19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Cumartesi 13 Haziran 2015 Bulutsuzluk Özlemi yine Hayal Kahvesi’nde Bulutsuzluk Özlemi, 18 Haziran’da Beyoğlu Hayal Kahvesi’nde konser verecek. Müziğine Batı kaynaklı rock melodi ve ritimlerine Anadolu’nun yüzlerce yıllık birikimini de katmayı başaran topluluk Nejat Yavaşoğulları, Sina Koloğlu, Sunay Özgür, Deniz Demiröz ve Gencay Kıymaz’dan oluşuyor. Topluluk, müzik serüvenlerinin 28. yılında yollarına devam ediyor. EDİTÖR: CEREN ÇIPLAK TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ 19 ‘Onlar’ karanlıktaki sivil aydınlar Türkiye’deki farklı etnik, sosyal ve dinsel kökenlere sahip 24 kişi SALT Galata’da 28 Haziran’a kadar sizi bekliyor stanbul’daki dımsa da bunun farkına SALT Galata’da, vardım. Türk olduğun zauzun süredir, man tarihsel bir sabıkan Türkiye’de ‘Onlar’ diye olabiliyor ve ben bunu ilginitelenmiş 24 kişinin li yapıtımda araştırma ve sesleri, bedenleri yanbelgelerle, yabancı yayınkılanıyor. 28 Haziran’a larda bularak, kartpostalEVRİM kadar konuşacaklar. lara işlemiştim. O zaman ALTUĞ Sergi buradan yurtdıbunun tek ayaklı olduğuşına gidecek. Karanlıkta karşınınu düşündüm, biz bu durumda za geçmiş, bu topraklarda başları kendimize nasıl bakıyorduk? na geleni birbirlerine ve kendileriİşte bu proje oradan kaynaklanni ziyaret eden bizlere ilk kez andı. ‘Öteki’nin ötekisi şeklinde; dalatıyorlar. Birbirlerini hiç tanımıha evrensel bir boyuta giden bir yorlar. Bir nevi ‘Agora’ bu. ‘Aktüçalışma bu. el’ sanatın sivil meclisi. Ücretsiz ‘Bindirilmiş kimlikler’ sergiye hemen girişte, açık sözlü bir Kürt, karşısında, şiddet mağKaranlıkta gezilen bu serginin duru bir kadın... beri yanda başör güzergâhını neye göre seçtiniz? tülüsü ya da Ermenisi, Zazası, YaSeyirciyi biraz yönlendirelim ishudisi, Rumu, Çingenesi, LGBT bi tedim. Serginin omuriliğini oluşreyleri ile. İpek Duben de bu veturan üçlü panolar var. Bunlarsile ile, Cumhuriyet’e ‘Onlar’ hak dan biri, senin dediğin gibi, etnik kında bildiklerini anlatıyor. Ama ve dinsel ayrımcılık, diğerinde ise bu arada, sergide saklı imzalardan cinsel ayrımcılığın her şekli konubiri, Garo Paylan, geride bıraktığı şuluyor. Bunları omurga gibi ortamız seçimde HDP’den milletvekili ya koydum ki, girenler, sağda ve seçiliyor. Bu da, söyleşimizde biz solda bunu hissetsin. Bunlar birbileri umutla gülümseten bir ‘son rini tamamlıyor. Bir insan, birçok dakika’ vesilesi oluyor. kimlik taşıyabiliyor. Hem ırkçıSizi bu sergiyi kurmaya iten lık, hem lezbiyenlik, hem de Kürtbariz bir vaka oldu mu? lük veya Alevilik gibi unsurları Hatırlarsın, 10 yıl önce ‘What üst üste bindirilmiş olarak tecrüis a Turk? / ‘Türk nedir?’’ diye bir be edebiliyor. Bu projede en derin iş yapmıştım. O, tabii benim yurt etkilendiğim şey, Ermeni ve Yadışında yıllarca yaşamama bağhudiler gibi sade cemaatler dışınlanan bir şey. Ve, Türk kelimesida, Aleviler ve Kürtler konusunda, nin, Yahudi kelimesi gibi veya bu eşcinsellik ve kadına yönelik şidrada birtakım siyasilerimizin ‘Erdet mağdurları konusunda, hem meni’ kelimesini hakaret addedesosyal sınıf olarak, hem de bireyrek böyle ilan etmeleri gibi, onun sel kimliklerde müthiş örtüşmeler farkındalığını yaşadım. Yurtdışın var. Çok zengin, sosyetik bir kadaki yıllarımda Türk olduğum için dın eve geldiğinde, tam bir Doğulu doğrudan bir ayrımcılık yaşamakadın gibi aşağılanıp şiddet gör Sanatçı İpek Duben’in ‘Şerife’ adlı erken dönem eserinden bugüne ele aldığı bireysel ve toplumsal kimlik olgusu, SALT Galata’daki ‘Onlar’ sergisinde farklı bir boyuta geçti. Sergi ücretsiz izlenebiliyor... İ yasi bir tabir. Ben burada yürekdüm diyebiliyor; ya da az eğitimten, yaşamdan konuşuyorum. Beli bir kadının, eğitimsiz bir koca nim bu işimi bir belgesel değil, satarafından şiddet görmesi gibi bir nat yapan mesele, buradaki bilgiolayın, aslında toplumsal yapıda nin hissedilerek alınmasıdır. Bu hiç de öyle olmadığını görüyoruz. bir kitap değil. Buraya bir profeYani sosyal sınıf atlamanın, kasör geldi; 15 dakika kalırken ‘Aaa, dına karşı şiddet ve haksızlığı gidermediğini görebiliyoruz. Bunun ben bunları araştırdım,’ deyip çıktı. Arkadaş, ben kitap yazmadım; gibi, hem Kürt, hem kadın olasen aşağıda durursan ne olduğurak bireylerin bu toplumda nelernu anlarsın. Orada yapılan, bir le karşılaşabileceğini görüyoruz. Kürtlük kimliği örtülürken, kadın olayı birlikte yaşamaktır. Bununlık kimliğinin ön plana çıkarılma la kendini sorguluyorsun. Bir acı yaşanıyor. Herkesin bir acısı var. sıyla, bunun mücadelesinin verilBunlar insanların her gününü ve diğini görüyoruz. seçimlerini etkiliyor. O bakımYa da Kürtlüğe karşı ırkçılık besleyen bir kadın, bir başka Kürt dan kötümser değilim. Çünkü bu projeyi yapabildik. 10 yıl önce bu kadınla kadın hakları konusunda birleşebiliyor... İlginç katman ve örtüşmeleri bir amalgam olarak o kakofoni içine de yerleştirebiliyoruz. Türkiye bir amalgam. Herhangi bir sansür veya otosansür var mı? Bu insanlara projemi önce yazılı olarak ilettim. Bunun ciddi bir araştırma ve sanat projesi olduğunu söyledikten sonra, ticari bir kullanımı olmayacağını, ve sadece eğitim ve sanat ortamlarında gösterileceğini ve kendilerinin hiçbir şekilde siyasi veya cinsel olarak kötü amaçla kullanılmayacağını söyledim, ayrıca onlarla sözleşme imzaladım. Bu 24 insanın ruh hali size göre nedir? Çok acı çeken insanlar var. Ama buna mağduriİpek Duben, sergi için iki yıl çalıştı. yet demiyorum; o çok si projeyi yapacak sempati ve empatiyi bulamazdık. Serginin isminden sizin çıkardığınız anlam nedir? Birisini ayrıştırır, kendinizden farklı olarak tanımlamaya kalkarsanız, ‘Onlar’ dersiniz. Aşağıdaki sergide bir ‘ulus’ mu, yoksa bir kalabalık mı var? Aşağıda bir kalabalık var ve bu bize ‘ulus’ meselesini düşündürtüyor. En azından benim için böyle. Acaba ‘tutkal’ ne olabilir diye bakmaya çalıştım. Hepimiz birbirimizi severiz, ama yönetilmek söz konusu olunca nasıl bir anayasa yapılabilir ki, herkes birbirini tehdit olarak görmeden huzur ve düzen içinde yaşayabilelim? Meselenin parlamentoda tartışılmasına inanıyorum ben. Yoksa sokakta değil. Ben aşağıda nasıl bir ‘Agora’ yarattığımın farkında değildim. Geç Osmanlı mirasının Türkiye’den daha çokkültürlü olduğuna yönelik bir algı yaratılmasını nasıl buluyorsunuz? Bu tür Osmanlıcılık yorumunu yapanlar galiba şunu bilmiyor: Osmanlı İmparatorluğu’nda, bir Ermeni, bir Yahudi, bir Rum veziri azam olabiliyordu. Kimileri onlara ‘dönme’ dedi belki, ama Osmanlı, hiçbir zaman onlara karşı kimliklerini bir hakaret olarak kullanmadı. Hatta, Osmanlı padişahlarının ağzında, ‘Türk’ aşağılayıcı bir tabir olarak kullanılıyordu. Bugünkü insanlar, rejim, bunu bilmiyor. İkinci olarak evet, Osmanlı’da insanlar bir arada huzur içinde yaşadılar ve ayrı bir hükümet şekli uygulanıyordu onlara. Vergile ri ayrıydı vb. Ama, yönetimde bir eşitlik vardı. Bugün hangi modern toplum, içinde yaşadığı farklı insanları ‘dönüştürerek’, rejime katılmasını ister? Bu bir insan hakkı olarak yorumlanamaz! Eğer Osmanlı’nın toleransından söz edeceksek, o zaman bugün kendileri hiç böyle değiller. Çünkü, Osmanlı, Ermeni kelimesini hakaret olarak kullanmazdı, bugün, sarayları yaptırdığı Balyan’ların geçmişini saklayan bir tarih anlayışı var. Bir de, Saray, Batılılaşma yönünde gerçekten yol kat etmişti. Yahu, padişahların şarap bağları vardı. Neden hep, gidip ‘gâvur’ kadınlarla evlendiler? Neden bütün şehzadeler ‘melez’? Bunları anlatsınlar bana.. Burada, Kayseri ile Malatya’yı yan yana getiremiyorlar... Keşke olsa. Esas soru: İnsan nedir? Neticede ben tarihe baktığımda, mazur görülecek bir insan grubu göremiyorum. Belki ileride, yeni dünyada, uluslar, dinler filan değil de ‘insan nedir?’ diye düşünüp, nasıl var olacağımızı düşünmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Hatta geçenlerde uzayda insanlığı temsil edecek yeni bir küresel bayrak tasarlanmış. İlginç bir tasarım, hoşuma gitti. Ama başka dünyalarda, buradan kurtulma arzusu da var. Bu bir ümitsizlik belirtisi ama aynı zamanda da kolonizasyon işareti. Şu anda bir ‘Apokalips’ yaşadığımızı düşünüyorum. Bu sergide tamamıyla seyirciyim aslında. Siyasi hiçbir tavrım yok. ‘Bu benim yaşamım’ ’homme qui voulait vivre sa vie (Yaşamak İsteyen Adam) adlı dramından, Les Infidèles (Sadakatsizler) adlı skeç filminden sonra Eric Lartigau, sevecenlik dolu komedi La Famille Bélier’yi (Hayatımın Şarkısı/2014) gerçekleştirdi. 16 yaşındaki Paula (Louane Emera) çok sayıda sorumluluk taşımaktadır. Annesi Gigi (Karin Viard), babası Rodolphe (François Damiens), kardeşi Quentin (Luca Gelberg) sağır ve dilsizdirler. Çiftliklerinin gündelik sürecinde Paula ailesine yardımcı olmakta, onların söylediklerini çevreye işaret diliyle aktarmaktadır. Rodolphe’a göre sağırdilsiz olmak bir engel değil, bir kimliktir. Lassay’in ASLI belediye başkaSELÇUK nı çiftçiler için gerekli olan tarım alanlarını umursamayıp dev şirketleri üretim alanlarının, ormanların içine çekmek istiyordur. Buna isyan eden Rodolphe yazgısını ele almaya karar verip başkanlığa adaylığını koyar. Müzik öğretmeni Thomasson’un (Eric Elmosnino) zoruyla Paula’da seçmeli ders olarak şanı seçer, bu seçimi hem kendisinin hem de ailesinin yaşamını tümüyle değiştirecektir. Sesi soprano olan Paula’nın koroya katılması onun için bir kurtuluş olacaktır, Genç kızın içinde uyanma L ‘Hayatımın Şarkısı’ 19 Haziran’da gösterime girecek. yı bekleyen büyük bir yetenek vardır. Paula, aşık olduğu Gabriel’le (Ilian Bergala) Michel Sardou’nun Maladie d’amour (Aşk Hastalığı) şarkısını çalışır, şarkı istek ve tutku üstünedir. Bélier ailesinin konuşan tek bireyi Paula aşkın sarsıntılarını, düş kırıklığını keşfeder. Şarkı söyleyerek aile yuvasından uçacak olan Paula’yı zor bir seçim bekliyordur: Paris’e gidip müzik mi okuyacaktır yoksa eski yaşantısını sürdürecek midir ? En Güzel Sesi: The Voice adlı yarışmada keşfedilen, Paula’yı yorumlayan 16 yaşındaki şarkıcı Louane Emera. Genç kız Paula’yı gerçek bir içtenlikle, doğallıkla canlandırır, bu rolü ona umut veren oyuncu César’ını getirir. Gigi’yle Rodolphe’un ikili sahneleri sessiz sinema dönemini anımsatırlar. Paula’ya sensiz yaşamayı öğreneceğiz artık diyerek kızlarını Fransız Radyosu’nun seçmelerine götürürler. Seçmelerde Paula, Michel Sardou’nun Je vole (Uçuyorum) şarkısını söyler: “Sevgili ailem gidiyorum, sizi seviyorum ama gidiyorum, kaçmıyorum uçuyorum. Bu kafes çok tuhaf, göğsümü sıkıştırıyor, soluk alamıyorum, şarkı söylememi engelliyor.” Böylelikle Paula yuvasından uçarak yeni seçimine doğru yol alır. Hayatımın Şarkısı, 19 Haziran’da gösterimde. Buruk ve tatlı Dramla komedi arasında gezinen, buruktatlı bir mizahın var olduğu Hayatımın Şarkısı kitleleri duygulandıran, etkileyen bir film. Başarılı komedilerin çıkış noktasında daima bir derinlik vardır. Mizah, bir kırılmanın sonucunda ortaya çıkar. Filmin en büyük sürprizi Fransa’nın C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle