23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 27 Ekim 2016 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Demirtaş da dosyada haber 11 Kışanak ve Anlı’nın gözaltına alınmasına gerekçe olarak gösterilen DTK kongresi nedeniyle HDP Eş Genel Başkanları ve üç milletvekili hakkında fezleke hazırlanmıştı Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak’ın gözaltına alınma gerekçelerinin başında DTK kongresi bulunuyor. HDP, DBP, HDK’nin katılımıyla 2627 Aralık 2015’te düzenlenen DTK kongresinde özerklik konusunda tartışılan bazı ka rarlar alınmıştı. Kongre nin ardından henüz doku nulmazlıklar kaldırılma dan Şubat 2016 tarihin de TBMM’ye çok kapsamlı MAHMUT LICALI bir fezleke gönderilmişti. Diyarbakır Cumhuri yet Başsavcılığı tarafın dan hazırlanan fezlekede, DTK kongresine katılan HDP Eşbaşkan ları Selahattin Demirtaş ve Figen Yük sekdağ ile milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçü ve Selma Irmak hakkında “halkı kin ve düşmanlığa ala nen tahrik etmek, silahlı terör örgütü ne üye olmak” suçlamaları yöneltiliyor. Fezlekede söz konusu isimlerin kong re dolayısıyla basına verdikleri demeçler ile kongrede yaptıkları konuşmalar delil olarak yer alıyor. Fezleke özeti 83 say fadan oluşurken, ekleriyle birlikte 900 sayfayı buluyor. Dokunulmazlığın kal dırılmasının ardından fezleke hakkında vekillere ifade çağrıları da yapılmıştı. Yüksek 5 ay yattı Kışanak’ın gözaltı gerekçelerinin ba Komisyonda kavga şında DTK kongresine katılmasının ve kongrede yaptığı açıklamaların olması, HDP kulislerinde kongre nedeniyle haklarında fezleke düzenlenen isimler için de benzer bir sürecin yürütülebileceği yorumlarına neden oldu. DTK kongresi nedeniyle DBP Eşbaşkanı Kamu Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak’ın önceki gün gözaltına alınmadan önce bilgi vermek üzere geldiği TBMM Darbe Araştırma Komisyonu’nun dünkü toplantısında kavga çıktı. Komisyon üyesi HDP’li Mithat Sancar, Kışanak ile ilgili konuşmak için söz istedi. AKP’li Başkan Reşat Petek verdi. CHP’li üye Sezgin Tanrıkulu da Petek’e, “Siz komisyon başkanısınız sınıf başkanı değilsiniz” dedi. HDP’liler Petek’in söz vermemesi üzerine toplantı salonunu terk etti. Tartışma sonrası Meclis’te basın toplantısı düzenleyen Petek, “HDP’li milletvekilerinin komisyon toplantısını provoke ettiklerini” savundu. Ken ran Yüksek, mayıs ayında tutuklanmış; ise gündem dışında söz vermenin usülsüz ol disine ve komisyon üyelerine ‘darbeci’ ve 5 ay sonra ekim ayında tahliye edilmişti. HDP’nin geçen haftalarda düzenlediği toplantıda özellikle Kasım ayı içerisinde milletvekillerine yönelik zorla getirme uygulamalarının yaşanabileceği dile getirilmişti. HDP Eşbaşkanı Demirtaş da geçen hafta yaptığı açıklamada, kasım ayı içerisinde zorla getirmelerin gündeme gelebileceğine işaret etmişti. l ANKARA duğu gerekçesiyle Sancar’ı reddetti. Bunun üzerine komisyona gelen çok sayıda HDP’li, Petek’e tepki gösterdi. Petek’in üzerine doğru yürüyen HDP’liler, “Siz talimat verdiniz. Bu komisyon talimat verdi. Bir belediye başkanı buradan çıkınca gözaltına alındı. Bu komisyon darbeleri araştırmak için değil meşrulaştırmak için kullanılıyor. Meclis’e darbe yapıyorsunuz. Siz darbecisiniz” eleştirilerini yöneltti. Petek ise HDP’lilere “Şov yapıyorsunuz” karşılığını ‘Gültan Kışanak’ın gözaltına alınma talimatını siz verdiniz’ denilerek iftira atıldığını söyleyen Petek, gözaltı olayından toplantı bittikten sonra haberdar olduklarını savundu. Petek, Kışanak’ın “komisyonda dinlendikten sonra gözaltına alınmasının manidar olup olmadığına ilişkin bir soruya” ise “Yargının bir soruşturmasına müdahalemiz olmamıştır, olamaz. Yorum yapmamız dahi doğru değildir” yanıtını verdi. 90 model demokrasi Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak’ın TBMM Darbe Komisyonu’na bilgi verdikten sonra gözaltına alınması ve haklarında “tutuklanma, zorla götürme” furyası başlayacağından endişe edilen HDP’lilerin durumu, 1994’deki “DEP süreci”ni akıllara getirdi. DEP süreci şöyle işledi: 20 Ekim 1991’de SHP listelerinden parlamentoya giren Leyla Zana, 6 Kasım’daki yemin töreninde, kürsüye “sarı kırmızıyeşil renkli fularla” çıktı ve okuduğu yemin metnini Kürtçe olarak yineledi. Hatip Dicle de isteyerek değil baskı ve zor altında yemin ettiğini söyledi. İki milletvekili, yeminlerinin geçerli görülmemesi üzerine yeniden yemin etmek zorunda kaldı. Kısa süre sonra HEP kontenjanından parlamentoya giren milletvekilleri SHP’den istifa etti ve HEP de Anayasa Mahkemesi’nce kapatıldığı için Demokrasi Partisi’ni (DEP) kurdular. DEP Genel Başkanlığına seçilen Hatip Dicle’nin Tuzla’da bombalı bir saldırı sonucu askeri okul öğrencilerinin öldürülmesi olayı için, “Savaşta bu tür şeyler olur” açıklaması ve sonrasındaki gelişmeler gerilimi tırmandırdı. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in öncülük ettiği girişim sonucu DEP milletvekilleri Dicle, Zana, Orhan Doğan, Ahmet Türk, Sırrı Sakık, Mahmut Alınak’ın dokunulmazlıkları 2 Mart 1994’te kaldırıldı, DEP milletvekilleri 4 ay süren yargılamanın ardından 15’er yıl hapis cezasına çarptırıldı. ORHAN DOĞAN LEYLA ZANA DEP kapatıldıktan sonra Selim Sadak ve Sedat Yurttaş’ın da dokunulmazlıkları kaldırılanlar listesine eklendi. 15’er yıl ceza aldılar Dokunulmazlıkları kaldırıldıktan sonra TBMM çıkışında gözaltına alınan 6 DEP’li Emniyet’teki sorgularının tamamlanmasının ardından tutuklanarak Ulucanlar Cezaevi’ne konuldu. Orhan Doğan’ın polis tarafından başına bastırılarak polis otosuna bindirilmesi hafızalara kazınan fotoğraf karesi olarak kaldı. 8 Aralık 1994’te 8 DEP milletvekili, “PKK’ye yardım ve yataklık ettikleri” gerekçesiyle 15’er yıl hapis cezasına mahkum edildi. Yargıtay kararıyla Yurttaş, Alınak, Sakık ve Ahmet Türk beraat etti ve tahliye edildi. AİHM kararıyla yeniden yargılanmasına karar verilen Zana, Doğan, Dicle ve Sadak, Yargıtay’ın 2004 kararıyla tahliye edildi. Zana, yeniden milletvekili olarak parlamentoya döndü. Ancak, 1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra “milletvekili yemini geçersiz sayıldığı” için parlamento faaliyetlerine katılamıyor. l ANKARA / Cumhuriyet MECLİS’TE GERİLİM HDP kürsüye kelepçe bıraktı TBMM Genel Kurulu’nda Diyarbakır Belediye Başkanı Gültan Kışanak ile Eşbaşkan Fırat Anlı’nın gözaltına alınmaları nedeniyle AKP ve HDP arasında tartışma çıktı. TBMM Başkanvekili Pervin Buldan, Kışanak ve Anlı’nın gözaltına alınmalarıyla ilgili “Bu haksız ve hukuksuz gözaltıların bir an önce son bulmasını istiyorum” dedi. AKP Grup Başkanvekili Mehmet Muş ise Buldan’a “Şu an TBMM’yi temsil ediyorsunuz. Kendinize göre ‘hukuksuzdur’ veya ‘hukukludur’ diyemezsiniz, böyle bir hakkınız yok” tepkisini gösterdi. Buldan, Muş’a “Sizin bana müdahale etme hakkınız yok” diye yanıt verince tansiyon yükseldi. AKP’li milletvekilleri Buldan’a “Onu söyleme makamı değil orası” şeklinde laf atarken, Buldan, Muş’un “Meclis Başkanlık Divanı’na müdahalede bulunduğunu” belirtti. HDP Milletvekili Meral Danış Beştaş, gözaltıları “Diyarbakır halkına yapılan bir darbe” olarak nitelendirdi. Elindeki kelepçeleri göstererek, “Zorbalıkla, zulümle, baskıyla ve işkenceyle bu ülkeyi yönetmeye çalışıyorsunuz” diyen Beştaş, Bakanlar Kurulu sıralarındaki Başbakan’ın oturduğu masaya kelepçeyi bıraktı. AKP’li Sait Yüce, kelepçeyi alarak, Beştaş’ın oturduğu masaya bıraktı. HDP’liler Yüce’ye, “Götür, götür, sana lazım olur” tepkisini gösterdi. Beştaş da “Siz o kelepçeyle siyaset yapıyorsunuz, o kelepçe de sizin gücünüz. Herkese bu kelepçeyi takarak ülkeyi tam bir darbe rejimine dönüştürdünüz” dedi. Beştaş, ayrıca kelepçelerden birini de kürsüye bıraktı. AKP’li Muş, kavasları çağırarak, kürsüden kelepçeyi almalarını istedi. l ANKARA / Cumhuriyet Bu çılgın proje bizi mahvedecek Diyarbakır Belediye Başkanı Gültan Kışanak’ın Yüce Meclis’in davetiyle darbe komisyonunda ifade verdikten hemen sonra gözaltına alınması, sadece demokrasi açısından bir felaket değil, aynı zamanda akla ziyan bir durum. Kışanak da diğer belediye eş başkanı Fırat Anlı da Kürt siyasi hareketi içinde “makul” ve “sağduyuyu” temsil eden isimler. Uzlaşmacı, medeni insanlar. HDP’nin yüzde 73 oy aldığı bir yerde halkı doğrudan temsil eden insanların gözaltına alınması, nasıl bir stratejiyle açıklanabilir? Hangi devlet nasıl bir ruh haliyle bunu yapar? Sanırım strateji ortada. Putin’in Grozni’de yaptığına benzer bir bastırma harekâtı. Kürtleri ve diğer muhalif kesimleri olabildiğince ezmek, Kürt şehirlerini fiziken değiştirmek, CHP’yi izole etmek, internetten sokağa, sosyal direnç alanlarını zayıflatmak ve sonunda başkanlık seçimlerine gitmek. Tam anlamıyla bir çılgın proje! Peki, devlet aklı? Birileri o 8 saat boyunca karşılıklı bakışıp portakal suyu ve çay içilen MGK toplantılarında çıkıp böyle bodoslama gitmenin uzun vadede Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü tehdit ettiğini anlatmıyor mu? Hiç mi tarih bilinci, dünya okuması yok bu toplantılara katılan bıyıklı göbekli amcaların? Hani, “Şırnak’ı, Nusaybin’i, Cizre’yi insansızlaştırırsak bile bir kuşak sonra başımıza daha büyük bir Kürt sorunu çıkar” gibisinden bir değerlendirme yapan da yok mu? Muhtemelen yok. Devlet denilen tuhaf aygıt, akılcı parametrelerle işlemez. Fazla kutsanacak bir yanı da yoktur. Ankara’da 4 yıl yaşadım, yıllardır da gazeteci olarak her türlü bürokrasiyle hemhal olmuş biriyim. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Devlet aklı diye ulvi bir zekâ yok. Ara sıra kısa dönemli parlak fikirleri olan birilerinin sözü dinlendiği oluyor. Nadiren. Ancak ekseriyetle vasatın hâkim olduğu, evet efendimsepet efendim’in ödüllendirildiği yerlerdir bu devletin basamaklarını oluşturan kurumlar, bakanlar, bürokratlar. “Devlet aklı” yerine daha basit, daha primitif refleksler var. Alevilere, Kürtlere ve artan bir biçimde AKP’li olmayanlara kötü gözle bakan, her daim tutuklama ve operasyondan yana, dar ufuklu, yaratıcılığı olmayan, ezikliğini zorbalıkla kamufle eden, gezegenden kopuk yaşayan, dünyayı anlayamayan kurumlardır bunlar. Ara sıra toplumda bir pırıltı belirdiğinde de buna kuşkuyla bakarlar... Şaşırmamak lazım; MHP’nin iktidar ortağı olduğu günleri yaşıyoruz. Diğer yorumcuların aksine bendeniz MHP’nin başkanlık sisteminin yolunu açmasına hiç mi hiç şaşırmadım. MHP muhalefette, ancak fikirleri iktidarda. Şu anda Türkiye’yi yöneten irade, sorunlara MHP’den farklı bakmıyor. Kürt meselesinde de diğer konularda da MHP’nin istediğini yapıyor. Devlet Bahçeli, AKP’ye şimdi destek olmasın da ne zaman olsun! Bütün bunlara bir de Suriye ve Irak’taki emperyal özlemleri de eklersek, Türkiye’nin işi kolay değil. Önümüzdeki dönem hayli çalkantılı geçecek. Bu çılgın proje, bizi felakete sürükleyecek. CEVAP VE DÜZELTME >> Baş tarafı 1’de yalan bilgiler verilmiştir. Bahsi geçen yazar, tarafımla temasa geçerek bilgi almak yerine bilinçli olarak Cumhurbaşkanı’na yakın gördüğü işadamları ile ilgili olarak hazırladığı karalayıcı yazı dizisinde şahsımla ilgili de yalan ve yanıltıcı bilgiler vermiştir. Yazar ilk olarak hiçbir ilişkim olmadığı halde Lübnan asıllı olduğumu iddia etmiştir. Yazar yalan olarak 12 Nisan 2000 tarihinde Doğan Holding ve İş Bankası’ndan iki şahısla Bahama’larda bir şirket kurduğumu yazmıştır. Bahsi geçen tarihte veya daha sonra Doğan Holding veya İş Bankası’ndan herhangi birileriyle şirket kurmadım. Gerçekte Petrol Ofisi A.Ş.’nin özelleştirilmesinden sonra Ekim 2001 tarihinde, yurtdışında uluslararası petrol piyasalarında faaliyet gösterecek ve Türk bayrağını dalgalandıracak ilk şirkette görev yapmak üzere petrol piyasalarındaki tecrübem dolayısıyla teklif aldım. Bu göre vi Ocak 2005’e kadar yaptım. Bu süre içinde şirketin uluslararası piyasalarda başarılı petrol ticaretini gerçekleştirmek yanısıra mesaimin önemli bir bölümünü ve hafta sonlarımı genç Türk’lerin sektörde eğitimi için harcadım. Yazar karalayıcı olarak tarafım için “adı ise son dönemde Türkiye’de pek iyi anılmıyor” ifadesini kullanmıştır. Bunu kendi kötü amacı dışında neye dayandırdığı belli değildir. Yazar yine yalan olarak tarafımın Petrol Ofisi’nde örgütlü şekilde “akaryakıt kaçakçılığı” yapıldığına ilişkin iddianamede şüpheli olduğumu belirtiyor. Petrol Ofisi ile ilgili bir “akaryakıt kaçakçılığı” iddianamesi yoktur. Gerçekte dava konusu Petrol Ofisi’nin kanunlara uygun olarak yaptığı ithalatta eksik vergi ödemiş olduğu iddiası ile ilgilidir. Tarafımın Petrol Ofisi A.Ş.’nin ödediği vergilerle hiçbir alakası olmadığı gibi ayrıca Türkiye’ye petrol ithalatında vergi oranı 0% olup herhangi bir vergi kaybı söz konusu değildir. Yazar tüm bunları bilmesine rağmen yazısında tarafımı karalamak amacıyla “kaçakçı lık şüphelisi ortak” ifadesini büyük puntolarla kullanmıştır. Yazar daha sonra kurmuş olduğum Stellar Oil Trading Ltd. şirketinin 2006 yılındaki Petkim nafta ihalesinin, toplam senelik ithalatının %4’üne tekabül eden kısmını kazanmasında şaibe varmış ve özelleştirmeden önce olmasının şüpheli olduğu kanaatini uyandıracak ifadeler kullanmıştır. Yazar gerçekte önemli herhangi bir belge olmadığını ve hiçbir belgenin imhasını istemediğimi bildiği halde gizli belgeler olduğu imajını vermek ve şaibe uyandırmak amacıyla Mossack Fonseca firmasının tarafıma “önemli” bir belgenin yok edilip gerekip gerekmediğini sorduğunu yazıyor. Yazar sayın Remzi Gür’le kurmuş olduğum şirkete ise yine karalayıcı şekilde ne demek olduğunu anlamadığım “tabela şirketi” tabirini kullanıyor. Kendim PetroChina’da görev yaparken tanıştığım sayın Remzi Gür, sektördeki tecrübem ve kendilerinin de uluslararası piyasalarda petrol ticareti yapmak amacında olmaları sebebiyle bir şirket kurulmasını teklif et mişti. Ancak kısa süre içinde petrol ticaretinde gerekli sermayenin yüksek olması sebebiyle bir faaliyet yapılmadan şirket kapatıldı. Yazar bir iş teşebbüsü yapılmasını bir suç gibi sunuyor. Yazar yazı dizisinde medyada “Panama Belgeleri” olarak adlandırılan çalıntı belgelerden derlediği bilgileri kullanıyor. Bilindiği gibi “Panama Belgeleri”inde ismi geçen şirketler tamamen kanunlara uygun olarak kurulmuştur. Bunlardan sadece küçük bir kısmı her ülkedeki şirketler gibi kanunsuz işler yapmış olabilirler. Bu sebeple bu belgelerde ismi geçen şirketleri ve şahısları sebepsiz yere karalamak suçtur. Yazar kötü niyetli olduğunu ayrıca yazı dizisinde, “Panama belgeleri”nde ismi geçen” şirketlerin sadece hiçbir ilişkim olmayan, Cumhurbaşkanı’na yakın olduğunu farz ettiği iş adamlarına ait olduğu algısını vererek gösteriyor. Aslında elindeki “Panama Belgeleri”nde Cumhuriyet gazetesi yayın yönetmeni Can Dündar’ın dostu merhum Mehmet Ali Bi rand ve Türkiye’nin en büyük kuruluşu Koç Holding’in yanısıra ülkemizin önde gelen birçok kişi ve kuruluşunun da aynı avukatlık firması kanalıyla şirket kurdukları bilgisi yer alıyor. Gazetecilik ahlakına ve yasalarına sığmayan bu yazı sadece benim onur ve şerefime zarar vermekle kalmamış ayrıca ailem ve çocuklarımı kötü yönde etki etmiştir. Hayatı boyunca şerefi ve haysiyetiyle çalışmış, her kanuna harfiyen uymuş bir kişiyi karalamak, lekelemek, çamur atmak ahlaksızlıktır ve suçtur. Gazetecilik ismi altında müfterilik yapan Pelin Ünker gibi kişiler ve sorumlu müdürleri gerçek gazetecilerin de itibarlarını zedelemektedirler. Cumhuriyet gazetesi, yazının yazarı, gazetenin genel yayın yönetmeni, yazıişleri müdürü, sorumlu müdürü ve diğer sorumluları ile, yazıyı yayınlayan web sitesinin sorumluları hakkında tüm kanuni haklarımı mahfuz tuttuğumu ve cezalandırılmaları için kanuni yollara başvuracağımı beyan ederim. Ömer Lütfi İskefyeli C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle