19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 10 Ocak 2016 TASARIM: SERPİL ÜNAY yorum 17 eçen yıl eylül ayında, Anglosakson olmayan dünyalılar arasında bir anket yapılsa ve “Kanada başbakanı kimdir” diye sorulsa; kaç kişi gelmiş geçmiş herhangi bir Kanada başbakanının adını verebilirdi, bilemiyorum… Ama ezici çoğunluğun aklına tek bir isim gelmeyeceğine, hatta bazı politikacı ve gazetecilerin bile soruya hık mık edeceğine, aşağı yukarı eminim! Oysa durum, 19 Ekim 2015’teki federal seçimlerle değişti. Artık çok daha fazla dünyalı Kanada başbakanının adını biliyor: Justin Trudeau. Hatta Liberal Parti’nin lideri, dövmeli, evli ve üç çocuk sahibi olduğunu da öğrendi. Neden? Çünkü Justin Trudeau, genç, dinamik, özgürlükçü; üstelik çekirdekten yetişme, dört dörtlük, donanımlı bir politikacı. Diyeceksiniz ki dünya kendisiyle daha çok, sinema aktörlerine taş çıkartacak kadar yakışıklı olduğu için ilgilendi, tanıdı. Kuşkusuz doğrudur. HHH Ama bir politikacı için gönüller kadar gözleri de okşamak eksi sayılmaz ve Justin Trudeau, karizmadan ibaret bir lider değil. Yunanistan’da Aleksis Çipras, İspanya’da Pablo İglesias’ın soldan başlattığı siyasal yenilenmeye, Kanada’yı sağdan soktu. Üstelik yüzde 51.78 oy oranıyla iktidara gelen 44 yaşındaki başbakan, liberal sağın toplumsal düzende soldan daha devrimci olabileceğini gösterdi! Dünya tarihindeki en ilerici siyasal reformu gerçekleştirdi! Justin Trudeau G den konuşup “Cinsiyet eşitliğin uz. un rs yo duru yda değil!” bo nı ay i ir çb Oysa hi DE AMELIN Liberal hükümetin öncelikleri arasında yer alan soruşturmayı Adalet, Yerli (autocthone) İşleri ve Kadın Konumu bakanlıklarının üç kadın bakanı ortaklaşa yürütüyor. Başka bir deyişle Justin Trudeau, bakanlık sayısında sağladığı kadınerkek eşitliği ve kaybolan kadınlar soruşturmasıyla hem Kanada nüfusunun yarısını, hem de yıllardır hiçe sayılan bir etnik azınlığı, yakışıklılığından çok öte bir nitelikle mutlu etti. Bu niteliğe, ilericilik demek yanlış olmaz. HHH Çünkü gerçek demokrasiye doğru ilerliyor. Çünkü bir ülke, zengin de olabilir, bayındır da. Ama nüfusunun yarısına eşit fırsat, eşit hak, eşit özgürlük tanımayan hiçbir uygarlık, demokrasiye ulaşamaz. Dünyada, aşınmışlıklarına karşı değişmeyen hep aynı kelleleri ya iktidar ya da muhalefette görmekten bıkıp usanan halklar arasında ister istemez taze rüzgârlar estiriyor, Justin Trudeau gibi yeni liderler. Örneğin Avrupa’da, eskimiş politikacıların iskemle oyunu gibi bir iktidar, bir muhalefetin üstüne oturmasından umutsuzluğa kapılan gençlerin yadsınamayacak bir bölümü, seçimlere küs. Oy kullanmıyorlar. Çünkü iktidara gelecek olan, bir önceki dönemde iktidardan gitmiş olan oluyor. Ya da Türkiye’deki gibi iktidara hiç gelemeden muhalefete kazık çakıyor!.. Zaten bizim çaresizliğimiz de özgürlüğü ve eşitliği yok eden bir iktidara karşı taze rüzgârlar estirecek, umudu yeşertecek yeni insanların yokluğu değil mi? Söz soğumaya devam ediyor hâlâ öz soğudu.” Bunu bir Kürt anası söylemişti bana. İlk kez Tahir Elçi için yazdığım yazının başlığında kullandım, umdum ki, bir kez daha kullanmam. Ama Silopi’de keskin nişancı kurşunuyla yolun ortasında vurulan, gene keskin nişancılar izin vermediği için tam yedi gün küçülmüş ölü bedeni yol ortasında duran Taybet ananın oğlu tarafından yazılmış yüreğimi yakan mektubunu okuyana kadar. O mektubu okuduğumda bildiğim bütün sözler soğudu. “Annem ilk vurulduğunda, haber verdiler koştuk, biz daha varmadan amcam gitmek istemiş onu da vurmuşlar. Gittiğimde amcamı taşıyordu komşular, ‘Annem’ dedim ‘Sokakta kaldı’ dediler, ben gitmek istedim tuttular, ağladım, ağladım, ağladım. Annem sokağın ortasında kaldı öylece, önce belli belirsiz kıpırdıyordu, sonra saatler geçtikçe hareketleri azaldı. Kimi aramadık ki vekilleri, kaymakamı, valiyi, dedik çeksinler şu kargaları öldü ölmesine de cenazemizi alaSözün donduğu an. lım. Annem ne hissetti acaba, canı çok yandı, yanmıştır. Biz sevgi nedir hiç dile getirmezdik, ama bir sarılması vardı dünyaya değerdi, binlerce söz gelse anlatamazdı o sevgiyi. Annem tamı tamına 7 gün sokakta kaldı. Hiçbirimiz uyuyamadık, köpekler gelir, kuşlar konar diye, o orada yattı biz 150 metre ilerisinde öldük. Bir insan bir insana ne kadar acı çektirebilirse devlet de bize 7 günde bunu yaptı. 7 gün tam 7 gün annenizin cenazesi sokak ortasında kalsın. İnsan çok iyi olamıyor, insan kalamıyor... Annemin elleri kaskatı olmuş ve öyle sıkmış ki eşarbını belli ki canı hayli acımış, öptüm ellerinden helal et hakkını diye ama. Kanı kurumuş annemin, elleri, yüzü ki yüzü düşerken toprak olmuş, elbiseleri kandan ıslanmış sonra kurumuş, sonra taş olmuş annemin. Kokusu gitmiş, toprak ve kan kokuyor annem, saçları sertleşmiş, kirlenmiş, annemin canından can almışlar Allah’a inananlar! Gözleri açık kalmış annemin, yüzü eve dönük, ayakları toplanmış bir takat gelsin diye belli ki çabalamış. Benim annem, siz benim annemi öldürdünüz, çocuklarınız var mı bilmiyorum sizin yoksa bile sahiplerinizin var, nasıl bir acı demeyeceğim zira ağır. 7 gün benim annem 7 gün kara kış soğuğunda kaldı, en acısı kaç saat yaralı kaldı bilememek, keşke diyorum hemen ölmüş olsa. Siz benim annemi öldürdünüz.”  Sözlerim soğumaya devam ediyor, küçücük bir kız çocuğu, kucağında dört beş ekmek, elinde beyaz bir bayrak öylece yürüyor. Belli ki korkuyor, herhangi bir yerden bir kurşun gelip onu bulabilir. Elindeki bayrağa güveniyor sadece, ama biliyor ki, keskin nişancıların hiçbir bayrağa saygıları yok. Onlar için bu kız çocuğu, bir bilgisayar oyunundaki düşman. Pıt. “İşte oldu yaşasın başından vurdum!” Gene çocuklar, bir köşeye saklanmışlar, oyun oynamaya çalışıyorlar. “Bir, iki, üç hadi bakalım kim ölmeden, vurulmadan karşı arsaya geçecek!” Kimseler yapmayın, etmeyin demiyor, çünkü sokaklarda onlardan başka kimseler yok. Çocuklar cesur olduklarını göstermek istiyorlar. “Ölüm nereden gelirse gelsin...” Ağabeyleri bu sloganı atarak yürürlerdi. Öyleyse koşun, ölmeden karşı arsaya varın! Bütün bunlar yaşanırken en çok bizim büyük çaresizliğimiz giderek artıyor. Ve kimse artık bu satırların yazarına başkanlıktan, yeni anayasadan, demokrasiden söz etmesin! Belki de bize sadece dibe vurmak kalıyor. Liberal devrim Kanada parlamentosuna seçilen 338 milletvekilinden 88’i kadın. Trudeau’nun iktidar çoğunluğu Liberal Parti’nin 184 milletvekili var. 50’si kadın. Ama başbakan, kurduğu hükümette kadın erkek paritesini sağlayacağına söz vermişti, sözünü tuttu: 30 bakanlıktan 15’ine kadın bakan atadı. Kendisine “Niçin” diye soran bir gazeteciye de kısaca: “Çünkü 2015 yılında yaşıyoruz” yanıtını verdi. HHH Kanada uygar ülkedir diye ırkçılık yoktur, ayrımcılık yoktur, kadınlar ezilmez, öldürülmez sanmayın. Türkiye’ye kıyasla tabii ki “eser miktar” sayılır, ama son 30 yılda Kanada’da 1017 kadın öldürülmüş ve 164 kadın kaybolmuştur. Ülke nüfusunun yüzde 4’ünü oluşturan “yerliler”, en çok ezilmiş ve hâlâ ezilen etnik azınlıktır. Raslantıya bakın ki, en çok öldürülen ve kaybolan kadın da bu etnik azınlıktandır. İşte böyle bir tabloda, Kanada’nın yeni adalet bakanı Jody WilsonRaybould, 44 yaşında bir hukukçu ve ülke tarihinde böyle bir makama yükselen ilk “yerli” kadın. İlk açtığı dosya da yerlilerin yıllardan beri talep ettikleri, geçmişte hiçbir hükümetin yanaşmadığı “kayıp kadınlar soruşturması” oldu. “S KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Zehir soluyoruz! ondra’da sıradan bir gün... Tarih 5 Aralık 1952, günlerden cuma. Hava açık. Öğleye doğru hafif bir sis kaplıyor kenti. Ama Londralılar sise alışık. Kentte, dünyanın o tarihe kadarki en büyük çevre felaketlerinden birinin yaşanacağına ilişkin hiçbir ipucu yok. Her şey birden oluyor. Sis ve duman birden yoğunlaşmaya başlıyor. Sonra bütün kenti yutuyor. “Ölüm bulutu” 5 gün boyunca Londra’nın üzerine çöküyor. Beş günün sonunda hava kirliliği yüzünden yaşamını yitirenlerin sayısı 4 bine ulaşıyor. Sonraki 6 ayda hava kirliliğine bağlı hastalıklardan 8 bin kişi daha yaşamını yitiriyor. Toplam 12 bin insanın can verdiği bir felaket... Hava kirliliğine bağlı solunum yolu hastalıklarına yakalananların sayısının 100 bine ulaştığı söyleniyor. Görgü tanıklarının anlatımlarını okuyorum. “Sis o kadar yoğundu ki, yere baktığımda belimden aşağısı görünmüyordu” diyor biri. “Kollarımı iki yana açtığımda ellerimi göremiyordum” diye anlatıyor bir diğeri. Balerin Barbara Fewster, “Sis sanki duvar gibiydi” diyor BBC ile yaptığı söyleşide, olay gününü şöyle anlatıyor: “Bildiğimiz dünya sanki kaybolmuştu. Trafik durmuştu. İnsanlar arabalarını yolun ortasında bırakıp yürüyerek evlerine ulaşmaya ç[email protected] balıyorlardı.” www.ahmettan.com Ünlü “Sadler’s Wells” operasında Verdi’nin “La traviata”sı sahneleniyordu. Fakat ilk perdeden sonra izleyiciler sis ve dumandan sahneyi göremez oldu. Sis evlere de girmeye başladı. Kaçış yoktu. Beş gün sonra 9 Aralık’ta, güneybatıdan esen rüzgâr sisi dağıttı. Yüksek basınçlı günlerde kimi zaman sıcak hava tabakası, soğuk hava tabakasının üzerine yerleşir. Kirli havanın dağılmasını engeller. Buna sıcaklık inversiyonu (terselme) deniyor. Londra’da yoğun kirlilik bu meteorolojik olayla birleşince böylesi bir felaket yaşandı. Benzer bir felaket bugün de yaşanabilir mi? HHH Dönemin siyasileri, uzunca bir süre “hava kirliliği” ile ölümler arasında bir bağ olmadığını savundular. Hem de onca ölüme ve hazırlanan raporlara rağmen. Fakat sonunda İngiltere’de başlayan “Temiz Hava Hareketi”nin yarattığı toplumsal baskıya direnemediler. Hava kirliliğine karşı önlem almak zorunda kaldılar. Anlıyoruz ki, çevreyi korumak için de demokrasiye ihtiyaç var. Çevreciler o tarihten bu yana “Londra Felaketi”nin unutulmaması için çaba gösteriyorlar. HHH Çevre Mühendisleri Odası’nın Türkiye’de hava kirliliğine ilişkin son raporunu okuyorum. İstanbul, Ankara, İzmir, Bolu, EdirneKeşan, Düzce ve Iğdır’da hava kirliliği giderek artıyormuş. Kimi zaman kritik seviyeleri aşıyormuş. Fakat önlem alan yok. Özellikle Keşan ve Iğdır’da durum iyice vahim. “Acil önlemler alınmazsa kitlesel hastalıklar her an baş gösterebilir” diyor raporda. Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) Çevre Sorunları Araştırma Merkezi Başkanı Baran Bozoğlu, “Seçimler nedeniyle kömür dağıtımı arttı, kalitesiz kömür kullanımı teşvik edildi. Yurttaşlara destek doğalgaz ile olmalı. Aksi halde akciğer hastalıkları ve kanserle boğuşan yoksul kitleler oluşacak” diyor. Hava kirliliği sorunu kentlerde yeniden hortladı. Üstelik doğalgaz bu kadar yaygınlaşmışken. Olur şey mi? Döndük yine 90’ların başına. Yazık! L ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] 10 OCAK 2016 SAYI: 32967 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç Akın Atalay İcra Kurulu Başkanı Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu l Haber l Ekonomi: Reklam Tanıtım ve Halkla İlişkiler Genel Koordinatörü Ayşe Cemal Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörleri Hakan Çankaya Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Bulvarı 1352 S. 2/3 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. lkemizin pek çok acil sorunu var... Ne yazık ki, “aciliyet” sırası iktidarın “nema önceliği”ne göre değişiyor. Terör de var elbette. Ama en acili, en çok can alanı trafik... Ama trafiğe sıra bir türlü gelemiyor. Erdoğan’ın “Başkanlık savaşı” ise, terörle savaşı bile solladı. TBMM’de AKP’nin iktidara gelmesinden önce “Trafik Güvenliği Raporu” hazırlamıştı. Trafiğin artık yayalar için bile ölüm saçtığını rakamla, belgeyle ortaya koymuştu. Ama ortaya koyduğuyla kaldı. “Devlette devamlılık vardır!” denir durur. Herhalde TBMM de devlete dahildir. Ama içinde muhalefet partileri de yer aldığı için TBMM devlet sayılmıyor. Hazırladığı yasa önlemleri tasarıları kadük oluyor. TBMM Trafik Güvenliği Araştırma Komisyonu’nun raporu da kadük oldu! O rapor başbakanları göreve çağırıyor, yaşayı çiğnediğini, görevini ihmal ettiğini ilan ediyor. HHH Yasalarımız, trafik güvenliğinde 1 No’lu sorumlu ve yetkiliyi, Başbakan başkanlığındaki Karayolu Güvenliği Yüksek Kurulu’nu gösteriyor. Başbakanlar, bu kurulu “yılda en az 2 kere” toplamak zorunda. Ama ne hikmetse Erdoğan başbakanlığı döneminde bu görevini sadece 12 kez yerine getirdi. Belki de “bu kurulu” Burak oğlunun ölüme yol açan kazasını anımsamak istemediği için toplamadı. Kendisine verilen sayısız önergeyi ise yanıtsız bıraktı. “Başbakan bir de trafikle mi uğraşsın” diyenler olabilir. Ama balkonda sigara içenlere, kadınların çocuklarını nasıl ve kaç tane doğuracağı konusuna bile eğilen birinin trafiğe de ayıracak birkaç saati olmalı! HHH Kendisine milletvekilliğimiz sırasında en resmi yoldan başvurularda bulunduk. Başkanlık trafiği tıkarken... Ü 2918 sayılı Karayolları Yasası’nı değiştirip 4 yardımcısından birisini “Trafikten Sorumlu Başbakan Yardımcısı” yapmasını önerdik. Büyük oğlu Burak’ın değerli bir sanatçının (Sevim Tanürek) ölümüne yol açmış bir baba olarak, trafik güvenliği için çaba harcaması bir vebaldi. Ama çıt çıkmadı. HHH Madem vatandaş çoğunluğu AKP seçmenidir. Büyük Sayılar Kanunu’na göre, ölenlerin çoğunluğu da AKP’lidir. “Vatandaşa acımıyorsunuz, bari kendi seçmeninize merhamet edin. Yollarda yok yere telef olmasına engel olun!” dedik. TBMM’de önergeler verdik, açık dilekçeler yazdık. Belli ki, birçok yazar gibi, trafik konusunu “entelektüel veya siyasal derinlikten” yoksun bir alan olarak mı gördü! Ki, halefi Prof. Ahmet Davutoğlu da aynı anlayışta. Çünkü bu alan “siyasal nema yönünde” verimsiz! İktidar için öyle de muhalefet için farklı mı? Bunun için siyasal partilerin “Seçim Bildirgeleri”ne bakmak yeterlidir. AKP’nin anlı şanlı beyannamesine bakınca yollardaki ölümlerle ilgili tek vaat, “Duble Yol”lar! Ya CHP ve MHP bildirgeleri? Ne yazık ki ciddi bir tek paragraf bile yok! Bu eksiği geç de olsa fark eden CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin iki arkadaşı ile birlikte (Muharrem Erkek – Çanakkale; Mehmet Göker Burdur) trafik güvenliği için harekete geçti. Bir araştırma komisyonu kurulmasını istiyor. Kurulsa ne olacak? Daha önce de kurulmuştu. Hatta çalışmaları kitap yapılıp tüm ülkeye dağıtılmıştı. Bir tanesi de Cumhuriyet Izmir Bürosu’nda idi! Şimdi nerede kimbilir? İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.49 05.32 05.53 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.22 12.19 14.40 07.03 12 .03 14.28 07.22 12.26 14.54 Akşam 17.03 16.51 17.17 Yatsı 18.29 18.15 18.39 14 15 34 40 6 BİLEN: 1 milyon 566 bin 151 lira (devretti) 30 5 BİLEN: 2 bin 725 lira, 4 BİLEN: 39 lira 65 kuruş, 41 3 BİLEN: 6 lira 65 kuruş ikramiye kazandı. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle