15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 12 Aralık 2016 2 Stat çıkışında ölümkalım çizgisi! Beşiktaş Bursaspor maçı yeni bitmiş; SiyahBeyazlı taraftarlar, futbolcu Yani mutlu bir cumartesi akşamı... İşte o sırada hain bir patlama. Hedef Çevik Kuvvet ve Spor Bü ları “Beşiktaş’ım el ele, hep be ro Müdürlüğü personeli. 45 sani raber tribüne” diye çağırıp se ye sonra bu kez ikinci hain Maç lamlaştıktan sonra Vadofone ka Parkı’ndan koşup 1903 tribü Arena’yı terk etmeye başlıyor. nü tarafına yönlenmeye çalışıyor. Yıllar sonra ilk kez İstanbul’a gelen Bursasporlular ise güvenlik gerekçesiyle beklemede... AKırzifılyalın Ama polis eş zamanlı saldırının farkına varıp silahına davranınca canlı bomba kendini patlatıyor. Stat güvenliğinden sorum Bilanço ağır; otobüs bekleyen lu Emniyet Müdürü Vefa Karakurdu, polislerin neredeyse tamamı şehit; yine 2. maç öncesi olduğu gibi Bursalıları kav saldırganı durduran ekip de canlarını va gasız dövüşsüz yollama telaşında. Tel tan toprağına bırakıyor. sizden ‘emri’ veriyor; kapılar açılıyor, konuk taraftarlar, güvenlik tünelinden Pascal Tunç artık yok otobüslerine yürüyor. İşinden çıkan Kartal Yuvası çalışa Gazeteciler, haber ve fotoğraflarını yetiş nı, ‘Pascal’ lakaplı Tunç Uncu, stattan tirme; TV’ciler, maç sonu serbest alan rö uzaklaşırken yakalanıyor ölüme. Ge portajı kapma telaşında. BJKTV, müdürleri çenlerde gazeteci Ufuk Tuncaelli, sol Bülent Ülgen ve eski futbolcu Ali Cansun’la bek Caner’le fotoğrafını çekince, “ha 91. dakika yayınında. Güzel bir ciro yapan yatımın hediyesi”ni aldım demiş, anı Kartal Yuvası artık gün sonu hesabı yapıp larda kalıyor artık. Futbolseverlerin ‘Ve satış elemanlarını evlerine yolluyor. falı’ ağabeyi, Emniyet Müdürü Ve fa Karakurdu, personelini otobüslerine uğurlarken şehit düşüyor. Hepsinin yaşamöyküsü birer dram. Ve kurtulanlar... Kurtulduklarına sevinemiyorlar. Örneğin Habertürk çalışanı, yılların Beşiktaş muhabiri Kartal Yiğit, bir dizi tesadüf sonucu hayatta kalan bir meslektaşımız. Eğer maç öncesi sohbet ettiği Beşiktaş Kongre üyesi ve Stat Koruma Müdürü Vefa Karakurdu’yla yarıda kalan lafı tamamlamak üzere buluşsa ya da Fanatik’ten meslektaşı Orhan Yıldırım, “Arabayla bırakırım seni” demese ve/veya Orhan kardeşimiz tünele girişi karıştırıp Süzer Plaza’nın arkasına sapmasa bugün yasımız daha da büyüyecekti. Keza Ufuk Tuncaelli, keza Raşit Ateş, keza Emre Zabunoğlu, Orhan Can, Gülengül Altınsay, Fırat Aygüner, Ali Aydın ve diğerleri... Olay anını meslektaşlardan dinliyoruz: Kartal Yiğit (Gazeteci): Vefa müdürle maç öncesi sohbet ettik, “Bursalılar olaysız geldi, olaysız gidecekler, sonra görüşürüz” dedi. Eve metroyla gide yim hem de Vefa Abi’yle laflarız diyordum, Fanatik’ten Orhan Yıldırım, “Seni bırakırım” dedi. Tünele mi girelim, Gümüşsuyu’na mı çıkalım derken Bursasporlu seyirciler çıktığı için yolu kesti. Önümüzde de polis otobüsü vardı. Sonra yol açıldı, biz tünel tarafı kalabalık diye Süzer Plaza’nın arkasına hareket ettiğimiz anda patlama oldu. Eğer tünel tarafına gitsek şu an biz de olmayacaktık. Ya da ben Orhan’a rastlamasam Vefa Abi’yle şehit olacaktım. Şuayip Yücel (Gazeteci adayı): Bursaspor maçını izlemek için Arena’daydım. Maç bittikten sonra arkadaşlarımla evimize gitmek için yola koyulduk. Birden art arda gelen iki patlama sesi duyduk. Yüksek bir yerde olduğumuz için stadı apaçık gördük. Alevler ve yükselen dumanlar adeta gökyüzünü kaplamıştı. Tam anlamıyla bir can pazarı yaşandı. Korkunç bir geceydi. Stattan 1 kilometre uzaktaydık ama kaçanlar, panikleyenler, ağlayanlar tam bir dram ortamı yaratmıştı. teröre teslim olmayız EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ Devlet sınıfta kaldıkça terör savaş ilan eder Terörle mücadeleden “terörle savaş” tabirine “11 Eylül” (2001) hadisesiyle geçildi. İlk resmi kullanımı da sanırım George W. Bush’a borçluyuz. Tabirin vurgusu, küresel kapitalizme aynen onun gibi küresel işleyişe sahip cihatçı tedhiş örgütlerinden gelen tehdit üzerindedir. Ana karakteristik itibarıyla da intihar saldırıları işaretlenir. İstanbul’da Dolmabahçe ve Maçka Parkı’nda art arda vuku bulan dehşet verici iki kanlı terör saldırısı sonrası Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş da Bush gibi konuşmuş. “Türkiye terörle mücadele etmiyor, terörle savaşıyor” diyerek... Terörü bir devlete karşı “savaş gücü” olma noktasına, düzeyine, kapasitesine neyin getirdiğini biraz aşağıda tartışmaya açacağız, ama ona geçmeden terörle savaş nasıl bir savaştır, bunun üzerine bir iki not düşelim. Terörle savaş, konvansiyonel (devletlerarası) olmayan, korkunç asimetrik bir savaştır. Üstelik de gerek insan gücü, gerek teçhizat donanımı, gerekse teknolojik düzey bakımından zayıf olanın (terör örgütü) güçlü olan (devlet) karşısında avantajlı olduğu bir asimetrik savaş... Burada zayıf taraf, güçlü tarafın zaaflarını yakalar, onların üzerine gider, oralardan vurur. Güçlü taraf ise aynı yönde bir imkâna sahip değildir. Çünkü karşısında kendisi gibi gözle görülür, ucubucağı belli, çapıgücü ölçülebilir mahiyette bir hasım yoktur. Evet, belki terör örgütünün kitlesel destek bulduğunu bildiğiniz ya da düşündüğünüz topraklara taarruz edebilirsiniz. Ama buralar birer saldırı hedefi olmaktan öte sizi içerisine çeken bir anafora da dönüşebilir. Hem oradan çıkamazsınız, hem de geride bıraktığınız ve kalbinizi temsil eden yerleri açık birer karşı hedef hâline getirirsiniz. Bu doğrultuda, teşbihte hata olmaz, terörle savaş, son derece iyi teçhizatlı bir uzay savaş gemisi ile uzaydaki bir “kara delik” arasında savaşa dönüşme riski taşır. Buna benzer bir süreci ne yazık ki özellikle şu son bir buçuk yıl içinde çok ama çok büyük acılarla yaşıyoruz. Ve bu çerçevede iktidarı temsilen bir başka isim, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da bakın ne demiş ülkenin kalbinde patlayan lânet teröre binaen: “Arkadaşlar kimseye izah edemiyoruz ama, özellikle sorumluluk mevkiinde bulunanlara... Türkiye, PKK, DEAŞ ve FETÖ örgütlerinin hedef alanı olarak bulunmaktadır.” Bu ürkütücü, ürpertici, ilik dondurucu ifadenin eleştirel çözümlemesini yaptığımızda terörün devlete karşı bir “savaş gücü” haline nasıl geldiğinin ipuçlarını tespit etme imkânı bulabiliriz. El Kaide ve 11 Eylül’le simgelenen terör savaşı üzerine yaptığı felsefipolitik değerlendirmesinde John Gray, (daha sonraları IŞİD analizlerinde de kullanacağı üzere) “başarısız devlet” (“failed state”) kavramını anahtar olarak işlerliğe sokar. Buna, isterseniz çuvallamış yahut “sınıftakalmış” devlet de diyebilirsiniz. Gray, 1990’lardan itibaren kendini gösteren yeni türde konvansiyonelolmayan savaşların, hükmettiği coğrafyada mutlak ve kapsayıcı etkinliğini yitirmiş başarısız devletler bağlamında görüldüğünü, geliştiğini öne sürmektedir. El Kaide’nin tüm dünyada pek çok devlete karşı böylesi “asimetrik” savaşını besleyen zeminin de Afganistan’dan Pakistan’a, Çeçenistan’a, Afrika ve Ortadoğu’ya kadar açılan yelpazede “başarısız devlet” alanları olduğunu kaydeder (J. Gray, “Al Qaeda and What It Means to be Modern”, 2003, s. 7374). Yani bir bakıma diyor ki Gray, eğer bir devlet, İçişleri Bakanı’mızın söylediği gibi terörün tehdidi altındaysa bunun sebebini bulma yolunda önce kendine baksın!.. Sözgelimi, FETÖ nereden çıktı, nasıl bu kadar palazlandı ve ülkenin de, devletin de kılcal damarlarına kadar nüfuz edip yerleşti? IŞİD neden ve nasıl bu coğrafyada bu kadar rahat at koşturur hale geldi? PKK hangi açık ya da gizli resmî ilişkiler doğrultusunda, savaştan barışa, barıştan savaşa ne gelgitlerle kazandı halihazırda mevcut ölümcül dinamizmini?.. Bu soruların cevabı, bize devletin sınıf geçme ya da kalma notu kadar, terörün artık kendisiyle savaş tutuşulmuş bir “kara delik” haline nasıl geldiğini de bilme imkânı verir. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle