15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 12 Aralık 2016 KEMAL GÖKTAŞ [email protected] TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ zor söyleşi 15 soru ‘MİT’ten HSYK’ye gelen ByLock listeleri eleniyor’ iddiası var Yargıçlar Sendikası Başkanı Mustafa Karadağ: ‘Önde gelen cemaatçiler ya kaçtı ya itirafçı oldu. Tasfiye edilen sadece sempatizanlar. Yargıya Hakyol, Süleymancılar ve Menzilciler alınıyor’ Cemaathükümet ortaklığının 2007’den itibaren yürüttüğü Ergenekon, Balyoz, KCK ve basın soruşturmalarının yerini bugünlerde FETÖ’ye yönelik operasyonlarla Kürt hareketine yönelik siyasi operasyonlar aldı. Bu iki eksende yürütülen soruşturmalar, at izi ile it izini karıştırarak, gerçek suçluların yanında bu suçlamalarla ilişkili olamayacak yazar, aydın, gazeteci, siyasetçileri de katarak yürütülüyor. Tıpkı cemaatçi yargıç ve savcıların yürüttüğü soruşturmalarda olduğu gibi “muhaliflerin tasfiyesi”nin amaçlandığı açık. Zaten yönetenler bu amacı gizleme ihtiyacı bile duymuyor. Hukuk ve adaletin, korunması ve yaşatılması için emanet edildiği yargı eliyle katledilmesini, Yargıçlar Sendikası Başkanı ve Ankara hâkimi Mustafa Karadağ ile konuştuk. n 15 Temmuz’dan şu ana kadar HSYK yargıda önemli bir cemaat tasfiyesine girişti. Önceki hafta Kurul, ihraç ettiği 3 bin 165 yargıç ve savcının yeniden inceleme talebini reddetti. Siz 15 Temmuz’dan önce yargıda bu kadar çok cemaatçi olduğunu düşünüyor muydunuz? 2 bin 500 civarında olduğunu tahmin ediyordum... n Bu kadar çok cemaatçi yargıya nasıl yerleşti? Açığa alınanların, tutuklananların sicil numaralarına baktığınız zaman 1980’den sonra başladığını ve giderek arttığını görüyorsunuz. 82’ye kadar 3510 iken 90’larda ve 2000’lerde çok daha fazla sayıda artmış. AKP ile birlikte daha da arttığını görüyoruz ama temelinin 80’den sonra atıldığını söyleyebiliriz. Beraber yürüdüler n Cemaatin yargı içindeki pratiği nasıldı? AKP’nin ilk dönemi için yapılan çok temel bir değerlendirme hatası olmuştu. Avrupalıların görüşleri de bu hatayı beslemişti. Yetmez ama evetçi arkadaşların görüşü de buydu. AKP iktidara geldikten sonra demokratikleşme süreci başladı denildi. Biz bunu demedik. Bizim gördüğümüz bambaşka bir şeydi ve ilk yansımasını Ergenekon, yani Silivri davalarında gördük bunun. AKP’nin de nihayetinde Cumhuriyet’le bir hesabı vardı, cemaatin de vardı. Hedefleri aynıydı. Bu yüzden ortaklaştılar. Karşıdevrim sürecini beraber yürüttüler. Amaç farklılıkları olmadığı gibi yöntem farklılığı da yoktu. Sadece, cemaatçiler hükümetçilerden daha donanımlıydı, bu nedenle sürekli onlar yönetti. AKP lojistik destek sağladı. Sahte delil üretmelerine olanak verdi. Cemaatin istediği yasaları, kararnameleri çıkarttı. Fiziki olanaklarını verdi. Bu şekilde beraber yürüdüler. Ne zamanki taşeron, yani cemaat, ‘bütün işleri ben yapıyorum, ben riske atıyorum kendimi, daha çok pay istiyorum’ deyince ortaklık bozuldu. Patron, yani hükümet bunu kabul etmedi. n Tasfiye için 15 Temmuz’un beklenmesi biraz şaşırtıcı değil mi? MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın gözaltına alınma girişiminden sonra, biz HSYK ile bir görüşme yaptık. “Bu davalarda, Silivri, KCK, basın vb. davalarda görev ya Hükümetin temel derdi NECATİ SAVAŞ muhaliflerin tasfiyesi Yargıçlar Sendikası Başkanı ve Ankara hâkimi Mustafa Karadağ, Cemaat ve hükümetin yargı katliamını anlattı. pan, sahte delil üreten yargıç ve savcıları soruşturun, açığa alın” dedik. Fakat soruşturma yapmadılar. Arkasından 1725 Aralık geldi. 1725 Aralık’tan sonra da sanki cemaat tasfiyesi yapılıyormuş gibi 40 yargıç ve savcı açığa alındı. Diğerleri soruşturulmadı. Hâlâ ‘yine de beraber çalışabiliriz’ düşüncesi vardı. Neticede, evet, cemaat mensuplarının mutlaka tasfiye edilmeleri gerekiyordu. Ama bunun hukukun içinde yapılması gerekiyordu. Yeni hiçbir şey öğrenemedik n Şimdi hukuk kuralları içinde mi yapılıyor? Cemaat mensupları davalarda hukuksuzluklarını bedelini ödeyecekler dediysek, onların yaptıklarının hesabın sorulacak diyorsak, şimdi de aynı şeyi söylüyoruz. Şimdiki fark şu: Cemaat mensubu yargıç ve savcıların ‘uydurma’ kaygıları vardı. Yani bazı ilişkileri bağlamından kopararak örgüt ilişkisi gibi sunuyorlardı ya da sahte delil üretiyorlardı. Hükümet yargısının ise böyle bir kaygısı yok. Toplumdaki cemaat karşıtlığını kullanarak hukuku yerle bir ediyorlar. Cemaat mensuplarının yanında bütün muhalifleri tasfiyeye yöneldiler. Bylock var diyorsunuz ama iktidara yakın kişilerde Bylock çıktığında bir şey yapmıyorsunuz. n Yaklaşık 300 yargıç ve savcının etkin pişmanlıktan faydalanarak bazı bilgiler verdikleri ve bu yüzden de tahliye edildiklerini okuyoruz. Cemaat mensubu bir kişi örgütünü korumak için gerçek cemaatçiler yerine başkalarının isimlerini de veremez mi? Önceki hafta 292 yargıç ve savcı hakkında soruşturma açıldı ve bu itiraflarla ilgisi olduğu söylendi. Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla ifadelerden, itiraflardan biz cemaat yapılanmasına ilişkin yeni bir şey öğrenmedik. Örneğin, 2010 HSYK’sinin Başkanvekili Ahmet Hamsici çok önemli bir isimdir, suyun başında duran kişidir. Onun beyanında da ‘gidildi, pazarlık edildi, konuşuldu ve neti cede hükümetle anlaşma yapıldı’ diyor. Biz bunu zaten biliyorduk, yeni bir bilgi ortaya konulmuş değil. Hatta bu ifadeler nedeniyle cemaatle anlaşan hükümet görevlileri kimlerdi diye bir araştırma da yok. Soruşturmanın bir ayağı sürekli eksik. Yargıyla ilişkili siyaset ortakları da ortaya çıkmıyor. İtiraflardan bizim anladığımız, çok az sayıdaki cemaatçiyle, çok sayıda sempatizanların ortaya çıktığını görüyoruz. Bunun da doğrusunu isterseniz adil olmadığını düşünüyoruz. Adaletin merhametli olması gerekiyor. Yani cemaat örgütlenmesi ile ilişkili olmamış, son 56 yıldır, 10 yıldır, yargıçlık sınavına girip hükümetten, cemaatten torpil bulmuş ama cemaat içinde faaliyet göstermemiş insanların cezalandırılması doğru değil. Büyük çoğunluk görevde n Böyle çok sayıda insan var mı? Çok olduğunu sanıyorum. En azından Ankara’da görev yaptığımdan beri yardım isteyenlere, cemaat mensuplarına ulaşmaları gerektiğini ben de söyledim. Atama tayin konularında da.. Onlardan bazıları da girdi bu işlere. Mesela, birinin AKP milletvekili komşusu imiş. Komşuluk hatırına gitti söyledi... Cemaati savunmuyorum ama çaresizlikten cemaatten yardım alan insanların cezalandırılmaması gerekiyor. Kopyacı yargıç savcıların bir kısmı mesleğe geri alındı. Bir kısmı stajyer yapıldı. Büyük çoğunluğu hâlâ görevde. AKP teşkilatlarında görev yapan hukukçular tasfiye edilmediler. Hatta bu soru dağıtılmasının AKP il binalarında yapıldığı iddiaları da var. Hükümet soruşturmalarda, etkin pişmanlıkla verilen ifadelerde yeni bir bilgi ortaya çıkmaması için uğraşıyor, çünkü kendini kurtarmaya çalışıyor. Gördüğümüz şu: Cemaatin önde giden insanların bir kısmı kaçıp kurtuldu. Bir kısım itirafçı olup kurtuldu. Hükümet bunların konuşmasını istemiyor. Çünkü ortaklıkları ortaya çıkacak. Ama bu şekilde cemaatin tasfiyesi olacak ve rejim değişikliğinin de meşrulaşmasını sağlayacak... Yasama oranı saf olamaz n Üst yönetimin itirafçı olması konusunda hükümetin devreye girdiğini mi düşünüyorsunuz? Ben öyle olduğunu düşünüyorum. 2010 HSYK’sini oluşturan kilit isimlerden biri olan İbrahim Okur’la bir aydır konuşulduğu söyleniyor. İddia olarak da geçen hafta ifade verdiği söyleniyor. Bir taraftan da Okur’un meslekten ihracı kesinleşti. Yeniden inceleme talebinin reddine karar verildi. Okur zaten kendisi söylemişti 2010 HSYK’sinin oluşturulma sürecini. Oy potansiyeli olanlar önerildi diye... Keza, Hamsici’nin 2010’dan beri yaptıkları belli. Bunlar konuşulduğu zaman, cemaatle hükümet ortak yaptı her şeyi. Cemaat TCK’de, CMK’de de değişiklikler istedi ve bunlar yapıldı. Hepsi cemaatin talebi üzerine hükümet tarafından yapıldı. Biz kişisel olarak Başbakanı, Adalet Bakanını, HSYK Başkanvekilini saflıkla nitelendirebiliriz ama bir yasama organı saftı diyebilir miyiz? Bunu düşünmek lazım. Bunlar ortaya dökülürse hükümetin yargı bürokrasisi çok ağır zarar görecek. Başka bir bilgi... MİT’in HSYK’ye 500 civarında yargıç ve savcıyı içeren Bylock listesi getirdiği, bunların 100’den fazla HSYK bürokratı olduğunun görülmesi üzerine HSYK’nin ‘bunları ayıklayın getirin’ dediği gibi dedikodular var. Bunları HSYK ve Adalet Bakanlığı bir şekilde açıklamalı... n İtirafçıların meslekte kalma şansları var mı peki? HSYK’nin ihraç ettiği itirafçı yargıç ve savcıların yeniden inceleme talepleri ile ilgili bir karar verilmemiş. Oysa itirafçı olmayanların tamamının talepleri reddedildi. Ama bakarsanız itirafçılar, itirafçı olmayanlarla geçmişte aynı işi yaptılar. Ne farkları var ki HSYK böyle bir ayrıma gitti? İtirafçılık ceza hukukunda sonuç doğurur, ceza almaz ya da az alır... Ama disiplin açısından aynı sonucu doğuran işlem yaptılar ama asıl işin başındakiler kamu görevi almaya devam edecekler. n Cumhuriyet’e ilişkin soruşturmayı yürüten savcının FETÖ davasında ağırlaştırılmış müebbetle yargılanmasını ve üstelik yurtdışına çıkış yasağı olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Adil bir yargılama, muhatabına bağımsızlık ve tarafsızlık içinde yürütüldüğü izlenimini vermeye mecburdur. Bu yönüyle Cumhuriyet’e açılan soruşturma, en azından bu etik kuraldan yoksun. Hukuksuzluğun doludizgin gittiğine inanıldığı bir dönemde, kendisi FETÖ’den kovuşturulan bir savcının yine aynı konuyla ilişkilendirilen bir soruşturmayı yapması ahlaki açıdan doğru değil. Yargı bürokrasisinin, başsavcının gözetmesi gerekirdi bu durumu. Bütün bunlar bize bir şeyi anlatıyor: Hükümetin temel derdi muhaliflerin tasfiyesi. Cumhuriyet’le FETÖ’nün ilişkilendirilmesinin ne kadar saçma sapan olduğunu herkes biliyor. Deliller ortaya konulmuyor. Tutuklandıysa bu insanların aleyhlerine bazı delillerin olması gerekiyor. Başsavcılar birçok kez savcıların elinden soruşturma dosyasını almıştır. Yakın tarihte belleğimizde olan şeyler. n Cumhuriyet soruşturmasında savcının görevden alınmaması ne anlama geliyor? Alınmaması hükümetin muhaliflere tasfiye iradesini gösterir. Ceza tehdidi altındaki savcının, kendisinin suçlandığı bir örgütle ilgili bağımsız davranma olanağı yok. En basitinden kendisi hakkındaki şüphelerin artmaması için bile yürüttüğü soruşturmada sert tedbirleri isteyebilir. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra şüphelileri tutuklamayan hâkimler tutuklandı. Tutuklamayanlar kahraman sayılıyor, kahramanlığı hukukçulardan beklememek lazım. n Siz bugünkü yargı ortamının adaleti sağlayacağına inanıyor musunuz? Yargıya güven anketlerde dip yapmış durumda. Çünkü yargının kendi başına karar vermediğini düşünüyoruz. Siyasi iktidar temsilcisi ne derse ona göre davranılıyor, onun dedikleri hep çıkıyor. Bu kadar tesadüf ancak delil olur. Yargıç ve savcıların tek başına karar vermediklerine inanılıyorsa, şüpheliyi tutuklamayan sulh ceza hâkimlerinin yeri değiştiriliyorsa, siyasi iktidarın istediği yönde talepte bulunmayan savcılara dosyadan el çektiriliyorsa adaletin sağlanması mümkün değildir. n Yargıda FETÖ’cülerden boşalan kadrolara başka cemaatlerden insanların geldiği söyleniyor. Bizzat benim bildiğim yargıç atama hikayesi var. İnsanlar atanmak için referans almak istiyorlar. Yargıç savcı adaylığı mülakatında şu ana kadar 4 kere yazılıda ilk 100’e girmiş insanların elendiğini gördük. Bunları Adalet Bakanlığı ve Yargıda Birlik üzerinden konuşmak gerekiyor. Yargıda Birlik yönetiminde olan müsteşar yardımcısının yazılı sınavı kazanmış yargıç adayına ‘her şey tamam, ama siyasi referansın eksik’ dediği biliniyor. Bu ciddi bir konuşma. Hakyol, Süleymancılar ve Menzilciler tarikatlarından çok sayıda aday alındığı söyleniyor. Yeni alınan 4 bin civarındaki yargıç ve savcıya baktığımızda da ne yazık ki bu dedikodulara inanmak zorunda kalıyoruz. Tabii içlerinde tarikatlara mensup olmayanlar vardır ama en azından adayların içinde mütedeyyinlerin ve özellikle Süleymancılar ve Menzilcilerin tercih edildiğine dair ciddi bilgiler var. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle