19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 13 Haziran 2015 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY 20 eniz Baykal’ın kasetinin ortaya çıkardığı en büyük günah, Deniz Bey’in bir kadınla sevişmesi değildi. Her gün yüz milyonlarca erkekle kadın zaten sevişiyor. Siyasetçilerin sevgilileri olması da pek çok toplumda normal sayılıyor. Mesela bir bakıyorsunuz Fransa’da koca devlet başkanı, kask takıp ergenler gibi gizlenerek sevgilisinin evine giriyor. Onun selefi Mitterrand’ın evlilik dışı kızı olduğunu ölünce öğrendik. Baykal’ın günahı eşini aldatması da değildi. Eş aldatmak da kimseyi ilgilendirmez, sadece eşleri ilgilendirir. Baykal’ın bu kasetle ortaya çıkan D AKPMHP olasılığı eçimin hemen ertesi günü bir AKPMHP koalisyonu için ön görüşmelerin 7 Haziran öncesi yapıldığını duyurmuştuk. İki parti arasındaki aracılarla yürütülen görüşmeler geçen hafta içinde de sürdü. MHP lideri Devlet Bahçeli, ileri sürdüğü önkoşullarla da, AKP ile koalisyon yapacaklarının işaret fişeğini ateşledi. Bahçeli’nin üç önemli koşuluna AKP’nin karşı çıkmayacağı şimdiden belli: 1 Başkanlık sistemi olmasın: Seçim sonucu bunu bütün çıplaklığı ile ortaya koyduğundan, Ahmet Davutoğlu bile bu gerçeği kabul ettiğinden AKP bu öneriye karşı çıkmayacaktır. 2 Çözüm sürecinden vazgeçilsin: HDP’nin bölgede güçlenmesi karşısında çözüm sürecinden epeydir çark etmiş bulunan AKP’nin en önemli kozu bu olur zaten. 3 Şaibeye bulaşmışlar Erdoğan’ın egosu Baykal’ın günahı ilişkideki affedilmez günahı, ilişki yaşadığı kadını milletvekili seçtirmesi, eşinin şirketine de ayrıcalıklar tanımasıydı. Çünkü milletvekili listesini yapan kişi kendisiydi ve bir parti lideri olarak bu yetkisini seviştiği kadın için kötüye kullanmıştı. S görev almasın: Bahçeli’nin yolsuzluklara adı karışmış olanlardan “hesap sorulmasında” ısrar etmemesi AKP’nin canına minnettir. Her iki partinin de, ABD’ye sığınmış emekli vaizin cemaati ile sorunlu olduğu ortada. AKP’yi yolsuzluk dosyaları, MHP’yi de kasetlerle rahatsız etmiş olan cemaatten her iki parti de mağdur. Üstelik, AKP’nin Aralık 2013 operasyonları sonrası kamudaki cemaatçileri tasfiye ederken MHP yanlısı kadrolardan büyük ölçüde yararlandığı da bilinen bir gerçek. Davutoğlu’nun başbakanlığı, Meral Akşener ya da Ekmeleddin İhsanoğlu’nun TBMM Başkanlığı’nda anlaşma sağlanır, bakanlıklarda ve Meclis komisyonlarının başkanlıklarında da uzlaşmaya varılırsa koalisyonun çatısı atılmış, 3. Milliyetçi Cephe hükümeti de kurulmuş olur. Ayrıca genel başkanı olduğu partinin mal alımlarında kadının eşinin şirketine ayrıcalıklar tanıdığı ortaya çıktı, kimse de çıkıp yalanlamadı. İşte siyasette bu tür günahların affedilmemesi gerekir. Başka ülkelerde, bırakın seviştiğin kadını milletvekili seçtirmeyi, başbakanların özel uçaklarına çocuklarını almasını ayıp sayıyorlar. Fransa başbakanı çıkıp özür diliyor, oğullarının uçak biletini kendisi ödüyor. Aslında Baykal’ın, bu skandaldan sonra Türk siyaset tarihinden silinmesi gerekirdi. Saray’a payanda Görüyoruz ki silinmemiş. Türkiye’nin en büyük defolarından biri budur. Ne kadar büyük ayıba bulaşsan da silinmezsin, [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ni korursun. Sadece siyasette değil, her alanda böyle. Şimdi bir de anlıyoruz ki Baykal, seçim sandığında ağır darbe yiyen Kaçak Saray’a payanda olmaya soyunmuş. Erdoğan, bir arkadaşının tavsiyesi üzerine, Baykal’ı görüşmeye çağırmış. Bahane de hazır: TBMM’nin en yaşlı üyesi ve geçici başkanlık yapacak da ondan. Seçim ilk kez yapılmıyor, ilk kez en yaşlı üye TBMM’ye geçici başkanlık yapmayacak. 2011 seçimi öncesi, bu görev Oktay Ekşi’nindi. Cumhurbaşkanı arayıp kendisini Köşk’e davet etmedi. Ortada başka bir durum var, kirli bir ittifak var. Siyaseten ölmüş Baykal dirilecek, kendi sürdürdüğü mitinglere rağmen destek verdiği partiyi iktidardan düşürdüğü için halkın sarayına kilitlediği siyaseten ölmüş Erdoğan eski gücüne kavuşacak. Ne AKP ne de CHP buna meydan vermeli. Baykal olması gereken yere itilmeli, Erdoğan da binlerce odası ve 30’ar kişilik 50 salonu, işe yaramadığı için boş tutulan sarayından çıkamamalı. Kaos planı Baykal Saray’da eniz Baykal’ın Saray’a D çağrılışını, bir AKPCHP koalisyon olasılığı gibi algılamak isteyenler oldu. Oysa, çağrılış nedeni belliydi: Deniz Baykal, demokratik gelenekler açısından hükümet kurma önceliğinin seçimden birinci parti çıkan AKP’de olduğunu söylemişti. Baykal’ın verdiği pası aldı; topu, AKP’nin kafasına uygun ortalayacak. ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Saray ve çevresinin tek planı var: Kimse hükümeti kuramasın, ülke kaosa girsin, denize düşen vatandaş da “Ben ne yaptım” diyerek yeniden sandığa gidip, oyunu yine AKP’ye versin. HDP’ye verilen ödünç oylar da kaçsın, HDP baraj altında kalsın. Yapılan her şey bu plana yönelik. Baykal’ı Saray’a davet etmek de “Egonuzu bir kenara bırakın” çağrıları da hep aynı amaçla yapılıyor. Kanmayın. Seçimden önce “Türkiye’de koalisyon olacak” diye dolar yükseliyordu, şimdi, “Koalisyon olmayacak” diye dolar yükseliyor, hep aynı kaos planı. İnanmayın. Türkiye, ancak TBMM’den çıkacak farklı bir koalisyonla önünü açabilir. Ve ancak bu formülle safralarını üzerinden atabilir. Verfassungschutz AKP azınlığı KP, tek başına bir A azınlık hükümeti kurabilir mi? Kurabilir... Yürütülecek mebus pazarlığı ile diğer partilerden 18 kişi güvenoylamasına gelmez. AKP’nin azınlık hükümeti TBMM’den vizeyi alır. Zamanla o 18 kişilik açık da kapatılır, AKP çoğunluk olur. HARBİ SEMİH POROY Zafer! emal Kılıçdaroğlu’nun K koyduğu yüzde 35 çıtası ile seçime girip yüzde 25 ile yetinen CHP’de her nedense “zafer naraları” atılıyor, kutlamalar yapılıyor. Geçmiş seçimlerdekilere kıyasla en düşük oy oranını alanlar onlar değil sanki. Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere yamacından ayrılmayan vazgeçilmez kadro, kendilerinin başarısızlıklarını değil, HDP’nin başarısını üstlendiler. Örneğin, Şafak Pavey, “Fena salladık” diyor. Atatürk’ün partisine ve altı oka kıyamayan seçmenin dışında hiç sallanmadıklarının ayrımında değil, sallıyor. Zafer çığlıkları atanların etraflarına yaydıkları havaya bakılırsa, HDP’nin başarısını CHP sağladı. Bunun karşılığında HDP’nin kendileri ile koalisyon kurup diyet ödeyeceğini sanıyor bu gruptakiler. Seçim öncesi Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun, HDP’nin söylemlerini “keskopyalayapıştır” yöntemiyle CHP’ye yamamasına karşın, partinin DoğuGüneydoğu illerinde MHP’nin bile gerisine düştüğü konusunda kimseden ses yok. Kemal Derviş’in yürüteceği kulisler sayesinde AKP ile koalisyon yapma düşleri kuranlar ise çoğunlukta. Aklı başında CHP’lilerden duyduk: “AKP ile koalisyon kurarsak, bize değil ülkeyi, bürokrasiyi yönetme olanağı bile tanımazlar. İlk seçimde de baraj sorunu yaşarız.” Mührün sahibi eni hükümet senaryolarında mührün asıl saraydakinde olduğunu savunanlar var. Onlara göre, saray, Davutoğlu’na görevi verecek. Davutoğlu kuramayacak. Bu kez AKP’den başka bir milletvekiline hükümeti kurma görevi verecek. O da kuramayacak. Bunun üzerine “Hükümet kurulamıyor” gerekçesiyle erken seçime gidecek. Bu senaryo gerçekleşir mi? Zor görünüyor. Çünkü, iç ve dış sermaye, finans kapital, o bildik “istikrar” nakaratını dile getirecektir. Y İstikrar nakaratçılarının bir kısmı AKPCHP koalisyonunu çok istiyor. Ama, bu koalisyon kurulmaz. CHP’nin karşı çıkacağından değil, sarayın pek işine gelmeyeceğinden kurulmaz. Bir de Abdullah Gül’ü yeniden AKP’nin liderliğine taşıma senaryoları var ki, bu da tutmaz. Yine saray, Gül’ün yoluna çıkmasına izin vermez çünkü. Doğrudur, mühür saraydadır. Ama o, mürekkebin ve ıstampanın elinden artık alındığının ayrımına varmış olsa gerek. Varamamışsa; dolarla, Avro’yla oynar, vardırırlar. Tonguç İmeceevi eni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Y (YKKED), bugün İzmir’de, Köy Enstitüleri düşüncesi ve kazanımlarını topluma aktarmak için önemli düşünsel üretim yapmış olan Dr. Engin Tonguç’un adının verildiği bir imeceevi açacak. YKKED’in çalışkan Başkanı Kemal Kocabaş, 4 odalı, bu küçük ama şirin ve anlamlı imeceevinin odalarına bu dairenin alımına katkı sunan insanların adlarının verildiğini duyurdu. İmeceevinin ileride kapatılması söz konusu olduğunda, mekânın İsmail Hakkı Tonguç Belgeliği Vakfı’na bırakılması konusunda YKKED’in tüzüğüne bir madde eklenmesi de bekleniyor. u yazı, onun ölümünün 10. yıldönümü olan 7 Haziran’da yazılmalıydı ama seçim günü karmaşasına gelsin istemedim. Moda’dan çocukluk arkadaşım, çağdaş Avrupa tiyatrosunun önemli kişiliklerinden biri olan Mehmet Ulusoy’dan (30.3.19427.6.2005) söz ediyorum. Tanıştığımızda Galatasaray Lisesi’nde öğrenciydi. Bir tiyatro tutkunuydu. Sokaklarında, lamba altlarında arkadaşlarımıza ve pencerelerinden bizi izleyen komşularımıza Shakespeare’den, Moliere’den oyun bölümleri sergilerdik. Ona okulda kıvırcık saçları nedeniyle “koyunmouton” lakabını yakıştırmışlardı, biz, mahalle arkadaşlarının yakıştırması ise “çipil”di. Daha okul sıralarında Ulvi Uraz’ın Dostlar Tiyatrosu’nda profesyonelliğe adım atmıştı. Okuldan kaçar, oyun sonrasında bir “yol bulup” gizlice geri dönerdi. Yatılı okuyordu. Yine bir oyun dönüşünde lisenin Hayriye Caddesi’ne bakan duvarından tırmanmayı denemiş, fakat elinde bir kemanla duvarın üzerindeki dikenli tellere takılmış, orada uyuyup kalmıştı. Baktı ki olmuyor, Galatasaray Lisesi’nden ayrılıp Ankara Devlet Tiyatrosu’nun sınavlarına girmeye karar verdi. İki kez girdiği sınavları kazanamadı. 1963’te Avrupa’ya gitti. Önce Paris’te Roger Planchon’un yanında, sonra Berlin’de, Berliner Ensemble’dastajyer oldu. Fransa’ya döndü veSorbonne Üniversitesi Tiyatro Enstitüsü’nde öğrenim gördü. Ardından üç yıl Milano’da, Piccolo Teatro ve La Scala Operası’nda sergilenen yapımlarda ünlü yönetmen Giorgio Strehler’in asistanlığını üstlendi. Strehler ile birlikteliği onun hayatında bir dönüm noktası oldu ve sanatında derin etkiler bıraktı. 1968’de İstanbul’da Devrim B On yıl sonra İçin Hareket Tiyatrosu adlı topluluğu kurdu. Üç yıl boyunca köylerde, meydanlarda ve grevde olan fabrikalarda sokak tiyatrosu yaptı. 1971’de Paris’e yerleşti. Antoine Vitez ve Peter Brook’un yönettiği oyunlarda çeşitli roller üstlendi. Öte yandan, dünyanın dört bir yanından gelen oyuncularla birlikte Theatre de Liberte’yi (Özgürlük Tiyatrosu) kurdu. 1972’de Gerard Philippe de SaintDenis tiyatrosunda, Nâzım Hikmet ve Aziz Nesin gibi yazarların ürünlerinden derleyerek sahnelediği Gelecekten Destanlar adlı oyun ile ilk yapım ve yönetimini gerçekleştirdi. Büyük beğeni kazanan oyun Fransa’yı, İtalya ve İsviçre’de çeşitli festivallerde temsil etti. Takip eden yıl Nâzım Hikmet’in Sevdalı Bulut’unu sahneye uyarladı. Bu yapım başta Avignon Festivali ve Venedik Bienali olmak üzere Avrupa’nın çeşitli sahnelerinde 167 kez temsil edilerek büyük başarı kazandı. “Özgürlük Tiyatrosu” kısa zamanda en önemli bağımsız tiyatrolardan biri oldu. 1974’te Bertolt Brecht’in Kafkas Tebeşir Dairesi ve Karl Marx’ın Das Kapital’inden Yüksel Arslan ile beraber sahneye uyarladığı Buzlu Suların Bencil Hesaplarında adlı oyunları Avignon Festivali’ne taşıyarak ününü pekiştirdi. 1980’de Nâzım Hikmet’in şiirinden uyarladığı Benerci Kendini Niçin Öldürdü? ile Avignon Festivali’nin açılışını gerçekleştirdi. Oyun büyük başarı elde etti. Fransız ve Belçika te levizyonları oyunu yayımladı. Mehmet Ulusoy’un, 1976’dan günümüze kadar sahneye koyduğu, Macbet (W. Shakespeare), Yaşlı Adam ve Deniz (Hemingway), Kongo’da Bir Sezon (Cesaire), Patronun Ölümü (Dario Fo) Orta Direk (Yaşar Kemal) gibi 22 oyunu birçok ülkede temsil edildi. 2000’de Fransa’da sahneye koyduğu son oyun olan TopoParty yaklaşık iki yüz temsil gerçekleştirdi ve o sene Avignon Festivali’nin kapanış oyunu oldu. Fransız Tiyatro Eleştirmenleri Birliği bu yapımı yılın en iyi oyunu seçti. İstanbul Şehir Tiyatroları’nda, 1998’de, Turgay Nar’ın Güz Bitiminde Moliere ya da Kibarlık Budalası, 2001’de Georp Büchner’in Woyzeck adlı oyunlarını yönetti. Daha sonrasırasıyla İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda Benerci Kendini Niçin Öldürdü?, Ankara DT’de John Whiting’in Şeytanlar ve Antalya DT’de ToporParty’yi yeniden sahneye koydu. Benerci Kendini Niçin Öldürdü?, 6. Afife Jale Tiyatro Ödülleri’nde En İyi Oyun, En İyi Yönetmen, En İyi Sahne Tasarımı ve En İyi Müzik ödüllerini kazandı. Kendisine çok yakışan çılgın bir kişiliği vardı Mehmet’in. 1961 Erdek Tiyatro Festivali sırasında o ve Ayberk Çölok, Cem Kabaağaç, Yüksel Arslan, Haluk Sözmen ile bir Kızılay çadırında yalnızca Avşa şarabı içerek ve balıkçıların ağ artıklarıyla beslenerek geçirdiğimiz “sefil” haftamız unutulmaz anılarım arasındadır. Arkadaşlığımız ölümüne kadar sürdü. Onunla en son Paris’e götürülmeden önce yattığı Cerrahpaşa Hastanesi’nde görüşmüştük. On yıl geçmiş. Mehmet’i hep büyük başarıları ve çılgınlıklarıyla anıyor, özlüyorum. Toprağının üzerinden ışıklar hiç eksilmesin. Seçim öncesi mitingleri görünce durmadan “Biri anayasayı ihlal ediyor” diyorduk ya aklıma “Alman Anayasa’yı Koruma Dairesi” geldi. “Almanlar anayasayı bir daire ile nasıl koruyor?” diye hukukçu Dr. Vedat Ali Aydın’a sordum, anlattı: “Alman Anayasası”nın temel amacı, devleti oluşturan “Kuvvetlerin” tek elde ve kontrolsüz olarak bir daha birleşmemesidir. Bunu sağlamak için de Alman Anayasayı Koruma Dairesi vardır. Bu dairenin amacı, anayasal demokratik düzenin ve özgürlüklerin korunmasıdır. Bu koruma iki şekilde yapılır: 1 Normatif koruma: Bunu Parlamento, Cumhurbaşkanı ve Anayasa Mahkemesi yapar. 2 İdari koruma: Bunu “Anayasayı Koruma Dairesi” memurları yapar. “Verfassungschutz” “Ferfasungşutz” diye okunur ve Alman Anayasa’yı Koruma Dairesi’nin adıdır. Neden mi tüm bunları yazdım. Hiiiiç, özel nedeni yok. 13 HAZİRAn 2015 SAYI: 32756 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ORHAn ERİnÇ İcra Kurulu Başkanı AKIn ATALAY Genel Yayın Yönetmeni CAn DünDAR Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürü Ayşe Yıldırım Başlangıç Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur Tunalı l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Ceyda Karan l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Grafik: Ahmet Sungur l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Bulvarı 1352 S. 2/3 Ahmet Rasim Sok. No: 14 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Çankaya 06550 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Cüneyt Arcayürek, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Cumhuriyet Caddesi Beşler Apartmanı No: 44 Kat:3 Daire:4 34367 Elmadağ/İstanbul Tel: (0212) 251 98 74 75 81 82 Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: YAYSAT Doğan Medya Tesisleri Hoşdere 34850 Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İmsak İstanbul 03.23 Ankara 03.15 İzmir 03.31 nAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05.24 13.1 1 17.09 05.12 12.56 16.51 05.40 13.22 17.17 Akşam 20.45 20.26 20.45 Yatsı 22.36 22.13 22.35 C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle