19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Olaylar ve GOrUSler 16 [email protected] EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA Okumayan toplum KÜLTÜR SANAT Çarşamba 30 Mart 2016 İSMAİL ÖZCAN Eğitimci/Yazar 28 Mart 2016’da bir “Kütüphane Haftası”na daha erişmiş bulunuyoruz. Bütün çağdaş toplumlarda olduğu gibi bizde de uzun yıllardan beri birçok şeyin “günü” ya da “haftası” oluyor. “Dünya Barış Günü”, “Dünya Kadınlar Günü”, “Dünya Tiyatrolar Günü”, “Çevre Koruma Haftası”, “Orman Haftası”, “Turizm Haftası” gibi. Bu özel gün ve haftalardan biri de her yıl mart ayının son pazartesi günü ile başlayan “Kütüphane Haftası”dır. Kitap angarya mıdır? Bu sene 52.’si kutlanacak olması dolayısıyla Kütüphane Haftası ülkemizdeki en eski özel haftalardan biridir. Fakat ne yazık ki halkımızın hiçbir özel gün ve haftaya değer verip ilgilendiği; gerek kendisi, gerek yakın çevresi, gerekse toplum geneli için yararlı geçmesi amacıyla bir çaba harcadığı görülmemiştir. En ilgisiz kaldığı, hiçbir sorumluluk ve yükümlülüğe yanaşmadığı özel haftaların başında ise “Kütüphane Haftası” gelmektedir. Bu toplumun olabildiğince angarya saydığı bir ilgi nesnesi varsa o, kitaptır; boş ve yararsız bir eylem varsa o da okumaktır. Dahası, başkalarının bu anlamdaki ilgisini ve eylemini kabaca enayilik olarak görmesidir. Böyle bir toplumun aydını, yazarı ve çizeri de her yıl Kütüphane Haftası gelir geçer, toplumdaki genel havayla örtüşen bir şekilde kitap ve okumayla ilgili iki laf etmeyi, iki satır yazmayı yük sayar. Böyle zamanlarda bütün yükü, sorumluluğu, topluma bir bilinç kazandırma rolünü Doğan Hızlan gibi bir iki “yalnız süvari” üstlenir. Zamanımızda modern, çağdaş bir toplum olmanın en göze batan niteliği başta okuma eylemi ve alışkanlığı olmak üzere sanat ve edebiyatın her alanını kapsayan toplum geneline yayılmış kültürel aktivitelerdir. Bunların olmadığı bir toplum, üzerine ölü toprağı serpilmiş; miskinliğin, uyuşukluğun, ilkellik ve bencilliğin egemen olduğu bir toplumdur. Türk toplumu bu alanda gerek ulusal gerekse uluslararası bütün araştırmalarda daima en sonuncudur. Üç dört yıl önce muayene olmak için gittiğim bir göz doktoruna Sabahattin Ali’nin Dekolman adlı hikâyesini okuyup okumadı Bu sene 52.’si kutlanacak olması dolayısıyla ‘Kütüphane Haftası’ ülkemizdeki en eski özel haftalardan biridir. Toplumumuzun en ilgisiz kaldığı, hiçbir sorumluluk ve yükümlülüğe yanaşmadığı özel haftaların başında ise ne yazık ki yine ‘Kütüphane Haftası’ gelmektedir. ğını sordum, “Hayır, okumadım” dedi. Her göz doktorunun meslek bilgisi açısından o hikâyeyi okuması gerektiğini, çünkü bugün belki çok basit olabilir, ama 1940’larda çok girift bir göz ameliyatını anlatan çok güzel ve çok ders verici bir hikâye olduğunu söyledim. Doktor bana, “Sabahattin Ali kim?” diye sordu. Ben de en kısadan “Bir yazar” dedim. “Yaşıyor mu?” dedi. “1948’de öldü” dedim. Doktor olmuş bir insanın sözünü ettiğim hikâyeyi bilmese bile, Sabahattin Ali’yi bilmemesi, duymamış olması ne kadar hayret vericiydi! Söz konusu doktora “Dekolman” başlıklı hikâyenin bulunduğu “Sırça Köşk” adlı kitabı alıp hediye etmiştim. Kötü kitap yoktur Okuma zevkini tatmış kimseler için “kitap” sözü kadar güzel çağrışımlara sebep olan başka bir söz az bulunur. Okuma alışkanlığı kazanmış bir kimse için “kötü kitap” yoktur. Kitapseverlerin çoğunluğu; Goethe’nin, “İyi bir yanı bulunmayacak kadar kötü kitap yoktur” ve Sabahattin Eyüboğlu’nun, “Kitap bir zehir bile olsa, panzehiri yine bir kitaptır” biçiminde ifade ettikleri gerçeğin bilincindedirler. Yoksunluk ve yoksulluk Böyle kimseler için kitaptan yoksunluk, en büyük yoksulluktur. Başka hiçbir şey, ne para, ne giyim, ne de güzel yiyecekler onun eksikliğini ödünleyemez. Mütarekede İngilizlerce Malta Adası’na sürülen Türk aydınları bu sürgün sırasında kitap, gazete gibi okuyacak bir şeye ulaşamamanın kendilerine yiyeceksiz ve içeceksiz kalmaktan bile zor geldiğini söylemişlerdir. Hasan âli Yücel, “Pazartesi Konuşmaları” adlı kitabında okumayla ilgili olarak şöyle di yor: “Güzel yazılmış bir yazıyı okumak, sönüp gitmiş bir varlığın fotoğrafına bakmak gibidir. Daha doğrusu, donup kalmış, sessiz bir fotoğraf değil; konuşan, düşündüklerini anlatan canlı ve sesli bir sinema. Ölü dirilmez; her büyük adam bizimle konuşmaz. Bu böyledir de, en büyük yazıcıların herhangi bir kitabı yüz kuruşa alınır ve bu büyük düşünücü ile baş başa on gün, yirmi gün, bir ay oturup konuşabilirsin. Yazık, okumaya alışmamış, onun tadını almamış olanlara! Onlar, ıssız bir âlemde, yapayalnız yaşayan mahkumlardır.” Bu güzel saptamaya tuz biber olacak sözü ise P. Pecaut söylüyor: “Okuma zevkini kazanamayanın öğretimi yarıda kalmış demektir.” Yazımızı tam bir yıl önce yitirdiğimiz Türk edebiyatının çınarı Yaşar Kemal’in yıllar önce hayıflanarak naklettiği bir gözlemiyle bitirelim: “Gezdiğim hiçbir ülkede, yazın denize gittiğinde kumda güneşlenirken eline bir kitap alıp okuma fırsatını, yüzükoyun kuma yatarak ziyan eden Türklerden başka kimse görmedim.” Gelecek çizgisini seçiyor SERCAN LEYLEK Bilimkurgu Yazarı Aslında, geleceğin ortalama çizgisinde şaşırtıcı olan hiçbir şey gerçekleşmiyor. Gelecek, dağ başından fışkıran pınar suyu gibi karşısındaki en mantıklı patikayı seçip akması gereken yol üzerinde ilerliyor. Peki, patikanın güzergâhını belirleyen suyun kendisi mi? Kesinlikle hayır. Patikayı belirleyen faktör yolun üzerindekiler, suyun önüne çıkan köklü taşlar, yani şartlar... Bu makalede, dağ başından fışkıran pınarın karşısında duran köklü taşlara işaret edeceğiz. Radikal İslam Çünkü en basit şekliyle durmasını iddia etmek için geçerli hiçbir sebep bulunmuyor ve güçlenerek yoluna devam etmesi için bariz sebepleri sıralamak mümkün.  1. İnternet ve karanlık net’in yükselişi: Savaşacak insan toplamak, organize olabilmek, saldırı düzenlemek ve nihayetinde bir savaşı kazanabilmek için mutlaka güçlü bir iletişim ağına ihtiyaç duyarsınız. Bu savaş sırrı, belki de ilk kez Cengiz Han tarafından gerçek anlamda keşfedilmişti. Dünya tarihinin tartışmasız en büyük imparatorluğunu kurmuş olan Cengiz Han’ın oldukça ayrıntı ACI KAYBIMIZ Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesi,Sürekli Basın Kartı sahibi, Cemiyetimizin kıdemli üyelerinden Değerli Meslektaşımız, EMİN EDİS 29 Mart 2016 Salı günü vefat etmiştir. Kaybı basın topluluğumuzda üzüntü yaratan Emin Edis’in cenazesi 30 Mart 2016 Çarşamba günü (bugün) öğle namazının ardından Basınköy Camisi’nden alınarak Eyüp Sultan Mezarlığı’nda toprağa verilecektir. Emin Edis’i sevgi ve saygıyla anıyoruz. Ailesine ve basın topluluğuna başsağlığı diliyoruz. TÜRKİYE GAZETECİLER CEMİYETİ YÖNETİM KURULU Geleceğin akması gereken ve akmaya devam edeceği sadece bir tek çizgi bulunuyor. Gelecek, her an, önündeki milyarlarca olası çizgiden sadece birini seçip yoluna devam ediyor ve seçtiği çizgi aslında her daim en tutarlı olan yol olarak karşımıza çıkıyor. Çok kullanılmayan yazılım protokolleri ve ek ağ programları ile bilinen internetten bağımsız olarak kurulmuş ağlara karanlık net adı verilir. lı, hızlı işleyen ve imparatorluğun sınırlarının da ötesini kaplayan bir istihbarat ağına sahip olduğu bilinir. Kuşkusuz internet servisleri T.C. SALİHLİ 1. İCRA DAİRESİ’NDEN DÜZELTME İLANIDIR 2014/4028 ESAS Müdürlüğümüzün yukarıda numarası yazılı dosyasında 07/04/201604/05/2016 tarihlerinde satışa çıkartılan taşınmazlar için 03.03.2016 tarihinde Cumhuriyet Gazetesinde yayımlanan satış ilanında; 1 no'lu “Manisa,Salihli,Caferbey M., 3441 Ada, 3 Parsel” taşınmazın yüzölçümü “.216 m²” olarak yazılmış ise de doğrusu “3.216 m²” dir. 3 no'lu “Manisa,Salihli, Caferbey M., 3441 Ada,11 Parsel” taşınmazın imar durumu belirtilmemiş ise de, “imar durumu: Satışa konu taşınmaz onaylı imar planında yollardan 10 metre, komşu parsellerden 5 metre çekme mesafeli sanayi alanında kalmaktadır. Sanayi alanlarında; Emsal: 1.00, Yükseklik: serbesttir.” Yukarıda yazılı hususların bu şekilde dikkate alınması, yazılı olmayan hususlar dosyasında mevcut olup, ilanen tebliğ olunur. “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 286874) özellikle de mobil ağların yayılımı müthiş hızına hız katarak dünyayı ele geçirmeye ve erişilmemiş tek bir köşe kalmayasıya kadar yol almaya devam edecek. Aynı zamanda, hiçbir kontrole boyun eğmeyen karanlık netin radikal İslamist terör grupları tarafından yıllardan beri kullanıldığı biliniyor. Karanlık net nedir? Kısacası eğer bu yazıyı okuyorsanız, büyük ihtimalle karanlık nette değilsiniz. Daha teknik tabiriyle, yaygın olarak kullanılmayan yazılım protokolleri ve ek ağ programları ile bilinen internetten bağımsız olarak kurulmuş ağlara karanlık net adı verilir. Karanlık net öyle başına buyruk bir âlem ki, kendine ait bir para birimi bile var: Bitcoin. Uyuşturucu kaçakçılığı, insan tacirliği ve çocuk pornosu gibi ciddi ve de korkunç suçlar işleyerek karanlık nette bulunan diğer suçlularla Bitcoin ismi verilen para karşılığında alışveriş yapabiliyorsunuz. Gerçek hayatta işlediğiniz suç kadar, karanlık nette Bitcoin zengini oluyorsunuz. Işid, El Kaide ve diğer terör örgütü uzantılarının bu bilgisayar ağları sayesinde iletişim kurdukları biliniyor. Önümüzdeki 20 yıl içerisinde radikal İslam örgütlerinin en önemli iletişim ve lojistik ağı olan internet ve karanlık net daha da güçlenerek yoluna devam edecek. Bu kaçınılmaz. 2. Doğu dünyasının çöküşü: Onlarca yıldır süregelen yıkımın ardından, Doğu dünyası parçalanmaya devam ediyor. Batı dünyası sürekli birleşmenin, birlikte hareket etmenin yollarını arıyor, ama Doğu her geçen gün çok daha küçük parçalara ayrılarak kendini un ufak ediyor. 3. Yasadışı ve/veya yasal silah sevkıyatı: Silah üretimini bugün durdurmuş olsak bile, Suriye’deki savaşı bir 50 yıl sürdürecek silah çoktan bölgeye yollanmış durumda. Farklı insanlar aynı savaş tepelerini ele geçirmek için gelip gidecekler ama belki de silahlar bu savaşın tek değişmezi olarak var olmaya devam edecekler. Yukarıda sıraladıklarımız ne yazık ki var olan şartlar altında kaçınılmaz olarak pınar suyunun karşısına çıkan köklü taşlardır ve suyun yönünü değiştirmek için yolu tekrar inşa etmemiz gerekiyor. Ankara Gençlik Senfoni Orkestrası üyelerinin çoğu 20 yaşın altında. Gençlik pırıl pırıl Geçen hafta morallerimiz dibe vurmuştu. Art arda gelen patlamalar, yeni şehitler ve ayrıca öğretim üyemiz Esra Mungan’ın tutuklanması, Boğaziçi Üniversitesi camiasını kara bulutlarla örtmüştü. Böyle bir çöküntü içindeyken üniversitenin tarihi Albert Long Salonu’nda enerji yüklü, pırıl pırıl bir konserle adeta dirildik. Ankara’dan gelen 29 kişilik bir gençlik orkestrası, gencecik bir şef ve gencecik solistlerle tanıştık. Ankara Gençlik Senfoni Orkestrası 2011 yılında şef Orhun Orhon tarafından kurulmuştu. Orhon, yurtiçindeki parlak gençleri ve Avrupa’nın çeşitli köşesine yayılmış genç orkestracılarımızı bulup bir araya getiriyor. Çalanların neredeyse tümü 20 yaş ve altındaki sanatçılar ve bir şey daha, kendi içlerinden seçtikleri bir yönetim kurulu tarafından yönetiliyorlar. Pekinel’ler okulu AGSO’nun bu dinletisi bir başka enerjiyle daha birleşmişti: Güher ve Süher Pekinel’in “Dünya Sahnelerinde Genç Yetenekler” projesinde desteklenen iki parlak solist de yer aldı. Pekineller, yetenekli gençleri seçip, verdikleri burslarla onları dünyanın önde gelen okullarına yönlendirdiler ve ünlü hocalarla çalışmalarını sağladılar. Şimdi de gelişmelerini izliyorlar, dağarcıklarını denetliyorlar, yarışmalara girmelerini ve konser deneyimi kazanmalarını sağlıyorlar. Konserin ilk yarısını yöneten şef Tolga Atalay Ün (1995) aynı zamanda piyanist ve klavsenci. Halen Londra Kraliyet Müzik Koleji’nde Niel Immelman ile piyano, Terence Charlston ile klavsen çalışmakta. Kemancı Doğa Altınok (2000) ve piyanist Can Çakmur (1997), “Güher & Süher Pekinel Dünya Sahnelerinde Genç Yetenekler” projesiyle desteklenen sanatçılardan. Doğa, Viyana’da Amadeus International Nobel Talent Of Music School’da, Dora Schwarzberg ile çalışıyor. Bach’ın Mi Majör Keman Konçertosu’nu taze bir heyecanla seslendirdi. Can Çakmur, “Hochschule für Musik Franz Liszt Weimar”da Grigory Gruzman ve Belçika’da Diane Andersen ile çalışıyor. Mozart’ın Re Majör 5. Piyano Konçertosu’ndan sonra bis olarak tuşların derinliğinde çaldığı Saygun’un 4. Etüdü günümüzün karanlık atmosferine uyum sağladı. Psikolojik terapi İkinci yarıdaki Richard Strauss’un yaylı çalgılar Sextet’i de yaşadığımız ağır ortamı yansıtan bir başka yapıttı. Kemanlarda Onur Akalın ve Can Özhan, viyolalarda Dinç Nayan ve Çağıl Yakar, viyolonsellerde Gökhan Bağcı ve Umut Sağlam, bu çok az çalınan yapıtı ince işlemelerle seslendirdiler. Son yapıt, Mozart’ın 4 üfleme çalgı solosu için Senfoni Konsertant’ıydı. Kurucu şefleri Orhun Orhon yönetiminde ve 2011’de kurulan AGSO Nefesli Quartet solistliğinde seslendirildi. Solistlerden obuacı Demre Erdem Berlin’de Universitat der Künste’de, kornocu Atay Bağcı Avusturya’da Graz Sanat Üniversitesi’nde, fagotçu Bufe Muratal, Berlin Hanns Eisler’de, klarinetçi Ömer Berk Taraklı, Nice Konservatuvarı’nda okumaktalar. Bütün bu pırıl pırıl başarılı gençleri dinlerken, ne yazık ki nice şehidimizin de, aynı yaşlarda olduklarını düşünerek irkildim. Kapıların dışında yaşanan ağır ortama karşın, o konserdeki ruh halini solumak psikolojik bir terapi gibiydi. ‘Sonsuzluğun Bakışı’ İstiklal Caddesi’nde Yunan yönetmen Theo Angelopoulos’un setlerinden siyah beyaz kareler Sismanoglio Megaro binasında Dünyaca tanınmış Yunan yönetmen Theo Angelopoulos’un film setlerinden hiç görülmedik siyah beyaz fotografik izlenimler, İstanbul İstiklal Caddesi’ndeki Yunanistan İstanbul Başkonsolosluğu ile Yunanistan Basın ve İletişim Bürosu’nun Sismanoglio Megaro binasında, 17 Nisan tarihleri arasında İlias Bourgiotis’in imzasıyla sergilenecek. Setlere yolculuk “Sonsuzluğun Bakışı” adını taşıyan sergi, Angelopoulos’un son filmlerinin ve özellikle bitiremediği “Diğer Deniz” filminin kamera arkası görüntülerini kapsıyor. Fotoğraf koleksiyonu, Topos Books Yayınevi tarafından yayımlanmış “Sonsuzluğun Bakış” kitabında da yer alıyor. Bourgiotis, sergiyle ilgili şunları vurguluyor: “Ka meranın arkasında o kadar çok şey olur, her şey ve herkes belirli bir çekimin hazırlıklarının peşinden koşarken, olan biteni kendi perspektif ve merceğimden yakalamak ilgimi çok çekiyordu. Onun son üç filmini hiç unutmayacağım. Kerkini Gölü’nde ilk buluştuğumuz tanışmamızda bana sahne arkası çekimlerle neden bu kadar ilgilendiğimi sorduğunda kendisine ilk albümüm ‘Görülmemiş Yunanistan’ı göstermiştim. Kendisi, albümün sayfalarına göz attıktan sonra bana bakıp gülümsemiş ve işine devam etmişti... Bitiremediği film Onun bu son portresini, bitirememiş olduğu filmi ‘Diğer Deniz’i çektiği Keratsini’de, kâbus gibi geçen o akşamüstü çekmiştim.” Bilgi: www.iliasbourgiotis.com. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle