14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 9 Aralık 2016 2 haber EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: İLKNUR FİLİZ HER ŞEYE RAĞMEN... Kanadalı gazeteci Amanda Lindhout ve sosyal aktivist Waris Dirie, Sabancı Vakfı’nın düzenlediği seminerde yaşadıkları şiddete karşın aydınlığa çıkma hikâyelerini anlattı. İki hayat, iki mücadele Filantropi seminerine, yaşam mücadeleleriyle tüm dünyadaki hemcinslerine örnek olmuş iki kadın, gazeteci Lindhout ve aktivist Waris Dirie konuk oldu Sabancı Vakfı tarafından bu yıl 9. kez düzenlenen Filantropi Semi neri, hikâyeleri dünya çapın da farkındalık yaratan iki ka dını ağırladı. Her yıl, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nün kutlandığı haftada düzenle nen seminere katılan Kana dalı gazeteci Amanda Lindho ut ve sosyal aktivist Waris Di rie, yaşadıkları şiddete kar şın ayakta kal ma hikâyelerini dinleyicilerle paylaştı. 2008 yılında gittiği Somali’de DENİZ ÜLKÜTEKİN isyancılar tarafından kaçırılan ve 460 gün rehin tutulduktan sonra kurtulan, ar dından, kurduğu vakıfla ülkede eğitim ve temel ihtiyaçlar ala nında gelişim için yardım kam panyaları düzenleyen Amanda Lindhout, Avustralyalı bir fo to muhabiriyle, Somali’nin baş kenti Mogadişu’dan ayrıldıkla rı sırada elleri silahlı ve mas keli bir grup tarafından yolla rının kesilmesiyle hikâyesinin başladığını dile getirdi. Kaçı rıldıktan sonra, çölün ortasın daki bir eve götürüldüklerini söyleyen Lindhout, hikâyesine şöyle devam etti; “Ailelerimizi arayarak, bı rakılmamız için 3 milyon do lar talep ettiler. Ne foto muha birinin ne de benim ailemin bu parayı ödeyecek durumu var dı. Bizi kaçıran insanların çoğu çocuktu. 14 18 yaşları arasın daydılar ve karakterleri savaş içinde şekillenmişti. Düzen ‘PUSULAMIZ İNSAN SEVGİSİ’ Güler Sabancı Seminerin açılış konuşmasını yapan Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, insan haklarının önemine değinerek, Türkiye ve dünyanın içinden geçtiği bu zor dönemde, pusulanın insan sevgisinin olması gerektiğini belirtti. Sabancı şöyle konuştu: “İnsan haklarının sivil toplum çalışmalarında çok önemli bir yeri var. İnsan hakları, tüm insanların hak ve saygınlık açısından eşit ve özgür olarak doğduğu anlayışına dayanır. Ve ancak bütün bireyler haklarını eşit ve özgürce kullanabildiğinde gelişmiş bir toplumdan söz edebiliriz. Maalesef bugün dünya genelin de insan haklarının ideal şekilde uygulandığı bir ortamdan söz etmemiz mümkün değil. İnsan hakları, engellilerin hayata eşit katılımını teşvikten erken yaşta zorla evliliklerin önüne geçilmesine, kadınların iş hayatına katılımına kadar pek çok konuda karşımıza çıkıyor. İnsan haklarının önündeki engelleri ancak bütüncül bir yaklaşımla çözümün parçası olarak, daha önemlisi her işimizde insan sevgisiyle hareket ederek kaldırabiliriz. Bu konuda çözümün parçası olmayı seçen sivil toplum örgütlerinin çalışmalarını desteklemeye Sabancı Vakfı olarak devam edeceğiz.” li olarak para ödenmezse bizi öldüreceklerini söylüyorlardı. İki ay sonra kaçma girişiminde bulunduk. Başarısız olduktan sonra ikimizi ayırdılar. Artık beni kaçıranlar dışında kimseyi görme şansım yoktu.” Acıyan insan acıtır Tekrar yakalandıktan sonra yeni bir eve götürüldüklerini anlatan Lindhout, buraya “karanlık ev” adını verdiğini söyledi. Vücudunun zincirlendiğini, ellerini veya ayaklarını hareket ettiremediğini dile getiren Kanadalı gazeteci sözlerini şöyle sürdürdü; “Bazen haftalarca konuşmadığım oluyordu. Oturmam bile mümkün değildi. Böyle bir du rumda asla sizden alınamayacağını sandığınız şeyleri, gökyüzünü bile kaybettiğinizi düşünüyorsunuz. Bir esinti bile yoktu. İsmimi bile kaybetmiştim. Bana yeni bir isim takmışlardı. Bu karanlıkta büyük bir kişisel değişim yaşadım. Çünkü insan bu kadar zorladığında gittikçe içine dönüyor ve hergün mücadele edip hayatta kalabilmek için yeni nedenler buluyor. Beni kaçıranlar, ne zaman bana zarar verse ki bu her gün oluyordu önce kızgınlık ve nefret hissediyordum. Sonra bi noktada farkettim ki, bu insanlar bana, ancak kendileri de benzer bir acı yaşamışlarsa bu acıyı yaşatabilirlerdi. Bu benim en büyük kur tuluşum oldu. Elbette bu insanlar masum olamazdı, ama sadece acı çeken insanlar, acı verebilirlerdi. Bu yüzden kendime bir ezber buldum ‘özgürlüğü seçiyorum, barışı seçiyorum’ ve bunu hergün tekrarlamaya başladım...” Serbest bırakıldıktan sonra aç bırakılma ve cinsel istismarın yarattığı tahribatı gidermek için mücadele ettiğini vurgulayan Lindhout, yaşadıkları sonrasında hissettiği sorumluluk üzerine Somali’ye yardım için kâr amacı olmayan bir vakıf kurduğunu vurguladı. Kadın sünneti Ardından söz alan eski dünyaca ünlü foto model şimdinin aktivisti Somalili Waris Dirie ise henüz 5 yaşında maruz kaldığı kadın sünneti ve dünyada kendisi gibi zorla sünnet edilen milyonlarca kadın için verdiği mücadeleyi anlattı. Dünyada yaklaşık 200 milyon kadının sünnet edildiğini aktararak söze başlayan Dirie kendi yaşadıklarını ise şu sözlerle anlattı; “O günü hatırlıyorum. Bir çocuk olarak, bunun niye yapıldığını ve ne olup bittiğini bile bilmiyorsunuz. Hepsini kendim öğrenmek zorundaydım. Ne bir eğitimim, ne bir yardım eden vardı. Sonrasında bunun bir kadın olduğum için başıma geldiğini düşündüm. Kadın olmanın bedeli bu muydu? Şimdi biliyorum ki, bu vahşetin hâlâ devam etmesinin tek sebebi var: Eğitimsizlik.” Göç ettiği İngiltere’de tesadüf eseri keşfedildiğini anlatan Dirie, kariyerinin zirvesindeyken bir magazin dergisine küçükken yaşadıklarını anlatmasıyla konunun dünyanın gündemine geldiğini söyledi. Dirie sözlerini şöyle sürdürdü; “Kadın ve erkek eşitliği çok önemli. Aynı şekilde seviyoruz, aynı şekilde yaşıyoruz. Bu nedenle eşitliği sağlamak zorundayız. Benim hayata geliş amacım da 200 milyon kadının hayatını etkileyen kadın sünnetiyle, erken yaşta zorla evliliklerle ve kadına karşı şiddetin her türlüsüyle savaşmak. Hayatın amacını unutuyoruz. Birlikte olmaya ve birbirimizi anlamaya ihtiyacımız var. Dünyayı ancak böyle değiştirebiliriz.” l İSTANBUL    İstismarda ‘nüfus’ örtbası Nüfus müdürlüklerinin cinsel istismarı BİLDİRMEDİĞİ ORTAYA ÇIKTI SİNAN TARTANOĞLU Adana’da 15 yaşındayken cinsel istismara uğrayan ve iki çocuk dünyaya getiren Deniz Koç’un ölümü, İçişleri Bakanlığı’na bağlı nüfus müdürlüklerinin istismar sonucu doğan çocukların kaydı sırasında istismarı savcılıklara ihbar etmediğini ortaya çıkardı. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü, kendisini, “Şikâyet olmadan işlem yapamayız. Yaparsak nüfus kayıtlarının düzgün tutulmasında sorun yaşanır” diye savundu. Konuya ilişkin İçişleri Bakanlığı’na hukuki görüş gönderen Adalet Bakanlığı ise olayları savcılığa bildirmeyen kamu görevlilerinin “suçu bildirmeme” suçunu işleyeceği uyarısını yaptı. Nüfus müdürlüğünün bu ihmali de Adana’daki kız çocuğunu korumaya alınmayıp, “gayri resmi evliliği” sürdürürken bir trafik kazasıyla ölümüne götürdü.1999 doğumlu Deniz Koç, B.Ç. ile yaptığı gayri resmi evlilik sonucu daha 15 yaşındayken Şubat 2014 ve Nisan 2015 tarihlerinde iki çocuk dünyaya İçişleri Bakanlığı’na bağlı nüfus müdürlüğü, 15 yaşında istismara uğrayan iki çocuk dünyaya getiren ve trafik kazasında ölen Deniz Koç’un tecavüze uğramasını savcılığa bildirmedi. Adalet Bakanlığı, İçişleri’ni “Bu suçu bildirmeme suçuna girer” diye uyardı getirdi. Evlilik dışı ilişkiden doğan çocuklar Adana’daki nüfus müdürlüğü tarafından nüfusa kaydedildi. Ancak nüfus müdürlüğü, 15 yaşında doğum yapan Deniz’in cinsel istismara uğradığı gerçeğini görmezden gelerek, savcılığa ihbarda bulunmadı. Deniz Koç, ikinci çocuğunu doğurduktan 6 ay sonra, 5 Ekim 2015’te trafik kazasında yaşamını yitirdi. Savcılık: İstismar Adana Cumhuriyet Başsavcılığı olayla ilgili soruşturma başlattı ve “doğumları tescil eden memurlar ve onaylayan nüfus memurları hakkında “suçu bildirmeme suçu” iddiasıyla soruşturma izni talep edildi. Kendini savundu İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü, Adalet Bakanlığı’na yazdığı yazıda cinsel saldırı ile ilgili suçların, “şikâyete tabi suçlar olduğunu” bildirdi ve “nüfus müdürlüğüne ihbar ve şikâyet yapılmadıkça işlem yapılmasının nüfus kayıtlarının düzgün şekilde tutulması açısından sorun yaratacağını” belirtti. İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı’na aynı yazı ile “Müstakil bir şikâyet ve ihbar dışında nüfus müdürlüklerinin doğum bildiriminde bulunan kişilerin cinsel istismara uğrayıp uğramadığı konusunda değerlendirme yapmasının ve ilgililere bu konuda soru sormasının gerekip gerekmediğini, bunun kamu görevlisinin suçu bildirmemesi suçu kapsamına girip girmeyeceğini” sordu. 2 ay sonra yanıt Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü 21 Haziran tarihli soruya 31 Temmuz’da 6 sayfalık bir yanıt verdi. Adalet Bakanlığı’nın yazısında “15 yaşını bitirmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen cinsel davranışlar yönünden ilgili kamu görevlisinin yetkili makamlara ihbar da bulunması gerektiği açıktır. 15 yaşını tamamlayan çocuklara karşı gerçekleştirilen cinsel davranışların cinsel istismar suçunu oluşturabilmesi için gerekli olan unsurların bulunup bulunmadığının takdir yetkisi ise cumhuriyet savcısına ait bulunmaktadır” ifadeleri kullanıldı. İhbar edilmeli Yazıda Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı’na olumsuz yanıt verdi. Bakanlık, “Mağdur 18 yaşından küçük iken gerçekleştiği anlaşılan cinsel ilişki sonucu meydana gelen çocukların doğum bildirimleri ile ilgili olarak; eyleme görevi ile bağlantılı olarak muttali olan kamu görevlilerinin, ilgililerin mağdur olup olmadığı hususunda bir değerlendirme yapmadan ve suçun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlardan olup olmadığına bakmadan, cumhuriyet başsavcılığına ihbarda bulunmasının zorunlu olduğu, aksi davranışın kamu görevlisinin suçu bildirmemesi suçunu oluşturacağı düşünülmektedir” dedi. l ANKARA     İyi ki padişahlık yok; demokrasi var!yi ki Padişahlık yok; (büyük harfle) Demokrasi var: İ Padişahlık olsaydı, bir kişinin em riyle insanlar zindana atılırdı. Oysa şimdi (büyük harfle) Demokrasi var; Hukuk Devleti’nin, Anayasa’nın, yasaların, bağımsız ve tarafsız adaletin güvencesi var. Herkes bu güvencelerle, özgür ve korkusuz yaşıyor! HHH İyi ki Padişahlık yok; Demokrasi var: Padişahlık olsaydı, bir kişinin emriyle insanların mallarına mülklerine el konurdu. Oysa şimdi, Demokrasi var; özel girişim, serbest rekabet, mülkiyet, devletin güvencesi altında. Devlet kimseye ayrıcalıklı muamele etmiyor, rüşvet ve yolsuzluk yok, kimsenin malına mülküne el konmuyor, işadamları özgürce iş kuruyor, yarınlarından emin olarak çalışıyor ve kazanıyorlar. HHH İyi ki Padişahlık yok; Demokrasi var: Padişahlık olsaydı, bir kişinin emriyle ülke savaşa girerdi. Oysa şimdi, Demokrasi var; Türkiye’nin kimsenin toprağında gözü yok; Osmanlı İmparatorluğu’nun eski topraklarını kimse özlemiyor; komşularımızın içişlerine karışmak, yöneticilerini devirmek gibi iddialarımız yok... Ülkemiz barış içinde varlığını sürdürüyor! HHH İyi ki Padişahlık yok; Demokrasi var: Padişahlık olsaydı, kimse yönetimi, yönetimin başındaki insanı eleştiremezdi. Oysa şimdi Demokrasi var; temel hak ve özgürlükler var. Herkes, yönetimi ve yönetimin başını korkmadan, özgürce eleştiriyor, başına da hiçbir şey gelmiyor. HHH İyi ki Padişahlık yok; Demokrasi var: Padişahlık olsaydı, bilim özgürlüğü, basın özgürlüğü olmaz, kimse bilim ve habercilik yapamazdı. Oysa şimdi Demokrasi var; üniversiteler ve medya bağımsız ve özgür. Herkes serbestçe bilimsel çalışma yapıyor, fikirlerini, ülke sorunları için çözüm önerilerini korkusuzca ifade ediyor, medya her türlü haberi özgürce veriyor; akademisyenler, gazeteciler, yazarlar, asla hapse filan atılmıyor. HHH İyi ki Padişahlık yok; Demokrasi var: Padişahlık olsaydı, kadınlar özgür olamaz ikinci sınıf vatandaş muamelesi görürdü. Oysa şimdi Demokrasi var; kadınlar artık öldürülmüyor, dövülmüyor, metroda, parkta, bahçede, sokakta özgürce geziyor, rahatlıkla iş buluyor, işyerlerinde eşit muamele görüyor, örtünmesi için baskı filan yapılmıyor. HHH İyi ki Atatürk ve arkadaşlarının önderliğinde, Anadolu halkı, kanlarıyla suladığı bu toprakları düşman işgalinden kurtardı, İstiklal Savaşı’nı kazandı... İyi ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet rejimini kurdu... İyi ki İsmet İnönü Çok Partili Rejim’e geçti ve Tek Adam olarak oturduğu iktidarını, seçim kazanan muhalefete teslim ederek Demokratik işleyişi başlattı... Yaşasın Cumhuriyet ve Demokrasi... Kahrolsun Padişah ve Padişahlık! 1016 yaş arası gençler İÇİN PROJE ‘Ergen’ deyip geçmediler SİBEL BAHÇETEPE Gençlere ergenlik dönemi sorunları ve çözüm önerileri konusunda destek olmayı hedefleyen “Ben Ergenim” projesi tamamlandı. 8 ilde gerçekleştirilen proje sonucunda, katılımcı gençlerde şiddet eğilimi azalırken, umudun arttığı görüldü. Milli Eğitim Bakanlığı, TOÇEV ve AstraZeneca işbirliği ile 2013 yılında hayata geçirilen projeye, İstanbul, Sakarya, Kırklareli, Bolu, Sinop, Eskişehir, Ankara ve Denizli illerinden toplam 9 bin 170 katılım gerçekleşti. Araştırmanın örneklemini, proje okullarında rastgele seçilen 448 kız, 475 erkek olmak üzere 923 öğrenci oluşturdu. Proje kapsamında 579 veli ve 190 öğretmene ulaşıldı. Okullarda, ergenlerle oyun hamuru ve balon gibi materyallerle desteklenen atölye çalışmaları, öğretmen ve aileler için seminerler, okullara ziyaretler, afiş ve kitap dağıtımı gibi çok çeşitli uygulamalar yapıldı. Proje sonunda öğrencilerin şiddet eğiliminde anlamlı bir düşüş saptandığı, umutsuzluk ve motivasyon kayıplarının azaldığı görüldü. l İSTANBUL   C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle