28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 29 Nisan 2015 EDITÖR: SERKAN OZAN TASARIM: BARIŞ AKTAŞ haber 13 Dava bitsin sonra bakarız Hâkim, Hrant Dink davasını 5 ay erteledi. Soruşturmanın genişletilmesi isteğini reddeden mahkeme, talebin temyiz aşamasında sunulabileceğine hükmetti rant Dink’in 2007’de öldürülmesine ilişkin davaya dün devam edildi. Hem Dink ailesinin avukatları hem de cinayetin azmettiriciliği ile yargılanan Yasin Hayal’in avukatı, şüpheli kamu görevlilerine ilişkin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturmanın sonucunun beklenmesini talep etti. Aralarında İstanbul eski Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, eski polis müdürleri Ali Fuat Yılmazer, Ramazan Akyürek, AhCANAN met İlhan Güler ve COŞKUN şu an Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı olan Engin Dinç’in bulunduğu bir grup kamu görevlisi cinayette sorumlulukları olduğu iddasıyla sonruşturuluyor. Soruşturmanın genişletilme talebini kabul etmeyen mahkeme bunun yargılama sonunda verilecek kararın temyizi aşamasında talep edilebileceğini kaydetti. Davaya ilişkin 2. yargılama süreci Yargıtay’ın ilk yargılama sonucu verilen kararı sanık TEKZİP... TC Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Cumhuriyet Gazetesi’nde 17.12.2014 tarihinde “Ahlaksız Tehdit” başlığı ile yayınlanmış olan asılsız haberin tekzibidir Cumhuriyet Gazetesi’nde Selda Güneysu imzalı olarak yayınlanan, gazetenin 17.12.2014 tarihli nüshasının 13. Sayfasında “Ahlaksız tehdit” başlıklı haberin Bakanlığımızı hedef alan, asılsız, mesnetsiz ve gerçek dışı değerlendirme ve iddialardan ibaret olduğu görüldüğünden söz konusu haberin tekzibi zorunluluğu hâsıl olmuştur. Tekzibe konu asılsız haberde Bakanlığımız Strateji Geliştirme Başkan Vekili İsmail Demirel’in 9 Aralık günü bütün personeline, kabulü Bakanlığımızca da mümkün olmayan, birtakım ifadeler kullandığı iddia edilmiştir. Her şeyden evvel Strateji Geliştirme Başkan Vekili İsmail Demirel tarafından yapılan konuşmada, Cumhuriyet Gazetesi’nde yer verilen ve kabulü mümkün olmayan ifadeler kesinlikle kullanılmamıştır. Bakanlığımızda görev yapmakta olan ve bir iş yerinde ahlak kurallarıyla bağdaşmayan davranışlara maruz kalan bir kamu görevlisinin şikâyet dilekçesi üzerine 9 Aralık günü gerçekleşen toplantıda Bakanlığımız Strateji Geliştirme Başkan Vekili İsmail Demirel kendisine verilen şikâyet dilekçesine ilişkin personeline bir konuşma yaparak, bir iş yerinde ahlak kurallarıyla bağdaşmayan hal ve hareketlerin kabul edilemeyeceğini ifade etmiş ve personelini kamu görevlileri etik davranış ilkelerine uygun davranmaya davet etmiştir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 10. maddesinde de tanzim edildiği üzere mahiyetindeki memurlarırı hal ve hareketlerini takip ve kontrol etmekte görevli olan bir amirin, personeline yukarıda arz edildiği üzere kamu etiğine ilişkin bir konuşma yaparak uyarılarda bulunmasının, “Ahlaksız tehdit” gibi anlaşılamaz bir başlıkla saptırılarak bir habere konu yapılması basın ahlakıyla da bağdaşmamaktadır. Bakanlığımız Strateji Geliştirme Başkan Vekili İsmail Demirel’e verilmiş olan şikâyet dilekçesi üzerine Bakanlığımızca gerekli idari soruşturma başlatılmış olup halihazırda devam etmektedir. Haberciliğin temel ilkeleri “Gerçeklik ve Doğruluk” ilkeleridir. Bu ilkeler uyarınca haberciler bilgiyi toplama, haberleştirme ve yorumlama konusunda dürüst, adil ve tarafsız olmalıdırlar. Tekzibe konu haberde bu ilkeler gözardı edilmiş olup sarf edilmemiş ve tamamen kurgusal olan ifadelerle Bakanlığımız hedef alınmıştır. Kamuoyu önünde sansasyonel etkilere sebebiyet verecek şekilde yayınlar yapılması basın ahlakının çiğnenmesine ve kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesine neden olmaktadır. Haberciliğin temel ilkelerine ve gazetecilik etik kurallarına aykırı olan bu tür haberlerle varılmak istenen gayenin ne olduğu hususu da oldukça düşündürücüdür. Bu itibarla yukarıda açıklandığı üzere Cumhuriyet Gazetesi’nde yer almış olan haber kurgusal, gerçek dışı ve kamuoyunu yanlış bilgilendirici niteliktedir. Asılsız haberle kamuoyunda yaratılmak istenen izlenim ve algının tarafımızca kabulü mümkün değildir. Bakanlığımız bünyesindeki bütün personel, cinsiyet ayrımı yapılmaksızın, eşit şartlarda görev yapmakta olup personelimizin özel hayatlarına Bakanlığımızda görevli hiçbir amirin müdahalesi söz konusu değildir. Aksinin kabulü Bakanlığımızca da mümkün değildir. Nihai olarak tekzibe konu haber asılsız, kurgusal ve gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Kamuoyunun bilgisine sunarız. İHTAR EDEN KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI VEKİLİ Av. Mehmet AKTUNA H 8 yıldır bitmeyen süreç 2007’de başlayan ilk yargılama sürecinde Özel Yetkili İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 17 Ocak 2012’de verdiği kararda, bütün sanıkların “silahlı terör örgütü üyeliği” suçundan beraatına hükmetmişti. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, mahkemenin kararını “sanıkların atılı suçları örgütün faaliyeti çerçevesinde işlediği” gerekçesiyle bozmuştu. Yargıtay 9. Ceza Dairesi de örgüt ların “silahlı terör örgütü” değil “suç işlemek amacıyla oluşturulan örgüt” üyesi oldukları gerekçesiyle bozmasının ardından 17 Eylül 2013’te başlamıştı. İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya sanıklar ve Dink ailesi katılmadı. Dink ailesinin avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kamu görevlilerine dönük soruşturmanın sonucunun beklenmesini talep etti. Bakırcıoğlu, dönemin Trabzon İl Jandarma Komutanı Ali Öz’ün Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı dava dosyasının ana davayla birleştirilme taleplerinin kabul edilmesi gerektiğini vurguladı. Dink ailesi avukatlarından Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, “Dosyadaki delillere göre Yargıtay örgüt incelemesinde TCK’nın 220’inci maddesine (suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek, üye olmak) ilişkin sonuca ulaşmıştır. Halbuki dosyaya giren delillerle birlikte tekrar dosya Yargıtay’a gitmiş olsa görüş yönünden verilen beraat kararını bozmuştu. Daire, sanıkların suç işlemek amacıyla oluşturulan örgüt üyesi oldukları gerekçesiyle yargılanmaları gerektiğine hükmetmişti. 17 Eylül 2013’te başlayan 2. yargılama sürecinde Erhan Tuncel, uzun tutukluluk nedeniyle tahliye edilmişti. Ogün Samast’ın “örgüt üyeliğinden” yargılandığı dava ana dava ile birleştirilmişti. değişecektir ve TCK’nin 314’üncü maddesinde (terör örgütü) tekabül edebileceği sonucuna ulaşabilecektir” diye konuştu. Mahkeme, bankaya ait görüntülerdeki ikinci kişinin Osman Hayal olup olmadığının tespiti için TÜBİTAK’a yazılan yazıya cevap gelmediğini belirtti. Erhan Tuncel’in yurtdışına çıkış yasağının kaldırılması talebini reddeden mahkeme, duruşmayı 3 Eylül’e erteledi. TÜBİTAK’tan ses yok Polisten polise Facebook takibi Katili koruyan cinayete ortak olur uruşma sürerken “Hrant’ın arkadaşları” da adliye önünde basın açıklaması yaparak adalet nöbeti tuttu. Gruba HDP İstanbul milletvekili adayı Garo Paylan da destek verdi. “Hepimiz Hrant’ız, Hepimiz Ermeniyiz” yazılı pankart açan grup, “Katilleri koruyan cinayete ortaktır”, “Katil devlet hesap verecek” sloganları attı. Gezi’ye destek verdiği için ihraç edilen müdürden iptal başvurusu acebook’ta Gezi Parkı gösterilerine destek verdiği ve eyleme alanına gittiği için mesleğinden iki kez ihraç edilen 1. Sınıf Emniyet Müdürü Fikret Aydoğdu’nun, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından bir mahkeme kararı olmaksızın sosyal medyada takip edildiği ortaya çıktı. Radikal’in haberine göre, Aydoğdu 1 Haziran 2013’te Samsun’un Atakum ilçesinde düzenlenen Gezi eylemleri sırasında kalabalığa uzak bir noktada çekilmiş fotoğrafını Facebook hesabına yükledi. Emniyet’in talebiyle, Aydoğdu hakkında soruşturma başlatılarak Samsun 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Aydoğdu beraat ederken, facebook paylaşımları nedeniyle de “suç işlemeye alenen tahrik” iddiasıyla soruşturma başlatıldı. Açılan soruşturma da takipsizlikle sona erdi. D Grup adına basın açıklaması yapan yazar Figen Şakacı, “Israrla inkâr edilen soykırımın, bir türlü kabullenilmeyen hakikatin ve gerçekleşmeyen adaletin yarattığı isyan duygusuyla toprağa verdiğimiz canlar için ağıtlar yakamıyoruz. Acılarımız küllenmiyor. 1915’te kaybettiklerimizin ve Hrant’ın ve Sevag’ın aramızda olmayışını metanetle kabullenemiyoruz” ifadelerini kulandı Niyetlerinin kan davası gütmek olmadığını vurgulayan Şakacı, “Yaşadığımız acıların içten bir şekilde kabul edilmesini, katillerin cezalandırılmasını istiyoruz. Toplumsal uzlaşma için sözde değil, sahiden, bir Kan davası değil arada, barış içinde birlikte yaşamak için adaletin yerini bulması gerektiğine inanıyoruz. Adalet adına gerçekleşen müsamereler bugüne kadar yaralarımızı deşmekten, huzursuzluk ve mutsuzluktan başka bir işe yaramadı. Bu müsamerelerde katiller gizlenmiş olmuyor. Kim olduklarını, cinayeti nasıl işlediklerini biliyoruz” dedi. F Fikret Aydoğdu ün, Hrant Dink cinayetinin kaçıncı olduğunu unuttuğum ve saymaktan da vazgeçtiğim duruşmalarından biri vardı. Davaya bakan İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi cinayeti aydınlatmamak, ille de aydınlatılacaksa “Bari bunu yapan ben olmayayım” hesabı ile bir duruşmayı daha geçiştirdi. Cinayetin sorumluluğunu Trabzon varoşlarından, ruhsal dengeleri epey bozuk, bilinçleri tıka basa milliyetçilik mikrobu ile doldurulmuş, işsiz güçsüz, hünersiz beş altı gençle sınırlamakta becerebildiği kadar kararlı olduğunu bir kez daha gösterdi. Yüksek rütbeli polis şeflerini, Trabzon jandarma komutanının marifetlerini aynı dava dosyasında toplama ve örgüt bağının ortaya çıkarılması taleplerini bir kere daha reddetti. Bir sonraki duruşmayı da 3 Eylül’e erteledi. 3 Eylül’e. Yani 128 gün sonraya... Öyle ya, kimin ne acelesi var ki? HHH D Hrantkırım Taaa cinayet gününden beri bu cinayeti örtmek, olmadı zamana yaymak, ama asla çözmemek, çözdürmemek için kolları sıvamışların hesaplayamadıkları bir etken var: Hrant’ın arkadaşları... Bir avuç sahiden bir avuçerkek ve kadından söz ediyorum. Tek tek öne çıkmamak için (korktuklarından değil, “Hrant’ı kullanıyorlar” diyebilecek kimi tıynetsizlerin zehirli dillerine yem vermemek için) “Hrant’ın arkadaşları” şemsiyesinin altında bir araya gelmiş bir avuç erkek ve kadından... O uğursuz 19 Ocak’tan bu yana, tam sekiz yıldır yaz kış, yağmur güneş, toz çamur her duruşmada mahkeme binasının önünde bir araya gelen, kimi zaman sayıları yüzlere ulaşan, ama kimi zaman da sahiden bir avuç kalan kadın ve erkekler sekiz yıldır bıkıp usanmadan tekrarlıyorlar: Hrant için, adalet için... Biz bitti demeden bu dava bitmez... Buradayız ahparik... Dün de öyleydi. Çağlayan Adalet Sarayı’nın önündeki koca alanda 30 kişiyi aşmayan bir grup bir kez daha “Hrant için adalet için” dedi, aralarından bir sözcü kısa bir açıklama okudu. O açıklamadan seçtiğim şu cümlelere bakın: “...... Bizler tıpkı Hrant Dink gi bi bu topraklarda doğup büyüyen ve burada gömülmek isteyen yurttaşlar olarak niyetimiz kan davası gütmek, yeni yaralar açmak değil. Ama yaşadığımız acıların içten bir şekilde kabul edilmesini, katillerin ortaya çıkarılmasını, cezalandırılmasını istiyoruz...... Bizler Hrant’ın arkadaşları olarak, askerliğini yaparken 2011’de öldürülen Sevag’ın arkadaşları olarak, 1915’te katledilen Ermenilerin arkadaşları olarak adalet nöbeti tutmaya devam edeceğiz ve vicdanı olan herkesi bu nöbeti tutmaya davet edeceğiz...” Bu cümlelere ekleyecek sözüm yok. “Soykırım” sözcüğünü duyunca kırmızı görmüş boğaya dönenlere, bilinçlerinin derinliklerine kök salmış ırkçımilliyetçi duygularını 24 Nisan’larda püskürenlere de sözüm yok. Ama Hrant’ı uğurladığımız o büyük itiraz çığlığında el ele tutuşup İstanbul caddelerinde sel olup akanlara var: Soykırım ile Hrantkırım arasında dağlar mı var? ruşturmasına tabi tutulması, ifade özgürlüğünün ihlali niteliğindedir” görüşüne değinen Aydoğdu, siyaseten cezalandırılmak istendiğini savundu. Hukuka aykırı delil Gezi raporuna atıf Hakkındaki iki beraat kararına rağmen meslekten ihraç edilen Aydoğdu, ihraç kararının iptali için başvurduğu dava dilekçesinde, Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun (TİHK) hazırladığı Gezi Parkı Raporu’na atıfta bulundu. Raporda yer alan, “Şiddete müdahil olmayan, suçu teşvik etmeyen, ifade özgürlüğünün kullanımı olarak görülecek sosyal medya paylaşımlarının suç so Aydoğdu, avukatı aracılığıyla sunduğu dava dilekçesinde; soruşturmanın “Moredream” adlı bir Facebook kullanıcısından gelen ihbarla başladığı ve sadece Facebook’taki paylaşımlar gerekçe gösterilerek ceza verildiği anlatıldı. İdarenin yargı kararı olmaksızın Aydoğdu’nun hesabını izlediği, ihbarın ulaştığı tarih aşılarak, 7 Kasım 2013’e kadar izleme yapıldığı vurgulandı. Dilekçede, “Facebook hesabını hakim kararı olmadan resen takip eden, bilirkişilere inceleten ve buna göre soruşturma yürüten idarenin hem hukuka aykırı yetki kullandığı hem de hukuka aykırı delil elde ettiği ve suç işlediği tartışmasızdır” denildi. Dilekçede, sanıktan delile gidildiği ve Aydoğdu’nun özel hayatının ihlal edildiği savunuldu. l Haber Merkezi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle