18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 11 Ekim 2016 EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: BAHADIR AKTAŞ ‘Ankara’ya gidip barışı alıp geleceğiz sandık’ İki çocuğun annesiydi 41 yaşındaki Seyhan. Ankara’da, barışa ve yaşama düşman karanlığın kurbanı olanlardan sadece biriydi. Seyhan’ı, yaşadıkları acıyı ve o gün olanları yakınları anlattı Seyhan, çocukluk arkadaşım, olmayan kız kardeşim, can dostum, teyzem, güzel insan, ela gözlü müz, bizim gülen yüzümüz, yarım kalan hikâyemiz... Seyhan, sensiz Elbistan tıpkı siyah beyaz bir kart postaldaki manzara misali renksiz, sensiz savaş son rası Cizre, sensiz Sur mi ŞEHRİBAN sali burası yıkık, dökük, KIRAÇ virane terk edilmiş... Yapayalnız bir köşe de kalmış, unutulmuş bir şehir misa li duygularım. Seyhan, kalk ve hayatımı za renk ver... Seyhan’ın gidişine bir tür lü inanamayan, bir gün aradığında tele fonlarını açacak diye bekleyen kendisiy le yaşıt teyzeye yazılan özlem dolu söz ler bunlar... Sayısız acılar yaşandı bu topraklarda, anneler, babalar, kardeşler, yanmış, parçalanmış cesetlerin ardından hayatla arasına kocaman soğuk bir du var ördü. O duvarın arkasından yükselen çığlığı ne hükümetten bir yetkili duydu ne de o acıları dindirecek adalet meka nizması işletilebildi. Seyhan Doğan Yaylagül, 10 Ekim An kara Gar katliamında bedeni toprağa düşen fidanlardan biri. Umut Baran ve Barış’ın anneleri. Katliama kurban git tiğinde daha 41’indeymiş Seyhan. Beş kız, iki erkekten oluşan yedi karde şin en küçüğü olarak Elbistan’da Kürt Alevi bir ailede gözünü açmış dünya ya. İlkokula Toprakhisar Köyü’nde, son ra Doğu’da köylerin kaderi olan okul suzluk nedeniyle küçücük yaşta aile sini bırakarak lise ikinci sınıfa kadar Mersin’de abisinin yanına gitmiş ve ora da okumuş. Ancak köyüne, evine, özel likle annesine çok bağlı olan Seyhan, li se ikinci sınıftan sonra Mersin’de daya namamış, okulu bırakıp köye dönmüş. Canımızı bırakıp geldik Seyhan, eşi Hasan, ablası Meryem Yıldız, Meryem’in eşi İsmail, yeğenleri Sidar ve Hüroş ile Ankara Gar Meydanı’na 10 Ekim’de şafak bile sökmeden varmışlar. Güzel bir günü, adeta barışı müjdeleyecek olan güneşin doğuşunu orada karşılamışlar. Abla Meryem Yıldız, “Sanki Barış Ankara’da ve onu alıp geleceğiz sandık. Ama canımızı Seyhanımızı bırakıp geldik” diye başlıyor sözlerine. 10 Ekim katliamında hayatta kalmanın ağırlığı sanki omuzlarına çökmüş Meryem’in... “Keşkeler hayatımda olmasa... Onu Ankara’ya ben götürdüm, benim yüzümden öldü. Ama barış gelecek, ben gitmeliyim dedim, biz gitmezsek nasıl barış gelecekti?..” Meryem Yıldız’ın verdiği bilgiye göre, Elbistan’dan Ankara’ya gidecekler listesine ilk ismini yazdıranlardan olmuş Seyhan. ‘Hep endişe yaşadık’ Seyhan çok politik biri değildi diyor Meryem, Ama eşinin EğitimSen’li olması nedeniyle her mitinge katılırdı. Elbistan’dan Ankara’ya doğru yola çıktığımızda hepimizin içinde bir endişe vardı. Öncesinde Suruç’ta Diyarbakır’da bombalar patlamıştı. Ankara’da da bomba patlar mı endişesi yaşadık hep. Ama Ankara Türkiye’nin göbeği, Barış mitingi olmaz dedik... Ama oldu, Ankara’nın göbeğinde o bombaları patlattılar ve Türkiye’nin her şehrine bir cenaze gönderdiler. ‘Birbirimizin elini bırakmadık’ Ankara’ya doğru yola çıktığımızda Seyhan hep eşinin elini tutuyordu. Hayat dolu bir yürekti Seyhan Doğan Yaylagül (Solda küçük resim). Barış umuduyla binlerce insanla birlikte Ankara Tren Garı önüne geldiğinde güzel bir güne uyandığını düşünüyordu. Ancak bombalar onu yaşamdan kopardı. Onu yerinden kaldırmak istedik. Ama o yol boyunca Hasan’ın elini bırakmadı. Alanda da çok kalabalık vardı. Hepimiz el ele tutuşmuştuk. Kaybolursak birbirimizi bulamayız endişesi yaşadık hep. O ara Seyhan’ın eşi Hasan EğitimSen Adana Şubesi’nden bir arkadaşının yanına gitti. Ben HDP’den Maraş milletvekili adayı olduğum için kortejden anos yapıldı milletvekili adayları bir metre öne çıksın denildi, ben de öyle ayrıldım Seyhan’ın yanından. İsmail fotoğraf çekmek için uzaklaşmıştı. Ne olduysa o anda olmuştu. Önce bir bomba, sonra bir diğeri. Meryem eşini ve yeğeni Hüroş’u bulduktan sonra alandaki tüm kayıp ve yaralıların içinden tek tek bakıp Seyhan’ı bulmuş. Defalarca sunî teneffüs yapmaya çalışmışlar ama onu çok sevdiği hayata döndürememişler. Peki aradan bir yıl geçti Seyhan’ın yokluğuna alışabildiler mi, Meryem Yıldız o süreci şöyle anlatıyor: Şimdi bir düğün olduğunda gidip eğlenemiyoruz, dolabı açtığımda renkli bir elbise giyemiyorum, eğlenceli bir müzik dinleyemiyorum. Aslında orada patlatılan bombanın amacı da tam buydu. Ölü bir toplum yaratmak istediler. Yaşam rengimizi karartmak istediler, bunu da başardılar. Zaman her şeyin ilacı diyorlar ya... İşte zaman böyle bir acının ilacı olamıyor. Külleniyor acınız külleniyor sonra kor olup yine yanıyor... Şimdi hepimiz karşıdaki üzülmesin diye acımızı gizliyoruz. Umut Baran ve Barış, ölmüş Seyhan’ın çocukları olarak tanınmak istemiyor. Annemiz bu topraklara barışın gelmesini istediği için gitti oralara. Babam, Seyhan katliama kurban gittikten 3 ay sonra acısına dayanamayıp bu hayattan göçüp gitti. Mücadeleye devam Seyhan kocaman bir ailenin kızıydı..Neşe kaynağımızdı.. Ateş boşuna düştüğü yeri yakar dememişler.. Biz acımızı bir nebze de olsa hafifletecek adımlar bekledik. Adalet yerini bulsun istedik. Ama olmadı. Terörist muamelesi gördük. Bizim tek derdimiz barışın gelmesi, bunun için mücadele ettik, etmeye de devam edeceğiz. Seyhan şimdi yattığı yerden kalksa ve bu kadar insanın onun etrafında barışın gelmesi için toplandığını görse inanın mutlu bir şekilde kalktığı yere yine yatardı. Mühendis Cihan’ın Gar katliamında 10 Ekim mucizesi medya sınıfta kaldı Bombalı saldırıda yaralanan Andıç, doktorların umutsuz konuşmalarına rağmen bir yılın ardından hayata tutundu. KEMAL GÖKTAŞ ri 5, diğeri 2 yaşında iki çocuğunun an E nesi, eşi Yekbun, “Ben mitinge gelmeşinin karşı çıkmasına rağmen “Ba sini istemedim. Korkuyordum çünkü. rış için, çocuklarımızın dışarda oy Diyarbakır’da sürekli patlama sesle nayabilmesi için” diyerek 10 Ekim’de ri geliyordu. Evimizden doğru dürüst ki Barış Mitingi’ne katılmak için geldiği çıkamıyorduk. Çocuklarımız dışarda Ankara Garı önündeki patlamada ağır oynayamıyordu. Cihan bana ‘Bu coğ yaralanan mühendis Cihan Andıç, bir rafyada savaşa doyduk. Barış isteme yıl süren tedavisinin ardından mucizevi miz lazım, buralara barış gelmesi la bir şekilde hayata tutundu. zım. Bu kadar gözyaşı yeter, çocukla Diyarbakırlı mühendis Cihan An rın dışarda rahatça oynaması lazım’ dıç, üyesi bulundu dedi. Hatta ‘Senin de ğu KESK’e bağlı Ener gelmen gerekir’ de ji Sanayi Maden Ka di ama ben küçük ço mu Emekçileri Sendi cuğum hasta olduğu kası (ESM) ile katıl için gitmedim” dedi. dığı mitinge yapılan canlı bomba saldırı ‘Az şey biliyor’ sında yaralandı. Başı Eşinin sağ tarafının na ve vücudunun çe tamamen hareketsiz şitli yerlerine şarap olduğunu ve sol tara nel parçaları ve bil fındaki hafif hareket ye isabet eden An Mühendis Cihan iki çocuk babası. lerin artırılması için dıç için doktorlar ol fizik tedavi görme dukça ümitsizdi. 10 Ekim’den bu yana ye başlayacağını anlatan Yekbun Andıç, kesintisiz olarak hastanede tedavi gö “Bugünler bizim için iyi günler. Şimdi ren tek yaralı olan 39 yaşındaki Andıç, kesik kesik olsa da, zor anlaşılsa da bir doktorların en az 10 defa ailesini “Kö kaç kelime söylüyor. Patlamayı hatırla tü habere hazırlıklı olun” diye uyarma dığını anlıyorum. Neden orada yattığını sına rağmen, doktorları da şaşırtarak biliyor ama çok az şey biliyor. Bu kadar hayata tutunmayı başardı. Fizik tedavi ölüm olduğunu bilmiyor. Onları söyle ye başlama hazırlığı yapan Andıç’ın bi memeye çalışıyoruz” diyor. l ANKARA 10 Ekim ve medya raporunda, katliamda iktidar yanlısı basın ve muhalif basının “eklemleme” çabaları eleştirildi. DİSK Basınİş’in 10 Ekim katliamına ilişkin medya raporunda, gazete ve televizyonların 10 Ekim katliamından hemen sonra yaptıkları yayınların analiz edildi. Raporda sadece iktidar yanlısı basının değil, tarafsızlık iddiasındaki basın organlarının da katliama ilişkin objektif yayıncılık yapmadıkları belirtildi. Akademisyenler tarafından hazırlanan “Medyada 10 Ekim katliamı” baş lıklı rapora göre, iktidar yanlısı gazeteler 10 Ekim’i “milli birlik ve beraberlik” söylemi ile milliyetçi histeriye, muhalif gazeteler ise “barış ve kardeşlik” söylemini hükümet karşıtlığı ile eklemlemeye çalıştı. Raporda Cumhuriyet’in “eleştirel ve sorgulayıcı bir tavırla yandaş medyadan bariz biçimde farklılık gösterdiği” ve “ajitatif ve propagandacı yaklaşımdan da uzak olduğu” ifade edildi. l ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TV kanallarının karnesi Raporda TV kanallarına ilişkin de şu analizler yapıldı: A Haber ve Kanal 24: Hükümetin sorumluluğu, ihmali ve hatasının üstünün itinayla örtülmeye çalışılması eğilimindeydiler. Haberleri tıpkı bir parti yayın organı gibi vermiştir. CNN Türk: CNN Türk’ün yayınlarında gözlenen şey, “tarafsız yapıyormuş gibi davranıp aslında muktedirin görüşünü yeniden üretmekten” ibarettir. NTV: Dramatik tonu en yüksek haber kanalı olmuştur. Bu dramatizasyona, haber kaynaklarının sözlerinin iktidar lehine aktarılması ve KJ’lerdeki bilgilerin iktidar yanlısı bir şekilde kurulması da eklenince NTV’nin bu olaya ilişkin haberciliğini, iktidar yanlısı olarak nitelemek yanlış olmayacaktır. Fox Tv: Hâkim dil, siyaseti olumsuzlayıp, birlik ve beraberliğin ısrarla altının çizildiği yayınlar yapılmıştır. Özellikle Fox haber sunucusu Fatih Portakal, haber bültenlerinde, bu olay bağlamında bir habercinin yapması gereken soru sorma, sorgulama ve eleştiri misyonunu, birlik ve beraberlik söylemine kurban etmiş görünmektedir. Kanal D: En çok muhalif ve mağdur sesinin duyulduğu televizyon olan Kanal D, ulusal kanallar içinde olay yerinden en sansürsüz görüntü ve haber geçen kanallardan biri olmuştur. Hemen her bültende eylemin bir barış eylemi olduğu ve eyleme karşı yapılan saldırının barışı hedef alan bir saldırı olduğu vurgulanmıştır. haber 11 Fransa’da OHAL tuzağı, Türkiye’de OHAL lütfu Türkiye’de iktidar olağanüstü halin üç ay uzatılmasını eleştirenlere yanıt olarak, Fransa’da Kasım 2015’te ilan edilen olağanüstü halin halen yürürlükte olduğunu, kimsenin bunu eleştirmemesini örnek veriyor. Fransa’da, Temmuz 2016’da sona erdirilmesi düşünülen “acil durum”, 14 Temmuz gecesi Nice kentinde bir saldırganın kamyonla onlarca kişiyi ezmesi üzerine, yeniden ve bu kez altı ay uzatılmıştı. Soruşturmada saldırganın IŞİD’le doğrudan veya dolaylı ilişkisi bulanamadı. Saldırganın yaşadığı büyük ruhi bunalım ortamında IŞİD’in daha önceki eylemlerinden esinlendiği, önceden dinle hiç alakası olmasa da etrafındaki bazı kişiler tarafından yönlendirildiği düşünülüyor. Şimdi Fransa’da sorun, Mayıs 2017’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri ortamında “acil durum”un nasıl kaldırılacağı. Çünkü hemen bütün gözlemciler ve Fransız güvenlik bürokrasisindeki birçok sorumlu, aslında olağanüstü halin yürürlükte olmasının artık hiçbir yararı olmadığını, alınabilecek bütün önlemlerin alındığını, risk oluşturan kişilerin hemen hepsinin izlendiğini, isim isim tespit edildiğini belirtiyorlar. Ama Cumhurbaşkanı Hollande’ın korkusu, “acil durum”un kaldırılmasından hemen sonra bir terör saldırısı olması ve muhalefetin bunu seçimlerde tepe tepe kullanması. Aslında bu sorun baştan olağanüstü hali bir ay gibi kısa bir süre için ilan etmemekle ilk günden ortaya çıkmıştı. Şimdi Fransa’nın olağanüstü hal tuzağına yakalandığını söylemek mümkün. İnsan hakları örgütleri bu konuda hükümeti ağır biçimde eleştiriyorlar. Gelelim Türkiye’de Cumhurbaşkanı’nın dile getirdiği Fransa bahanesinin geçerliğine. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Muiznieks, Türkiye’deki OHAL uygulaması hakkında geçen günlerde yayımladığı raporda, bu bahaneyi geçersiz buluyor. Fransa’da acil durum ilan edildiğinde ve yenilendiğinde uygulamayı eleştirdiğini hatırlatarak, iki örnek arasında benzerlik olmadığını vurguluyor. Fransa’da “acil durum” yasasının hükümete kararname ile yürütme yetkisi vermediğini, idareye verilen olağanüstü yetkilerin tamamen parlamentonun tanımladığı alanlarla sınırlı kaldığını ve yakından izlendiğini hatırlatıyor. En önemlisi, kapsamı, doğrudan veya dolaylı olarak etkilenen kişi sayısı, ihlal edilen insan hakkı vakaları ve bunların şiddeti açılarından iki örneğin karşılaştırılmaz olduğunun altını çiziyor. Türkiye’de olağanüstü hal ilan edilmesine neden olan vaka, bir darbe girişimiydi. Paris saldırıları ise insani bedeli ağır ama siyasal düzeni tehdit etme imkânı olmayan çok daha sınırlı bir terör eylemiydi. Bu nedenle Türkiye’de alınan önlemlerin daha kapsamlı olması anlaşılabilir. Buna karşılık, darbe girişiminin hukuk devletinin yürürlükten kaldırılmasına bahane edilmesi, darbecilerin başarısız kalması ama darbe eylemiyle tasarladıkları düzenin yürürlükte olduğu sonucunu ortaya çıkarıyor. Ama Fransa ile başka bir konuda karşılaştırma yapabiliriz. IŞİD militanlarının Paris saldırısından bir ay önce, 10 Ekim’de Ankara’da yerli IŞİD militanlarının yaptığı son derece kanlı saldırı sonrasında alınan tavırla, Fransa’da devlet sorumlularının 13 Kasım Paris saldırılarının hemen ardından sergiledikleri tavrı karşılaştırabiliriz. 13 Kasım gecesi saldırganlar daha aktif haldeyken François Hollande televizyondan halka, “dehşet verici” gelişmeler yaşandığını açıklayıp, bu “korkunç sınava” karşı herkesi birlik içinde, soğukkanlılığını kaybetmeden, kararlı bir yanıt vermeye çağırdığını söylerken, olağanüstü hal ilan edileceğini açıklamıştı. Türkiye’de ise iktidar kaybettiği seçimleri yeniden kazanmak için “kokteyl terör” gibi iddialar eşliğinde hedef şaşırtma yapıyordu. Ankara Garı önünde terör saldırısının gerçekleşmesinde güvenlik bürokrasisinin en azından açık ihmal ve belki kasıtlı ihmal olarak değerlendirilecek davranışların üzerini örtüyordu. Bugün de sadece barış için toplanmış IŞİD barbarlarının kurbanı olan insanları bir yıl sonra olay yerinde anmayı yasaklayarak, iktidar kimi koruyor, kimin yanında yer alıyor? Aslında OHAL konusunda Fransa ve Türkiye karşılaştırmasına, Tayyip Erdoğan’ın darbeyi “Allah’ın bir lütfu” olarak nitelendirmesiyle başlayınca her şey daha iyi anlaşılıyor. Galatasaray Üniversitesi’nde anma ?Galatasaray Üniversitesi öğrencileri, 10 Ekim Ankara katliamında yaşamını yitirenleri andı. Kampus içindeki Soma Tüneli’nde toplanan öğrenciler, alkış ve sloganlar attı. Katliamları protesto eden öğrenciler, Ankara, Bursa ve İstanbul Üniversitesi’nde yaşanan polis saldırısını kınadı. l İSTANBUL/ Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle