02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 24 Kasım 2016 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK Erdoğan ve Alpay için eksik adalet haber 11 CANAN COŞKUN Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay “devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak” suçundan Kapatılan Özgür Gündem gazetesi soruşturması kapsamında yaklaşık 3 aydır tutuklu bulunan gazetenin Yayın tahliye edildi ancak örgüt üyeliği iddiasıyla tutukluluklarının sürmesine karar verildi keme, ‘örgüt üyeliği’ suçundan tutuklulu dü. İddianamede Erdoğan ve Alpay’ın te lerek, “Yazılarında militan örgüt mensuğun devamına karar verdi. Hukukçular, rör örgütünün sözcüsü olan gazetede bi bu tavırlarının hissedildiğinin” öne sü Danışma Kurulu üyesi yazarlar Aslı Er kararı ‘devletin birliğini ve bütünlüğünü lerek yayın danışma kurulu üyesi ola rülmesi dikkat çekti. Gazetenin Yayın doğan ve Necmiye Alpay ile Sorumlu Ya bozmak istemeyen örgüt üyeleri’ olarak rak yer almalarının PKK/KCK terör örgü Danışma Kurulu üyelerinden olan HDP zı İşleri Müdürü İnan Kızılkaya ve Genel yorumladı. İddianamede sanıklar hakkın tünün nihai amacını desteklediği, örgüt Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in dosya Yayın Yönetmeni Bilir Kaya hakkında da 17.5 yıla kadar hapis cezası istendi. adına hareket ettiklerinin kanıtı olduğu sı ise ayrıldı. İddianameden, gazetenin avukatlarından önce iktidara yakın Sabah gazetesine verilen iddianame, İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edildi. Kabul kararıyla birlikte Erdoğan İddianamede, yazar Aslı Erdoğan’ın terör örgütü mensubunu sivil vatandaş olarak gösterdiği ve PKK’ye yönelik operasyonları eleştirdiği öne sürülerek, “Gü iddia edildi. Savcı hissetmiş İddianamede sanıklardan Eren özel harekât polislerince basılması sırasında karga tulumba gözaltına alınan ve gözaltında tecavüz tehdidine maruz kalan gazetecilerle ilgili “görevli polis me ve Alpay’ı ‘devletin birliği ve bütünlüğü venlik güçlerinin sivil halkı katlettiği” Keskin’in yazılarında terör örgütünün murlarına karşı mukavemet” suçundan nü bozma’ suçundan tahliye eden mah algısını okuyucuya aktardığı öne sürül açıkça propagandasını yaptığı öne sürü soruşturma başlatıldığı da ortaya çıktı. ‘Türkiye’de durum acil’ Prof. Acemoğlu, basına yönelik baskının şiddetlendiğini, akademik özgürlüğün kaybedildiğini, AB’den uzaklaşıldığını belirterek ‘Bu ekonomiye yansıyacak. Düzeltmek için vaktimiz az’ dedi Dünyanın en çok alıntı yapılan 10 ekonomistinden biri olarak gösterilen Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) İktisat Profesörü Prof. Dr. Daron Acemoğlu, Türkiye’de basına yönelik baskının giderek şiddetlendiğini, akademik özgürlüğün kaybedildiğini, AB’den uzaklaşıldığını belirterek “Bunun ekonomiye de yansımaları olacak. İki yönden de durum çok acil. Düzeltmek için çok az vaktimiz kaldı” dedi. Parekende Günleri 2016’ya konuşmacı olarak katılan Acemoğlu sorularımı Rekabetçilik düşük, yargı sistemi bağımsız değil Acemoğlu, toplantıda yaptığı konuşmada ise Türkiye’de son 10 yıldır büyümenin düşük kaliteli olduğunu vurgulayarak bu durumun, Türkiye’deki kurumların ‘dışlayıcı’ olmasından kaynaklandığına işaret et ti. Acemoğlu şunları söyledi: “Türkiye’de 10 yıllık büyüme ortalaması yüzde 3. Daha fazla büyümesi la zım. Verimlilik artışı sıfır ya da eksi. Bu şekilde Türkiye’nin kendi zenginliğini artırması mümkün değil. Büyüme, tüketime giderek hız verilmesinden geliyor. Yatırımda, verimlilikte artış yok. Ne oluyor cari açık ortaya çıkıyor. Böyle bir büyüme uzun süre devam edemiyor. Eşitsizlik çok yüksek. Büyüme herkese aynı yararı getirmiyor. Enflasyon da cari açık da düşmüyor. Böyle olmak zorunda mı? Hayır ama evet. Evet, çünkü Türkiye’nin kurumları dışlayıcı büyümeye çok eğilimli. Fırsat eşitliğinde iyileşme var ama yeterince yok, rekabetçilik düşük, yargı sistemi bağımsız değil. Bu dışlayıcı büyüme Türkiye’nin 80 sene büyümesine yol açıyor ama düşük kaliteli. Tekelleşme çok fazla, birkaç büyük holdingin çerçevesinde büyüyor. İstanbul kadar diğer şehirler büyümüyor.” zı yanıtladı. Gazetemize yönelik operas yonu “basın ve ifade özgürlüğüne yöne lik baskı” olarak tanımla PELİN ÜNKER yan Acemoğlu, “Son dönemde basına yönelik baskıların ekonomiye yansımaları iyi olmayacak. Siyasi kurumlar ekonomiyi etkiliyor. Zaten ekonomi zayıf, giderek siyaseti de zayıflatıp sivil toplumu Yahya Kemal Bayar Ayhan Aydın Süleyman Zaman zayıflatıp yargıyı zayıflattıkça bunun dönüşümü yok” dedi. Demokrasi için seçim yapmanın yeterli olmadığına değinen Acemoğlu, “Demokraside bir insanı seçiyorsunuz, onu nasıl kontrol edeceksiniz? Güçlerin ayrışık olması, medyanın, sivil Saadet Bayar Orhan Erinç toplum örgütlerinin kontrolü olması gerekir” dedi. Acemoğlu, Avrupa Birliği ile yaşanan siyasi gerilim hakkında ise “Avrupa Birliği’nden giderek uzaklaştığımız bir Cumhuriyet gerçek. Zamanında Avrupa Birliği’nden çok pozitif şeyler aldık. Özellikle 2000’lerin başında... AB’ye girme süreci için laikliğin kaleside Türkiye’nin demokrasisi kuvvetlendi. Ama bunu da kaybettik” diye konuştu. Akademik özgürlük Çok sayıda akademisyenin görevden alınmasıyla ilgili ise Acemoğlu şunları söyledi: “Türkiye’de akademisyenlerin durumu çok kötüleşti. Akademik özgürlük çok önemli, bunu da kaybediyoruz. Düzeltmek için çok az vaktimiz kaldı. Türkiye’de siyasette de ekonomide de durum acil. Siyasi kurumlar ve ekonomik kurumlar birbirini tamamlıyor. Geleceğin büyümesini sağlayabilmemiz için, kaliteli bir büyüme için kapsayıcı kurumları güçlendirmemiz lazım. Sivil toplumu bağımsız yargıyı güçlendirmemiz lazım. Bunu vurgulamak istiyorum.” Acemoğlu, ‘kapsayıcı kurumlar’ı şöyle tanımladı: “Kapsayıcı ve dışlayıcı ekonomik ve siyasi kurumlar var. Kapsayıcı kurumlar fırsat eşitliği ile geliri tabana yaydığı için verimliliği artıran bir süreç. Dışlayıcı yani sömürücü kurumlar çok daha düşük kaliteli büyüme oranı sağlıyorlar. Süreklilik yok. Düşük kaliteli bir büyüme örneğin doğal kaynaklara ya da birkaç tekel şirkete bağlı büyüme. Bu, insanlığa refah getirmiyor.” Haber nöbetini Divriği Gazetesi çalışanları tuttu Gazetemizle dayanışma amacıy dın ise Cumhuriyet’in laikliğin la başlatılan “Haber Nöbeti”ni dün kalesi olduğunu söyledi. Aydın Divriği Gazetesi Genel Yayın Yö “Cumhuriyet yarınlarımıza, aydın netmeni Yahya Kemal Bayar, ga lık günlerimize açılan en büyük zetenin köşe yazarları Süleyman kapımızdır, güven kaynağımız Zaman ve Ayhan Aydın ile Halk dır. O yüzden zorbalıkla, zulümle la İlişkiler Müdürü Saadet Bayar Cumhuriyet’in susturulmasına ta tuttu. Divriği Gazetesi çalışanla hammül edemiyorum, onun önün rı gazetemiz İmtiyaz Sahibi Orhan de dağlar gibi durmak istiyorum” Erinç’le de görüştü. dedi. Süleyman Zaman da “Cum Divriği Gazetesi Genel Yayın huriyet ışık saçan bir gazetedir. Yönetmeni Yahya Kemal Bayar, Aynı zamanda muhalefetin sesi Cumhuriyet Gazetesi’nin 10 ya dir. Dünyada ve ülkemizde ne ka zar ve yöneticisinin tutuklana dar farklı düşünen, farklı inançtan rak susturulmak istendiğini belir insan varsa hepsi değerlidir ve ya terek “Geçtiğimiz yıl Can Dündar şam hakkı vardır. Cumhuriyet’de ve Erdem Gül’ün tutuklanıp Siliv bunu söylemektedir” dedi. ri Cezaevi’ne gönderilmesinin ar Saadet Bayar ise “Cumhuriyet dından Umut Nöbeti’ne de katıl Türkiye’nin aydınlık yüzüdür ve mıştım. Özgür gazeteciliğin önü çocuklarımızın, ülkemizin gelece nün kapatılması, halkın haber al ğidir. Cumhuriyet’e, tüm gazeteci ma kanallarının kapatılması yön lere sahip çıkılmalı, basın özgürlü temine gazeteciler olarak şiddet ğü savunulmalı” diye konuştu. le karşı çıkıyoruz” dedi. Ayhan Ay l İSTANBUL / Cumhuriyet İsveçli gazeteciler: Türkiye’ye karşı harekete geçin İsveç’in önde gelen basın kuruluşlarında çalışan 13 gazeteci ve medya yöneticisi, kendi hükümetlerine yazdıkları mektupta, Türkiye’de basın özgürlüğünün ayaklar altında olduğunu ve ülkenin bir ‘gazeteciler hapishanesini’ andırdığını belirtirken hükümete acilen harekete geçip Türkiye’ye bu konuda baskı uygulama çağrısı yapıldı. Ülkenin en büyük gazetesi Aftonbladet’te tam sayfa olarak yer alan mektupta, gazetemize yönelik operasyona da değinilerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gazeteciler üzerindeki baskısını gelecek sene BM Güvenlik Konseyi’ne taşıma kararı alan İsveç’in kararını sevinçle karşıladıklarını belirten gazeteciler, buna karşın ‘daha fazlasının yapılmasının’ gerektiğini belirttiler. Gazeteciler İsveç’in BM’de dile getireceği ve Türkiye’de yapılması şart olan reformlarla ilgili teklif paketine mutlaka ‘en geniş basın özgürlüğü talepleri’nin de yerleştiril mesi gerektiğinin altını çizdiler. l Haber Merkezi Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Direktörü Barbara Trifoni’den gazetemiz yayın danışmanı Kadri Gürsel’e mektup Sevgili Kadri, Mevcut koşullar göz önüne alındığında, umarım bu mümkün olan en kısa sürede sana ulaşır. Gözaltına alınman ve tutuklanman, IPI’daki herkeste derin bir şok etkisi yarattı ve bunları sen, Cumhuriyet’teki meslektaşların ve işleri sebebiyle parmaklıklar ardında bulunan tüm gazetecilere tereddütsüz desteğimi paylaşmak için yazıyorum. Cesaretinizi ve bu ismi hak eden tek gazetecilik türü olan bağımsız gazeteciliğe mutlak ve tartışmasız olan tutkunuzu iyi biliyoruz. Neyin yanlış, neyin toplumun menfaatine aykırı olduğunu ortaya çıkaran, demokrasimizin dayandığı temel değer ve ilkeleri ortaya koymanının yanında toplumu tüm karmaşıklığı ve çok yönlülüğü ile açıklayan, anlamaya çalışan bir gazetecilik. Demokrasi olmadan var olmayan bir gazetecilik... Bunun için ne kadar bedel ödediğinizin farkındayız ve Türkiye’de bu ilkenin taraftarı olmanın hapis riski taşıdığını biliyorduk. Ancak yine de bunların gerçekleşmesinden ötürü rahatsızız. Yıllar boyunca, senin yanında, Türkiye’deki meslektaşlarının hakları için, ada Türkiye’de ezilen demokrasi için gösterdiğiniz çabaya hayranız let olmadan, mahkeme olmadan, hatta kendilerine yöneltilen suçlamalar kesinleşmeden yıllarca tutulan sayısız gazetecinin özgürlüğü için birlikte savaştık. Yine yıllar boyu, Türk hükümet yetkililerinin yargı bağımsızlığına saygı duyduğuna dair boş sözlerini ve çoğu daha sonra suçlama olmadan serbest bırakılan, hapsettikleri sayısız gazetecinin suçlular ve teröristler olduğuna dair saçma ısrarlarını da dinledik. Kendilerini eleştirenlere karşı, sahte davalar oluşturmak için yapabileceklerini görsek de dürüstlüğünüzün, demokrasiye ve insan haklarına desteğinizin eninde sonunda aynı suiistimallerin kurbanı olmaktan sizi koruyabileceğine inandık. Dünyanın dört bir yanından üyelerimiz, ortaklarımız ve dostlarımız bize sizi sorup duruyor. Ne yaptığınızı ve ne yapılabileceğini bilmek istiyorlar. Nasıl bu çılgınlığı durdurup senin ve meslektaşlarının öz gürlüğünü kazanabiliriz? Sana bunu doğrudan sorabilmeyi dilerdim. Tıpkı geçmişte sıkça yaptığın gibi bize akıllıca bir yol gösterebileceğinden kuşkum yok. Senin, Murat Sabuncu’nun, Cumhuriyet’teki diğer meslektaşlarının ve 100’den fazla gazetecinin hapiste olması saçmalık. Saçmalık çünkü bizler, rasyonel varlıklar olarak, size yardım edemiyor, ancak Türkiye’de hukukun üstünlüğüne geri dönülmesi ve adaletin temini için umut besleyebiliyoruz. Her ikisinin uzun süredir yok olduğunu bilsek de... Bir kere daha saçma, çünkü, yönetim kurulundan üye ve çalışanlarına, IPI’daki tüm meslektaşlarının, senin topluluğumuzdaki en yüksek etik ve profesyonel standartları taşıdığını bilirler. Sen her zaman gazetecilik bütünlüğündeki herhangi bir tavizin kamu yararı haberciliğini ve bunu hayatta tutmak için verdiğimiz savaşı tehlikeye atacağını hatırlatan oldun. Ancak şimdi Türk hükümeti seni ve meslektaşlarını, Cumhuriyet’in yıllarca eleştirdiği, hatta birisinin bir zamanlar hükümetin müttefiklerinden biri olduğu teröristlere ve militanlara destek vermekle suçluyor. Şimdi Türkiye’nin en saygın ve ciddi gazetelerinden gazeteciler hükümetin desteklemek için delil üretmekten bile rahatsız olmadığı yalanlarla hapiste tutuluyor. Bu iyi bir sonuca varacaksa umuyoruz ki o, Türkiye’deki mevcut hükümetinin adalete veya yasalara saygı duyduğuna dair yanılsamayı ortadan kaldırmasıdır. Kadri, tüm IPI ailesi senin ve meslektaşlarının arkanda. Adalet ve temel insan hakları ihlallerini asla kabul etmeyecek fikir önderlerini ve özgür düşünenler olarak, Türkiye’nin ezilen demokrasisinin koruyucusu olmak için gösterdiğiniz bu çabalardan ötürü size hayran. Sizden güçlü kalmanızı ve sizinle olduğumuzu bilmenizi istiyoruz. Adaletsizlik bugün var, ancak yarın egemen olamayacak. Bu savaş uzun olsa da siz ve meslektaşlarınız özgürce yürüyene kadar savaşımız sürecek. Dayanışmayla, Barbara Trionfi Avrupa, Avrupa duy sesimizi! Siz bu yazıyı okuduğunuz saatlerde, Avrupa Parlamentosu Türkiye’yle müzakere sürecini askıya almaya hazırlanıyor olacak. Karar, 11 yıl önce Brüksel’de nefes nefese pazarlıklarla Avrupa Birliği’ne tam üye olmak için müzakerelerin başlangıcını daha dün gibi hatırlayan biz gazeteciler için, son derece üzücü. Kaçınılmaz, anlaşılabilir, ama üzücü. Sadece gazeteciler değil; Abdullah Gül gibi, Deniz Baykal gibi hatta Mesut Yılmaz, Ali Babacan, Emma Bonino ya da Daniel CohnBendit gibi o dönem Türkiye’yi Avrupa’nın eşiğine getirip müzakerelerin başlamasına elbirliğiyle katkı sunan onlarca siyasetçi, diplomat, işadamı, bugün muhtemelen kahrolmuştur. Tırnaklarımızla kazıyarak geldiğimiz yer, bir meçhul uğruna, bir inat uğruna, şahsi bir hesap uğruna feda edildi. Bitti. Hatırlıyorum da, tam 11 yıl önce aynı parlamentoda milletvekilleri ellerinde her dilde “Evet!” yazan pankartlarla, “Evet!”, “Oui!”, “Si!”, “Ja!” diye haykırarak Türkiye’ye kollarını açmışlardı. Bugünse, kapıları kapadılar. Aslına bakarsanız yarın alınacak karar “bağlayıcı” değil. Yani müzakereler resmi olarak durmuyor; Avrupa Parlamentosu gerçek patron konumundaki AB Konseyi’ne “geçici olarak dondurun” diye tavsiyede bulunuyor. Bu tavsiye, yelpazenin sağından soluna kadar tüm siyasi grupların desteğiyle alınmış olsa da, aslında “sembolik”, “AB Konseyi” denilen AB liderleri, aralık ortasında yapacakları zirvede muhtemelen “dondurma” kararını uygulamayıp müzakerelere “devam” diyecek. Ama ne fayda! Zaten ortada müzakere falan yok ki! İşler fiilen durdu, daha da duracak. İnleye inleye yavaş ölüm. Avrupa konusunda en son şansımız, Ahmet Davutoğlu döneminde atılan adımlardı. Geçen ay Brüksel’de o pazarlıkların göbeğindeki Avrupalı bürokratlarla konuştum. Şu kesin: Davutoğlu kalsaymış ya da darbe sonrası dahi terörle mücadele yasasında ufak bir esnemeye gidilseymiş, bugün Türkiye’ye yönelik vizeler kalkacakmış. Ciddi bir ivme olabilirdi. Ama olmadı. Maalesef tarih, geriye doğru akmıyor. Ne Davutoğlu’nu geri getirebiliriz, ne 14 Temmuz gününe dönüp darbeyi engelletebiliriz. Cezamızı çekeceğiz: Karşımızdaki bu kahredici Türkiye tablosuyla yaşamak dışında bir seçeneğimiz yok. Yine de iki önemli saptama. Hükümetin Avrupa ile ilgili popülist ve ayağı yere basmayan bazı ifadelerini bir kenara bırakıyorum. Bunlar muhataplarına değil kitlelere söylenmiş sözler. Gerçek şu ki, Avrupa Türkiye’deki hükümete şu zamana kadar fazlasıyla empati ve tolerans gösterdi; istediğini yapması için marj tanıdı. Siz bakmayın “Vur vur inlesin, Avrupa dinlesin” dışında bir algı kabiliyeti olmayan mevcut medya düzenine. Gerçekte Avrupa, ne Kürt meselesiyle ilgili ne de darbe sonrası geniş tutulan gözaltılar, işten çıkarmalar vs. ile ilgili pek sesini çıkarmadı. Ne biri gelip Cizre’ye gitti, ne de 15 Temmuz sonrası süreçle ilgili ciddi bir sorun yarattı Türkiye’ye. Avrupa’daki üst düzey karar vericiler, hükümetin Gülen Cemaati’ne yönelik mücadelesini bir ölçüde anlayışla karşıladı. AB için bardağı taşıran damla, Cumhuriyet gazetesine yönelik tutuklamalar ve Selahattin Demirtaş gibi seçilmiş vekillerin tutuklanması oldu. Bunun Brüksel’de yarattığı sarsıntıyı çok iyi biliyorum. İddia ediyorum; bu iki olay olmasaydı, Avrupa Parlamentosu Türkiye’yi her fırsatta kınamaya devam edecek ama “müzakereleri dondurma” kararı almayacaktı. Ama dedim ya, tarihin akışı tek bir istikamette. Maalesef geri götürmek mümkün değil. Onlar bugün ellerini kaldıracak, belki Türkiye gibi zor bir ortağa karşı tavır alarak vicdanlarını temizletecekler. Ama biz yine bu ülkede biz bize ve kapkara ruhlarımızla yaşamaya devam edeceğiz. Ta ki ileride, çok ileride yeni bir dönemde birileri çıkıp yeniden bizi demokrasi rotasına sokana kadar... Can Dündar ödülünü aldı Gazeteci hakları alanında çalışan küresel sivil toplum kuruluşu Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ), 2016 Uluslararası Basın Özgürlüğü Ödülü’ne layık gördüğü, aralarında gazetemizin eski genel yayın yönetmeni Can Dündar’ın da bulunduğu dört gazeteci dün ödüllerini aldı. New York’ta Waldorf Astoria Otel’de düzenlenen törende ödülünü teslim alan Dündar, ödülünü basın özgürlüğü ödülünü hapisteki gazetecilere adadığını söyledi. Ödüle layık görülen diğer isimler, Mısırlı fotomuhabiri Mahmud Ebu Seyid, Hindistanlı serbest gazeteci Malini Subramaniam ve El Salvadorlu araştırmacı gazeteci Oscar Martinez. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle