18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 29 Nisan 2015 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY 20 eçen pazar günkü yazımda, Dersimli 84 yaşındaki Celal Bey’in inat hikâyelerini sizlere aktarmıştım. Şimdi yıllarca savaş görmüş bu topraklarda dolaşmaya çıkıyoruz. En doğrusu kentte ve bu topraklara hayat veren Munzur Nehri’nin hırçın sularını takip etmek. Munzur bizi önce halk arasında 38 kayalıkları olarak bilinen, AleviKürtlerin kurşuna dizildiği kayalıklara götürüyor. 38’de yüzlerce AleviKürt baba, ağabey, kardeş ailelerinden koparılıp Munzur’a tepeden bakan bu kayalıkların üstüne getiriliyor. Dağ, taş sesini soluğunu tutuyor. Ve yeryüzü bir kez daha kardeşin kardeşi öldürdüğü bir zaman parçasına tanık oluyor. Bu kardeşin kardeşi öldürdüğü zaman parçasına daha sonraları dağıtılan, yakılan köylerden yükselen feryatlar katılıyor, dağlarda ve yaylalarda ölen çocukların şaşkın sesleri katılıyor. Dağılan ailelerin acı hikâyeleri katılıyor. Kısaca dostlar bu topraklar acıyla öylesine iç içe olmuşlar ki, kentte ve çevresinde yaşayanların türkülerinde, anıla G Sarı Lacivert Öfke! iz bir izleyicisiniz... 3 Temmuz günü, operasyonun görüntüleri ve haber veriliyor. Cam ekran ikiye bölünmüş. Bir tarafta Aziz Yıldırım’ın evine giren polisler gösteriliyor, diğer tarafta ele geçirilen silahlar. Haberin başlığı “Silahlar ele geçirildi” şeklinde... Haberin içeriğiyse Yıldırım’ın evine sabah yapılan operasyon, ayrıntılar. Siz o görüntüleri izlerken ne düşünürsünüz? Hemen yanıtı verelim: “Aziz Yıldırım’ın evindeki silahlara bakın... Bu kadar da olmaz, bir kulüp başkanının evinde bunlar ne arıyor?” Algı süreci bu! Psikolojik savaşın malzemesi bu! O günlerde konuşulan bir iddiayı da gündeme getirmekte fayda var. Operasyonun başındaki Emniyet görevlilerinin, bazı gazetecilere, “Haberleri şu şekilde yapın” tali S matı verdiği, “silahlı örgüt” algısının da önceden planlandığı öne sürüldü. Operasyon sürecinde, polisadliye muhabirlerinden kimilerinin Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Nazmi Ardıç hakkında “eleştirel” haberler yapması nedeniyle bazı odalara giremediği de biliniyor! HHH Ardıç’a da burada özel bir parantez açmak gerekiyor. Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, Temmuz 2010’da Nazmi Ardıç’ı İzmir’den Organize Şube’nin başına getirdi. Çapkın, Ardıç’ı İzmir’den tanıyor ve güveniyordu. Ergenekon, Balyoz, Şike gibi davalardaki kilit isimlerden biriydi. Polis muhabirleri Ardıç için, “Çok sert biriydi ve odasına girebilen gazeteci sayısı çok azdı. Şikeyle ilgili kendisini eleştiren gazetecileri de not etmişti” değerlendirmesi yapıyor. Ve Ardıç’ın başında bulunduğu İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü, operasyondan üç gün sonra kalemini kırmıştı. 6 Temmuz 2011’deki Organize şube basın açıklamasında, “Örgütlü bir şekilde, Süper Lig ve Bank Asya Birinci Ligi’ndeki toplam (19) maçta şike ve teşvik faaliyetlerinin gerçekleştirildiği tespit edilmiş ve delillendirilmiştir” ifadeleri kullanılıyordu. HHH Aziz Yıldırım da bu açıklamalardan dolayı şaşkındı. Nasıl şaşırmasın? Çünkü operasyonu kimse üstlenmiyordu. Yıldırım, CNNTürk’teki programda, “Bu hükümet ve Cemaat’in ortak bir operasyonu mu” şeklindeki soru üzerine, şunları söyledi: “Hapisteyken, bir grubun Fenerbahçe’yi ele geçirmeye çalıştığını ifade ettim. Bu Cemaat’tir. Neden bunu söyledim? Çünkü bu operasyonu yapan kişilerin Cemaat’e yakın olduğunu ifade ediyorlardı. Ona göre bu düşünceye sahip oldum. Zaman geçtikçe bana geldiler, yukarı katlarda böyle bir şey olmadığını, aşağıda bazı insanların kendilerini kullanarak böyle operasyon yapabileceğini söylediler. Hükümet kanadından da geldiler, ‘Bizden değil,’ dediler. Ancak hepimiz biliyoruz ki ülkede bir gerçek var: 1112 yıldır bu ülkeyi bu hükümet, Cemaat’in desteğiyle veya diğer bazı insanların desteğiyle yürütüyor. Belli bir kısma kadar başarılı gelmişlerdir. 2008’den beri yaşananlar, özel mahkemelerle yaşadığımız olaylar, hiç kimsenin tasvip ettiği şeyler değildir. Yakın zamanda ben yine bunları sordum. Cemaat tarafı, ‘Bize yakın değiller,’ dedi. Hükümete yakın bazı insanlar geldi, ‘Biz yapmadık’ dedi. O zaman iki tarafa da bağlı olmayan, kendi menfaatleri doğrultusunda hareket eden bir gladyo var. O taraf bizden değil, bu taraf bizden değil diyor. Bu şahıslar ortada kaldı.”* *AYTUNÇ ERKİN’in SarıLacivert Öfkeli Adam: Aziz Yıldırım (Kırmızı Kedi, 2015) başlıklı inceleme kitabından alıntıdır. “Gaddarlık, nankörlük ve adaletsizliğin olduğu yerde dostluk yoktur. Kötüler bir araya geldiğinde kurdukları toplum değil, komplo olur. Birbirlerini sevmezler, ama birbirlerinden çekinirler. Dost değil, suç ortağıdırlar.” ETIENNE DE LA BOETIE Munzur’un Sırları (2) Dağlar, Taşlar ve Su Kutsal… rında sadece hüzün ve acı var. Hırçın Munzur’u takip etmek en iyisi. Çünkü o bizi hiçbir kentte bu kadarını görmediğim ziyaret yerlerine götürecek. Evet, hiçbir kentte, hiçbir toprak parçasında bu kadar ziyaret yeri yok. Ve bu ziyaret yerlerinin çok ilginç hikâyeleri var. Şimdi Düzgün Baba’yı ziyaret ediyoruz. Benden size bir bilgi, çevrenizde Düzgün adlı kadın ya da erkek biri varsa, adının nereden geldiğini bir sorun. İhtimal Düzgün Baba’dandır. Evet, bölgede var olan Düzgün Baba efsanesinin nereden geldiğine bir bakalım. Bilinmektedir ki ilk dönemlerde bölge Hıristiyanlığı kabul etmeyen Zerdüşti Ermenilerin sığınma yeridir. Sığınanların önemli bir miti vardır: Mithra. Ermeni Mithrası dürüstlüğü temsil eder. Düzgün Baba’nın adı da Kırmanca Dızgın/Duzgun’dur. Türkçeleşme durumundan ötürü Düzgün adını almış. AleviKürt inancına göre Dızgın/ [email protected] Dersim’de barış için mum diktim. Duzgun da doğruluk miti olarak kabul ediliyor. Hatta Dersimliler arasında şu söz çok kullanılır. “Davamı Düzgün Baba’ya havale ettim.” Yani Dızgın/ Duzgun Mithra’nın bir yeri, zamanlar uzantısı olduğu söylenmektedir. Bunu savunan tezlerin başında her ikisinin de çoban olması gelir. Şöyle de denilebilir, bölgeye sonradan gelen Kürt aşiretleri Mithra’yı bir veli olarak kabul etmişlerdir. Adını da Dızgın /Duzgun koymuşlardır. Efsaneye göre, Duzgun çok önemli bir velidir. Çobandır ve karlarla kaplı topraklarda herkesin sürüsü cılızlaşırken, onun sürüsü gitgide semirmektedir. Bir gün babası merak eder ve oğlunun sürülerini otlattığı yere gider. Ne görsün, oğlu kuru dallara asasıyla bir dokunuyor dallar yemyeşil yapraklara bürünüyor ve keçiler güle oynaya otluyorlar. İşte tam bu sırada, babanın ayağı bir taşa çarpar ve ses çıkarır. Keçilerden biri ürker, oğlan o tarafa döner ve keçiye “Ne o kurt mu gördün?” der. Ve yaprakların arasına gizlenmiş babasını görür, utanır ve dağlara doğru kaçar. Kaçış o kaçış. Ben de Düzgün Baba’da bir mum yakıyorum, barış için. Bitmedi... Derviş Cemal, Sarı Saltık, Ana Fatma, Zülfükar Dede ve Munzur gözelerini ziyaret edip, hepsinde de birer mum yakıyorum. Benimle birlikte gelen Dersimliler, taşları, ağaçları öpüp öyle mum yakıyorlar. Evet, burada eski pagan kültürünün izleri hâlâ sürüyor. Doğadaki her şey kutsal burada. Hayvanlar da öyle, özellikle de dağların efendisi dağkeçileri. Onlarla ilgili çok hikâye var, biri şöyle, üç dağkeçisi kar çok yağdığı için açlıktan öleyazınca üç haneli bir mezranın kapısına gitmişler. Üç haneden her biri birini almış. İki hane dayanamayıp keçileri kesip yemiş, üçüncü hane kesmemiş, baharda onu doğaya bırakmayı düşünmüşler. Sonra bir çığ gelmiş, keçileri kesen iki haneyi alıp götürmüş, üçüncü hane dimdik ayaktaymış. Dağlar, taşlar, sular kutsal olunca, elbette avcılık neredeyse lanetlenmiş. Bu nedenle yabandomuzları az miktarda ekili tarlalara girip burunlarını her yere sokuyorlar. Ayılar, az sayıdaki evlerin yakınlarına gelip, armut ağaçlarını öyle bir silkeliyorlar ki ağaçta tek bir armut ve yaprak kalmıyor. Evet, buraların hikâyeleri öyle çok ki, şimdilik izninizi istiyorum ve günü Munzur gözelerinde Tanrı misafiri olarak davet edildiğim, bir Alevi dedesinin sazıyla sözüyle şenlendirdiği masada türkü dinleyerek bitiriyorum. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ORHAn ERİnÇ Ulusçuluk, Ulus Devlet ve Kürtler (1) alkların Demokratik Partisi’nin güçlenmesi, kazandığı özgüvenle önümüzdeki genel seçimlere parti olarak girmeye karar vermesi kamuoyunda bu partiye ilişkin olarak çeşitli tartışmalara yol açtı. Bu tartışmaların bir bölümü “ulus”, “ulusçuluk”, “ulus devlet” kavramları üzerinden yürütülüyor. Gazetemizde de birçok köşe yazarı bu konularda yazdı, yazıyor. Emre Kongar Hocamızın “Milliyetçilik ve Soykırım” başlıklı altı yazısını ilgiyle okuduk. Orhan Bursalı arkadaşımız da çeşitli yazılarında bu konuları ele aldı. Konuya Aydın Engin dostumun 22 Nisan tarihli “2324 Nisan” başlıklı yazısından bir alıntıyla gireceğim: “Osmanlı soyunun değil, halkın egemenliğini kabul eden Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 günü ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ diyerek noktayı koymuş, ulusdevletler trenine son anda binmiştir. Daha sonra yeni ulus devletler için İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesi beklenecekti… Altını kalın çizelim. 20. yüzyılın başlarında bir ulusdevlet kurmak ve ideoloji olarak milliyetçiliği benimsemek ilerici, devrimci bir tercih, bir yönelimdi.” HHH Feodal düzenin yer yer çözülerek kapitalist üretim ilişkilerinin yaygınlaşması Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasına yol açtı. Kapitalistleşmenin yoğunluk/yaygınlık derecesine göre kapitalist üretim biçiminin ideolojik üstyapısı olan ulusçuluk akımları önce Balkanlar’da doğdu, gelişti. Hedefi ulusdevlet kurmak olan ulusçuluk hareketleri örgütlenerek Osmanlı’ya karşı sa İcra Kurulu Başkanı AKIn ATALAY Genel Yayın Yönetmeni H G NOKTASI Başkanı Aziz Yıldırım üzerinden FB’ye kurulan komplo, öne sürülen hiçbir gerekçeyle ilgili değildir. Doğrudan bir iktidar ve rant savaşıdır. FB, aidiyet arayışındaki Türkiye’nin, futbola değgin olsa da belli bir dava çevresinde bütünleşmiş en büyük taraftar nüfusu. Bu nüfusun, FB aşkının yanı sıra başka davalara da tek yumruk olarak sahip çıkabileceği olasılığı iktidarı da, cemaati de korkuttu. Sessiz bir anlaşma yaparak onay verdikleri komployla, hem bu nüfusu birbirine düşürmek, hem de FB’nin elbette göz kamaştırıcı finans kaynağını ele geçirmeyi amaçladılar. Bir taşla iki kuş vurmaya çalıştılar. Zaten bence, komplocuları ve suç ortaklarını yakan da bu rant iştahı ile paylaşılmasında patlayan iç kavga oldu. Aytunç Erkin’in, FB’ye kurulan komployu tüm yönleriyle ele alan ve komplocuları bir bir ortaya döken incelemesi “Sarı Lacivert Öfkeli Adam: Aziz Yıldırım” kitabı bugün çıkıyor! vaş açtılar. Bu savaşların sonunda Romanya, Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan bağımsızlıklarına kavuşarak ulusdevletlerini kurdular. Balkan bağımsızlık hareketlerinin önderleri Fransız Devrimi’nin ilkelerinden etkilenmişlerdi. İlk temelleri yine Balkanlar’da atılan Türk ulusçuluğunun önderleri de Fransız Devrimi’nin etkisindeydiler. Bu etkiyi gerek İttihat ve Terakki Fırkasının gerekse Cumhuriyet Halk Fırkası’nın kurucu önderlerinde görüyoruz. Türk ulusçuluğu da doğası gereği kapitalist üretim ilişkilerinin gelişip yaygınlaştığı Trakya’da ve Batı Anadolu’da gelişti. Ermeni tehciri de son çözümlemede İttihat ve Terakki ulusçuluğunun Anadolu’yu “Türkleştirme” siyasetinin bir sonucuydu. 1902 yılında II. Abdülhamit tarafından uygulama görevi Anadolu Demiryolları Kumpanyası’na verilen Bağdat Demiryolu inşaatı Alman mühendislerinin yönetiminde gerçekleştiriliyordu. Dört bin kilometreyi bulan inşaatta ilk başlarda 6.000 kişi çalışırken bu sayı bir süre sonra 700.000’e ulaşmıştı. Çalışanlar arasında Almanya’da o yıllarda hızla gelişen Alman ulusçuluğunu savunan birçok ustabaşı ve usta vardı. Öte yandan yerli işçilerin ve ustaların büyük bir kesimini de Ermeniler oluşturuyordu. Ermenilerdeki ulusçuluk akımlarının ve bağımsız bir ulusdevlet kurma düşüncesinin ortaya çıkmasında Almanlarla bu ilişkileri önemli bir rol oynamıştı. HHH 1923 yılında Lozan Barış Antlaşması’na ek olarak yapılan sözleşme uyarıncaTürkiye ve Yunanistan kendi ülkelerinin yurttaşlarını din esası üzerine karşılıklı zorunlu göçe tabi tuttular. Mersin’in Tarsus ve Anamur ilçesi ve Konya’nın Sille kasabası, Ermenek, KaramanMadenşehri, Ereğli, Aksaray’ın Güzelyurt ilçesi, Niğde merkez ve köyleri, Bor, Kemerhisar, Ihlara, Malakopi (Derinkuyu), Prokopi (Ürgüp) ilçesi, Alanya ve Yozgat ve ilçeleri, Amasya, Kırıkkale, Keskin ve Kayseri’de yaşayan yaklaşık 193 bin Karaman Türkü Ortodoks dinine mensup olmaları nedeniyle Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldılar. Yunanistan’ın Batı Trakya bölgesindeki MüslümanTürk nüfus ile Türkiye’de İstanbul, İmroz/Gökçeada ve Tenedos/Bozcaada’da yaşayan OrtodoksRum nüfus mübadele dışında bırakılmıştı. Karşılıklı nüfus mübadelesi sonunda Türkiye’nin nüfusu yaklaşık 500.000, Yunanistan’ın nüfusu da 1.200.000 artmıştı. 1915 yılında Ermenilerin, 1923 yılında da Rumların zorunlu göçleri sonucu Türkiye “Türkleştirilmiş”, ülkede az sayıda Hıristiyan ve Yahudi azınlık kalmış, Kürtler ise “Türk” olarak değerlendirilmişti. Bu noktayı gelecek yazımızda ele alacağız. CAn DünDAR Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürü Ayşe Yıldırım Başlangıç Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur Tunalı l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Ceyda Karan l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Grafik: Ahmet Sungur l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Bulvarı 1352 S. 2/3 Ahmet Rasim Sok. No: 14 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Çankaya 06550 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Cüneyt Arcayürek, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Cumhuriyet Caddesi Beşler Apartmanı No: 44 Kat:3 Daire:4 34367 Elmadağ/İstanbul Tel: (0212) 251 98 74 75 81 82 Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: YAYSAT Doğan Medya Tesisleri Hoşdere 34850 Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. nAMAZ VAKİTLERİ İmsak İstanbul 04.19 Ankara 04.08 İzmir 04.37 Güneş Öğle 05.59 13.09 05.45 12.53 06.11 13.16 İkindi 16.56 16.40 17.01 Akşam 20.06 19.49 20.09 Yatsı 21.37 21.17 21.35 C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle