13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAYLAR ve GORUSLER 16 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: AYNUR ÇOLAK KÜLTÜR SANAT Salı 21 Temmuz 2015 Altı yalan tek doğru Nükleer enerji hakkında bilmeniz gereken altı yalan, bir doğru var. Bunları biliyor muyuz? M. UTKU ŞENTÜRK Maltepe Üniversitesi Doktora öğrencisi Y enilenebilir enerjinin dünya genelindeki ihtiyacın karşılanmasına katkısı halihazırda daha fazla. Yenilenebilir enerji sektörü daha da gelişirse, dünya çapında milyonlarca insana iş imkânı sağlanabilir. Dünya iklimini korumak sadece yenilenebilir enerji ve bununla bağlantılı olarak enerjinin etkin kullanımı ve enerji tasarrufu ile mümkündür. Peki, ya nükleer enerji? İşte bu konudaki altı yalan ve tek gerçek... YALAN 1: Artık güvenli nükleer reaktör yapıyorlar Fukuşima nükleer reaktörü dünyanın en güvenli nükleer reaktörlerinden biriydi. Ta ki deprem oluncaya kadar... Avrupa Radyasyon Risk Komitesi (ECCR) raporlarına göre Fukuşima’da 200 bin kişi kanser riskiyle karşı karşıya. Deprem olduğu sırada bakım nedeniyle kapalı olan 4. reaktör, atık çubuklarının açığa çıkması nedeniyle sızıntı yaptı. 2. reaktörde deprem sonrası açılan 20 cm’lik çatlak yüzünden on binlerce ton radyoaktif su denize karıştı. YALAN 2: Ekonomik kalkınma sağlayacağız Giderek artan ilk yatırım maliyetlerinden dolayı nükleer santralların ürettiği elektrik pahalı bir elektriktir. Belarus’a göre Çernobil Kazası’nda ortaya çıkan maliyet 235 milyar dolar. Bu, Türkiye’nin toplam ekonomisinin (GSYİH) üçte birinden daha fazla. 25 yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ her yıl Ukrayna ve Belarus yıllık bütçelerinin yüzde 59’luk önemli bir kısmını sadece Çernobil giderlerine ayırıyor. (Bu oran, oran olarak Türkiye’nin kamu sağlık harcamalarına denk) YALAN 3: Tüm dünya nükleer enerji kullanıyor Japonya nükleer santrallarını kapatacağını açıkladı. Almanya hükümeti 7 santralı kapattı. 2022 yılı sonuna kadar nükleer Bebeğimi ellerimle öldürdüm ve sizin vicdanınıza gömdüm... G Güneş, rüzgâr, su ve organik atıklar tüm enerji ihtiyacını karşılar. enerjiden tümüyle vazgeçilmesi konusunda karar alındı. Çin hükümeti nükleer santral planlarını askıya aldı. İtalya’da nükleer santral kurulması konusu referanduma taşındı ve halkın yüzde 95’e yakını nükleere hayır dedi. İsviçre 3 yeni nükleer reaktör planını iptal etti ve 2034 yılına kadar nükleer santrallarını kapatacağını açıkladı. YALAN 4: Nükleer enerji iklimi koruyacak. Nükleer enerji dünyadaki iklim değişikliklerini durduracak Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın da (IAEA) itiraf ettiği gibi, iklim değişikliğini durdurmak için hızla müdahale etmek gerekiyor ama nükleer enerjinin bu hızla yaygınlaştırılmasının imkânı yok. Dünya iklimindeki olumsuz gelişmeleri durdurmanın çaresi başka: Dünya iklimini korumak sadece yenilenebilir enerji ve bununla bağlantılı olarak enerjinin etkin kullanımı ve enerji tasarrufu ile mümkündür. YALAN 5: Nükleer enerji istihdam yaratacak! Rüzgâr enerjisi istihdam yaratmakta, nükleer enerjiyi geçti. Nükleer enerji yüksek sermaye, yenilenebilir enerjiler ise yoğun insan emeği gerektiriyor. Almanya örneğinde de görüyoruz ki, 2002 yılında nükleer enerji sektöründe yaklaşık 30 bin insan çalışırken yalnızca rüzgâr enerjisinde çalışan insan sayısı 53 bini geçiyordu. Genel enerji üretimindeki payı düşük olmasına rağmen, tüm yenilenebilir enerji dalında çalışan toplam insan sayısı 120 bin civarındaydı. Yenilenebilir enerji sektöründe çalışan insan sayısı her gün artıyor. Yenilenebilir enerji sektörü daha da gelişirse, dünya çapında milyonlarca insana iş imkânı sağlanabilir. YALAN 6: Enerji ihtiyacının karşılanması için nükleer santrallara muhtacız Nükleer enerjinin önemini vurgulamak için atom endüstrisi, nükleer enerjinin elektrik üretimindeki payına dikkat çekiyor. Oysa nükleer enerjinin, dünya genelinde enerji tüketimindeki payına bakıldığında, insanlığın enerji ihtiyacının karşılanmasında hemen hemen hiç öneminin olmadığı ortaya çıkıyor. 2011 yılında, nükleer elektrik, dünya enerji gereksiniminin yüzde 6 kadarını karşıladı. TEK DOĞRU: Güneş, rüzgâr, su ve organik atıklardan elde edilecek enerji tüm ihtiyacı karşılar! Dünyada kullanılan toplam enerji miktarından daha fazlasının 2050 yılında sadece yenilenebilir enerjiden elde edilebileceğini enerji sektörü ilgilileri dahi kabul ediyorlar. Dünyanın enerji ihtiyacı, güneş enerjisiyle ısıtma ve elektrik üretme tesislerinden, rüzgâr santrallarından, barajlardan ve organik atıklardan enerji üreten farklı teknolojilerden karşılanabilir. Aynı zamanda dünyanın enerji ihtiyacındaki artışı sınırlandırmak için enerji kullanımında tasarrufu sağlayan teknolojiler kullanılmalıdır. Güneş enerjisi sektörünün hızla gelişmesi, yeryüzünde sınırlı miktarda bulunan petrol, doğalgaz ve uranyum gibi hammaddeler için savaşların çıkmasını engellemek yolunda önemli bir adım olacak. eçen yıl gizlice tuvalette doğurduğu bebeği ablasıyla birlikte başına vura vura öldürdüğü tutanaklara geçen genç bir kadınım ben. Bayram ziyareti sırasında ailemin evinde sancılandım. Tuvalete gittim, bebeği orada doğurdum. Bebek doğarken yere düştü. Yaralandı. Ablam yanıma geldi. Ambulans çağırdık. Gelmesi gecikince kendi arabamızla hastaneye doğru yola çıktık. Yolda ambulansla karşılaştık. Ama geç kalmıştık. Bebek yaşamadı, öldü. Şimdi hapisteyim. Müebbetle yargılanıyorum. Savcı, “Bu yetmez” diyerek benim için ağırlaştırılmış müebbet istiyor. Bebeği ablamla birlikte başına taşla vura vura öldürmeye çalıştığımı söylüyor. Bunun benim yaşadığım, sizin gazetede okuduğunuz bir gerçek değil de, sinemada izlediğiniz bir film olduğunu düşünün... Benim ablamla birlikte tuvalette bebeği doğuruşumu izliyorsunuz; aynı anda odada ailemin, misal kahve içişini görüyorsunuz. Babamı, ağabeyimii, annemi, komşuları, akrabaları... Erkekleri görüyorsunuz, kadınları; kıyafetlerindeki gelenekleri, kalplerindeki inançları ve gözlerindeki korkuları görüyorsunuz. Onlar kahvelerini içiyorlar; biz; ben, ablam ve bebek hep birlikte ölüyoruz. Bebek yere düşüyor; bebeğe taşla vuruyorum; ben yere düşüyorum; ablam yere düşüyor; üzerimize gökten taşlar yağıyor; bebek kesik kesik ağlıyor. Tuvaletin kapısının altından sızan açık kırmızı bir kan odaya doğru akıyor. Odadakiler mütemadiyen kahve içiyor. Senaryoyu gerçekçi bulmadınız. O zaman değiştirin. Yeniden yazın. Kendi ailenizi düşünün. Olmadı üst kat komşunuzunkini... İşyerindeki arkadaşınızınkini... Ya da durakta yanınızda otobüs bekleyenin ailesini düşünün. Sabit gerçeğimiz bebek; farazi gerçeğimiz kahve... Muhtemelen kimse kahve falan içmiyor odada. Gergin bir bayram buluşması... Belki benim hamile olduğumu sezdiler, “Gitsin kendisini de bebeği de öldürsün” diye düşündüler. Belki benim hamile olduğunu öğrendiler ve “Git kendini de, bebeği de öldür” dediler. Belki benim hamile olduğunu öğrendiler ve... ... Ailem öğrenirse olacakların; bebeği öldürürsem olacaklardan daha korkunç olduğuna kim ikna etti beni bir düşünün. Kendi içimdeki vicdan mı; dışımdaki vicdansızlık mı? Gelenekler, görenekler, korkular ve korkutmalar mı? Bir film olsa, senaryosuna burun kıvıracağımız bir hikâyeyi gazetede okuyup geçerek işlediğiniz bu günahın, hiçbir kutsal kitapta yazmadığını düşünün. Sonuçta, benim bu korkunç ve gerçek hikâyem de tüm benzerleri gibi neresinden tutsanız lime lime elinizde kalacak. Belleklerinizde zaten var olan, tuvalette doğurulmuş ve hemen oracıkta öldürülmüş diğer sayısız bebek hikâyesine eklenecek. Beni cani anne kalıbı içine hapsedip başı taşla ezilerek, iple boğularak, kubura atılarak öldürülen yüzlerce bebeğin annesinin yanına gömeceksiniz. İlk nefesiyle son nefesi arasında, onu doğuran kadının dehşetengiz korkusuna kurban giden bir bebeğin katiline verilecek ceza için savcılar hukuk kitaplarını karıştıradursunlar... Ortada bambaşka bir kitap daha var... Sizin o tehditkâr ve muhafazakâr kafanız kalıplardan sıyrılıp karışmadıkça ve o kitabı hiçe saymadıkça daha çok anne bebeğini gizlice doğurup oracıkta öldürecek. O bebeklerin cesetleri asla toprağa değil, teker teker sizin vicdanınıza gömülecek. Arada sırada içinizden bir çürük kokusu geldiğini duyarsanız... Şaşırmayın. Sadece kınıyoruz, neden? Prof. Dr. METE TAPAN Bugün Robin Williams’ın doğum günü 5 Temmuz tarihli Cumhuriyet gazetesinin Sokak ekinde mimarlık camiasının tanınmış üç “DOĞAN”ı ile yapılan röportajı büyük bir ilgiyle okudum. Üç “Doğan”ın her biri Türkiye mimarisine hem uygulama alanında hem de kuramsal alanda önemli katkılarda bulunmuş saygın kişilerdir. Bu değerli üç mimarın genelde dile getirdikleri, mimarlık mesleğini “kamu yararını artıran” bir meslek olarak değerlendiren, başka bir deyişle toplum yararını birey yararından daha fazla önemseyen mimarlarımı Toplum yararı zın görüşlerini yansıtmaktadır. Değinilen görüşler, özellikle mimarlar odamızın yıllardır sürdürdüğü mücadelesinin temel felsefesini oluşturmaktadır. Ülkemizdeki mimarlık ve şehircilik gelişmelerinden hoşnut olmayanların yıllardır dile getirdiklerini plansızlık, doğaya saygısızlık, bilimsel yaklaşımlardan uzaklaşma, hızlı nüfus artışı, kent topraklarının talan edilmesi, kaçak ve ruhsatsız yapılar, kimliksiz yapılaşma, yeşil alanların ve tarihi yapıların yok edilmesi, kent içi ulaşımın yetersizliği gibi olgularda kategorize etmek olanaklıdır. Bu yukarıda saydığımız olgulara yönetim ve politik erklerin yetersizliğini de ekleyebilirsiniz. Peki, bu beğenmediğimiz olgularla dolu düzeni acaba “nasıl sağlıklı hale getirebiliriz” diye hiç düşündük mü? Veya bize ters gelenleri değiştirmek için yeterince çaba gösterdik mi? Kuşkusuz, birey olarak, ülkenin kentleşme ve mimarisindeki olumsuzlukları fırsat bulunduğunda dile getirmiş veya da mücadele etmiş olabilirsiniz, ancak geneldeki bozulmayı hiç kimsenin önleyemediği de yadsınamaz. Hele son kırk yıldır mimarlar odasının bu konudaki olağanüstü mücadelesi, her türlü takdire şayan olmasına karşın, örneğin İstanbul’daki yanlış gökdelen uygulamalarının İstanbul’u tanınmaz hale sokmasını engelleyemedi. Doğal siluet İster, Beykoz Koyu’ndan, isterseniz Adalardan motorla limana gelirken bakın, İstanbul Yarımadası, Beyoğlu, Harbiye, Levent ve Boğaziçi’nin oluşturduğu siluet gökdelenlerle boynuzlanmıştır. İstanbul Boğazı’nın doğal silueti salt ön görünümün belirlediği bir çizgi değildir. Geri görünüm ve etkileme ve ötesi alanlar da inşa edilen her gökdelen Boğaziçi’nin doğal siluetini etkiler. Yapılması gerekenlerin başında halkımızın, anaokuldan üniversite sonuna kadar, kentleşme, mimarlık ve çevre konularında örgün bir biçimde eğitilmesi gelir. Diğer hususlar ise, kent yöneticilerinin kentleşme, mimarlık ve çevre konularında sürekli eğitilmeleri, kent yönetiminin şeffaflaşması, imar ve kentleşme konularında uzman mahkemelerinin oluşturulması ve yargılamanın hızlandırılmasıdır. Ayrıca, toprak rantı konusundaki önerim, planlama sonucunda ortaya çıkan rant olgusunun büyük bir bölümünün kamuya dönmesini sağlayacak yasaların Büyük Millet Meclisi’nden çıkarılmasıdır. Yukarıdaki önerilerim olmayacak şeyler değildir. Ancak bunları gerçekleştirmek için bilinçli politikacılara ihtiyaç vardır. O doğru politikacıları da seçmek yine halka düşmektedir. Halk bilinçli ve doğru eğitilirse, kuşkusuz doğru politikacıları da seçer... B İyi ki doğdun Sevgili Robin! ugün, geçen yıl 11 Ağustos’ta ABD’nin Kaliforniya eyaletindeki evinde ölü bulunan usta aktör Robin Williams’ın doğum günü olarak hatırlanıyor. Kariyerine TV ve sinemada birçok unutulmaz karakter ve ödül sığdıran Williams, en çok ‘Ölü Ozanlar Derneği’ ve ‘Günaydın Vietnam’ gibi filmleriyle ün kazanmıştı. Williams’ın ilk çıkışı 1970’lerde televizyon dizisi Mork ve Mindy’de canlandırdığı uzaylı karakteriyle oldu. Rollerinin büyük kısmı komedi ağırlıklı olsa da aktöre Oscar ödülünü getiren rol, 1998 yapımı ‘Can Dostum’ filmindeki psikolog rolü olmuştu. Williams’ın eşi Susan Schneider, aktörün kaybı üzerine yazılı bir açıklama yaparak, geçen yıl şunları söylemişti: “Bu sabah kocamı ve en iyi arkadaşımı kaybettim. Dünya ise en çok sevilen aktörlerden birisini ve mükemmel bir insanı kaybetti. Büyük acımız nedeniyle mahremiyetimize saygı duyulmasını rica ediyoruz. Umarız Robin hatıralarda ölümüyle değil, milyonlarca insana verdiği sayısız keyifli ve kahkaha dolu anla kalır.” Öte yandan, sanatçının ölümünden önceki son filmi ‘Bulvar’ ise, 10 Temmuz itibarıyla ABD’de gösterilmeye başlandı. Williams, filmde sorunlu evliliği için mücadele ettiği sırada, bir tesadüf eseri içindeki eşcinsel kimliği keşfeden bir yetişkini canlandırıyor. Yapım, nisan ayında ABD Miami’deki Gey ve Lezbiyen Filmleri Festivali’ne kabul edilmişti. Kültür Servisi Peki, ne yapmalıyız? enin Birey olarak, ülk arikentleşme ve mim klau sindeki olumsuzl nğu rı fırsat bulundu a y da dile getirmiş ve olaiş da mücadele etm ge bilirsiniz, ancak hiç ı neldeki bozulmay ied kimsenin önleyem . ği de yadsınamaz Robin Williams C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle