarı, bu belge işlemini yapan gencecik avukatların, psikologların, fotoğraf sanatçılarının gördüklerini ağlayarak anlattıklarına tanık oldu. Özellikle de kadınlar üzerinden nasıl insan onuruyla oynandığının pek çok belgesi vardı. Cizre’de sokağa çıkma yasağı sırasında askerler ve özel harekât polisleri bütün evlere girmişler. Televizyonlar, buzdolapları, çamaşır makineleri kurşun yağmuruna tutulmuş ve insanların en mahrem odalarına, yatak odalarına girilip tüm kişisel eşyaları yerlere saçılmış, şimdi belgelenmiş bir olay anlatacağım size, derin bir soluk alın. Şöyle; Özellikle yatakların üstünde içinde meni bulunan prezervatifler bırakılmış, bu çok aşağılayıcı davranış, kadınlara doğrudan bir mesaj olarak algılanıyor: “Bizden değilseniz, biz size bunu yaparız!” Ve evlere girildiğinde “kadınlar utanarak söylüyorlar, “bizi kötü aradılar!” Ve bir duvar yazısı, “Baharda size tanga giydireceğiz!” Burada kesiyorum, evet bunlar bizim ülkemizde oluyor, çocukların polis gördüğünde ellerini kaldırdıkları bir yaşamdan sözediyoruz. YÜREĞİNİ ÇALIŞARAK SOĞUTUYOR Şimdi biraz tanıklıklara geçelim. GÖÇDER bir sivil kuruluş. Özellikle barış sürecinde, yeniden eski köylerine, yurtlarına dönmek isteyenlere yardımcı oluyor. Gerçekten de barış zamanında insanlar yurtlarına dönmeye başlamışlar. Çünkü yurt başkadır, ne kadar başka kentlerde yeni bir yaşam kursanız da yurt sizi çeker. Münevver Ana, bu sivil örgütlenmede çalışıyor ama şimdilerde ana görevi bütün arkadaşları gibi Sur’da hayatın yeniden canlanmasına katkıda bulunmak. Münev ver Ana, 7 gün yirmi dört olaylar başlayınca annesi saat çalışıyor, çünkü yaşadı ni aramış: “Anacığım ben ğı acıyı ancak böyle hafifle döneceğim çünkü bura tebiliyor, ancak böyle soluk da Kürt olduğum için beni alabiliyor. O köyleri yakılın sürekli aşağılıyorlar.” Pe ca Sur’a göçmüş bir ailenin ki demiş Münevver Hanım, temel direği, köylerinden “Gel yanımıza ama burada Sur’a göç ettiklerinde oğul da hayat pek iyi sayılmaz.” larından biri on yaşınday Küçük oğlan gelmiş, çok mış öteki iki yaşında. On ya Münevver Hanım mutsuz, sürekli televizyon şındaki oğlu, on altı yaşına geldi dan olayları izliyor, her ölüm ha ğinde bir sabah annesini öpmüş ve beri geldiğinde kendini odaya ka bir daha Münevver Hanım oğlunu patıp duvarlara vuruyor. Onların görmemiş. Bütün sevgisini küçük evi ablukaya alınan bölgenin he oğluna vermiş, Maraş’ta üniversi men yanında, bir gün ailecek bir tede okuyan küçük oğlan Sur’da nişan şerbetine gitmişler. Münev ver Hanım nişan yapan aileye mutfakta yardım ederken, birileri bağırmış, “Koşun biri kendini pencereden attı.” Münevver Hanım birden çok kötü olmuş, titremeye başlamış, pencerenin önüne geldiğinden, son bir güçle aşağıya bakmış, o güzeller güzeli oğlu beton zeminde boylu boyunca yatıyormuş.. Münevver Hanım, “En çok o güvercinlere yem veren oğlanın ölümü ona koydu diyor, çünkü benim oğlum da güvercinleri severdi.” Yarın: Cenaze bekleyen anneler, kardeşler Sadece aptallar inanır Baştan sorumu sorayım ve bu hepimiz için düşünce antrenmanı olsun: Ülkemizde demokrasinin yerleşememesi, hak ve özgürlüklerin çağdaş özelliklere sahip olamamasının temel nedeni, sakın “sivil siyaset” sahipleri, liderleri, partileri olmasın? Biz “düşmanı” hep askerde, gladyoda, devlet içindeki çetelerde, bürokraside falan ararken? Tamam, bu saydıklarımızın hepsi “kurulu”, “tutucu” düzenin koruyucuları, pekiştiricilerini; iktidar odakları, iktidar odağı olmaktan nemalanan ve mevzisini asla kaybetmek istemeyen, sözde bazı siyasi ve ideolojik saplantıları da olan “devlet” sahiplendi. Ama onların işbirlikçileri hep iktidara gelen siyasetçiler oldu. Kimdi bu siyasetçiler? 1950’den itibaren hemen hepsinin aslında sağcı siyasi parti ve liderleri olduğunu görürüz. Hepsi, demokrasiye ve özgürlüklere kapalı devlet içindeki ve dışındaki, kirli odaklarla işbirliği yaptı... Bu bir... Kimi zaman onları kullandı, bu iki... Bazen de bu odakların ta kendileri oldu, yani özdeşleştiler.. karşımıza siyasi parti mafyaları olarak çıktılar. eDleevgleetçoirdmaeklarını Sivil siyasetçilerle, devlet içinde ve dışındaki bu saydığımız odaklar arasında uzlaşı, çatışma, sürdü gitti. Siyasetçi, devletteki iktidar odaklarını ele geçirme çabası içinde oldu... Dikkat; demokrasinin önünü açmak amacıyla değil, bizzat kendisi bu iktidar alanlarını yönetmek, yönlendirmek için... Meseleye demokrasi, insan hak ve özgürlükleri, basın özgürlüğü, bilim, eğitim, ekonomi, kültür ve bütün bu alanların çağdaş olarak gelişmelerinin zorunluluğu açısından baktığımızda... ...1950’den itibaren siyasi tarihimizin özü ve özeti budur; bu açıdan tarihimiz gerçek anlamıyla yeniden yazılmalıdır... gOettoirriitremrilşe!r, özgürlük mü Ergenekon, Balyoz, Odatv, Poyrazköy falan daha neler... Bunların üzerine çekilen diğer cilalar: 12 Eylül 1980 darbecileri, 28 Şubat 1997 askerin hukuki kılıflı hükümeti değiştirme zorlaması... Neymiş? Darbelerle, askerle, karanlık devletle, Gladyo ile demokrasi ve özgürlükler adına hesaplaşmaymış. Bu hesaplaşmayı kim yapacakmış? Otoriter ve totaliter, üstelik İslami referanslarla ülkeyi yöneten RTE, AKP iktidarı... Niçin yapacakmış? Ülkede demokrasinin önünü açmak için... Peki demokrasi ve özgürlüklerin önünü açacak ve ülkenin çağdaşlaşmasına çalışacakmış gibi olan bu adamlar kimler, arkalarındaki referanslar ne? İslamcılık, dincilik, siyasi ve dini biat, cemaatçilik, tarikatçılık falan... Bunların geçmişte siyasi olarak ne özelliği var? Birincisi, toplumu cemaatleştirmeleri, tarikatlaştırmaları yasaklanmış, engellenmiş. Peki, engellenebilmişler mi? İslamcıların yolları açıldı Hayır, hep siyasi olarak örgütlü varolmuşlar. Şu veya bu partinin içinde veya başlı başına kendi partileri içinde... Erbakan’la iktidara yürüdüler, iktidar da oldular, ülkeyi yönettiler. Cumhuriyet Halk Partisi 1950’den sonra toplam 3 yıl, o da yarım yamalak iktidarda bulunurken, bunlar yıllarca ya tek başlarına ya bir ayaklarıyla, ama devletin de bütün imkânlarından yararlanarak iktidar oldular. Devlet ve bütün kurumları bunlar arasında parsellenmiş durumda. Solun yolları en kanlı darbelerle kapatılırken, İslamcıların yolları açıldı. 12 Eylül’ün tamamen İslami karakterli yönünü görmeyen bir siyasi analiz güvenilir ve doğru olabilir mi? Tarihte örneği yok İslam referanslı bir yönetimin ülkeye demokrasi ve özgürlükler getirebileceğini kim iddia edebilir? Tarihte böyle bir örnek yok. Günümüzde de İslam coğrafyasında tam tersini yaşıyoruz. Hepsinin yerlerde sürünmesinin ve Batı egemenliğinin, kültürel, ekonomik, piyasa, bilim ve siyasi sultası altında olmasının da temel nedeni budur. Arkasında demokrasi ve özgürlükler konusunda zerre bir referans olmayan RTE ve partisi ve Gül, demokrasi ve özgürlüklerin yolunu açacak, bu amaçla da devlet içindeki antidemokratik yapıları temizleyecek... Öyle mi? Onların yapabilecekleri en iyi şey, bu yapıları kendi denetimleri altına almak ve sürekli iktidarları için kullanmak olabilirdi. Ülke en büyük antidemokratik, demokrasi düşmanı iktidarla karşı karşıya... Ergenekon’lar, Balyoz’lar neydi? Ergenekon ve diğerleri, demokratikleşme ve özgürlükler mücadelesi değildi, tam tersine, AKP’nin totaliterliğinin önündeki bütün odakları temizleme süreciydi. Ergenekon kararlarından demokrasi ve özgürlükler çıkabileceğini sananların hepsi, bu yeni totaliter ve dinci faşist rejimin işbirlikçileri, samimi veya değil, kullandıkları aletlerdir... Şimdi herkesin işi çok daha zor... Ama böyle rejimlerin günümüzde yıkılışları kaçınılmazdır da... (Üç yıl önce yazmışım! 8 Ağustos 2013 tarihli yazımdan özet) İstanbul, 1 Mayıs’ıSKVEANERDSAİTKRKA’ALLELARDRI Bakırköy’de kutlayacak 1Mayıs’ın Taksim Meydanı’nda kutlanması için İstanbul Valisi ile yaptıkları görüşmelerden olumlu yanıt alamayan sendika ve sivil toplum örgütleri, 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın Bakırköy Cumartesi Pazarı’nda kitlesel şekilde kutlanması yönünde karar aldı. DİSK Genel Başkanı Kani Beko, TMMOB Genel Başkanı Mehmet Soğancı, KESK Genel Başkanı Lami Özgen ve TTB İkinci Başkanı Raşit Tükel’in de bulunduğu emek ve meslek örgütleri heyeti, dün İstanbul Valisi Vasip Şahin ile ikinci bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşme sonrası DİSK Genel Başkanı Kani Beko, “Valilik talebimize çok sı cak bakmadı, ama biz yıllar önce Taksim’de hayatını kaybeden arkadaşlarımızı yerinde anmak istediğimizi ilettik” dedi. Beko “İşçi, emekçi ve siyasi partiler ile akşam bir toplantı yaparak karar vereceklerini” ifade etti. ...ve karar verildi Dün akşam saat 17.00’de yapılan toplantı sonunda da 1 Mayıs’ın artan saldırılara karşı kitlesel kutlanması gerektiği belirtildi. Yapılan tartışmalarda 1 Mayıs mitingi için Bakırköy Cumartesi Pazarı’na başvuru yapılması fikri öne çıktı. Bu kararın bugün düzenlenecek basın toplantısıyla duyurulacağı bildirildi. l İSTANBUL / Cumhuriyet AKP’li Miroğlu: Musa Anter’in öldürülmesine MİT seyirci kaldı Musa Anter’in öldürülmesi devam edildi. Anter’i öldürmek ne ilişkin davada müşte ve kendisini yaralamaktan yar kiler arasında bulunan AKP Mil gılanan tutuklu sanık Hamit Yıl letvekili Orhan Miroğlu, “Musa dırım ile yüzleştirilen Miroğlu, Anter’in öldürülmesinde MİT’in, “Olay tarihinde 1819 yaşların JİTEM’in ve PKK’nın içinde olan daydı. İlk fotoğrafı 2009’da gös bir yapının rolü var. MİT’in, Mu terildi. Aradan bu kadar zaman sa Anter’in ölümüne seyirci kal geçmişken, budur diyebilecek dığı için kabahati var” dedi. değilim. Sadece bir silahın bize JİTEM Ana Davası ile birleşti yöneltildiğini gördüm. 19 yaşın rilen Musa Anter’in öldürülme da saniyelik sürede gördüğünüz sine ilişkin dava, Ankara Ağır birini nasıl teşhis edersiniz” de Ceza Mahkemesi’nde görülmeye di. l ANKARA / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle