18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 10 Ekim 2016 2 haber EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Türkiye’ye iade edilen zehirli gıda ürünlerine ne olduğunun yanıtını aradık 164 ton limona ?ne oldu AzınlıkçaBatı Trakya Haber isimli internet sitesinde yer alan bir ha bere göre, haziran ayında yapı lan analizlerde Türkiye’den it hal edilen 164 ton limonda pestisit kalın tısı belirlendi ği için bu ürün ler Türkiye’ye YBrüd.leDonçt. DŞr.ık* iade edilmiş. Pestisitler tarım ürünlerinin üretiminde kul lanılan ancak insan ve çevre sağlığına zararlı kimyasal maddelerdir. Birkaç ay öncesine ait bu ha ber güncelliğini yitirmiş gibi gö rünmesin. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde gıda güvenliğini sağla ma ve tüketici sağlığını koruma amacıyla kurulmuş bir iletişim sistemi olan “Gıda ve Yem Hızlı Alarm Sistemi”nde (RASFF) ül kemizden ihraç edilen ürünler deki pestisit kalıntılarına ilişkin epeyce bilgi var. Bu yazının meselesi ülkemize iade edilen bu zehirli gıda ürün lerine ne olduğudur. Basitçe so rarsak 164 ton limona ne oldu? İmha mı edildi, yoksa tüketime mi sunuldu? Bunları açıklama dan önce RASSF kayıtlarına kı saca değinelim. RASSF kayıtları RASSF sisteminde birliğe üye herhangi bir ülkenin ithal ettiği bir gıda ürününde zehirli bir kimyasal madde belirlendiğinde bu bilgi internet portalına işlenerek bütün üye ülkelerin konudan hızla haberdar olmaları ve önlem almaları amaçlanıyor. Ülkemize dair RASSF kayıtları incelendiğinde limon için 15/06/2016 tarihli bir kayıt var ama o kayıtta olayın geçtiği yer Bulgaristan. Yani ülkemizden Bulgaristan’a gönderilen limonlarda pestisit kalıntısı tespit edilmiş ve bu durum RASSF kayıtlarına girmiş. Sağlığa zararlı olduğu tespit edilen bu ürünler ülkemize geri gönderiliyor. Acaba Bulgaristan’dan iade edilen bu limonlar sonra Doğu MakedonyaTrakya Eyaletine ihraç edilmiş ve o olay da RASSF kayıtlarına girmemiş olabilir mi? Ya da her iki olay tamamen farklı mı bilemiyorum. Temel mesele nerede? Her iki durum da mümkün ama bu sorulara yanıt aramak olayın nasıl gerçekleştiğine dair detaylı bilgi sağlamanın ötesinde bir anlam taşımıyor. Temel soru aynı yerde duruyor çünkü: “Temmuz ayında içinde zehirli madde olduğu Türkiye’den Bulgaristan’a gönderilen ancak insan ve çevre sağlığına zararlı kimyasal madde olan pestisit kalıntısı belirlendiği için iade edilen 164 ton limonun iç pazara sunulup sunulmadığı hâlâ büyük bir soru işareti. AB’ye ihraç ettiğimiz çeşitli sebze ve meyvede pestisit kalıntısı içeren örnek sayısı. 2011 verilerine göre 120 ürünün 118’inde pestisit oranı yüksek çıktı. için Yunanistan’dan ülkemize geri gönderilen 164 ton limon ne oldu?” Temmuz ayı çok uzakta kaldı, konu güncelliğini yitirdi diye düşünecekler için çerçeveyi genişleterek konunun güncelliğini vurgulamak yerinde olacak. 2016 yılı OcakEkim tarihle ri arasındaki RASSF kayıtları incelendiğinde ülkemizden Avrupa Birliği ülkelerine ihraç edilen çeşitli gıda ürünlerinde yasal mevzuata aykırı pestisitlerin kalıntısına rastlamak mümkün. Örneğin son üç ay içinde limon ve biber gibi çeşitli ihraç ürünlerinde 14 kez chlorpyrifos isim li pestisitin kalıntısı tespit edilmiş. Dolayısıyla yukarıda sorduğumuz soruyu yineleyerek “chlorpyrifos içerdiği için ülkemize iade edilmiş 14 farklı ihraç partisine ait gıda ürünlerine ne oluyor” diye de sorabiliriz. *Akdeniz Üniversitesi öğretim üyesi Hormonal sistemi alt üst eden ‘zehir’ İHRAÇ ÜRÜNDE BİLE DOZU YÜKSEk ÇIKIYOR Pestisitlerin hangi gıda ürününde ne miktarda kullanılacağı yasal mevzuatlar tarafından belirlenmekte. Gıdalardaki pestisit kalıntılarının belirli bir sınır değeri aşmaması gerekiyor. Aşarsa sağlığa zarar vereceği kabul ediliyor. Ama son yıllarda hormonal sistem bozucu olarak nitelenen bazı pestisitlerin gıdalardaki kalıntısı sınır değerin altında olsa bile özellikle bebek ve çocuklar için ciddi bir sağlık sorunu oluşturduğu belirtiliyor. Ve chlorpyrifos da hormonal sistem üzerinde bozucu etkileri olan pestisitlerden biridir. Ülkemizde tarımsal üretimde chlorpyrifos kullanımı geçen nisan ayında yasaklanmıştı. Aynı şekilde Avrupa Birliği ülkelerinde de kullanımı sınırlandırılmış pestisitlerden biri. RASSF kayıtlarını incelediğimizde ülkemizden ihraç edilen gıda ürünlerin de tespit edilen chlorpyrifos kalıntısının Avrupa Birliği mevzuatında yer alan sınır değeri en az 10 kat, çoğu üründe ise 4050 kat aştığı görülmektedir. Analiz sonuçlarına göre ülkemize iade edilen bu ürünlerin sağlığa zararlı olduğu ve kesinlikle yenmemesi, imha edilmesi gerektiği söylenebilir. Şu sorulara yanıt aramak bir gereklilik: ‘Bu ürünler ülkemize hangi tarihte iade edildi? Eğer ürünlerin imhasına karar verildi ise bu ne zaman ve kimler tarafından yapıldı? Ürünler imha edilmediyse ne oldu? İç pazara sunulup tüketildi mi?’ Bu soruların muhatabı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’dır. Kamu adına yanıtı bekliyoruz. İhraç edilen ürünlerde chlorpyrifos kalıntısının bu kadar çok çıkması yurtiçin de üretilen ürünlerde de yasak olmasına rağmen chlorpyrifos’un halen yaygın olarak kullanıldığını düşündürüyor. Eğer öyleyse mevcut durum tam bir başıboşluktur. Yaprak sarması ne düzeyde pestisit içeriyor? Yetersiz uyku grip riski demek Özellikle mevsim geçişlerinde daha sık görülen gripten korunmak aslında sanıldığı kadar zor değil. Doğru beslenerek, kişisel hijyene önem vererek, günde en az 7 saat uyuyarak ve açık havada yürüyüş yaparak bağışıklık sistemini güçlendirmek, gribi önlemede yardımcı oluyor. Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Demet Yalçın, “Grip virüslerinin etkisiyle ortaya çıkan bu hastalık çoğunlukla kendini yüksek ateşle gösteriyor. Ancak gribe kırgınlık, halsizlik, baş ağrısı, gözlerde yanma, sulanma, boğaz ağrısı ve yaygın kas ağrıları da eşlik edebiliyor” dedi. l İSTANBUL/ Cumhuriyet Allah deyip ötesini berisini bıraktı, defalarca aldattı! Radikal’de yazdığım günlerde hem sayfa yönetmenim, hem de RadikalKitap’ın yönetmeni Cem Erciyes tutturmuştu: “Bir dolu dinî çoksatan çıktı, piyasayı altüst etti, şunlar üzerine bir yazı yazsana Kitap ekine” diye… Kastedilen kitaplar arasında Cemalnur Sargut’un “Allah’ıma Sefere Çıktım”, “Kur’an ile Var Olmak” gibi kayda değer tasavvufi deneyim ve birikim temelinde şekillenenler de vardı. Ama esas işaret edilen, adısanı dindarmuhafazakâr çevrelerde pek duyulmamış Uğur Koşar adlı bir zat idi ve onun “Allah De Ötesini Bırak” başlıklı kitabı, bırakın çok satmayı, yok satıyordu. 2013’te çıkan bu kitabının ardından aynı minval üzere ve “yaşam koçluğu” ile sufimistikliği buluşturma hedefli diğer kitaplarıyla da çoksatan raflarını dolduran Koşar, denilebilir ki “zamanın ruhu”nu iyi yakalamış, işini bilen ve işbitirici bir şahsiyetti. Daha çarpıcı deyişle o, Allah’ı “iş” edinmişti!.. Türkiye’de dinbaz iktidarın yarattığı verimli iklimin içinde inancın hemen her yönüyle “endüstriyelleşmesi” gırla gidiyorken “baltutanlar”dan biri de oydu. Onu bir yandan da “postmodernizm”in dini ve dinselliği (modernitenin tersine) yeniden hayatın merkezine taşıdığını, ama tabii özne olarak değil “meta” olarak taşıdığını akılda tutarak değerlendirmek durumundayız. Modern hayatın içinde din, kıyıya itilmişti. Postmodernizm, bu bakımdan dine hayatın içinde bir iadeiitibar zemini açtı. Fakat bunu (Fredric Jameson’dan hareketle söyleyecek olursak) felsefi, entelektüel, kültürel bir parçası olduğu geçkapitalizmin isterleri doğrultusunda yaptı. Batı dünyasında karşımıza çıkan “Yeni Dinî Hareketler”, aynı çerçevede postmodernizmin inanç patentli karşılıklarıdır. Onların bünyesinde, ruhsal egzersiz ve terapilere yönelik, alternatif tıp ve bilim anlayışına dayalı, astrolojik iddialara sahip bir “New Age” (“Yeni Çağ”) hareketinden de bahsedilebilir. Ve bu hareketin, küresel tüketim kapi talizmi içinde insanlığın manevi, mistik, metafizik boşluk hissini doldurmaya yönelik fırsat arayışlarından istim aldığı söylenebilir. Uğur Koşar’ın performansını da böylesi bir “New Age” konjonktürde bizim yerelimizden bir “çıktı” olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Dünyanın modernliğin eleştirisi üzerinden rota kırdığı postmodernizmle, Türkiye’nin AKP vasıtasıyla vasıl olduğu postİslamizm’in sarmaş dolaş koklaşıp hemhal olmasından çıkan bir “ürün” denilebilir Koşar için... Ve tabii hiçbir şeyin kalıcı olamadığı, her şeyin uçucukaçıcı olup “hemenşimdiburada” yaşandığı böyle bir iklimde “akıbet”in de bekleyecek hiç vakti yok. O yüzden daha dün Allah’tan bahis açıp voliyi vurmuş Koşar’ı, şimdi kendisini aldattığı iddiasıyla eşinin açtığı boşanma davasıyla karşımızda buluyoruz. Hürriyet’ten Arda Akın’ın haberine göre Gülsen Koşar dava dilekçesinde şunları yazmış: “Kocam ilkokul mezunu bilgisayar tamircisiydi. İşten atıldıktan sonra yıllarca çalışmadı. Evi ben geçindirdim. İnternetten yaptığı araştırmalarla kitaplar yazdı ve birden yıldızı parladı. Çok ciddi rakamlara ulaşan kazançlar sağladı. Kitap tutunca kadınlarla defalarca aldatma süreci başladı.” Kitapların getirdiği şöhretle “Nur Terapisi”, “Teatral Terapi” adları altında seansı 450 liradan insanlara “ruhsal şifa” dağıtmaya da soyunmuş Koşar’ın eşi, ünlü olduktan sonra kocasının ona “Annem yaşındasın, sana anne demek geliyor içimden” demeye başladığını ve ruhsal dengesini altüst ettiğini eklemiş. Kocasının 2015’te başlayan bir gizli ilişkisini de peşine detektif gibi takılıp çektiği fotoğraflarla faş etmiş. Önümüze konulan görüntülerin birinde genç sevgili, Koşar’ın yanında umrede tesettürlü, diğerinde ise plajda şortlu!.. İşte size AKP’nin “Yeni Türkiye”sinde dinin haline, daha doğrusu hali pürmelaline işaret, hem ibretlik hem de nefis bir enstantane daha… Tadından yenmeyecek cinsten!.. 5 bin yıllık üzüm çekirdeği bulundu İzmir’de yerleşik yaşamın 8 bin 500 yıl öncesine dayandığını gösteren kazıların sürdüğü Bornova’daki Yeşilova Höyüğü’nün ardından yine aynı bölgede yer alan Yassıtepe Höyüğü’nde Ege kültürü için yeni ve önemli bulgular ortaya çıktı. Yassıtepe’de dünyaca ünlü Bornova misket üzümüne ait olduğu tahmin edilen 5 bin yıllık üzüm çekirdikleri bulundu. Buluntular, Bornova Belediyesi Yeşilova Höyüğü Ziyaretçi Merkezi’nde düzenlenen organizasyonda tanıtıldı. Kazı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Zafer Derin, genellikle küp ve çömlek tipi kapların Karbonlaşmış çekirdekler, İzmir’in en eski üzüm kalıntıları olabilir. dibinde kuruyarak karbonlaşmış durumda buldukları üzüm çekirdekleri ve tanelerinin sadece Bornova değil, İzmir’in en eski üzüm kalıntıları olabileceğini belirtti. l İZMİR/DHA Romatizmaya karşı pedal çevirdiler Bursa’da Dünya Artrit Günü etkinlikleri kapsamında, halk arasında iltihaplı romatizma olarak bilinen “romatoid artrit” hastalığı hakkında farkındalık yaratmak için bisiklet turu düzenlendi. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Ediz Dalkılıç “Bisikletimizle harekete geçiyoruz” sloganıyla bir kampanya düzenlediklerini belirterek, 12 Ekim Dünya Artrit Günü olması nedeniyle bu tarihi seçtiklerini söyledi. Güney Marmara’da 140 bin romatizmal hastanın olduğunu anımsatan Dalkılıç, “Amacımız özellikle iltihabi romatizmal hastalıkların tedavisi olduğunu, erken teşhisin önemini anlatmak” dedi. Yaklaşık 200 bisikletlinin katıldığı, Bursa Mudanya Yolu’nda başlayan ve Yeniceabat köyünde sona eren bisiklet turuna Aydın Bisiklet, Uludağ Bisiklet ve Acil Pedal Bisiklet grupları da destek verdi. l BURSA/DHA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle