02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR ‘Cumhuriyet’in düşün hayatımızdaki yeri büyük’ Söz yazarı, müzisyen Cevdet Bağca dün gazetemize destek ziyaretinde bulundu. Bağca şu destek mesajını verdi: “Cumhuriyet gazetesinin uğradığı bu haksızlığın büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. Cumhuriyet’i asla yalnız bırakmıyoruz. Cumhuriyet gazetesi bizim düşün hayatımızda çok büyük bir yeri olan gazete. Okumadan güne başlamadığım bir gazete. Cumhuriyet gazetesi iyi ki var ve varolsun...” Pazar 20 Kasım 2016 EDİTÖR: CEREN ÇIPLAK [email protected] 17 Fuarda C için imza nöbeti Bugün son bulacak İstanbul Kitap Fuarı’ndaki Cumhuriyet Kitapları standında onlarca yazar gazetemizle dayanışmak için imza nöbeti tuttu 35. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nda gazetemize yapılan operasyonla yazar ve yöneticilerimizin tutuklanmasına karşı protestolar ve destek eylemleri dün de sür EZGİ ATABİLEN dü. Cumhuriyet Kitapları standında gazetemizle dayanışmak amacıyla imza nöbeti tutan onlarca yazar Cumhuriyet gazetelerini ve tutuklu bulunan Turhan Günay’ın yayın yönetmenliğini yaptığı Cumhu riyet Kitap eklerini imzaladılar. Dayanışmaya katılmak üzere gelen yazarlar Cumhuriyet Kitapları standını hiç boş bırakmadı. Dayanışmaya katılan yazarlar arasında Pınar Kür, küçük İskender, Yekta Kopan, Mustafa Köz, Mavisel Yener, Nevra Bu cak, Hayko Bağdat, Ahmet Tulgar, Mine Söğüt, Sibel Oral, Murat Özyaşar, Murathan Mungan, Işıl Özgentürk, Ümit Zileli, Lale Müldür, Meriç Velidedeoğlu, Feyza Hepçilingirler, İshak Karakaş ve Zeynep Aliye gibi pek çok isim vardı. HAYKO BAĞDAT: ‘Fuar alanı Türkiye gibi’ “Fuarı çok kalabalık gördüm. Her yıl olduğundan biraz daha kalabalık bence bu sene. Bir fuar da Silivri’de yapacak hale geldik neredeyse. İnsanlar yazarına, gazetesine, fikir adamına sahip çıkıyor. Özellikle Cumhuriyet Kitapları standına yoğun ilgi var. İnsanlar destek için gelen yazarlara çoğunlukla çocukları için Cumhuriyet gazetesi imzalatıyorlar. Sanki kendi dönemlerinden umudu kestiler artık, hiç olmazsa çocuklarımız daha mutlu ve özgür bir gelecek yaşasın ıstırabıyla davranıyorlar. İnsanların yüzlerini bu anlamda biraz umutsuz gördüm. Ara ara polisler geliyor, birilerini alıyor götürüyor, bazı resimleri yerinden indiriyor filan. Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi fuar alanında da bir gerginlik var. Ama dayanışma güzel.” Murathan Mungan: ‘Teslim olmamak en önemlisi’ “En güçlü duygumuzun teslim olmamak olduğuna inanıyorum. Yenilmemek, kaleleri düşürmemek, direniş gücünü bir biçimde sonuna kadar diri tutmak gerek. Barış ve teslim olmamak adına yapılacak her şeyde imzam olur.” Sibel Oral: ‘Dayanışmaya devam’ “Durumu hiç hoş görmüyorum. Her seferinde daha kötü ne olabilir diye düşünüyoruz ama bir sonraki adımda her şey daha da kötü oluyor. Ne olacak hiç bilmiyorum ama bütün bunlar olurken dayanışmak, yan yana, bir arada durmak çok önemli. Dayanışmaya devam edeceğiz.” Vedat ARIK Standın etrafında basın özgürlüğüne yapılan müdahaleleri protesto eden ziyaretçilerin alkış sesleri duyuldu. Küçük İskender: ‘Burada olmak benim için varoluş biçimi’ “Geçen hafta sonu Deniz Kavukçuoğlu’yla birlikte TÜYAP bünyesinde Cumhuriyet’e destek vermemiz gerektiğini düşündük. Bunu düşünmek bile bana çok büyük üzüntü veriyor. Çünkü Cumhuriyet’e ve Cumhuriyet ga zetesine destek verme ihtiyacı hissetmek benim için bu ülkede başlı başına bir ıstırap meselesi. Burada olmak benim için bir görev, sorumluluk değil, bir varoluş biçimi. Çünkü yaşadığımız coğrafyada aklı başında olan her insanın zaten bu kimlikle hare ket etmesi gerektiğine inanıyorum. Bir avuç insan da olsak ya da gökyüzü kadar insan da belki bu coğrafyayı değiştirmeye yetmeyecek ama yalnız olmadığımızı hissetmek her şeyden önemlisi. O yüzden burada olduğum için çok çok mutluyum.” Sanat Fuarı’nda sansür TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde düzenlenen ARTİST 2016 / 26. Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı’nda yer alan “Sizi Çok Formsuz Gördüm” sergisindeki bir resme polis müdahale ettiği gerekçesiyle sansür uygulandığı belirtildi. Sanatatak’ta yer alan habere göre, Rahmi Öğdül’ün küratörlüğünü yaptığı sergiye dün sabah saatlerinde gelen fuar yetkilileri söz konusu eseri kaldırdı. Eserin sanatçısı Özgür Korkmaz gil, şu açıklamayı yaptı: “19 Kasım 2016 günü saat on birde aldığım bir telefon üzerine söz konusu sergide yer alan işlerim den bir tanesinin polis ve TÜYAP yetkilileri tarafından sergiden kaldırıldığını öğrendim. Eserimin bağlamından koparılarak sansürlenmesinden ötürü bağlantılı diğer işlerimi de sergiden çekmiş bulunuyorum.” TÜYAP yetkilileri ile küratör, sanat eleştirmeni Rahmi Öğdül konuyla ilgili bir açıklama yapmadı. Polisin ne gerekçeyle sergiye müdahale ettiği ise belirsizliğini koruyor. Opera dünyasının yükselen yıldızı: Pretty Yende Mesele Adem ile Havva kadar eskiye dayanıyor... Aşka dayanıyor... Müziğe, edebiyata, tiyatroya dayanıyor... Erkek egemen düzene dayanıyor... Biz o kadar eskiye gitmeyelim: Yıl 2010. Yer İstanbul. Leyla Gencer Şan Yarışması’nın finalistleri birbiri ardından Aya İrini’nin sahnesine çıkıp aryalarını söylüyor. Jüri karar vermek için bir odaya kapanıyor. Çıkıp sonucu açıkladıklarında, kapkara derisi, bembeyaz gülüşüyle çok genç bir kadın havalara fırlıyor. Güney Afrikalı soprano Pretty Yende. O gün bugün Pretty Yende uzun bir yol kat etti. Günümüzde opera dünyasının yükselen yıldızı oldu. Şimdiden eleştirmenler onu “Genç Anna Netrepko” diye niteliyor. On gün önce, Bastille’deki Ulusal Paris Operası’nda “Lucia di Lammermoor”da başrolde onu izlemek fırsatı buldum, sonunda ayakta alkışlar dinmek bilmedi. (Ülke gündemi yüzünden, ancak şimdi paylaşabiliyorum.) Hep aşk yüzünden İskoçya’nın uçsuz bucaksız otlaklarında iki düşman ailenin kızı ve oğlu birbirine âşıktır. Ağabey ekonomik çıkar nedeniyle kızı başkasıyla evlendirmeye kararlıdır. Düğün gecesi genç kadın, koynuna girmek yerine adamı öldürür. Bedelini delirerek öder. Sonuç: Âşıklar ancak ölümden sonra buluşacaktır... Dünyanın her yerinde yer alabilecek bu gerçek öykünün romanını Walter Scott yazdı, Donizetti operasını besteledi. “Lucia di Lammermoor” Napoli’de ilk oynandığı günden (1835) başlayarak opera repertuvarının en güçlü, en sevilen eserlerinden oldu. Leyla Gencer’in de en sevdiği rollerinden biriydi. Çünkü “Bel Canto”nun en belirgin özelliklerini içeren aryalara sahipti. (Özellikle delilik sahnesi.) Romantik operaların bu en romantiğinde, Paris Ulusal Opera Orkestrası’nı İtalyan Şef Riccardo Frizza yönetiyordu. Sahneye koyan ise 20. yüzyılın 2. yarısına damgasını vuran tiyatro ustalarından Romen Anrei Serban’dı. Erkek egemen düzen Bu prodüksiyonun özelliği sahneye koyucusundan ge liyordu. Eseri döneminden ve İskoçya’dan koparmış adeta dev bir sanatoryuma ya da Fransa’da 19. yüzyılda kadınların kapatıldığı hastanehapishaneye yerleştirmişti. Ama hangi kadınların!? Zina yapan, “cadılık” yapan, “isteri krizi geçiren” hırsız, suçlu, engelli, hasta kadınların kapatıldığı bir kurum.... Eser boyunca atletik yapılı erkek bedenlerini sergileyen koro... Askeri talim, jimnastik, dövüş sporları, güç gösterisi yapan, erkekler... Şiddet uygulamadıkları zaman bile seyirci rolünde şiddeti destekleyen erkekler... Bu sahnelemeyle, biraz parmağım kör gözüne olsa da erkek egemen düzende kadınların yaşamının nasıl paramparça edildiği vurgulanıyordu. Müziğin olağanüstülüğü, seslerin ve oyunculuğun mükemmelliği, her aryanın her düetin temizliği, sahnedeki bunca hareket ve görselliğe karşın adeta elle tutulur dramatik bir gerilim sağlıyordu. Ve eser romantizminden hiçbir şey yitirmiyordu. Lucia rolünde soprano Pretty Yende, daha ilk sahneden izleyiciyi avucunun içine alıyor ve bir daha bırakmıyordu. Saflığı inceliği, sesinin en tiz notalardaki titreşimi, soluk alıp verir gibi söylemesi, ışık saçan yüzü, muhteşemdi. Hele delilik sahnesinin sonunda alkışlar dinmek bitmedi. Otoriter despot ağabey rolünde Polonyalı bariton Artur Ruçinski; Lucia’nın sevgilisi Edgardo rolünde sıcacık sesli tenor Pietro Pretti bu eşsiz ziyafeti tamamladılar. Opera filmleri 17 milyonluk İstanbul’da opera izlemek için ya Kadıköy’e gideceksiniz ya da Bakırköy’e... Elbet canlı opera izlemek gibi değil... Ama, New York’taki MET (Metropolitan Operası’nın) prodüksiyonlarını anında Akmerkez Sinema Pink’te izleyebiliyoruz. Şimdi benzer olayı Zorlu yapmaya başlıyor. Londra Kraliyet Operası’nın prodüksiyonlarını beyazperdede izleyiciyle paylaşıyor. Hem de gösterim öncesi Yekta Kara’nın sunumuyla... 23 Kasım’da Zorlu’da Bellini “Norma”... 26 Kasım’da, Akmerkez’de Donizetti “LElisir d’Amore” var... Benden bildirmesi... Ali Deniz Kardelen ‘First Steps’ (Fretmonkey Records) Çanakkaleli genç gitarcı Ali Deniz Kardelen’i ilk kez Evgeny Grinko konserinde önsanatçı olarak izlemiştim. Çalarken büyük keyif alıyor, aynı keyfi izleyiciye kıvrak bir duyguyla havale ediyordu. Yaptığı kısa solo performans ile çok yetenekli olduğunu sergilemiş, gelecekte adını sıkça duyacağımızı hissettirmişti. Aradan çok zaman geçmedi, Ali Deniz bize kendini yeniden hatırlattı, ilk albümü “First Steps” ile. Fingerstyle adı verilen bir gitar tekniğinin memleketteki temsilcisi sıfatına haiz Ali Deniz. Bu tekniğin dünya çapındaki isimleriyle çalışmış, bazı dereceler almış. Bu minval üzere; solo performans ile gerçekleştirilmiş, enstrümantal bir gitar albümü “First Steps.” An cak sadece fingerstyle sözcüğü ile açıklanabilecek, bir tarza ya da teknik gövde gösterisine indirgenebilecek kadar daracık bir alana sığdırılmış bir al büm değil bu. İçinde blues’dan, heavy metale, poptan klasik müziğe uzanan geniş bir skala var. Sahibinin duygusal yoğunluğu, berrak tınısı, melodik ifadeleri, yüksek tekniği, değişken pozisyonları çözüşü, Pat Metheny’nin “New Chautauqua” albümünü anımsatan anlayışı ile parlak bir albüm. Uzun yıllara yayılacağını ümit ettiğimiz bir kariyerin sağlam atılmış ilk adımları... ([email protected]) Van Morrison ‘Keep Me Singing’ (Caroline) En yaratıcı dönemlerinden biriydi ve müzikseverler Van Morrison’ı en çok “Astral Weeks” ya da “Moondance” albümleriyle tanımışlardı. Bir de Patti Smith yorumuyla çok ünlenen “Gloria” şarkısı... Ancak hiç fasıla vermeyen bir mesaisi vardı bu İrlandalı şarkıcısöz yazarının. Müzikal kariyeri elli yılı geride bırakmış olmasına karşın halen de bitmiş değil. “Keep Me Singing”, büyük ustanın 36. stüdyo albümü. Anlaşılan o ki, 71 yaşındaki Morrison’un öfkeli gençlik günleri mazide kalmış. Özlem dolu duyguları dillendiriyor buradaki şarkılarda. Albüm sanki Morrison’un gençliğinde ve Kuzey İrlanda kırsalında geçiyor. Özellikle “Me mory Lane”de açığa çıkan, yeniden umut etmeye duyulan ihtiyaç, ikinci bahar arayışları, hafif ağıt benzeri temalar öne çıkıyor. Mistik bir kendini keşfetme duygusu içinde, kişisel ve edebi derinlikler tahtında yoğun laşan albümün anahtar şarkısı haliyle “Holy Guardian Angel.” Morrison’un sesi gençliğine oranla hafif kayba uğramış olsa da, ruhani etkisi yerli yerinde. Morrison ve albümleri çağdaş poprockfolk tarihinin en gizemli şeyleri olarak varlığını sürdürüyor. Asayiş berkemal; tatlı melodiler, gevşek cazblues tınıları, süslü piyano ve hassas trompet ezgileri eşliğinde. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle