02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Yaşar Kemal Öykü Yarışması Sonuçlandı Nilüfer Belediyesi’nin “2016 Yılın Yazarı Yaşar Kemal” etkinlikleri kapsamında düzenlediği Yaşar Kemal Öykü Yarışması’nda dereceye girenler belli oldu. Yarışmada Fatma Nuran Avcı birincilik, Serenay Sasa ikincilik ve Mehmet Sait Taş kıran üçüncülük ödülüne değer bulundu. Güldem Şahan, Osman Bahadır Çapar ve Hatice Kocabay’ın öykülerine de mansiyon ödülü verildi. Yarışmada birinciye 3 bin TL, ikinciye 2 bin TL, üçüncüye bin TL, mansiyon ödülüne değer görülen 3 kişiye 16 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK ‘Yiğidim aslanım halkın de 750’şer TL para ödülü verilecek. Yarışmanın ödül töreni 2016 Yılın Yazarı Yaşar Kemal Sempozyumu kapsamında düzenlenecek. Ayrıca yarışmaya katılan öykülerden 20’sinin yer alacağı bir de kitap yayımlanacak. l BURSA(Cumhuriyet) Çarşamba 2 Kasım 2016 kalbinde yatıyor’ Köln’deTarıkAkan, Tarık aydınlığı ve Cumhuriyet sevdası Köln Üniversitesi’nin salonu ağzına dek dolu. Sahnede Zülfü Livaneli, Genco Erkal, Ataol Behramoğlu, Rutkay Aziz, Serenad Bağcan, Uğur Bugay, Sunay Akın’ın da aralarında bulunduğu koca bir koro. Piyanosunun başında Fazıl Say... Bir yanımızda Tarık Akan’ın ışık saçan gülüşü, ışık saçan gözleri; bir yanımızda varlığımı borçlu olduğum Atamın dev posteri. Hep birlikte Zülfü’nün bestesini söylüyoruz. Çok değil, ilk dizeden sonra salondan 1500 kişilik koro da bize katılıyor: “Yiğidim aslanım burda yatıyor”. Ben o sözleri “Yiğidim Aslanım, Tarık Akan’ım halkın kalbinde yatıyor” diye duyuyorum. Önümde uzanan karanlığın içinde tek tek ışıklar yanmaya başlıyor. “Ne bir haram yedin, ne cana kıydın” Bir ışık daha, bir ışık daha... “Hiç kimse duymadan hükümler giydin”... En ön sırada Tarık Akan’ın pırıl pırıl çocuklarını ve salonu dolduran gençleri görüyorum... Aydınlık çoğalıyor... “Ekmek kadar temiz su gibi aydın / yitirdiğimiz nice yiğidim aslanım gibi Tarık Akan’ım da halkının kalbinde yatıyor” ... Gözyaşlarıyla sevinç, hasretle umut bir arada. Salon ayağa fırlamış, sahneyle bir olmuş, Tarık Akanı aydınlığı, Cumhuriyeti, Atatürk devrimlerini, Cumhuriyet ilkelerini umudu alkışlıyoruz... Uzun bir günün sonu Bu anlattığım sahne, Cumhuriyet Halk Platformu (CHP) Köln Derneği ile Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın düzen lediği “Bir Cumhuriyet Sevdalısı: Tarık Akan” başlıklı anma gecesinin final sahnesiydi. Çoook uzun bir günün finaliydi. (Köln uçağına binmek üzereyken aldım gazetemin yönetici ve yazarlarına yönelik baskınları, gözaltıları... O andan sonra bedenim programa uydu ama aklım ruhum, tüm benliğim, her zerrem gazetedeydi… Dur Zeynep, okur senden anma törenini paylaşmanı bekliyor. Önce gazeteciliğini yap!) Anma töreni, geceye adını da veren Nebil Özgertürk’ün Tarık Akan belgeseliyle başladı. Gecenin sunuculuğunu da o üstlenmişti... Konukları tek tek tanıtırken sıra gazetecilere gelmişti ki, izleyicilerden biri seslendi “Cumhuriyet’ten kimse yok mu?”. Oysa Ataol ve ben, konuşmacı olduğumuz için adımızı henüz söylememişti. Bu açıklandığında kalkıp selam verdiğimde alkışı duymalıydınız. Bana değil gazeteye! Cdeusmtehkuriyet’e Köln Derneği Başkanı dinamosu, gücü, çalışkan karıncası Günay Çapan açış konuşmasında bu tür etkinlikleri sürdürme vaadi verirken, Nazım Hikmet Vakfı Başkanı Rutkay Aziz, Tarık Akan’ın devrimci ruhunu vurguladı.Can arkadaşının üç kişiye sevdalı olduğunu söyledi: Mustafa Kemal, Nâzım Hikmet ve İlhan Selçuk. “Tarık Akan Cumhuriyet gazetesinin de vazgeçilmez bir neferiydi. Hayatta olsaydı biz, Cumhuriyet gazetesinin bahçesinde olacaktık. Cumhuriyet gazetesine yapılan bu talihsiz uygulamanın bir an önce ortadan kalkdırılmalı!” deyince, salon yine dalgalandı. Tarık Akan’ın oğlu Özgür’den onun sonsuz sevgisini, Ataol Behramoğlu’ndan ona ithaf ettiği “Türkiye güzel yurdum; Türkiye, üzgün Yurdum” şiirini; Sunay Akın’dan sonu mutlak ona ve onu Taş okuluna bağlanan öyküler dinledik. Köln Üniversitesi öğretim üyesi , Kürt dili edebiyatı; Türk dili edebiyatı, Osmanlıca hocası Hüseyin Erdem, Anadolu kültür geleneğiyle başlayıp Tarık Akan’a uzanan bir panorama çiziverdi... Konuşmalar arasına filmlerinden kısacık bölümler yerleştirilmişti. Zülfü Livaneli zaten film müzikleriyle de sahnedeydi. Yaşar Kemal’in “Uzun oğlan”ını anlatırken “Kimi ölenler toprağa gömülür, kimi de halkın kalbine” diyerek bana bu yazının başlık ilhamını verdi. Ben de en açık net birkaç çiçek ve renk dokunuşuyla onun kişiliğini anlatmaya çalıştım. “Yaşasaydı onun için yapılan gecede değil, Cumhuriyet’te olacaktı” dedim... Müzik şiir ses şöleni Gecenin bundan sonrası müzik, şiir ve ses şöleniydi. Fazıl Say piyanosuyla, Serenad Bağcan, o muhteşem sesi ve yorumuyla ; Genco Erkal her daim kendisiyle yarıştığı Nâzım Hikmet yorumlarıyla izleyicileri avuçlarına alıp uçurdular! Serenad’ın seslendirdiği Metin Altıok’un şiiri “Düşerim” i ve sanki masal kuşuna dönüşerek yorumladığı Muhyiddin Abdal’ın “İnsan İnsan” ı... Nazım Hikmet Oratoryosundan Fazıl’ın dehası, Genco’nun ustalığıyla izlediğimiz “Masalların Masalı” ve “Yaşamaya Dair” bölümleri izledi. “Subaşında durmuşuz çınarla ben” diye başlayıp, kedinin, dünyanın, güneşin ve ömrümüzün katıldığı bir şölendi yaşadığımız. Hepsi gittikten sonra salonda, kalbimizde kalan ise Tarık Akan’ın varlığıydı. Gecenin sürprizi olarak sunulan final ise sizlerle yazımın başında paylaştığım sahneydi. Aydınlık, umut dolu, “gece ne kadar karanlık olsa da güneş mutlak doğar”la biten bir geceydi. Öyleyse yola ve direnmeye devam! İstanbul’da çağdaş sanat zamanı... Bu yıl 11. kez kapılarını açan Contemporary Istanbul sanat fuarı 3 6 Kasım tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi ve Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda ziyaretçilerini bekliyor. Cecilia Avendano’nun çalışması... (Detay) Isabel Croxatto Galeri... Dünyadan ve Türkiye’den çağdaş sanat eserlerini sanatseverlerle buluşturmak üzere 2006’da yola çıkan Contemporary İstanbul bu yıl 20 ülkeden 70 galeri ve 520 sanatçının katılımı ve 1500’ü aşkın sanat eseriyle kapılarını açıyor. Etkinliğin basın toplantısında söz alan Contemporary İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli “Gururla dile getirmek isterim ki Contemporary Istanbul bütün dünyadan sanatseverlerin saygısını kazanmış bir sanat fuarı haline geldi” dedi ve ekledi: “Fuarların ikinci bir özelliği de bienallerde olduğu gibi genç sanatçıların ilk kez sunulduğu veya tanınan bir sanatçının yeni bir işinin ilk kez sergilendiği sanat etkinlikleri olmasıdır.” Türkiye’deki gergin ortama atıfta bulunan ve yurtdışından katılımlar için bir hayli uğraştıklarını itiraf eden Güreli “Zor ikna ettik ama geldiler” diyerek durumu özetledi. ‘Önemli olan sanat aşkı’ Contemporary Istanbul İcra Kurulu Üyesi Hasan Bülent Kahraman ise “Fuarı görenle görmeyen bir olmaz” dediği konuşmasında İstanbul’daki çağdaş sanat ortamının New York gibi önemli merkezlerden bir farkı kalmadığını söyledi. Etkinliğin sadece bir fuar değil “Sanatın mihenk taşı” olduğunu da söyleyen Kahraman “İstanbul gibi marka kentler bulundukları ülkelerden farklı bir konumdadır, yukarıdadır ve ileridedir” dedi. Fuarın küratörü MarcOlivier Wahler ise bu yıl başlattıkları ve adını “Koleksiyonerlerin Hikâyeleri” koydukları bölümde Türkiye’deki sanat koleksiyonerlerinin kendi koleksiyonlarından seçtikleri parçaları sergileyecekle Matthias Verginer’in çalışması... rini anlattı ve “Onlara kişisel bir bağ kurdukları eserleri seçmelerini istedik. Bizim için önemli olan sanata, sanat eserine âşık olmak çünkü” dedi. eFuşzaarmseannelıyoelabcieankal ile Solo Shows kapsamında fuar bu yıl aralarında Galeri/Miz’den Mustafa Pancar, Cep Gallery’den Ahmet Sarı, Galeria Senda’dan Ahmet Ertuğ ve Kasia Michalski Gallery’den Agnieszka Brzezanska’nın yer aldığı sanatçıların kişisel projelerini sanatseverlerle buluşturacak. Ayrıca Mimar Fahrettin Aykut’un Contemporary Istanbul için özel olarak hazırlayacağı iç ve dış mekân tasarımlarının yanı sıra Ardan Özmenoğlu tarafından hazırlanan bir enstalasyon da CI Projects bölümünde yer alacak. Fuarla ilgili gelecek yıl itibarıyla hayata geçirilecek bir başka yenilik de etkinliğin zamanlamasına dair bir değişiklik olacak. Contemporary İstanbul bundan böyle, dayanışma ihtiyacının bir uzantısı olarak, İKSV’nin Bienal’iyle eşzamanlı olarak kapılarını açacak. Bu da demek oluyor ki gelecek yıl Contemporary İstanbul her zaman olduğu gibi kasım ayında değil eylül ayında düzenlenecek. l Kültür Servisi Tippi Hedren’in anı kitabı ‘Tippi: A Memoir’ çıktı ‘Hitchcock beni taciz etti’ Alfred Hitchcock’un “Kuşlar” filmindeki rolüyle hafızalara kazınan Tippi Hedren yıllar sonra ünlü sinemacının onu nasıl taciz ettiğini anlattı. Aslında Hedren daha önce de Hitchcock’un ona neler yaptığına dair açıklamalarda bulunmuştu ama piyasaya yeni çıkan “Tippi: A Memoir” başlıklı anı kitabında konuyla ilgili yepyeni ayrıntılara yer verdi. Buna göre korkunun ustası olarak anılan sinemacı, Hedren’i “Kuşlar”daki başrol için seçtiği zamandan itibaren cinsel anlamda taciz etmeye başlamış. Gizli kapı Hedren’in iddiasına göre Alfred Hitchcock filmin oyuncu kadrosuna Tippi Hedren ile konuşmamaları ve dokunmamaları yönünde talimat vermiş. Hedren ayrıca Hitchcock’un limuzininde giderlerken yönetmenin onun üzerine atlayarak kendisini öpmeye çalıştığını da iddia ediyor. Ertesi gün meşhur telefon kulübesi sahnesi çekilirken sözde kırılmaz olması gereken camın mekanik bir ku şun çarpması sonucu kırıldığını anlatan Hedren teknik bir arıza yüzünden sonraki tüm çekimlerin gerçek kuşlarla yapıldığını anlatıyor. Hedren’in 5 gün bo yunca gerçek kuşların saldırılarına maruz kalmasını ise ise Hitchcock’u reddetmiş olmasının intikamı olarak yorumluyor. Birlikte çalıştıkları bir sonraki filmde (Marnie Hırsız Kız) ise Hitchcock’un onu taciz etmeyi sürdürdüğünü hatta oyuncunun soyunma odasını kendi çalışma ofisi nin bitişiğine yaptırdığını anlatıyor. l Kültür Servisi vÜenisvaenrasitt.e.. Üniversitelerin sanatı, özellikle klasik müziği desteklemeleri kültür dünyamız adına çok önemli. Hele üniversitenin adı altında, öğretim üyeleri ve öğrencileri tarafından kurulmuş müzik toplulukları, okul içinde olduğu kadar çevrede de ayrı bir işlev görürler. Bilkent’in, bir zamanlar, Prof. Ersin Onay başkanlığında kurduğu, BASSO başlıklı akademik orkestrası, bu konuda güzel bir örnek olmuştu. Bildiğimiz diğer üniversite orkestraları, Hacettepe Senfoni, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Senfoni, İzmir Dokuz Eylül Senfoni ve Trakya Balkan Senfoni olarak sayılabilir. 1998’de kurulan Mersin Üniversitesi Akademik Oda Orkestrası da “akademik” topluluğuna yeni mezunlarını ve başarılı öğrencilerini ekleyerek bugüne kadar gelişti. Öğrencilerin, kendi içlerinden çıkan sanatçı hocalarıyla aynı ortamı paylaşmaları onlar adına güven verici ve özendirici. Bu topluluk kurulduğu günden beri birkaç ilke edinmiş: örneğin, evrensel müziği sevdirmek, genç yeteneklere kapılar açmak, çağdaş yapıtları ve Türk bestelerini tanıtmak ve en önemlisi, Mersin’in kent olarak aydınlık yüzü olmak, gibi. Üniversite bünyesinde yapılan keman, piyano ve viyolonsel yarışmalarında derece alan gençlere de orkestrada olanaklar tanıyorlar. Yeni yazılmış veya hiç seslendirilmemiş yapıtları çalıp, kayıt ediyorlar. Bu kayıtlar da çağdaş Türk müziği dağarcığında, başvuru niteliğinde yerlerini aldılar. Orkestranın kurucu üyeleri MünifPelin Akalın ve SelahattinEbru Yünkuş. Şefleri viyolonsel sanatçısı Münif Akalın, 1998’den beri topluluğu çalıştırıyor. Bu orkestranın iki şansı var: Birincisi böylesine kendini adamış bir şefle çalışmak, diğeri de her yeni gelen rektörün onları desteklemesi. Geçen hafta bu topluluk Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall konserleri serisinde çaldı ve büyük alkış aldı. Öncelikle programa seçilen yapıtlar, sonra da özenli yorumları dikkat çekiciydi. Konserin solisti şu sıralarda aldığı ödüllerle parlayan, Berlin Filarmoni’nin bünyesindeki Karajan okuluna seçilen ve bir zamanlar bu orkestranın öğrenci üyesi olan, kemancı Alican Süner’di. Alican, Mendelssohn’un 12 yaşında yazdığı keman konçertosunu büyük bir duyarlılık ve olgunlukla seslendirdi. Orkestra ikinci yarıda Mersin’in bestecisi Nevit Kodallı’ya Largo Cantabile ile saygılarını yolladı. İki İngiliz bestecisine, Gustav Holst (St.Paul Süiti) ve Benjamin Britten (Basit Senfoni), unutulmaz yorumlar getirdiler. Dinamiklerde ve tempolarda her bir yaylı çalgı grubunun ne kadar özenle çalıştığı belli oluyordu. Üniversitelerin aydınlık yöneticileri, yalnız müfredatla değil, özellikle evrensel sanata açtıkları kapılarla öğrencilerin daha iyi eğitim alacaklarını bilen yöneticilerdir. Dostları Üstün Akmen’i andı Sahne sanatları eleştirmeni, yazar Üstün Akmen İtalyan Kültür Merkezi’nde önceki gün düzenlenen etkinlikle anıldı. Tiyatro sanatçısı Aslı Öngören’in açılış konuşmasını yaparak sunduğu törende Akmen’in eşi Şaylan Akmen, üyesi olduğu İtalyan Liseliler Derneği Başkanı Ali Onaran, duayen gazeteci Hıfzı Topuz, akademisyen Füsun Baykara özlem ve anılarını paylaştılar, Üstün Akmen’in sadece tiyatro eleştirmeni olmadığının, kültür mirasımıza kahramanca sahip çıkan bir aydın olduğunun altını çizdiler. Etkinliğe tiyatro sanatçıları Dilek Türker ve Orhan Alkaya da katıldılar. Etkinlik ses sanatcısı Sema Moritz ve besteci piyanist Çiğdem Erken’in dinletileriyle noktalandı. l Kültür Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle