18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 25 Ekim 2016 TASARIM: SERPİL ÜNAY Cumhuriyet’in ‘Vefa’sını yıkmak mı? Proje okullar kapsamında Vefa Lisesi de var. Vefa Lisesi tarihimizde ilk sivil Türk lisesi olarak 1872’de eğitime başlamıştır. Önce Vefa İdadisi, 1908’de Vefa Sultanisi, 1924’te Vefa Lisesi adını aldı. Cumhuriyet’in kuruluşunu hazırlayan devlet adamları, düşünürler, bilim insanları ve sanatçılar Vefa’dan yetiştiler. Yahya Kemal Beyatlı, Reşat Nuri Güntekin, Mehmet Akif, Hasan Âli Yücel, İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, Şemsettin Günaltay, Reşat Ekrem Koçu, Ekrem Akurgal, Feridun Fazıl Tülbentçi, Süheyl Ünver, Sıddık Sami Onar, İsmail Kazım Gürkan, Elif Naci, Yusuf Ziya Ortaç ve niceleri: Cumhuriyet’in kimliğini, felsefesini, hayata çıkışını sağlayan bu insanlar Vefa abidesinin armağanıdır. Şimdi siz yakın tarihimizin oluşumuna imzasını atan bir kurumu tasfiyeye kalkıyorsunuz. Vefa Lisesi ve diğer ünlü birkaç lisemiz zaten kendileri “proje olmuşlar” ve tarihe imzalarını atmışlardır. Siz şimdi, bu uygarlık projesine “Sizin projenizdi, bizim projemiz başka” diyerek bu abide kurumları yok etmeye kalkıyorsunuz. IŞİD’in Suriye’deki insanlık ve uygarlık anıtlarını yok ettiği gibi, Vefa’yı, Kabataş’ı, İstanbul Erkek Lisesi’ni silmeye çalışıyorsunuz. Bu zihniyetin IŞİD’in yaptıklarından farkı yoktur. Uygar, çağdaş ve akılcı dünyaya uzanan elleri kırmak; istediğiniz bu mu? Türkiye tek örnek Karanlıklara gömülmüş, emperyalizmin kucağında mezhep ve cemaat savaşlarına sürüklenmiş Müslüman dünyada bunlara karşı direnmiş tek örnek olan Atatürk Türkiyesi’nin kurumlarını bir bir yok ederek bizi, diğerlerine mi benzetmek istiyorsunuz? İslam dünyasının bugün içine düştüğü (ve düşürüldüğü) felakette esas neden “siyasetin, ekonominin, kültürün ve yaşam tarzının” tamamen dini (ve dinci) örgütlenmeler üzerine oturtulmasıdır. Cemaatler, aşiretler, şeyhler, şıhlar, padişahlar karmaşasına gırtlağına kadar gömülmüş 57 İslam ülkesinde tek istisna Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti oldu. Şimdi bunu yok etmeye çalışanlar Bangladeş’ten Afganistan’a, Körfez’den Fas’a bu dünyanın haline baksınlar: Türkiye’yi bu felaketler dünyasının bir parçası mı yapmak istiyorsunuz? Vefa Lisesi, bu karanlık dünyaya açılmış bir aydınlık kapısıdır. Vefa koca ülkede, 1872 yılında kurulmuş tek ve ilk Türkçe eğitim yapan kurum oldu. Ülkenin kurtuluşunda, kuruluşunda, gelişmesinde katkı yapan düşünürleri, sanatçıları, edebiyatçıları, bilim insanlarını yetiştirdi. Yakın tarihimizdeki bu mücevher taşı adeta bir “müze” niteliğindedir. Yetiştirdiği insanlar Cumhuriyet’in temel taşlarını oluşturdular. Vefa Lisesi ve diğerlerini “proje okul” kapsamına alarak tasfiye etmek, “çağdaşlığa, uygarlığa, bilime, akılcılığa ve demokrasiye karşı çıkmakla eş anlamlıdır”. Hocalarım Reşat Ekrem Koçu, Belkıs Enöktem, Süheyla Berker, İhsan Irk ve diğerlerinin herhalde kemikleri sızlıyordur. Mehmet Akif’in “İstiklal Marşı”ndan, Ata’nın “Nutuk”undan ders almadınız mı, yazıklar olsun... ON NUMARA 05, 07, 11, 13, 15, 17, 22, 34, 36, 42, 44, 46, 48, 51, 57, 63, 64, 65, 69, 72, 73 ve 78 10 BİLEN: 285 bin 577’şer TL (1 kişi) 9 BİLEN: 2 bin 974’er TL 8 BİLEN:127.50’şer TL 7 BİLEN: 24.85’şer TL 6 BİLEN: 4.20’şer TL HİÇBİR NUMARAYI DOĞRU TAHMİN EDEMEYEN: 3.20’şer TL 25 EKİM 2016 SAYI: 33256 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.54 05.38 06.00 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.20 12.55 15.48 07.03 12.40 15.34 07.23 13.02 16.00 Akşam 18.18 18.04 18.30 Yatsı 19.38 19.22 19.46 yorum 13 Türkiye Cumhuriyeti’nin “1” numarası ne demişti? “Tarihte bize ne yaptılar? 1920’de bize Sevr’i gösterdiler. 1923’te Lozan’a bizi razı ettiler. Birileri de Lozan’ı ‘zafer’ diye yutturmaya çalıştı! O anlaşmada masaya oturanlar, o anlaşmanın hakkını vermediler!” Önceki hafta bir başka konuşmasında da “Fiziki sınırlarımız var, ama gönülde yatan sınırlarımız da var!” Cumartesi günü de Bursa’da şöyle konuştu: “Tarihin en büyük devletlerinden birisi olan Osmanlılardır. Biz 20 milyon km2’den 780 bin km2’ye geldik. Nereden nereye? Bu devletin sınırlarını gönüllü olarak kabul etmiş de değiliz! Uzun zamandır yaşadığımız kesintisiz savaşların, kayıpların etkisiyle biraz nefes alabilmek için o dönemde buna ‘tamam’ denmiş olabilir. Asıl yanlış, dönemin tartışmalı şartları içinde yapılan bu fedakârlığa teslim olup, devlet ve toplum hayatını buna göre inşa etmeye kalkışmaktır. Biz bunu kabul etmiyoruz. Bu yanlış tarih ve medeniyet algısından vazgeçilmesi gerektiğini söylüyoruz…” HHH 20. yy’ın başlarında, İngilizler ve Fransızlar, yöremizde “etnik mozaikleri” kullanarak, “böl ve yönet siyasasını” uyguladılar. Arap ülkelerinde başardılar ancak Mustafa Kemal Atatürk’ü yenemediler. 21. yy’da İngilizlerin yerini Amerikalılar aldı. “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” adıyla bir tezgâhı sahneye koydular. Bizimkini de “eşbaşkan” ilan ettiler. Sonra neler oldu? Dost ülke Libya’da ayaklanma çıkarıldı. Türk donanması ayaklananlara yardım için Libya’ya gönderildi. Muammer Kaddafi linç edildi. Türk müteahhitleri işsiz kaldı. Bizimki 2011’de Mısır’a ziyaretinde “laiklik ve demokrasi” derken, 2012’de gidişinde Kuran’dan ayetler okuyor, “laiklik ve demokrasi” kavramlarına değin ÖzAgecanr Kavşak Otomania! (4) miyor, ayaklanmadan sonra “Rabia” işaretini her fırsatta kullanıyordu. Sonrasında, olan Mısır’daki Türk işadamlarına olmadı mı? “Kardeşim” dediği Beşar Esad ile ailecek Bodrum’da “mavi yolculuk” yaparken, sonrasında Suriye Cumhurbaşkanı’nın muhaliflerine MİT TIR’ları ile silahlar gönderdi. Kürtler örgütlenerek güçlendi. Aşırı dinciler, Esad’a karşı “Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD)” terör örgütünü kurdular. Suriye karıştı. 2 milyon Suriyeli Türkiye’ye sığındı. Türkiye Irak’tan gelenlerle birlikte sığınmacılara 25 milyar dolar (75 milyar TL) harcadı. Sultan, şimdi çare olarak 711 km’lik sınırı, dünyanın en uzun 3. duvarı ile örtmeye başladı. Irak’ta yasal Bağdat yönetimi dışlandı. Ortadoğu’da Amerikalıların desteği ile “Büyük Kürt Devletini” kurma peşinde olan Mesud Barzani’yi, son olarak birkaç ay önce Ankara’da “külliyesinde” ağırladı, 2013’te birlikte Diyarbakır’da (!) gövde gösterisi yaptı. Yasal Irak yönetimini dışlayıp yöredeki petrolü, Enerji Bakanı yaptığı damadının da ortağı olduğu şirket aracılığı ile Türkiye üzerinden pazarlama yoluna git ti. Kandil’deki PKK, Türkiye’de çeşitli terör eylemlerini sürdürüyor. Peki, PKK silahlarının ve Kandil harcamalarının parasını nereden buluyor? Suriye’deki Kürt PYD Özgen Acaörgütünün bütçesini kim karşılıyor? Elbette Akdeniz’e ulaşmak isteyen Barzani’den ve ABD’den geliyor! HHH Eskiden şöyle bir halk türküsü vardı: “Rüzgârın eser serin kırların kokusu dolu / Bir kaval çalar hazin hazin tozlanır köy yolu / Aslan yürekli köy yiğitleri kurası çıkar orduya koşar. / Yârin çavuş olur döner geri, ağlama nazlı yâr.” Günümüzde son mısra artık şöyle söylenir oldu: “Yârin şehit olur dönmez geri, ağla nazlı yâr!” Fransız Le Monde gazetesinin Türkiye temsilcisi Guillaume Perrier, son yazısında şöyle diyor: “Türkiye politikasında ‘ikili’ oynayıp, kurnazlık ettiğini sanan Amerika’nın bu senaryoyu düşünmesini isterim, doğrusu. Türkiye’de yaklaştığı görülen kanlı bir çatışmanın, bütün dünyayı yakması sandığınız kadar uzak bir ihtimal değil!” Bir Rus karikatürü de bu gerçeği yansıtıyor! (Devam edecek) Bir Rus karikatürü. Musul’a bakarkenOlaylar ve GOrUSler EDİTÖR:NAZANÖZCAN [email protected] OSMAN KORUTÜRK E .Büyükelçi (Oslo, Tahran, Berlin, Paris, Irak Özel Temsilcisi) SELİM KARAOSMANOĞLU E. Büyükelçi (Bağdat, Abu Dabi, Tahran) Genelde Irak ve özelde Musul etrafında yaşanan gelişmelerin hukuki, siyasi ve askeri boyutları yakın çevremizin istikrarını, bölgede bazı sınır değişikliklerini de gündeme getirebilecek şekilde tehlikeye sokuyor. Türkiye bu gelişmeleri doğru parametreler içinde, ‘reel politik’ temelinde değerlendirebilmek, bu hayati konuda ulusal çıkarlarımızı tehlikeye sokmayacak doğru ve gerçekçi pozisyonlar almak zorunda. İç politikaya oynuyorlar Ancak görünen o ki, sorumlu makamlar Irak ve Musul konularını, daha çok iç politikaya endeksli bilinçli bir algı operasyonu kapsamında, kamuoyu önünde duygusal ve hamasi beyanlarla işliyor, gerçekleşmesi mümkün olmayan hedefler açıklayarak uluslararası alanda ülkemizin hukuki ve siyasi konumunu zaafa uğratıyor. Irak konusunda izlenecek politikaların sonuç alıcı ve sürdürülebilir olmasının temel koşullarının başında Irak’ın iç dinamiklerinin doğru bilinmesi ve uluslararası konjonktürün doğru okunması geliyor. Irak’taki aşiretler Bu bağlamda, Irak’taki aşiret olgusu ile ülkenin etnik yapısı, dinsel ve mezhepsel bileşimi önemli unsurlar. Unutulmamalı ki, Irak’ta Şii ve Sünni mezheplerine mensup büyük Müslüman kitlenin yanı sıra kadim Arap Hıristiyan kiliselerine mensup genişçe bir dini azınlık ile başta Ezidiler olmak üzere farklı dinsel topluluklar da mevcut. Irak’taki tüm dini grupların ülke içinde gelişigüzel dağılmış, birçok yerde iç içe geçmiş kutsal mekânları bulunuyor. Keza Irak’ın ağırlıklı olarak Araplar, Kürtler ve Türkmenlerden oluşan ve Asuriler, Şabekler gibi daha küçük azınlıkları da içeren demografik yapısı ne mezhepsel olarak ne de coğrafi açıdan homojen bir yapı ortaya koyuyor. Aşiret aynı, inanç farklı Örneğin, Irak’ta büyük bir Müslüman aşiretin Kuzey’de yaşayan kolu Sünni iken, aynı aşiretin Güney’deki kolu Şii olabiliyor. Aynı şekilde Irak’ın kurucu unsurlarından biri olan Türkmen halkının da yüzde 60’ı aşan bir bölümü Şii, gerisi Sünni. Yine fazla konuşulmayan ama bilinmesinde yarar olan bir gerçek, İran’daki ana Şii ekolü olan Meşhed ve Kum’un teolojik öğretileriyle, Irak Şii ekolünün merkezleri olan ve ‘Havza’ olarak bilinen Kerbela ve Necef öğretilerinin belirgin ayrılıklar gösterdiği. Bu ayrılıklar sadece İran ile Irak Şiilikleri arasında ciddi bir rekabet yaratmakla kalmayıp, iki ülke arasında da özgün farklılıklar ortaya çıkartıyor. Dolayısıyla, Irak Şiiliğinin sırf mezhepdaşlık nedeniyle İran’ın siyasi vesayeti altında olduğunu söylemek olsa olsa, ya konuları bilmemekten, ya önyargılı bir mezhep anlayışına sahip olmaktan ya da bilinçli bir algı oluşturma amacından kaynaklanıyor. İranIrak savaşını hatırlayın İran ile Irak arasındaki bu özgün durumun en somut örneği, 19801988 Yakın bir geçmişe kadar laik yapısının ürünü seküler dış politikayla bölgede saygınlık ve nüfuz kazanmış olan Türkiye, politikalarını Şia karşıtı söylem ve siyasetlere yönlendirmek ve Yeni Osmanlıcı yaklaşımları dillendirmekle Ortadoğu’daki nazım rolünü kaybetti, bölgenin tüm aktörleriyle eşit mesafede durma ve bunların tümü üzerinde etki sahibi olma olanaklarından mahrum kaldı. arasında süren ve Irak halkını aralarında hiçbir mezhepsel ve etnik ayrım olmaksızın İran’a karşı birleştiren İranIrak savaşıdır. Kaldı ki, İran’ın dış politikasının da körü körüne mezhep ya da ideoloji temelinde duygusal bağlılıklara göre değil, ülkenin orta ve uzun vadeli ulusal çıkarları doğrultusunda belirlenen pragmatik yaklaşımlarla yürütüldüğü bir gerçek. Buna somut örnek vermek gerekirse, İran’ın Şii Azerbaycan Cumhuriyeti’ne karşı Ermenistan Cumhuriyeti ile stratejik işbirliği yapması, anayasına göre bir ‘İslam Cumhuriyeti’ olmasına rağmen, Kuzey Kafkasya’daki ve Hazer Denizi çevresindeki radikal İslami oluşumlara karşı Rusya Federasyonu ile sergilediği akdi işbirliği kaydedilebilir. Tahran’ın, dışa karşı hâlâ ‘Büyük Şeytan’ retoriğiyle andığı ABD ile Afganistan’da başlayan, Körfez güvenliğinden geçerek, bölgede IŞİD’le mücadele dahil, çeşitli alanlarda duraksız devam eden örtülü işbirliği de bu pragmatik dış politikanın bir başka somut örneğini oluşturuyor. Musul konusundaki hata Hükümetin Irak ve kendi Suriye politikasından kaynaklandığı kuşkusuz olan Musul konusundaki en büyük hatası, Türkiye’yi Sünni kimliğiyle öne çıkararak, sahaya mezhep kartıyla çıkmaya çalışması ve bu kartla ‘masaya’ oturma hesabına girmesi oldu. Kısa ya da orta vadede bu kartla masaya oturulabilse bile, bunun uzun vadede ne Arap dünyasında ne uluslararası alanda Türkiye’ye kalıcı bir avantaj sağlaması beklenmemeli. Yakın bir geçmişe kadar laik yapısının ürünü seküler dış politikayla bölgede saygınlık ve nüfuz kazanmış olan Türkiye, politikalarını Şia karşıtı söylem ve siyasetlere yönlendirmek ve Yeni Osmanlıcı yaklaşımları dillendirmekle Ortadoğu’daki nazım rolünü kaybetti, bölgenin tüm aktörleriyle eşit mesafede durma ve bunların tümü üzerinde etki sahibi olma olanaklarından mahrum kaldı. Bu tutumun devam etmesi halinde işin Ortadoğu’dan da öteye taşarak bugüne kadar ‘iki devlet bir millet’ söylemiyle birbirimize bağlı olduğumuz kardeş Şii Azerbaycan halkını da incitme noktasına kadar gideceği gözden uzak tutulmamalı. Mezhep odaklı anlayışın Türk dış po litikasında ağırlık kazandığı 2009’dan bugüne kadar gelen süreç içinde Türkiye sadece Bağdat merkezi yönetimi ile ilişkisini kopartmakla kalmadı; Irak ile ilişkilerde kendisi için çok önemli bir koz olabilecek Şii Türkmenlerle de arasını açtı. Bu tutum Türkmenlerin kendi aralarındaki ilişkileri ve bunun sonucunda Irak parlamentosundaki temsil düzeylerini de etkiledi, sandalye kaybına uğramalarına neden oldu. Oysa Türkiye’nin olaylara mezhep gözlüğünü takmadan baktığı zamanlarda Şii listelerinden meclise giren Şii Türkmenlerle, kendi listelerinden giren Sünni Türkmenler, Türkmen kimliğinin anayasal temelde tanınması amacıyla meclis içinde ortak faaliyet yürütebiliyorlardı. Irak Türkmen Cephesi’nin yanı sıra Şii Türkmenlerin önemli liderleri de Türkiye’ye gelip Musul’daki savaş Türkiye tarafından ‘reel politik’ temelinde değerlendirilmeli. gitmekte, Türkmen kimliğinin Irak’ta öne çıkarılması ve Türkmenlerin korunması alanında ortak bir siyasi platform oluşturabilmekte idiler. Bu siyasi ortam haliyle Irak meclisinde ve halkın gözünde güvenilir bir Türkiye resmi yansıtıyordu. Bu süreç sürdürülebilseydi, Türkiye’nin kendi Irak politikasını Tahran karşısında daha etkin bir şekilde hayata geçirebileceği bir zemin de elde edilmiş olacaktı. Türkiye’nin mezhepler üstü yaklaşımı, Sünni Türkmenlerin ve Irak’ın Sünni Arap halkının da toplumsal konumlarını güçlendiriyordu. Toprak iddiası Türkiye’nin Irak ve Musul politikalarındaki bir diğer hatası, Arap dünyasını da bir bütün olarak karşımıza alacak şekilde Lozan, Misakı Milli, sınır ve yüzölçümü söylemleriyle Irak’a ait topraklar üzerinde bir sahiplik iddiası olduğu izlenimine yol açmış olması. Medyanın büyük bir bölümünün de hamasi ve duygusal bir yaklaşımla körüklediği bu eğilim, BM üyesi bir ülkenin toprak bütünlüğüne ‘göz dikme’ olarak algılanıyor ve Türkiye’nin haklı olduğu zeminlerde dahi dışlanmasına yol açıyor. İçinde yaşadığımız sınırsız iletişim çağında iç politikaya göre biçilmiş söylemlerin uluslararası kamuoyunda somut eylemler gi bi algılandığı hatırdan çıkarılmamalı. Bu bağlamda, ne devletler hukukunda ne de uluslararası ilişkilerde yeri olan ‘gönül coğrafyası’ türü sözlerin Türkiye’nin sadece Batı kamuoyundaki değil, Arap sokağındaki konumuna da zarar verdiği görülmeli. Ulusal çıkarlar için Yanlış siyaset ve uygulamalar sonucunda 2009’dan bu yana geldiğimiz aşamada Türkiye’nin bugün sergilediği kimlikle sahada yer almasının kısa ve orta vadede kendi istikrarını ve bütünlüğünü tehlikeye sokabilecek bir yola evrilmesi olasılığı ciddi şekilde hesaplanmalı ve sahaya intikal bu kayıtla değerlendirilmeli. Ayrıca, diğer aktörlerin neredeyse tümünün, Türkiye’nin Sünni güç kimliğiyle sahaya çıkmasının alandaki dengeleri bozacağı endişesiyle bunu engellemek için her türlü çabayı sarf edecekleri de gözden uzak tutulmamalı. Buna karşılık, Irak’ın siyasi birliği, toprak bütünlüğü ve egemenliği konularındaki çalışmaların her aşamasında Türkiye’nin devrede bulunması, söz sahibi olması, masada yer alması ulusal çıkarlarımızın gereği. Türkiye’nin Irak’ın sınırlarını değiştirecek her girişime karşı tutum alması da yine uzun vadeli çıkarlarımızın dikte ettiği bir zaruret. Diyalog kurulmalı Bulunduğumuz noktada Türkiye, Bağdat ile inatlaşmanın son bulması için, gerekirse üçüncü ülkeler kanalıyla da güçlendirilecek bir diyalog mekanizması geliştirmeli. Bu çerçevede, ‘sütten çıkmış ak kaşık’ olmadığı bilinen Bağdat’taki siyasi liderliğin de uyarılması olanakları oluşturulmalı. Irak ile aramızdaki ihtilaf konuları ikili planda, soğukkanlı yaklaşımlarla gerçekçi bir şekilde belirlenmeli, ortak bir vizyonla iki ülke tarafından bunların asgariye indirilmesine yönelik iyi niyetli bir süreç başlatılmalı. Seküler dış politika Rasyonel bir düşüncenin ürünü olan ve bugüne kadar devletimizi bölgedeki tüm ülkelerden farklı kılmış bulunan ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ ilkesine yeniden işlerlik kazandırılması ve seküler dış politikaya ağırlık verilmesi yoluyla bütün bunların gerçekleştirilmesi mümkün. Bu alanda başarı sağlanması ve Türkiye ile Irak’ın yeniden birlikte hareket edebilmesi, IŞİD’e karşı sürdürülen mücadelenin başarıya ulaşması açısından her türlü uluslararası koalisyonun sağlayabileceğinden daha kesin ve kalıcı bir çözüm getirebilecektir. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle