28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 14 Eylül 2015 KULTUR 18. Uluslararası İstanbul Kukla Festivali 1325 Ekim’de Dünyanın dört bir yanından kukla sanatçılarının katılacağı 18. Uluslararası İstanbul Kukla Festivali 1325 Ekim tarihleri arasında İstanbullu sanatseverlerle buluşuyor. Festivalin açılışı Fransa’dan “Poli Degaine”in özel gösterimiyle 14 Ekim’de EDİTÖR: MEHMET KESKİN TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Fransız Kültür Merkezi’nde yapılacak. Fransız Kültür Merkezi, Hollanda Başkonsolosluğu, Akbank Sanat, Küçük Salon gibi birçok mekânda yapılacak festivalde pek çok kukla oyunu, film gösterimi ve workshop çalışması yer alacak. VenedikToronto örtüşmesi rak, siyasi gerçeklere eleştirel, sert bir bakış getiren “gerçeğin sineması” türünün farklı örnekleri olan filmler bu yıl Venedik seçkilerinde öne çıkarken, La Mostra’nın belirgin kimliğini simgeleyen yaratıcı sanat sineması, vazgeçilmez temel eksendi yine. oronto Festivali, kısa adıyla TİFF, bu güz 40. yaşını kutluyor. Yine pırıltılı, gösterişli bir ortamda, 75 ülkeden gelen, büyük bir çoğunluğunun ilk gösterimi burada yapılacak olan yaklaşık 500 film yer alıyor programda. Bu geniş yelpazede Hollywood sineması aslan payını kapsa da, sanat sineması yerini ve önemini korumakta. Giderek sinema dünyasının vazgeçilmez AVM’sine dönüşen TİFF, her zaman yolları kesişmese de, farklı sinema türlerini bir araya getirmeyi sürdürüyor. Açılış, Québec’li yönetmen JeanMarc Vallée’nin “Yıkım”ıyla (Demolition) başlıyor. Oyuncuları Naomi Watts ve Jake Gyllenhaal boy gösteriyorlar. Ertesi gecenin gala filmi “Marslı”nın (The Martian) yönetmeni Ridley Scott yanında filmin Matt Damon’lı kalabalık oyuncu kadrosu da var. George Clooney ile Sandra Bullock da ilk günlerin konukla 17 T ‘L’Hermine’e iki ödül Arjantinli yönetmen Pablo Trapero’un En İyi Yönetmen Aslanı’yla ikinci sırayı almasını, Venedik jürisinin dünya genelinde kaygı uyandıran siyasi gerçeklere eğilen filmlere gösterdiği duyarlığın izdüşümü olarak yorumlayabiliriz. Sonuçta, her ne kadar yaklaşımları ve biçemleri çok farklı da olsa, Alper de, Trapero da, diktatörlük rejimlerine karşı tavır alıyorlardı. Güney Amerika sinemasını ve genç yönetmenleri öne çıkaran jürinin, Fransız yönetmen Christian Vincent’ın içtenlikle alkışladığımız filmi “L’Hermine”e iki ödül birden vermesi, Fabrice Luchini gibi büyük bir oyuncuyu öne çıkarırken incelikli senaryonun sanat sineması için ne kadar önemli olduğunun da altını çiziyordu. Toronto’da, aralarında Deniz Gamze Ergüven’in hem Türk hem de Fransız yapımları arasında yer alan “Mustang”in de bulunduğu 33 Fransız filmleri listesinde “L’Hermine” yok nedense... 40. Toro nto Film Festival i SÜRÜYO R Emin Alper’in Venedik’ten Jüri Özel Ödülü’yle dönen “Abluka”sı Toronto Film Festivali’nde de yer alacak. rı arasındalar... La Mostra’da yarışan filmlerin yarısından fazlası yine Toronto’da. Son yıllarda iki etkinlik arasında başgösteren rekabet korkulduğu kadar keskin değil. Toronto ile Venedik’in birbirlerini tamamlayan yapıcı örtüşmesi süregeliyor. Cumartesi gecesi Lido’da beklenmedik bir biçimde öne çıkarak Altın Aslan kazanan Venezüellalı genç yönetmen Lorenzo Virgas’ın ilk filmi “Desde Allá” da, ödül alamamalarına üzüldüğümüz Jerzy Skolimowski ve Marco Bellocchio’nun filmleriyle birlikte burada da gösteriliyor. Toronto kataloğunda bu yıl dört uzun iki de kısa filmle ciddi bir yer alan Türk filmleri arasında bulunan “Abluka”yı da, cuma günü burada ikinci kez izliyorum. Emin Alper, el attığı konunun güncelliği ve anlatım dilinin biçimsel özgünlüğüyle, La Mostra’nın bu yılki ana eksenlerinin kesiştiği noktada yer almasıyla da dikkati çekiyor. Yaşanmış olaylardan yola çıka Venedik ödülleri... 12 Eylül’den niye kurtulamıyoruz? Linç kültürünün sanki arada hiçbir şey yaşanmamışçasına yeniden ve aynı kolaylıkla gündeme sokulabilmesi sadece demokrasiyi savunan kesimlerin güçsüzlüğüyle, çatışma ortamlarında kaba kuvvetin öne çıkmasıyla izah edilebilir mi? Bir 12 Eylül fotoğrafı... modern bir aidiyeti ifade eden bu geçiş, çok önemli birkaç kavramı da beraberinde getirir: Özgürleşme, birey olma, toplumsal sorumluluk taşıma. Özgürleşme; eski toplumsal, ekonomik, coğrafi vb. bağlardan kurtulmayı olduğu kadar bir fırsatlar çoğulluğuna ulaşmayı, yani görece eşitleşmeyi de kapsar (veya kapsamalıdır). Birey olma, kerameti kendinden menkul bir pirin eteğinin dibinde müritlikten kurtulup, çok daha geniş bir toplumsal ve yasal çerçeve içinde kendi özgür iradesini kullanma hakkını olduğu kadar, her türlü otorite karşısında sorgulamaya dayalı “itaatsizlik hakkını ve sorumluluğu”nu da gündeme getirir (veya getirmelidir). Toplumsal sorumluluk ise, özgürleşmiş bireylerin atomlaştırdığı bir dokuyu yadsıyarak, insanların toplumlarına ve gezegenlerine sahip çıkmanın yollarını arayıp buldukları, dayanışma ve paylaşmayı unutmadıkları bir varoluş tarzının en önemli yapıtaşını oluşturur (veya oluşturmalıdır). Cumhuriyet bunları güvence altına alabilmişse söz konusu geçişi başarıya ulaştırmış sayılabilir. Bu güvencenin en önemli mihenk taşı da eğitim sistemidir. Eğitim sistemimizin bütününe, üstelik sadece son dönem itibarıyla değil, epey uzun bir geçmişle birlikte bakıldığında, bu kavramların ülkemizde pek yaşam hakkı bulamamasına şaşırmaya gerek kalmıyor. Bu konudaki tek gerçek ve farklı örnek sayılabilecek Köy Enstitülerini de elbirliğiyle silip süpürmüşüz zaten. Konu, sadece devletle, siyasi iktidarlarla ve onların toplumla kurdukları/kurmaya çalıştıkları ilişkilerle sınırlı olsaydı, emin olun 12 Eylül faşizminin izleri çoktan silinmiş, sorumluları çoktan adalet önünde hesap vermiş, 12 Eylül darbesi bir yakın tarih malzemesi haline indirgenmiş olurdu. Ama olmadı. Sadece siyasi nedenlerle açıklanamayacak kadar geniş ve derin bir toplumsal ve kültürel sorun söz konusu çünkü. Kullaşma/kullaştırma toplumun en küçük gözeneklerine, birimlerine kadar yeniden üretilip gündelik yaşamın parçası haline getirilen bir makus talih gibi... İnsanlar sadece devletle ilişkilerinde değil, her alanda bu sürece hem maruz kalıyor hem de onu yeniden üretiyorlar. Yetkiyi eline geçiren hiç kimse karşısında özgür, sorgulayan, karşı çıkan bireyler istemiyor. Böyleleri ortaya çıktığında da bir şekilde “günah keçisi” haline getiriliyor, sürü tarafından dışlanıyor, sadece tepedekiler/karşı çıktıkları tarafından değil, aynı yerde durduklarını sandıkları tarafından da hizaya sokulmak isteniyorlar. 35. yılına geldik, 12 Eylül’den biraz da bu nedenle kurtulamıyoruz bir türlü. BİFO sezonu Chang’le açacak orusan İstanbul Filarmoni Orkestrası (BİFO) yeni sezonu, günümüzün önemli kemancılarından Sarah Chang’in solist olarak katılacağı bir konserle 22 Ekim’de açacak. Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde saat 20.00’de gerçekleşecek konseri, Sascha Goetzel yönetecek. BİFO yeni sezonda, ayrıca Katia & Marielle Labèque, Evelyn Glennie, Freddy Kempf, Kit Armstrong B gibi solistleri de ağırlayacak. Orkestra, 12 ve 23 Aralık tarihleri arasında “Batı Yakasının Hikâyesi” başlıklı bir Amerikan festivaline de ev sahipliği yapacak. Önümüzdeki nisan ayında ise Krzysztof Penderecki’yi kendi yapıtlarını yönetmesi için şef kürsüsünde ağırlayacak olan orkestra, Şubat 2016’da Viyana’dan Almanya’ya uzanan bir Avrupa turnesine çıkacak. Sarah Chang Makus talihimiz er türlü antidemokratik uygulama, en temel insan haklarının rahatça çiğnenmesi ve bu alanda tam bir cezasızlığın hüküm sürmesi, hatta göstere göstere yapılan kanunsuzluklar karşısında toplumların önemli kesimlerinin sessiz ve duyarsız kalması sadece gücü elinde bulunduranların yaptıkları ve yapabileceklerini hissettirdikleri baskılarla, yani korku ve tehditle açıklanabilir mi? Linç kültürünün sanki arada hiçbir şey yaşanmamışçasına yeniden ve aynı kolaylıkla gündeme sokulabilmesi sadece demokrasiyi savunan kesimlerin güçsüzlüğüyle, çatışma ortamlarında kaba kuvvetin öne çıkmasıyla izah edilebilir mi? Bence bu durumu tek başına güncel koşullarla, siyasal nedenlerle ilişkilendirmek yetersiz kalıyor, konunun ciddi tarihsel ve kültürel kökleri olması gerekiyor. Cumhuriyetin sıkça kullanılan temel tanımlarından biri, kulluktan yurttaşlığa geçiştir. Cemaat parçalanmasının, her türlü alt kültürün, farklı nitelikte bağımlılık ilişkilerinin üzerine çıkan ve onları da dönüştüren H Kulluktan yurttaşlığa C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle