18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 17 Nisan 2015 EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: ÇAĞLA SEVİNDİK haber 11 Vurulan Katırlar Zamanı ylardır Bay RTE güncel konuşmalarında sürekli vurguladığı başkanlık da başkanlık dayatmasına dünyadan çeşitli örnekler verdi vermesine de ne çare Saraylı’nın Türk işi dediği bu sistem ne mene bir şeydir bir türlü açıklayamadı. Bu davranışındaki nedenin esrarı bir türlü çözümlenemedi. Kafasındaki başkanlık modelini açıklasa tartışmalara konu olacak ve modelin cıvığı çıkacağından mı korktu, yoksa… ….toplumu öngördüğü adı ister tek adamı, ister diktatör olsun; sistemde bugünleri aratacak toplumu baskı altında tutacak kuralları açıklamak mı istemedi. HHH Yok canım. RTE’nin kafasında ülkeyi adeta satın alınan mal gibi evirip çevirecek tek adam olmak yatıyor. Adını da başkanlık koymuş, dünyadan örnekler göstererek bu saplantısının üstünü örtüyor. Fakat son süreç; RTE dilinden düşürmediği saklı modeli Bay Başbakan’ın açıklayacağı başbakanlık kaynaklı söylemler hemen her çevrenin umudu ve beklentisi oldu. Bay Başbakan da adeta bir Dostoyevski sanki, ünlü Karamozov Kardeşler romanına benzer bir eser yazıyormuş gibi; “Aldım kalemimi elime, seçim beyannamemizde açıklayacağım başkanlık sistemini yazmaya başladım” dedi. HHH Günlerdir beklenen an geldi. RTE’ye benzeyeyim diye alabildiğine bağırarak halka seslenen konuşmasında Bay AD; beyannameye yazdığı “nasıl bir başkanlık” rejimini yalakalar dışında varsa coşku ile bekleyenlere şöyle açıkladı: “Milletimizin teveccühüyle hazırlayacağımız özgürlükçü ve insan odaklı yeni anayasa ile seçimlerin istikrar üretebildiği, yasama ve yürütmenin müstakil olarak etkin olduğu, demokratik denge ve kontrol mekanizmalarının öngörüldüğü, toplumsal farklılıkların siyasal temsilinin sağlandığı, ademi merkeziyetçi bir idare sisteminin güçlendirildiği, karar alma süreçlerinin hızlandığı, her türlü vesayetin engellendiği yeni bir siyasal sisteme geçebiliriz.” HHH Şimdi Türk işi başkanlık sisteminin ne olduğunu alaylı bir üslupla AD’nin açıklamasından öğrendin mi diye birbirine soran sorana. Şu haklı soru derhal gündeme girdi. Zira açıklamadaki rejimsel öğeler, örneğin “yasama ve yürütmenin müstakil olarak etkin” olmasının, yer almasının anlamı yok! AD’nin başkanlık için öne sürdüğü gerekçelerdeki bu ve diğer demokratik öğeler parlamenter rejimde de sağlanabileceğine göre: Ülkeyi allak bullak edecek, tek bir adamın insafına terk eden başkanlık rejimine gerek olmadığı gibi... …daha da önemlisi ülkeyi tek bir adamın siyasal ve kişisel insafına kurban etmenin anlamı da gereği de zorunluluğu da yok tabii! HHH Dün akşam Tarafsız Bölge programına konuşan profesörler Ağrı olayları nedeniyle seçim güvenliği konusunu tartıştılar. Ortaya çıkan çıplak gerçek; HDP’nin barajı aşması durumunda AKP’nin, başkanlığı içeren yeni anayasayı dayatamayacağı gibi tek başına iktidarını sürdürme olanağının da tehlikeye gireceğini gösteriyor. Bu nedenle gerek PKK, gerekse devlet içindeki AKP’nin yeterli oyu almasını sağlamayı amaç edinenler Ağrı’ya benzer terör olayları icat edebilir ve bu terör olayları HDP’ye mal edilerek barajı aşması olasılığı tehlikeye atılabilir. Oturumu yöneten Ahmet Hakan terör, silah, şiddet, şehit vs’ye asla meydan verilmemesini diledi, ama… Hakan’ın dediği gibi HDP’nin şu veya bu nedenle barajı aşmasını istemeyenlerin yaratacakları olası terör tehlikesinden korkuya kapılmamak da olanaksız elbette! Tehlike KONUK YAZAR MELDA ONUR açakçılık suçtur, bunda hemfikir miyiz. O halde gidin köylülere bunun suç olduğunu anlatın, ikna edin, kaçakçılık yapmasınlar.” Şırnak Valisi Ali İhsan Su’nun makamında bulunduğumuz yaklaşık 30 dakikalık sürede, valinin en az 1015 kere tekrar ettiği bu cümleden, devletin ikna yönteminin “imha yöntemi” olacağını anlamış olduk. İzmir, Muğla, Kocaeli, İstanbul, Almanya, Van, Bingöl, Bitlis, Gaziantep, Diyarbakır’dan gelmiş hayvan hakları aktivistlerinin dilinden konuşmasını zaten beklemediğimiz bir bürokratın, sadece kendi dilini kullanmakta diretmesi de devletbölge halkı arasındaki körler sağırlar diyaloğunun bir kamu spotu gibiydi. Ofisinin en nadide köşesinde Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun portresini yerleştirmiş olan Şırnak Valisi bize çok tanıdık gelen bir değerlendirmeyle “Katırlar silah sesinden korkup dağdan düşerek öldüler” dedi. Boyunlarından vurularak öldürülmüş hayvanların fotoğrafları hafızamıza kazılı, devletten bekleyeceğimiz son yardım eli için “Peki Sayın Vali, yaralı hayvanlar, ulaşılamayan hayvanların kurtarılması, taşınması için yardımcı olur musunuz” sorumuzun yanıtı kesin bir dille “Bölgede hiç yaralı hayvan yok, olanların da tedavisi yapıldı” oldu. Şırnak Orman İl ve Tarım İl Müdürlükleri’nde muhatap bulabildiğimiz tek personelin ofis memuru, güvenlik, çaycı olmasıyla bir hayli hızlı yürüyen temaslarımızın son durağı olan Şırnak Tümen Komutanlığı’nda “Vali ne dediyse doğrudur” cevabını da alıp kendi göbeğimizi vatandaşın yardımıyla kesmek üzere Roboski’ye yola çıktık. A “K Eğirdir’in en değerli konukları rıyla buluşmanın mutluluğunu yaşadı. Temel dağcılık eğitimi hakkında bilgi alan gaziler, 48 metre yükseklikteki kuleden iniş gerçekleştirdi. Çatışmalarda tek bacağını ve kolunu kaybetmiş bazı gazilerin, kuleden inişleri alkış topladı. l Fotoğraf: MURAT YOLCU/AA ğirdir Dağ Komando Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlığı, Doğu ve Güneydoğu’da yaralaE nan ve uzuvlarını yitiren gazilere yeniden askerlik anıları yaşatmak ve tedavi süreçlerinde motive etmek için etkinlik düzenlendi. Askerler tarafından karşılanan gaziler, silah arkadaşla Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulsun Prof. Ümit Biçer: Tunceli’de bulunan kemiklerin kesin sayısı DNA testinten sonra belirlenecek ersim katliamıyla ilgili 14 Ağustos 1938’de kurşuna dizilerek öldürüldükten sonra toplu mezara gömülen Baran ve Canan ailelerinden 24 kişiyle ilgili süren kazılarda 13’ü sağlam çok sayıda kafatası ve kemik bulundu. Kazıya katılan Kocaeli Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ümit Biçer, Cihan ve Baran ailelerinin avukatı Cihan Söylemez ve Baro Başkan Vekili Özgür Ulaş dün Tunceli Barosu’nda bir basın bu katırların vurulmasında Yüksekova’daki gerekçe ile Uludere’deki gerekçelerin birbirine karıştığı bir bulanık gerçek var. “Hayvanlar bir suç olan kaçakçılıkta kullanılıyor, bu hayvan haklarına da aykırı” diyen valinin sözlerini ve katırların onurunu kurtarmak için vuran devlet aklını bir kenara koyup, kafamıza takılan gerçek sebebe ulaşmaya çalışalım: Gerekçe: Katırlar sağlık sorunu yaratabilir, sınır ötesine gidip geliyorlar, hastalık taşıyabilirler. Oysa 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nun 4. maddesinde, “Bulaşıcı hayvan hastalıklarının kontrolü ve yükümlülükler” başlığında böyle bir itlaf hükmü yok. Gerekçe: Katırlar saldırgan ve tehlikeliydi.... Oysa 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu’na ve ilgili yönetmelikte böyle bir itlaf şekli yok. Gerekçe: Katırlar kaçakçılıkta kullanılıyor. İyi de, katırların öldürülmesine gerekçe olacak hiçbir hukuki dayanak yok; bir de üstüne üstlük sahipli hayvanı öldürenlerin Kabahatler Kanunu gereği katır başına para ödemesi gerekiyor. D toplantısı yaptı. Toplantıda Dersim katliamıyla yüzleşilmesi çağrısı yapıldı ve hakikatları araştırma komisyonu kurulması istendi. Prof. Biçer, “Adli Tıp incelemesi tamamlandıktan sonra, kesin insan sayısı tespit edilecek ve kemikler ailelere teslim edilecek” dedi. Avukat Söylemez de “Bu kafataslarının bir kısmı çocuklara ait. Dersim katliamı ile ilgili ilk kez bir olay yeri incelemesi, yani kriminal bir inceleme yapıldı. Devleti, Dersim katliamıyla yüzleş meye davet ediyoruz” dedi. Baran ve Canan ailelerini temsilen konuşan Suat Baran, “Bizim dedelerimiz, atalarımız ateşi kutsal saydıkları için, atalarımız ateşe atılarak yakılmış ve katledilmiştir. Bizi ateşe atarak yakanlara kin duymuyoruz. Bizim tek isteğimiz, atalarımızın kemiklerinin bulunması, mezar yerlerinin tespitidir. İnancımızın gereklerini yaparak, atalarımızı mezarlara gömmekten başka bir talebimiz yoktur” dedi. l TUNCELİ/DHA Vatandaşlar bir süredir bölgede asker sayısının arttığını iddia ediyorlar. Bir vatandaş dağlardaki küçük çadırları işaret ederek, “Buralarda taş çatlasa 3040 asker olurdu. Bir süredir 200250 askere çıktı” iddiasında bulundu. Köylünün tapulu arazilerine ve yayla ola Katır bahane, Ağrı şahane ‘Bilmeden yıllarca başlarında mum yaktık’ MİYASE İLKNUR Katır operasyonu Cezaevinde Öcalan açılımı ALİCAN ULUDAĞ Anayasa Mahkemesi, Abdullah Öcalan’ın kitaplarından alıntılar yapılan “Demokratik Modernite” dergisinin “güvenliği tehlikeye sokar” gerekçesiyle cezaevine sokulmaması kararını kaldırdı. Dergi, İstanbul’da görülen KCK avukatlar davası kapsamında tutuklu bulunan ve Kocaeli 2. No’lu F Tipi Cezaevi’nde kalan İbrahim Bilmez’e posta yoluyla 2012 yılında geldi. Dergi ceza evi yönetimi tarafından Öcalan’ın “yasaklı” kitaplarından alıntılara yer verildiğini belirterek “kurum güvenliğini tehlikeye düşürebilir” gerekçesiyle verilmedi. Anayasa Mahkemesi’ne başvuran Bilmez, 19 Mart 2014’te tahliye edildi. Mahkeme, Bilmez’in ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verirken sonuçların ortadan kaldırılması için de yeniden bakılmak üzere dosyayı infaz hâkimliğine gönderdi. l ANKARA unceli’nin Hozat ilçesine bağlı Karabakır (Bargini) köyüne bağlı Hıdırdamı mezrasında toplu mezarın ortaya çıkarılmasında en büyük pay sahiplerinden biri Hüseyin Baran. Kendisiyle kardeş torunları olarak ilk buluşmamız o meşum olayın olduğu tepede gerçekleşiyor. Ben onu tanımıyorum. O, “Hoş geldin Miyase Abla” diye karşılayıp kendisini tanıtınca kucaklaşıyoruz. Onun acısı iki taraflı. Çünkü hem Canan hem Baran ailesinin torunu. Hüseyin Baran’a kemiklerin bugüne kadar nasıl olup da bulunmadığını, bu tepede yakıldıklarını herkesin bilmesine karşın neden aile mensuplarının “bir mezarları bile yok” diye dövünmek yerine gelip buraları kazmadığını soruyorum. “Bu tepede yakıldıkları biliniyor ama şu gördüğün yerlerin hepsi ev, ahır ve samanlık; hepsi yakıldığı için kemikleri bulmak için koca bir alanı kazmak lazım herhalde ondan” diyor. “Olsun” diyorum, “gerekirse bu koca tepeyi elleriyle kazıp bulabilirlerdi” diye üsteleyince bence asıl can T Toplu mezarda kemikleri ilk bulan Baran ve İlknur birlikte... alıcı saptamayı yapıyor: “Abla sanırım ilk yıllarda korkularından, sonraki yıllarda da küllenmiş acılarıyla bir kez daha yüzleşmekten çekindikleri için gelip kazmamışlar. Burası lanetli bir tepe olarak kabul görmüş. Kimse buraya hayvan otlatmaya bile gelmiyordu. Buradaki ağaçların yemişlerini bile kimse toplamıyordu. Şu yan tarafta akan ırmağın sularını bile hayvanlarına içirmiyordu.” Peki sonra nasıl olup de kendisi nokta atışı yaparak bulmuştu kemikleri? HüseCANAN COŞKUN yin Baran anlatıyor: Biz her yıl gelip onları anmak için bu tepede mum yakardık. Hep de kazının yapıldığı yerde bu anmayı gerçekleştirirdik. Orda yattıklarını hiç birimiz bilmiyorduk. Tamamen tesaadüf. Demek ki, ruhları bizi çağırmış. Sonra geçen yıl bir anıt mezar projesi gündeme gelince hadi mum yakıp onları andığımız yerde yapalım dendi. Biz de orayı kazdık. Kazınca kemiklere ulaştık ve avukat Cihan Söylemez’e vekâlet vererek toplu mezarın ortaya çıkarılmasını istedik.” l TUNCELİ mesi ve anayasanın 90. maddesinde yer alan “milletlerarası anlaşma hükümlerinin esas alınacağı” hükmü göz önünde bulundurularak suçun yasal unsurlarının oluşmadığı kanaatine varıldığını belirtti. İstanbul 20. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmaya 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri 23 Mart günü civar karakollardan gelen keskin nişancıların kanaslarla gerçekleştirdiği “Katır Operasyonu”nun tanıkları, yani bizzat yanlarında katırları vurulan köylüler “Birdenbire üzerimize ateş açıldı, yanımızda, üzerinde oturduğumuz katırlar vurulmaya başlandı. 14 yaşında bir çocuk da vardı (Roboski’de öldürülen Sehmi Encü’nün oğlundan söz ediyor). Hayvanların bazıları yaralı kaldı, müdahale edemiyorduk, ateşi kesmiyorlardı. Ateş ederek bizi uzaklaştırdılar” diye anlatıyorlardı. İHD’nin yaptığı çalışma ve tanıkların ifadelerine göre 25 kadar katırın 15’i o sırada ölüyor. Diğerlerini takip eden asker yakalayıp infaz ediyor ya da kovalanan hayvanların bazıları dağdan yuvarlanıyorlar. Şırnak Valisi bunu kastediyor olmalı. Bir diğer köylü “Damadım oradaydı, 3 katırı vuruldu, ceketini de kurşun sıyırmış” diyordu. Yaralı, boyunlarından, bedenlerinden vurulmuş ya da kaçarken düşüp yaralanmış 8 katıra veteriner arkadaşlarımız müdahale etti. Dağda 3 haftadır tek başına bedenini delen kurşun yarasıyla yaşamaya çalışan katır Sarı’yı, traktörle getirdik. Yolda, köylünün yayla diye çıktığı ama bir süredir askerlerin girişlerine izin vermediğini söyledikleri arazide, kesilen kurutulan meyve ağaçlarını gördük. Leş olmaya bırakılan katır ölülerini de... Bir de Roboski’den sağ kurtulan katır Maviş vardı yolda. O da boynundan vurulmuş ölmüş. Gerekçe sağlık mı, kaçakçılık mı? Bu kısa yürüyüşte anlatılanları, komutanlarla, askerlerle olan diyalogları yazasım yok. Ama rak kullandıkları ortak alana çıktığında askerler tarafından engellendiğini belirten vatandaşlar, “Bir süredir böyle, tedirginiz” dediler. Roboski bombalamasının Alay Komutanı’nın Şırnak Tümen Komutanlığı’na getirilmesi, zaten halkı huzursuz etmiş. Bir de Roboski’de takipsizlik olup “Emri kimin verdiği” ortaya çıkmayınca umutsuzluk hâkim olmuş. Katır öldürmeler bu bölgede yeni değil. 2008’e dair askerlerin 12 katırı makineli tüfeklerle tarayarak infaz edişlerinin görüntüsü var. Daha öncesine dair hikâyeler de anlatılıyor. İsimleri ile hitap ettikleri falanca albay, filanca komutan döneminde ahırlardan çıkarılıp sınır bölgesine götürülüp infaz edilen katırlar var. Bitmemiş işte kaçak... Demek ki katır vurmak Kaçakçılıkla Mücadele İçin Eylem Planı (varsa eğer öyle bir şey) için doğru bir yol değil. Barış süreci, çözüm süreci eylem planının da içeriğini bilmediğimiz için bu katırların vurulmasının sürecin neresine tekabül ettiğini tespit edemiyoruz. Ama buradaki vatandaşlar Ağrı olayını da dikkatle izliyor ve tedirginler. Bir tanesi şu iddiada bulundu: “Burada ne zaman katırları vurmaya başlasalar arkasından daha büyük operasyonlar oldu.” İddia o ki, bir tür gözdağı olarak algılanan diyaloglar geçmiş. Ben demiyorum köylü diyor, varsa araştırılsın. Olayın diğer tarafı olan devletin sözcüsü Vali’nin açıklaması malum. TSK katır vurma emrinin kimin tarafından verildiği ve hukuki gerekçesini ortaya koymazsa bu şaibeler ortadan kalkmaz. Ama benim aklıma takılan şu “vurulan katırlar zamanı” oldu. Sınırı geçerken donmasın diye suyuna alkol katılan “sarhoş atlar zamanı”na son vermenin yolu, “vurulan katırlar zamanı” başlatmak olmasa gerek. 2013’ÜN 1 MAYISI Sanıkların tamamı beraat etti aksim Meydanı’ndaki “çukur” gerekçe gösterilerek kutlamaların yasaklandığı 1 Mayıs 2013’te 33 sanık hakkında izinsiz toplantı ve gösteri yapmak suçlamasıyla açılan davada tüm sanıklar beraat etti. Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleş T Kanunu’na muhalefet ettikleri gerekçesiyle 3 yıla kadar hapisleri istenen 4 sanık katıldı. Son sözü sorulan sanıklardan Celal Şalış, Züleyha Yöndem, suç işlemediklerini belirtirken Erhan Ön ise yasaya göre 1 Mayıs’ın bayram olduğuna dikkat çekti. Remziye Can, gözaltına alındığında saatlerce kelepçeli bekletildiğini anlattı. l İSTANBUL Yargı, Taksim’i emekçilere açacak mı? İstanbul Tabip Odası’nın, İstanbul Valiliği’nin, yalnızca Maltepe ve Yenikapı sahiliyle sınırlı “miting alanı” kararının iptal edilmesi için İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nde açtığı davanın duruşması dün yapıldı. Karar, 15 gün içinde avukatlara tebliğ edilecek. Emekçilerin 1 Mayıs’ı Taksim’de “bayram” gibi kutlamalarının yolu da yargıçların vereceği karara bağlı. l İSTANBUL C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle