28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 16 Eylül 2015 yorum TASARIM: BAHADIR AKTAŞ 18 adın Özgürlük Meclisi’nde gönüllü çalışan arkadaşlarla Tunceli’de hakikati araştırırken mezarlığı gittim. Yeni düzenlenen mezarlıkta, yan yana sıralanmış mezar taşlarının üstünde hiçbir yazı yoktu. “Neden?” diye sorduğumda, “Henüz kim oldukları tespit edilemedi” dediler. Dağlarda, mezralarda ölen gencecik insanların mezarlarıydı onlar. Aynı mezar taşlarını savaştan on yıl sonra gittiğim Saray Bosna’da görmüştüm. Yüzlerce yazısız mezar taşı yan yana duruyordu. Yerel rehberimiz, “İç savaşta ölenlerin adlarını hâlâ tespit etmeye çalışıyoruz” demişti. Her iki mezarlıktan da yüreğimde ince bir sızıyla ayrılmıştım. Ülkemizin tüm mezarlıklarında yatan şehit düşen askerlerin mezarlarını da görünce yüdı. Mezralarda, yaylalarda hayvanların peşinde koreğim sızlar. Ve vakitsiz ölümlerin acısı içimi kavuşan çocuklar bu kez mendil, su satmaya başladırur. Bu topraklar ölümün kutsandığı topraklardır. lar. Ve kendileri için hiçbir gelecek göremediler. İnsan, ölümü neden kutsar? Hangi çaresizlik? BiSonuç bir kısmı dağlara çıktı, bir kısmı büyük kentlim bize der ki, ölümü kutsamak yoğun bir çaresizlere gelerek taşımacılık ve inşaliğin ortaya çıkardığı bir durumdur. at işinde çalışmaya başladılar. Eğer Şimdi sizi Dersim bölgesine götübugün bölgede hayat hâlâ devam receğim. Cizre’de o bölgenin içinediyorsa bunun en önemli nedeni, de yer alır. 1938 ve 1990’lı yıllarda büyük kentlerde çalışanların geride özellikle bu bölgede yoğun bir köy kalanlara gönderdiği paradır. Çünboşaltma operasyonu yaşanmıştır. kü buralarda hiçbir iş yoktur! Sadece köyler boşaltılmadı, mezraBugün çocukları ve ellerinde siların otu da yakılarak bitirildi. Böyyah naylon torbaya koydukları anılece bölgenin en önemli geçim kaylarıyla Avrupa yollarına düşen Surinağı hayvancılık yok edildi. Hayvanyeli mültecilerle, onların hiçbir farkı cılıkla uğraşanlar bu işi ailecek yayoktu! Onlar kendi ülkelerinde mülparlardı. Erkekler, kadınlar çocuklar teci oldular ve biz o zamanlar bunbu işin peşindeydiler. Ne oldu, köyları görmezlikten geldik. Şimdi de leri boşaltılanlar, hayvanlarını göç geliyoruz. ettikleri kentlere getiremediler, ya Göç, kendi ülkesinde mülteci Kendine hiçbir gelecek göremeyok pahasına sattılar ya da öylece bı olmak. Resim: Gürcü ressam yen birinin ölümü kutsamasından daraktılar. Aile kente uyum sağlayama Pirosmani. K Çocuklarımız aftalardır televizyon ekranlarında ölüm görüntüleriyle karşılaşıyoruz. Cenaze törenleri, şehit yakınlarının insanın içini yakan, kavuran haykırışları, dinmek bilmeyen gözyaşları, acılar... Birbirine benzer görüntüler her gün yeniden karşımıza çıkıyor, aralarındaki tek fark tabuttakilerin ve yakınlarının her seferinde bir başkası, başkaları olması. İçimiz yanarak, kavrularak izlediğimiz bu görüntüleri küçük çocuklarımız da izliyor. Aralarında gördükleri karşısında gözyaşlarını tutamayan, ağlayanlar var. Acaba onlar ne düşünüyorlar? Psikologlar, “ölüm”ü çocukların yetişkinlerden daha farklı algıladıklarını söylüyorlar. Çocuklar, 1112 yaşına kadar soyut düşünemiyorlar, onlar için “ideoloji”, “inanç”, “kahramanlık”, “şehadet” gibi kavramları anlamlandırmaları olası değildir. Yetişkinler, bu kavramlarla ölümleri gerekçelendirerek üstesinden gelebiliyorlar. Çocuklar için ise “ölüm” somut olarak “yok oluş”tur, “artık olmayış”tır. HHH Ölüm karşısında çocuklarda görülen belirtiler yaş ve gelişim dönemlerine göre farklılıklar gösterir. 56 yaşına kadar çocuk için her şey canlıdır. Bu nedenledir ki çocuğumuz yemek masasında, tabağındakini bitirmeden kalkmaya davrandığında, “Yemeğini bitir, yoksa arkandan ağlar!” deriz. Bu yaş çocukları ölümü, geri dönüşü olan, geçici ve kişiye özgü olarak yorumlarlar. 611 yaş döneminde çocuk geçmiş, şimdi ve gelecekle ilgili olarak zaman kavramını öğrenmiş ve kendi yaşamıyla ilişkilendirmeye başlar. Zaman kavramını öğrenmesi çocuğun ölüm kavramını da anlamasını kolaylaştırır. 910 yaşlarından ergenliğe uzanan dönemde hayali düşünceler devam eder. Zaman içinde çocuk ölümün geri dönülmezliğini, evrenselliğini ve bir neden sonucu ortaya çıktığını algılamaya başlar. HHH Bir yanda terör, öbür yanda göçmen ölümleri çocuklarımızın ruhlarında derin yaralar açıyor. Televizyondan bir annenin Cizre’de vurulan 10 yaşındaki çocuğunu kokmasın, çürümesin diye evindeki buzdolabında sakladığını duyan bir çocuğa bu durumu nasıl anlatabilir, nasıl açıklayabiliriz? Bir cami avlusundan cenazesi kaldırılan bir polisin veya bir askerin öldüğünü, öldürüldüğünü 810 yaşlarında bir çocuğa nasıl anlatırsak anlatalım bir “gerçeği” kavratabilir miyiz? Ya bedeni Bodrum kıyılarına vuran üç yaşındaki Aylan bebeğin ölümünü? Çocuk yaşlarında belleklerine kazınan zamansız ölümleri yetişkinler çoğu kez ileri yaşlarına taşırlar. HHH Belki çoğumuz farkına varmıyoruz ama televizyon ekranlarından her gün yeniden yeniden yansıtılan ölümlere tanık olan çocuklarımızın günlük davranışlarında belli değişimler ortaya çıkıyor. Korkulu rüyalar görmek, altını ıslatmak, anneye babaya ölüme ilişkin sorular sormak gibi... Bu ayın 28’inde okullar açılıyor. Çocuklar hiç kuşkusuz aralarında bu ölümleri de konuşacak, yorumlar yapacaklar. Burada ilköğretim okullarındaki öğretmenlere önemli görevler düşüyor. Tarafsız bir dil kullanarak çocuklarımızın yaralanmış ruhlarının onarılması için çaba göstermeliler. H toprak ölürken... ha doğal ne olabilir. Sadece hayvancılık mı? En verimli topraklar bile ölüme bırakıldı. Şimdi vereceğim örnek çok ağır, çünkü hep birlikte bir toprağın nasıl öldürüldüğüne tanık olacağız. Suruç Ovası’ndan söz ediyorum. Bu ova en eski uygarlıklardan bu yana sulu tarımın yapıldığı yeryüzünün ikinci verimli ovasıydı. Mezopotamya’nın tüm çiftçileri belli aralıklarla Suruç’a gelir, sulu tarımı öğrenirlerdi. Ama ne oldu toprak açısından da son derece kıymetli olan bu ova GAP’la birlikte kurumaya bırakıldı. Çünkü baraj yapılırken bölgedeki yeraltı sularını çekip aldı. Baraj bittiğinde de verilmesi gereken su verilmedi. Harran Ovası’na aktarıldı. Benim Harran Ovası’na aktarılmasına bir diyeceğim yok ama öbür tarafa hiç su verilmediğinden dünyanın en verimli ikinci ovası kurudu. Bugün Suruç girişinde bir nar heykeli var. Sordum “Hiç nar ağacı görmedim, neden nar heykeli?” Yanıt, “O bir zamanlardı” oldu. “Suruç kurudu, hayvanımız öldü, toprağımız öldü, artık elimizden ne gelir? Güneydoğu’daki kaçakçılık bu nedendendir. Şimdi o da bitti, tıpkı sınır ticaretinin bittiği gibi.” Soruyorum şimdi sizlere, bakkal dükkânının ya da manavın önünden geçerken canı çekmesin diye çocuğunuzun gözlerini kapattığınızı düşünün. Daha acı ne olabilir? Evet oralarda durum bu. Bütün bunları neden anlattım? Güneydoğu ve Doğu’da yaşananları biraz daha iyi anlatabilmek için! Bir halk ölümü kutsuyorsa mutlaka bir nedeni vardır. Bilmemiz gereken bir şey daha var. Yok edilen bu ülkenin hayvanları ve toprağı. Vatan sevmek sadece “Şehitler ölmez vatan bölünmez!” sloganıyla olmaz. Ölen her canlıya, börtü böceğe, endemik her bitkiye ağıt yakacaksın ve bu gidişe dur diyeceksin! Vatan öyle sevilir! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr CEVAP VE DüZELtME MEtnİDİR Sakarya Valisi Hüseyin Avni COŞ’un Avukatlarından CEVAP ve DÜZELTME 30.06.2015 tarihli gazetenizde ve gazetenize bağlı internet sitenizde, Özgen Acar’a ait ‘Bellek Kaybı’ üst başlıklı ‘Devletin Valileri’ alt başlığı ile yayınlanan yazı içeriğinde; Müvekkilimiz Sayın Sakarya Valisi Hüseyin Avni Coş’un kendisi ile konuşmak isteyen bir vatandaşa yönelik “Gavat” diye hakaret ettiği yalan isnadında bulunulmuştur. 1. Söz konusu kişiyle yaşanan diyalog esnasında hakaret teşkil eden hiçbir söz sarf edilmemiştir. İlgili haber ve video içerikleri medyada da yayınlanmıştır. 2. Bu kişiyle yaşanan diyalogdan daha sonra araçla tören yerinden ayrılırken yolu kapatıp makam aracının önünü kesen ve çeşitli sloganlar atarak taşkınlık yapan grubun içindeki bir kişi dönemin Başbakanı’na ve İl Valisine yönelik sinkaflı küfürler ettikten sonra. “Şerefsiz, Allah Belanı versin” diye bağırarak hakaret etmiştir. Sebepsiz yere, hiçbir diyalog, irtibat, husumet olmadığı halde bir şalısın kalabalığın içine saklanarak İl Valisine ve Devletin Başbakanına ağır hakaretlerle saldırması üzerine İl Valisi olan Müvekkilimizin bu kişinin yakalanması ve hakkında yasal işlem yapılması için güvenlik kuvvetlerine talimat vermesi esnasında maruz kaldığı bu ağır tahrik sonucunda istem dışı olarak, kasıt olmaksızın tamamen bu küfürbaz şahsa yönelik şekilde arzu edilmeyen bir kelime sarf edilmiştir. 3. Yani 1 nolu maddedeki hadise ile 2 nolu maddedeki hadisenin yeri ve muhatapları farklıdır. Olayın akabinde Polis tarafından hazırlanan Cumhuriyet Başsavcılığına sunulan soruşturma evrakında da olayın böyle cereyan ettiği aşikardır. Müvekkil durup dururken, kendisiyle konuşan veya konuşmak isteyen hiçbir vatandaşa hakaret içerikli bir beyanı olmamıştır. Maddi gerçeklerle bağdaşmayan iş bu haberin müvekkilimizin kişilik haklarına vermiş olduğu maddi ve manevi zarara binaen sorumlular hakkında yasal takibata girişildiğini kamuoyuna saygılarımızla bildiririz.09.07.20.1.5 Hüseyin Avni COŞ Vekili Av. Erhan DURSUN ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr HARBİ SEMİH POROY 16 EYLüL 2015 SAYI: 32851 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ORHAn ERİnÇ AKIn AtALAY İcra Kurulu Başkanı Genel Yayın Yönetmeni CAn DünDAR Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu l Haber l Ekonomi: Reklam Tanıtım ve Halkla İlişkiler Genel Koordinatörü Ayşe Cemal Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur tunalı Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Ceyda Karan Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Grafik: Ahmet Sungur l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Bulvarı 1352 S. 2/3 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Cumhuriyet Caddesi Beşler Apartmanı No: 44 Kat:3 Daire:4 34367 Elmadağ/İstanbul tel: (0212) 251 98 74 75 81 82 Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.10 04.56 05.22 nAMAZ VAKİtLERİ Güneş Öğle İkindi 06.38 13.0 6 16.35 06.23 12.51 16.19 06.47 13.13 16.42 Akşam 19.22 19.06 19.28 Yatsı 20.43 20.26 20.45 ürk şiiri yıllardır Avrupa’da saklanan en iyi sırlardan biridir” diyor Caroline Stockford. Metin Cengiz’in yönetimindeki Şiirden Dergisi 5. yılını “Türk Şiirinin Dışarıdaki Görüntüsü” dosyası ile kutluyor. Özdemir İnce, Caroline Stockford, Adnan Özer, Aytekin Karaçoban, Tamer Öncül, Tahereh Mirzayi, Metin Cengiz ve Müesser Yeniay yurtdışından bakılınca şiirimizin nasıl göründüğü hakkında görüşlerini yazmışlar. “Türk şiiri denilince dışarıda akla sadece Nâzım Hikmet geliyor” diye yazmış Özdemir İnce. Bu görüş dosyada yazıları bulunan diğer şairlerin de ortak kanısı. Türkçeden İngilizceye çeviriler de yapan akademisyen şair Caroline Stockford’un cümlesi ile birleştirince ortaya pek de iç açıcı bir manzara çıkmıyor. Türk edebiyatının dışa açılımına, yani Türk yazar ve şairlerinin yabancı dillerde yayımlanan kitaplarına bakarak değerlendirirsek önemli sayıda şiir kitabının çevrildiğini görürüz. Üstelik bu yayınların büyük bir çoğunluğu şairlerimizin kendi çabaları ile oluyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın TEDA programından yardım alan ya da alabilen çok az sayıda şiir kitabı var, nedense. Esas sorun çevrilen şiir kitaplarının o ülkenin okurlarına ulaşıp ulaşamadığı. Türkiye’de olduğu gibi dünyada da şiire gönül verenler küçük yayınevleri. Şiir kitapları yaygın bir şekilde da “T Köşemen türk şiirinin dışarıdaki görüntüsü ğıtılamıyor, kitapçılarda bulunmuyor. Almanya, Fransa ya da İngiltere’de büyük bir kitapçının şiir bölümünde ancak Nâzım Hikmet’i bulabilirsiniz. Diğer ülkelerde o da yoktur. Ama Özdemir İnce’nin belirttiği gibi çeviri şiir denince dünyada da akla sadece Aragon, Eluard, Brecht, Ungaretti, Ritsos, Elitis, Seferis, Lorca, Pesoa gibi Nâzım Hikmet’in çağdaşları gelir. Günümüz şairlerinden çevirilere rastlamazsınız. Yani diğer ülkeler için de durum Türkiye’den pek farklı değildir. Dünyada şiir farklı mecralarda yaşam buluyor. Okurlar şiirle, özellikle çeviri şiirle, yaban cı şairlerle daha çok etkinliklerde, şiir festivallerinde buluşuyor. Dünyada festivali en çok yapılan edebiyat türü, hatta sanat türü şiirdir. Şiirden’deki yazılarda da belirtildiği gibi festivallerde Türkiye’yi çok az sayıda şair temsil ediyor. Zaten yabancı dillere şiirleri çevrilen, kitapları yayımlananlar da bu şairler. Festivallere katılım da kişisel girişimlerle oluyor. Birçok ülkede seyahat masrafları için devlet kurumlarından, vakıflardan destek alınır. Bizde öyle bir durum yok. Caroline Stockford, Türk şiirini tanıtmak için Britanya’da düzenli bir şiir festivali yapılmasını önermiş. Belki bir kereliğini ilgi toplar ama sürekli olursa tavsar. Bence Kültür ve Turizm Bakanlığı TEDA kapsamında uluslararası festivallere katılım için bir fon oluşturmalı, şiir çevirmenlerinin yetişeceği çeviri atölyelerini desteklemeli ve Türkiye’deki şiir festivallerinin dünya çapında tanınan boyuta ulaşabilmesi için dişe dokunur destekler vermeli. Tabii ki festivaller yeterli değil. Festivallerde tanınan şairlerin şiirlerine ulaşmak gerekiyor. Bilgiye ulaşmanın en kolay yolu internet. İnternette en çok okunan tür şiir. Peki, Türk şiirinden çevirilere ulaşabileceğiniz kaç şiir sitesi var? Yok denecek kadar az. Yani büyük çabalar göstermeden Türk şiirinden örneklere ulaşamazsınız. O nedenle de Türk şiirinin en iyi saklanan sırlardan biri olması şaşırtıcı değil. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle