13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 21 Temmuz 2015 KULTUR da demokrasi olabilir. O zaman soru şurada oluşuyor: Demokrasiyi, onu reddeden sistemler içinde tekrar yeniden nasıl oluşturacağız? Bu, henüz çözüme ulaşmış bir tartışma değil. Türkiye, diktatoryal bir rejimden farklı bir rejime geçmiş olmakla birlikte, yine de tüm problemlerini çözebilmiş bir ülke değil. Bu, çözülebilir bir problem ama bazı zorlukları da var. İlk olarak, insanların büyük bölümü elbette şiddetin son bulmasını ister. Ama şiddetten kurtulmanın daha büyük sorunlar çıkaracağına inanan toplumlar da var. Aynı zamanda ikinci bir zorluk, gücü temsil eden devlete karşı ters bir güç oluşturmak ki buradan da sivil savaşlar ve benzeri durumlar çıkabilir. Bunun örneğini çok trajik biçimde Suriye’de görebiliyoruz. Aziz Nesin sergisi 2 Ağustos’a kadar uzatıldı Nesin Vakfı tarafından Aziz Nesin’in 100. doğum yılı için hazırlanan “Ömrüne Sığmayan Adam: Aziz Nesin 19152015” sergisi 2 Ağustos’a kadar uzatıldı. Tophane’deki Tütün Deposu’ndaki sergi iki kata yayılıyor. Ustanın hayatındaki dönüm noktalarından çalışma masasına, Madımak katliamında giydiği tişörtten yüzlerce kitabına kadar birçok eşyası ve eseri sergiyi gezecekleri bekliyor. Serginin küratörlüğünü Işın Önol üstleniyor. EDİTÖR: MEHMET KESKİN TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Şiddetin tek ilacı demokrasi ransız felsefeci Louis Althusser’in öğrencisi, 1942 doğumlu filozof Etienne Balibar ile, ‘şiddet’in her türlüsünün ‘medenilik’ adına gündemden düşmediği şu zaman diliminde, kitabına da esin kaynağı olmuş bu iki kavram ve çağrışımlarını yakın zaman önce konuşma fırsatı bulmuştuk. İletişim, Birikim, Kesit, Otonom, İthaki, Aralık ve Metis Yayınları’nca pek çok kitabı Türkçeleştirilen Balibar’la yapEVRİM tığımız bu söyleşiyi, dün Şanlıurfa’nın Suruç ilçeALTUĞ sinde birçok masum insanın canına kasteden son şiddet eyleminin ardından, okurlarımızla paylaşıyoruz. Evrim Altuğ: Kitabınız ‘Şiddet ve Medenilik’teki saptamaya göre şiddetin gerek hukuk, gerekse toplum ve medyada geri dönüştürülemez bir etkisi var. Şiddet, eğer bulaşıcı bir hastalıksa, buna karşı nasıl direnebiliriz? Etienne Balibar: Hayır, keşke şiddetin bir aşısı olabilseydi. Şiddet kapsamlı bir kelime ve her şiddet durumu bir diğeriyle kıyaslanamaz. Tarihsel, politik ve milletlerarası ölçüde bazı toplumlar diğerlerinden daha çok şiddet kullanmış olabiliyor. Benim felsefi olarak fikrim o ki, hiçbir toplumun şiddete karşı bağışıklığı bulunmuyor. Bazen daha az görünür olsa da, şiddet yine de mevcut. Bu nedenle şiddeti bir hastalık olarak tanımlamak sorunlu olabilir. Bunu edebi bir referansla söylemem gerekirse, şiddet öyle bir hastalık ki, onun yüzünden hepimiz öleceğiz. 17 Eserleri Türkçeye de çevrilen Fransız siyasetçi ve filozof Etienne Balibar, tek ilacı demokrasi olabilecek şiddetin henüz bir aşısının bulunmadığını ve bir gün hepimizi öldüreceğini söylüyor. F uyguluyor. Devlet, sizin de sorunuzda belirttiğiniz gibi gerekli; ama tehlikeli. Bu arada şunu da söylemem gerek, ben anarşist değilim ve devletten vazgeçilebileceğine inanmıyorum. Ben, devlet olmadan bugünkü olayların daha iyiye gideceğine inanmıyorum ama devletin çok sıkı biçimde, yurttaşları tarafından denetlenmesi gerektiğine inanıyorum. Filozof si İktidara karşı en tavsiye iyi cevap, mizah Şiddetin medeniyet düzeyini aklımıza getirince, mizahın şiddetli gücünü akla getirmeden yapamıyoruz. Bush’a fırlatılan ayakkabı, liderlerin kafasında kırılan yumurtalar, hükümet binaları önüne yığılan gübreler, müzeleri basan çoban ve koyunları ya da Wall Street’i işgal girişimleri... Ve elbette Gezi’deki mizah seviyesi... Yorumunuz? E.B.: İsyankârların, devrimcilerin, ayaklananların taşıdığı medeni mizah duygusu çok hoşuma gidiyor. Mizah, iktidara karşı her zaman çok sembolik ve güçlü bir silahtı. Siz Gezi’yi örneklediniz. Biliyoruz ki başka örnekler de var. Ayaklananların mizah içinde düşünebilmeleri çok önemli, çünkü mizah, direnenlerin kendi davalarında da belli bir mesafeyi taşıyıp koruyabilmelerini sağlayabilir. İstanbul’daki “Şiddet ve Medenilik” toplantısında bir sunum vardı. Tahrir Meydanı buluşmaları üzerine olan bu sunumda Wall Street’e de değinilerek şunun altı çizildi: Bu bir araya gelmeler, en azından başlangıcında barışçıl ayaklanma halleriydi ve güçleri de bu barışçıl tavırlarından ileri geliyordu. Bu meydan toplanmalarında, birbiriyle alakası olmayan gençler, kadınlar, eşcinseller, Müslümanlar, Hıristiyanlar, çocuklar vb. bir araya geldiler ve birlikte hareket ederek bir topluluk yarattılar. Gelecekte oluşacak bir topluluk değildi bu. Şu anda, mevcut olan bir topluluktu. Büyük bir eşitlik ideali etrafında, farklılıkları ortadan kaldırmayacak bir durum için şimdiden bir aradaydılar. Bunun yapılabilirliğini gösterdiler. Yine, sizin mizah duygusu konunuza dönersem, ben de ironik bir insan olarak tarif ediyorum kendimi ve olaylara biraz hinlikle, kötü tarafından bakarım. Örneğin Wall Street’i işgal eylemlerinde sıkça kullanılan bir slogan, “Biz yüzde 99’uz” idi. ABD toplumunda Wall Street fikrini, aslında yüzde birden çok daha az bir kesim oluşturuyor ki, belki de diğer kesim bu yüzden yüzde 99 olduklarına inanmak istiyordu. Bunu söylemek biraz ironik gelebilir ama, onların hayalde yaşadıklarını da gösteriyordu. Burada bir düzeltme yapmak isterim, işte mizah, tam da bu güçten geliyor. Belki de onlar, olmak istediklerini mizahla ifade ettiler. Daha pragmatik bir boyutta ise, uç şiddetin karşısında bizler, yurttaşlar olarak ne yapıyoruz? Şiddetin hayatı imkânsız kıldığı zamanlarda bizler ne yapıyoruz? Yine, yurttaşın şiddet gösteren bir hükümet karşısında ne tür imkânlara sahip olduğunu sormak durumundayız. Bunun bir ilacı varsa, o Demokrasiyi yeniden nasıl oluşturacağız? Bu yönüyle devletlerin kendi güvenliğini veya kamu güvenliğini ileri sürerek kendi yurttaşlarına uyguladığı şiddeti nasıl meşru görebiliriz? E.B. Sorunuzu tersten alırsam, meşruluk meselesi, politik olarak çok da karmaşık bir mesele. Biliyoruz ki bugün, devlet çatışmalar karşısında tarafsız değil. Genelde bazı grupların çıkarlarını diğerlerine tercih ediyor. Her zaman olmasa bile baskın sınıfın çıkarlarını koruyabiliyor. Diğer yandan, devletin gücü kullanma tekeli, yasal bir denetime de tabi kılınmıyor ve devlette bu gücün kullanımında aşırıya kaçma eğilimi görülüyor. Buradaki konuşmamda da bahsettiğim gibi, soru açıktır: “Devlet, yasal iktidar hakkının dışında aşırı güç kullanma yolunu seçmektedir?” Max Weber’in söylediği gibi, güç kullanımı, şeytani bir durum yaratıyor. Bu elbette alegorik bir söylem ama bunda haklılık payı da yok değil, her gün de bunu yaşantımızda görüyoruz. Devlet, sanki toplumdaki var olan şiddeti alıyor, ama onu sıfırlamak yerine, yeniden toplum üzerinde yeniden Devlet güç kullanımında aşırıya meyilli Sevda Şener’i özlüyoruz Lloyd, Fox ve Thompson bir araya geldi. 30 yıl aradan sonra, ‘Geleceğe Dönüş’ün keyfi inema tarihinin en çok gişe hasılatı yapan ve bir dönemin video kültüründe önemli izler bırakan “Geleceğe Dönüş” isimli bilimkurgu üçlemesine hayat veren üç sinema yıldızı, önceki gün İngiltere’nin başkenti Londra’da düzenlenen “Comic Con” isimli etkinlikte bir aradaydı. Aktörler Michael J. Fox (Marty McFly), Christopher Lloyd (Doc Emmett Brown) ve Yurdumuzda ilk kez 1958’de, Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi’nde kurulan Tiyatro Araştırmaları Enstitüsü’nün ilk asistanı olan Sevda Şener, yarın birinci ölüm yıldönümünde anılıyor. rofesör Dr. Sevda Şener’i geçen yıl 22 Temmuz’da yitirdik. Cenazesine ülkenin her tarafından koşup gelen öğrencileri, tiyatrocular ve dostları katıldı. Güzelliğini 86 yaşında da sürdüren, mavi gözlü, ak saçlı hocaların hocası, ender görülür bir sevgi seli içinde sonsuzluğa uğurlandı. Ölümsüzlüğe imzasını çoktan atmıştı... Yurdumuzda ilk kez 1958’de, Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi’nde kurulan Tiyatro Araştırmaları Enstitüsü’nün ilk asistanıydı Sevda Şener. Günümüzde ise Türk tiyatro biliminin en büyük ‘hanımefendisi’... DTCF Tiyatro Bölümü’nde ve başka kurumlarda 75 yaşına dek ders verdi. Üst üste yeni yapıtlar yayımladı. Birkaç yıl önce kitaplığını DT Genel Müdürlüğü’nde kurulan Refik Ahmet Sevengil Kütüphanesi’ne bağışladı. Yayımlanan son yazısı Dostlar Tiyatrosu’nun bugün de sunmakta olduğu ‘Yaşamaya Dair’ oyunu üstüneydi. Müziğin her türünün takipçisiydi. Ölümünden birkaç gün sonra Bodrum Turgutreis’te yapılan müzik festivalinin açılışında, adı aynı günlerde yitirdiğimiz uluslararası piyanistimiz Verda Erman’la birlikte anılıyordu. Bir sinema tutkunuydu. 78 yıl kadar önce, Ankara Sine P S Lea Thompson’u (Lorraine McFly) ile serinin ilk filminde “Earth Angel” par çasını seslendiren Harry Waters Jr.’ın yanı sıra, Claudia Wells’i (Jennifer) buluşturan toplantıya birçok sinemasever katıldı. Toplantıda söz alan ve halen Parkinson hastalığı ile savaşan aktör Fox (54), “Geleceğe Dönüş” serisinin hayranlarının, “tanıdığı en özgün topluluk” olduğunu belirtirken, Wells filmin hayranlarının gösterdiği sevecenlik ve cömertliğe olan hayranlık ve şaşkınlığını dile getirdi. Wells toplantıda, bir “Geleceğe Dönüş” hayranından aldığı çok uzun, el yazısı mektubun kendisini çok etkilediğine değinerek “Oldukça zor bir çocukluk geçiren biriydi mektubun sahibi. Ve bu üçlemeyi art arda gecelerce izliyordu, çünkü bizi ailesinden biliyordu. Öyle ki, yazdığına kalırsa biz, onu intihardan vazgeçiren sebeptik” dedi. l Kültür Servisi ma Festivali’nin ‘En Nitelikli Seyirci’ ödülüne değer bulunmuştu. Sıkı bir romanöykü okuruydu. Tiyatro izlemeyi ise hiç kesintiye uğratmadan sürdürdü. Sağlam bir akademisyen olan bu üstün nitelikli güzel insanın kültür tarihimize geçmesini sağlayan temel özelliği, duyarlılığını, bilgi ve birikimini, yaratıcı Sevda Şener sesi ve görüntüsüyle küçük bir Sevda Şener şöleni kotardı. Hocamızın adına DTCF’nin orta avlusuna diktiğimiz bir de akasya ağacı var... Yaşama tiyatronun, tiyatroya da yaşamın gözlükleriyle bakan bir ‘tiyatro filozofu’ydu Sevda Şener. Son zamanlarında ‘Bir Tutam Deneme’ başlığıyla yazdığı ve arkadaşı Sina Baydur’la paylaştığı, yayımlanmamış metinlerden biri aşağıdadır: ‘Tiyatronun tadı gerçeğin yansısı olmasında değil, “oyun” olmasında gizlidir. Ya da şöyle söyleyeyim, tiyatronun gerçekle olan bağlantısı yaşamın bir oyun olduğunu göstermesinden ibarettir. Tabularla, yasaklarla, kurallarla esnekliğini yitirmiş yaşam oyununa yaratıcı zekânın oyunu ile esneklik kazandırılmıştır. Yaşam, yeni yorumlara, eleştirilere, sorgulamalara açılmıştır. Yaşam oyunu, tiyatro oyununun kurgusunda anlam kazanır. Bu anlam düşündürücüdür, duygulandırıcıdır, hepsinin üstünde, kurgunun, yorumun, sahnelenişin, oynanışın sanat boyutu oranında zevk vericidir.’ Sevda Şener’i özleyenlere armağan olsun! Bu da antikapitalist ATM ntiPop, Yunanistan’daki kriz üzerine bir ATM üzerinde Yunanca, Türkçe ve İngilizce olarak “Gerçek Devrime Hoşgeldiniz/Üzgünüz/Hesabınız Boşaltıldı/Toplam: 0 Avro/Ama üzülmeyin/Hepsi Bedava!” ifadesiyle bir sanat eylemi gerçekleştirdi. AntiPop, Cumhuriyet’e eylemle ilgili “Sorry!’ görüntüsündeki para makinesi (ATM), ‘gerçek A devrim’ vurgusuyla art arda verdiği iki şok etkisi yaratacak bilgiyle bir ‘haberci’ işlevi görür ve karşısındakini bu ‘dünya’ ile ütopya arasında seçim yapmaya zorlayan düşünsel bir eşikte bırakır. Bu görüntü bizi aslında suçüstü yapan bir iştir. Ya kaygı içinde bakarız ya da neşeleniriz” açıklamasını yaptı. Bilgi için: www.antipop.com l Kültür Servisi lığını, en önemlisi de yaşam sevincini perçinleyecek tüm olguları sıkı sıkıya kucaklamış olmasıdır. 201415 dönemi Sadri Alışık Tiyatro Onur Ödülü’nün sahibi Sevda Şener oldu. Ölümünden bu yana geçen süre içinde iki ödüle de adını verdi. Ankara Uluslararası Tiyatro Festivali’nin Sevda Şener En İyi Oyun Yazarı Ödülü’nü ilk alan, sevgili öğrencisi Murathan Mungan’dı. Eskişehir BBŞT ise Sevda Şener Oyun Yarışması’nın ilkini oluşturdu. ‘Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi’ kitabının yeni baskısı yapıldı. Öğrencisi, TRT çalışanı, eleştirmen Pınar Şenel de C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle