24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 12 Nisan 2016 10 Türkler Preet Bharara’yı niçin bu kadar çok seviyor? Türkiye’de yetkili merciler Rıza Sarraf’ı korumak için ellerinden geleni yaparken kendisini ABD’de tutuklattıran Amerikalı savcı Preet Bharara önemli sayıda Türk için adeta bir halk kahramanı oldu. Kendisi de aslında bu durum karşısında şaşkın. Geçen günlerde New Yok Basın Birliği’nde yaptığı konuşmada bunu esprili bir şekilde dile getirmiş. 8 Nisan’da yaptığı o konuşmasını YouTube üzerinden düne kadar en az 132 bin kişi izlemişti. Bu izleyicilerin ağırlıklı bölümünün Türk olduğunu tahmin etmek zor değil. Sarraf davası hakkında ilk kez bu şekilde konuşan Bharara, bu konuyla ilgili olarak Türklerden 270 binin üzerinde tweet aldığını söylüyor. Hoş bir tebessümle “Yakında Türkçe öğrenmem kaçınılmaz olacak” diyerek Türkler arasındaki popülaritesinin nedenleriyle ilgili, aldığı mesajlara dayanarak iki temel hususu vurgulayarak şunları belirtiyor. 1 Türkiye’de yolsuzluğa karşı gerekli önlemlerin alınmadığına dair yaygın bir kanaat var. 2 Türkiye’de özgür basın, düşünce özgürlüğü ve sosyal medyanın baskı altında olduğu konusunda da benzeri bir kanaat var. Bharara bu konularda yorumda bulunmuyor. “Gelen mesajlardan bu anlaşılıyor” diyor. Ayrıca Freedom House gibi kuruluşun tespitlerini tekrarlıyor. Bu arada, Reuters ajansının bir haberine dayanarak, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 1800 kişiye karşı hakaret davası açtığına işaret ediyor. Ardından, özgür basının öneminin şu sıralarda tüm dünyayı kasıp kavuran “Panama Belgeleri” ile bir kez daha ortaya çıktığını söyleyen Bharara, Albert Camus’dan bir alıntı yaparak “Özgür basın iyi de kötü de olabilir. Fakat özgür olmayan basın mutlaka kötüdür” diyor. Bharara konuşmasında, ABD’de mensubu olarak çalıştığı kurumun geçmişinin 1789 yılına kadar gittiğini vurgulayarak, yaptığı işten gurur duyduğunu belirtiliyor ve “Ne kadar paranız ve gücünüz olduğu ya da ne kadar güçlü bağlantılarınız olduğu umurumuzda değil. Her şeyimiz hukukun üstünlüğü ilkelerine dayalıdır” diyor. Türkiye’deki hükümet yanlısı medyanın kendisini 2.5 milyon dolar rüşvet karşılığında Türk hükümetini devirmek için çalışmakla suçladığını de belirten Bharara, hayatında çok saçma suçlamalara maruz kaldığını ama bunun en saçması olduğunu söylüyor. İlk kez kamera karşısına çıkıp bu konuda konuşan Bharara’yı izleyen birçok Türk, kuşkusuz “gel de bu adamı sevme” diye düşünmüştür. Sonuçta hukukun üstünlüğü adına meydan okuyan, kimseden çekinmeyen ve açtığı davada sonuna kadar gitmeyi vaat eden ve bunu yapacak otoriteye sahip olan bir savcı görüyorlar. Bharara bizim için öyle olabilir ama ABD için yeni bir isim değil. Ülkesinde, yolsuzluk yapan ve diplomatik statülerinin kendilerini koruyacağını sanan kişiler dahil olmak üzere, çok sayıda “ensesi kalın” kişinin kibirli egosunu yerle bir ederek ceza almalarını sağlamış. Bu yüzden de “Wall Street’i dize getiren savcı” diye de tanınıyor. Başka bir ifadeyle, Türkiye üzerinden şan ve şöhret peşinde olan biri değil. O şanını ve şöhretini Sarraf davasından çok önce zaten sağlamış. Yandaş medyayı da kızdıran bu olsa gerek, zira Bharara aleyhine başlattıkları çirkin kampanyanın kendi yandaşları dışında hiç kimseyi ikna etme gücü yok. Bharara’nın, aslında Amerikalıları en az seven millet olarak tescillenmiş bulunan Türkler tarafından niçin bu kadar çok sevildiğine gelince, bunu anlamak da zor değil. Geçmişte sağlanamamış olan, mevcut iktidarın zamanında sağlanacağına inanılmayan, belki de bu ülkede çok uzun yıllar ve acı deneyimler sonunda sağlanabilecek olan hukukun üstünlüğü ve buna bağlı demokratik hakları kararlı bir şekilde savunduğu için seviliyor. Özetle, Preet Bharara, Amerikalı da olsa, Türkiye’de özlemi çekilen şeylerin sembolü haline geldi. Bu yüzden Türkler arasındaki popülaritesi giderek artıyor. Suriyeli çocukları istemediler Antalyalı işadamı Mehmet Zeki Taşçı tarafından yaptırılan okul, geçen cuma günü eğitim ve öğretime açıldı. Okulda sabahları kendi çocuklarının öğleden sonraları ise Suriyelilerin eğitim göreceğini öğrenen bir grup veli, okulun bahçesinde eylem yaptı. 20 yıldır bölgede okul sıkıntısı yaşandığını söyleyen veliler, “Suriyeli çocukların burada eğitim görmesini istemiyoruz. Suriyeliler daha önce hangi okulda eğitim görüyorsa gitsin orada eğitim görsün” sözleri şaşkınlık yarattı. haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: İLKNUR FİLİZ O mezar artık isimsiz değilİzmir Doğançay Mezarlığı’nda toprağa verilen meçhul sığınmacılardan birinin daha kimliği belli oldu Silah zoruyla BİNDİRMİŞLER Farran’ın adının yazılı olduğu tabelayı kuzeninin mezarına yerleştiren Monther Abou, “O kazada sağ kurtulanlar daha sonra Facebook üzerinden o gece yaşananları anlattı. Açıklardaki dalga boyu çok yüksek olduğu için Farran ve oradakiler yola çıkmak istememiş. Ama çeteler, silah zoruyla onları bota bindirip göndermişler. Şimdi İzmir’de yatacak. Türkiye artık bizim de vatanımız” dedi. Cumhuriyet’in 4 Nisan günü, mezarlıkta görevli İmam Ahmet Altan’la yapılan bir söyleşi yayımlanmış, Altan isimsiz mezarlarda yatan mültecilerin bulunabilmesi için kurduğu sistemi anlatmıştı. Souad Salah Farran Avrupa umutları Ege Denizi’nde son bulan ve İzmir Doğançay Mezarlığı’nda toprağa verilen meçhul sığınmacılardan birinin daha kimliği belli oldu. Mezarlıktaki 42179 numaralı mezarda dört çocuk annesi Suriyeli avukat Souad Salah Farran’ın yattığı anlaşıldı. Asker olan babasını İsrailSuriye savaşında, henüz bebekken kaybeden Farran 18 yaşında evlendi. 4 çocuğu olan ancak evliliği boyunca eşinden şiddet gören Farran, 6 yıl önce boşandı. Boşandıktan sonra Şam Üniversitesi’nde hukuk eğitimi aldı. Suriye’de iç savaşın başlamasının ardından 20 yaşındaki en büyük oğlunu askere alınmaması için Almanya’ya gönderdi, ardından da oğlunun yanına gitmek için Suriye’den ayrılarak 3 Ocak 2016’da İstanbul’a geldi. 4 Ocak’ta Dikili’den yakınlarına mesaj atarak gece yarısından sonra Midilli’ye geçmek için denize açılacaklarını bildirdi. Ancak kendisinden bir daha haber alınamadı. Türkiye’deki tanıdıklarıyla temasa geçen yakınları izine günler sonra ulaştı. Bindiği bot Dikili’den ayrıldıktan sonra batan Farran’ın, 5 Ocak sabahı cesetleri sahile vuran 31 kişinin arasında yer aldığı ortaya çıktı. Farran, kazanın ardından çekilen fotoğraflardan teşhis edildi. 20 b2in0keişviddeennkkoorrkkmaraımmKAALMSEÜPVRİDLÜEİYRREOİNNRİŞİ Maraş katliamından sonra yıllarca ‘mülteci’ olan Aleviler, Suriyeliler için diplerine kurulacak kampı neden istemediklerini anlatıyor Alevi Kültür Derneği Pazarcık Şube Başka nı Hasan Hüseyin De ğirmenci, 1978’de Ümit isimli lokantaları kaç senelik ahbabı kom şu esnaf tarafından yakıldığında 24 yaşındaydı. Hâlâ uykularından o günlerin kâbuslarıyla PÖınğaürnç uyanıyor. Maraş katliamı nın ertesinde İsviçre’ye il tica etti. Bir süre mülteci kampında kaldıktan sonra ailesini yanına alışını, ay nı işi yapanların dörtte bi ri kazanarak, sınır dışı kor kusuyla her hareketine dik kat ederek hayat kurma ça basını anlatıyor şimdi. Kat liamdan canını kurtarmış, sonrası eziyet... Açıkça soruyorum, İsviçre’de si zin bulunduğunuz kampı yakının da istemeyenler eylem yapsa ne his sederdiniz? “Moral olarak çökerdik” diyor o da açıkça, “ama bu söyledik lerime engel değil. Burası kamp için yanlış yer. Ülkelerine dönebilmele rinin koşulları sağlanmalı ya da sı nıra yakın yerlerde olmalı Suriyeli ler. Bakın bir yangın çıktığında şu ağaç, bu ağaç dinlemez, yakar gi der...” Katliam dolu tarihleri Alevileri zor mültecilik tecrübelerine mecbur kıl mış. Kahramanmaraş’ın ovaya açılan ağzında, Suriyeli sığınmacılar için in şaatına başlanan konteyner kente kar şı çıkan dört Sünni köyü de var. Ama burası asıl Türkiye’de Alevilerin toplu halde en yoğun yaşadığı bölge. Dire niş çadırı etrafında dokunduğunuz hemen herkesin ya bizzat ya akrabaları üzerinden mültecilik tecrübesi var, neye benzediğini biliyorlar. Uzaktan bakınca anlaması güç gelebilir, bu itiraz neden? O da mülteciydi 70’lerindeki Satiye Yıldız hayatının ilk biber gazını bu eylemlerde yedi. “Önce havai fişek sandım” diyor gülerek. 1978 Maraş katliamında Satiye Teyze’nin bir oğlu öldürüldü; mezarı hemen karşı ormanda. Nefes almadan sayıklar gibi katliam günlerini, elinde orakla, sopayla Alevilere saldıranları, karnı yarılan hamile kadınları, kapılarına kırmızı boya çalınışını anlatıyor. O da Almanya’da yedi yıl mülteci olarak yaşadı; birlikte gittiği bir kızı ve oğlu hâlâ orada. Devletin mül Maraş katliamında bir oğlu öldürülen Satiye Yıldız, Suriyeliler için yapılmak istenen kampa karşı düzenlenen eylemde biber gazıyla da tanışmış. teci olarak ona verdiği evini raflarına kadar anlatıyor. İçim parçalanıyor Satiye Teyze Maraş’ta var olan çadır kent dışında, mahallelere sığınmış, sokaklarda yaşayan Suriyeli gördüğünde içinin nasıl parçalandığından bahsediyor. Bir liraysa bir lira, çocuklara gücü yettiğince yardım ettiğinden... Denk geldiğinde Suriyeli Kürtlerle konuşuyormuş da. Zaten ovadaki bazı köylerde yerleşik Suriyeli Kürtler de var. Ama işte her şeye rağmen Satiye Teyze, evinin birkaç yüz metre ötesindeki bu kampı istemiyor. “20 evden korkmam ama 20 bin insandan korkarım kızım” diyor. Suriyeli Arapların yirmişer otuzar bütün köylere dağıtılmasının daha iyi olacağını düşünüyor o. Toprağında “azınlık” olmak istemiyor. Yanlış ama engel olamam CHP’li Ali Öztunç, Kahramanmaraş Valisi’nin Suriyeli mülteciler için Alevi köylerinin yakınına kamp yapılmasının doğru olmadığını söylediğini aktardı Kahramanmaraş günlerdir direniş te. Yaklaşık 30 bin Su riyeli göçmen, Alevi nü fusun yoğunluklu oldu AYŞE SAYIN ğu 16 köyü barındıran 360 dönümlük araziye yerleştirilecek. Kendi si de Kahramanmaraş lı olan CHP Parti Meclisi Üyesi Ali Öz tunç, “konteyner kent” yapılacağı ha berini ilk kamuoyuna duyuran isim. Öztunç’un ve halkın gözü iptal istem li yürütmeyi durdurma davasında bu hafta çıkması beklenen kararda. Öztunç’un değerlendirmeleri şöyle: İhale yandaşa verildi: Köylüler di reniyor ama 20 gün önce çalışmalar başladı. Çalışmalar durmayınca bir platform kuruldu. İçinde Alevi de var, Sünni de. Bölge halkı tümüyle karşı çıkıyor. Yetkililerle defalarca görüş tük, sonuç alamadık. Ama çalışmalar hız kesmedi. İhale yandaş bir firmaya biliyor: Kahramanmaraş Valisi’yle Kalyon İnşaat’a verildi. defalarca görüştüm. Söylediği şu: Muhalifleri eritme politikası: Yal “Ben de bunun sosyolojik sorun ol çın Akdoğan, “Zaten çadır kent var duğunu, yanlış olduğunu biliyorum, dı, konteyner kente çevrildi” diyor. ama engelleme şansım yok, elim Bu yalan. Çadırkent, sanayi sitesinin den bir şey gelmiyor.” AKP İl Başka içinde, merkezde... Sanayi sitesindeki nı konteyner kentin yanlış olduğu esnaf rahatsız oldu diye, Alevilerin ol nu söylüyor ama galiba o da bakan duğu bölgeye getiriyorlar. Muhalifleri ları ikna edemiyor. 30 bin insan ora eritme politikası. Dikili’de, Sivas Zara ya sığmaz. O insanlara da yazık. Yarı da var. Suriyeliler muhale açık cezaevi gibi. fetin güçlü olduğu yerlere Ucuz işgücü istiyorlar: yerleştiriliyor. 56 bin Ale Kampın buraya kurulma se vi yurttaşın yerleştiği ye beplerinden biri de organize re 30 bin Suriyeli yerleşti sanayiinin buraya taşınacak rilirse insanlar orayı terk olması. Suriyeliler ucuz iş eder. Maraş Katliamı’ndan gücü olacak. Yerliler iş bula sonra zaten yeni yeni nor mayacak. Yetkililer, köylüyü malleşme başladı. Yıl bezdirmek için her şeyi yapı 2016 oldu, yine insanlar yor. Su kesildi. Gecenin yarısı asimile edilmeye çalışılı telefon açılıyor, “cemevi ışık yor, göçe zorlanıyor. ları söndürülsün” deniyor. Vali de, il başkanı da Ali Öztunç l ANKARA Bir travma tetiklendi Müzisyen Ulaş Özdemir, Ezidi kat liamından beri Alevile rin endişe dolu ruh hal lerini ve bu kamp önce sinde kol gezen IŞİD’li korkusunu anlatıyor. AFAD kamplarıyla IŞİD’i aynı cümleye so kan her haber, diplerine gelen 25 bin kişilik Ulaş Özdemir bu kampa bakışlarını etkiliyor gayri ihti yari. “Bütün o jandarmaları, Akrepleri, TO MA’ları görmek halkta burada askeri bir şey yapıldığı hissi uyandırıyor. Bunların hepsi Aleviler için Maraş olayları demek. Sanki bir travma tetiklendi”. Özdemir, failin suçla yüzleşmesi kadar mağdurun da acısıyla yüzleşmesi gerek tiğini ama Alevilerin kendi aralarında da hi o günlerden çok konuşmadıklarını söy lüyor. Tıpkı 1915’te Ermenilere ne olduğu nun konuşulamaması gibi. Satiye Teyze’nin şimdi birden dökülü şü tetiklenen yüzleşilmemiş travma yü zünden belki de. Diğer yandan hâlâ kent merkezinde katliam anmasına izin veril miyor; mevzudan konuşmaya kalkan da mağdurken “mezhepçilik” ithamıyla karşı karşıya kalabiliyor. “Kampla bu kadar ya kın olmak insanları geriyor, bir gerginlik, bir karşılaşma, neyin neye yol açabilece ğini bilmiyorlar çünkü. Baktığınızda Ma raş olayları iki Sünni öğretmenin öldürül mesiyle başladı, sonra kaç Alevi öldürül dü” diyor Özdemir. Kaldı ki Sivas gibi Ale vilerin yoğun yaşadığı yerlere başka sığın macı kampları kurulacağı söylentisi endi şeleri daha da katmerliyor. Özdemir’in işa ret ettiği gibi, “bu insanlar neden korku yor, anlamaya çalışmak lazım”. Kamp kurarak hak savunulmaz Muhtarlık tecrübesi de olan Hüseyin Sayılır 25 yıl Almanya’da yaşadıktan sonra 2005’te Türkiye’ye kesin dönüş yapmış. “İlk gittiğimde bir buçuk yıl sokakta yattım” diyor. Düzenini oturttuktan sonra 15 yıl yaptığı iş de mülteci gençlere sos Hüseyin Sayılır yal pedagojik destek vermek. “Savaşın dramını, insana neler ettiğini bilirim. Avrupa’nın Suriyelileri kabul etmeyip parayla buraya yollamalarını görmek lazım. Yapılması gereken, bu insanları Avrupa’da olduğu gibi topluma yerleştirmek, eşit haklar sağlamak, dil kursları açmak, çocuklarına eğitim şansı vermektir. Buraya yapılacak gibi kampları savunduğunda Suriyeli’nin hakkını savunmuyorsun. Her mahalleye dağıtıldığında onlar da entegre olabilirler. Bu haliyle savaş politakasının etkisiyle her an savaşacak bir güç oluyorlar. Ucuz işgücü olarak köleleştiriliriyorlar. Aynı zamanda iktidarın oy oranı düşük yerlerin dengesini değiştirme oyununda kullanılıyorlar.” C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle