18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OlAYlAR ve GORUSlER 18 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ kültür sanat Cumartesi 11 Nisan 2015 Sosyal Medya da Hükümete Teslim PROF. DR. OSMAN COŞKUNOĞLU 22. ve 23. Dönem Milletvekili avcı Mehmet Selim Kiraz’ın rehin alınma görüntüleri nedeniyle, 6 Nisan günü Twitter, Facebook ve YouTube’a erişim engellendi. Kararı veren sulh ceza hâkimini, geçmişte de benzer bir engelleme nedeniyle tanıdık [1]. Kararın hukuka uygunluğu birçok bakımdan tartışmalı, hatta kimi bilişim avukatlarına göre yok hükmünde [2]. Fakat, bu yazının amacı hukuki ayrıntıları değerlendirmek değil. Birçok bakımdan tartışmalı olan bu mahkeme kararına karşı direnmek yerine dev internet firmalarının hemen boyun eğmesinin yanlışlığını göstermek ve bunun karşısında öneri yapmaktır yazının amacı. S eli klavyeye erişebilen kesimler, internet firmalarının kullanıcıları olarak ağırlıklarını gereğince hissettirememektedir. san hakkı olduğu yönünde kararları ve açıklamaları var. Üstelik T.C. Anayasası’nın 90. maddesinde şu ifade var: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınır.” Bu ifadeyi ben kimi sosyal ağ yetkililerinin dikkatine getirdiğim zaman net bir karşılık yerine, “hukukçularımıza danışalım” yanıtını almıştım. meşru kaygı...” Bunun üzerine Kara Swisher, “Yaptıkları yanlış mı” diye sorunca Obama’nın yanıtı net: “Hayır, pazarın taleplerine hakkıyla (properly) yanıt veriyorlar.” Yani, söz konusu internet firmaları Amerikan kanunlarının gereğini yapmıyor, mahkeme kararına uymuyor ve ABD Başkanı bunu meşru görüp bir uzlaşma arayışına giriyor. Dev internet firmalarının hükümetlerle aralarında oluşabilen gerginlik üzerine vereceğim ikinci örnek, Çin hükümetinin Google’dan Tiananmen Meydanı’nda 200300 kişinin ölümüyle sonuçlanan gösterilerle ilgili içeriklerin çıkarılması talebidir. Google, büyük Çin pazarını kaybetmemek için önce hükümetin talebine boyun eğer gibi olduysa da Amerika’da, yani kendi ülkesinde tepki ve protestolar yükselince, geri adım atmıştır. deyle, bağımsızlığı tartışmalı denebilecek yargı sisteminin egemen olduğu Türkiye’deki tartışmalı bir mahkeme kararına karşı neden direnemez? Üstelik bu tartışmalı mahkeme kararının seçimlere yaklaşırken alınmış olması, adeta site karartmalarının ne kadar hızlı ve etkin gerçekleşeceğinin bir provası gibi bir uygulama izlenimi veriyorsa, sözde ifade özgürlüğünü savunan bu internet firmaları neden duyarsız kalabilmiş ve tartışmalı mahkeme kararına hemen teslim olmuştur? Direncin silahı: Mizah Ne yapmalı? Yukarıdaki soruların yanıtı kısmen bizimle ilgili. Ülkemizde eli klavyeye erişebilen ve özgürlüklerine önem veren kesimler, bu internet firmalarının kullanıcıları olarak ağırlıklarını gereğince hissettirememektedir. İnternet firmaları doğal olarak reklam kaybından ve kullanıcı tepkisinden endişe ederler. İşte burada, toplumumuzun tepkisini, demokratik yollardan güçlü bir şekilde bu internet firmalarına göstermesi gerekir. Bu gücün gösterilemediği yerde, firmaların karşısındaki tek dikkat edilmesi gereken güç odağı, hem de tam seçimler öncesi, hükümet olacaktır. (1) http://bit.1y/1c4qNFE (2) http://bit.1y/1ybyZOG (3) http://on.recode. net/1Ckrmk1 stewart ilk filmi ‘gül suyu’nda haziran 2009’da tahran’a iran’daki seçimleri izlemeye gelen gazeASLI SELÇUK teci maziar bahari’nin 118 gün süren tutukluluğunu düşündürücü, mizah dolu bir anlatımla betimliyor. filmde haluk bilginer de rol alıyor. he Daily Show programının ünlü sunucusu, yazar, yönetmen, medya eleştirmeni, politik aktivist Jon Stewart yazıp yönettiği ilk filmi Rosewater’a (Gül Suyu/2014) Ahmad Shamlu’nun şu dizeleriyle başlıyor: “..Bunlar tuhaf zamanlar. Gece yarısında kapıyı çalan kişi ışığı öldürmeye geldi, ışığı dolapta saklamamız gerek”. “Biri tutuklanınca onunla ilgili kesinlikle bir film yapmalısınız” diyen Stewart, Haziran 2009’da Tahran’a İran’daki seçimleri izlemeye gelen Newsweek dergisinin muhabiri, İran kökenli Kanadalı gazeteci Maziar Bahari’nin (Gael Garcia Bernal) 118 gün süren tutukluluğunu etkileyici, düşündürücü, mizah dolu bir anlatımla betimliyor. Bahari’nin deneyimledikleri öylesine gerçeküstü, soyut ki insanın imgelemini aşıyor. Tahran’da komedi programı Daily Show’un aktör sunucusu Jason Jones’a CIA ajanı olduğunu söyledikten sonra Maziar gözaltına alınır. Sorgulanır, dövülür, casus olduğunu itiraf etmesi beklenir. İşkencecisi Cavadi’yi (Kim Bodnia) sürdüğü gül suyuyla tanıyan Maziar’ın babası Baba Akbar (Haluk Bilginer) 1953’te Şah döneminde komünist olduğu için tutuklanmış, ablası Meryem’de (Golshifteh Farahani) 1980’de Humeyni rejiminde aynı suçtan ötürü 6 yıl hapis yatmıştır. Kocasını ve kızını yitiren Moolojoon (Shohreh Aghdashloo) 21 Haziran sabahı oğlu Maziar’ı uyandırırken rarı var” denebilir. O mahkeme kararının hukuka uygunluğunun tartışmalı olduğunu bir tarafa bırakalım. Avrupa Birliği’nin her yıl hazırladığı “Türkiye İlerleme Raporu 2014”te, Türkiye’de mahkemelerin bağımsız olmadığı eleştirilerinin açıkça dillendirildiğini de bir yana bırakalım. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başta, Avrupa Adalet Divanı ve Birleşmiş Milletler gibi, ülkemizi de ilgilendiren tüm saygın uluslararası kuruluşların internette sitelere erişim engellenmesinin kabul edilemez olduğu, internete erişimin temel in Teslim olmamalıydılar Peki, Obama’nın tavrı? “Ama ortada bir mahkeme ka Ayrıca, dev internet firmalarının her zaman kanunlara veya mahkeme kararlarına uymadığını da biliyoruz. Bunun en yeni örneğini, bizzat ABD başkanı Obama’nın ağzından duyduk. Ünlü ve saygın gazete ve televizyon yorumcusu Kara Swisher ile 13 Şubat 2015’te yaptığı söyleşide Obama aynen şöyle konuştu [3; kelimesi kelimesine çeviri bana aittir]: “Elinde mahkeme kararıyla FBI, gidiyor şirkete. Şirket ‘üzgünüz, veremeyiz kayıtları’ diyor. Burada mesele kısmen tüketicinin taleplerine karşılık verme, kısmen de mahremiyet ile ilgili T Firmalar neden direnmiyor? Bu internet firmaları elinde mahkeme kararı olan FBI’ya bile hayır diyebiliyorsa, koskoca Çin pazarında kayıplar yaşamayı bile göze alabiliyorsa, en iyimser ifa Nasıl Bir Türkiye Bekliyoruz? Doç. Dr. KEMAL KILIÇ Sabancı Üniversitesi HP, Ak Parti seçmenini, tercihlerinin yanlış olduğuna ve değiştirmeleri gerektiğine ikna edemezse, Türkiye çatışmalı bir geleceğe gebe görünüyor. Eğer seçimler gene, “Kim yönetsin” sorusuna endekslenirse, bu soruyu “Sizinkiler mi, biz mi?” olarak algılayan seçmenlerin “Hırsız da olsalar, çapsız da olsalar, gene de bizimkiler” şeklinde cevaplayacağı açıktır. Çünkü sandık başında “aidiyet hissi” önem kazanmaktadır. Nitekim C 2014 seçimlerinde seçmenlerin (CHP’liler dahil!) önemli bir kısmı “Hırsız da olsa, çapsız da olsa...” diyerek oy vermişlerdir. Ak Parti, muhtemelen seçim gündemine “Biz mi, Onlar mı?” sorusunu yerleştirecek ve kutuplaşmayı körükleyecektir. “Onlar” dediklerinin ise dış mihrakların ve “milletin değerlerine düşman” iç destekçilerinin olduğunu tekrarlayacaktır. Buna karşılık CHP’nin seçim gündemine taşıması gereken soru ise “Nasıl bir Türkiye?” olmalıdır. Ak Parti’den kolayca ayrışabileceği somut bazı konular belirleme li ve tuzaklara düşmeden ısrarla sadece bu konuları seçim gündeminde tutmayı başarmalıdır. Seçim sürecinde, komşularımızdaki çatışmalarda izlenecek barışçı pozisyon, siyasal gücün tek elde toplanmasının sakıncaları, dengedenetleme mekanizmalarının ve güçler ayrılığının pekiştirilmesi, siyasi baskılardan uzak bir yargının, ideolojik saplantılara esir edilmeyen bilimsel bir eğitimin, kapsayıcı bir sosyal güvenlik sisteminin oluşturulması, vb. konuların tartışılmasını sağlamalı, iktidarı bu konulardaki pozisyon almaya zor lamalıdır. Böylece toplumun bu konularda desteğini alabileceği, ama CHP’ye “bizden” olmadığı için uzak duran kesimleriyle diyalog kurabileceği ortak bir zemin yakalaması da mümkün olabilecektir. En az içerik kadar önemli olan CHP sözcülerinin, bu gündemi “Kimin yöneteceği önemli değil, yeter ki böyle bir Türkiye’yi kuralım” mesajıyla sunabilmesi ki, seçimlerde yanıtı belli olan “Kim yönetmeli” sorusunun esaretinden çıkıp “Bu sefer soru farklı, o yüzden yanıt da farklı olabilir” alanını kendisine açabilsin. Henüz yaftalan(a)mamış yeni yüzlerinin iletişimde kullanılması ise hem “taze başlangıç” algısının oluşmasını kolaylaştıracak hem de inatçı kulakların bile kendisini dinlemesini sağlayabilecektir. Öte yandan, toplumu birleştiren temel öğe olarak, sadece ortak tarihi yani Selahattin Eyyübi’lerin torunu olmayı gören Ak Parti söylemi, küreselleşme çağı kuşaklarını ıskalamaktadır. Buna karşılık “ortak gelecek” vurgusu hem yeni kuşaklara daha sıcak gelecek, hem de CHP’nin Ak Parti’den ayrışmasını sağlayabilecektir. Üstelik, ortak tarih söylemi, var olan etnikmezhepsel kutuplaşma siyasetini beslemektedir. Seçmenlerin “Kim yönetsin” sorusuna, takım tutar gibi hep “Elbette bizimkiler” cevabı vermesinin nedenlerinden birisi de bu kutuplaşma siyasetidir. Korkarım ki, eğer seçim süreci boyunca “Nasıl bir Türkiye?” tartışmasını yürütmeyi gene başaramazsak, seçimler bir kere daha, geleceğimize karar vereceğimiz bir araç olmak yerine, hangi kimlikten kaç kişi olduğunun belirlendiği bir sayım olacaktır. aynı olayı üçüncü kez yaşayacağının tümüyle bilincindedir. Dramını geçmişle şimdiki zaman arasında kuran Stewart izleyiciye İran’ın tüm sınıflarını kapsayan gerçekçi bir mozaik sunar. İşkencecileri birer canavar olarak değil, yalnız, bilgisiz, düş gücünden yoksun, korku içindeki bireyler olarak aktarır. Onlar da içten içe bu durumun sürüp gitmeyeceğini biliyorlardır. Bernal’le değerli tiyatro–sinema oyuncumuz Haluk Bilginer’in ikili sahneleri çok güçlüdür. Maziar’ın annesi ve karısı sosyal medyada uluslararası bir protesto başlatırlar. Sosyal medyanın toplumun sesi olduğunu, haberleşmeyi demokratikleştirdiğini, yöneticilerin örtbas etmek istedikleri olayları aydınlattığını vurgulayan Stewart “En umutsuz durumlarda bile mizah yeşerir” diyerek Maziar’ın düş gücü ve mizah sayesinde yaşama tutunduğunun altını çizer. Totaliter rejimlerle başetmenin en iyi yolu onların suratlarına gülmek, onları yok saymaktır. Şarlo, Büyük Diktatör’de(1940) bunu yapmıştır. Maziar Bahari’nin Then They Came for Me adlı kitabından uyarlanan, direnç, irade, umut temalarını başarıyla anlatan, Haluk Bilginer’e İran’a girme yasağını getiren Rosewater (Gül Suyu) dün gösterime girdi. Şu anda dünyada yüzlerce gazeteci, binlerce blogcu suça tanıklık ettikleri için tutuklular. Ercan Karakaş: Sanata müdahalenin yeni örneği CHP Kültür Sanat Platformu Grup Yorum’a uygulanan konser yasağına tepki gösterdi CHP Kültür Sanat Platformu Başkanı ve Genel Başkan Yardımcısı Ercan Karakaş, Grup Yorum konserinin keyfi olarak yasaklanmasını kabul edilemez olduğunu belirtti. Grup Yorum’un İstanbul Bakırköy’de yapacağı konserin valilikçe yasaklanmasının sanata müdahalenin yeni bir örneği olduğunu vurguladı. Açıklama da “Sanata yapılan müdahalelere ve sansüre son verilmelidir. Kültür ve Turizm Bakanını yasağın kaldırılması için göreve davet ediyoruz” denildi. Öte yandan Grup Yorum üyeleri İstanul Valiliği önünde yasağı protesto etti. Cumhurbaşkanlığı Sarayı önündeki eylemde ise iki Grup Yorum üyeleri gözaltına alındı. l Kültür Servisi Yavuz Şeker son yolculuğuna uğurlandı Şehir Tiyatroları’nın usta sanatçısı Yavuz Şeker son yolculuğuna uğurlandı. Şeker için Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde bir tören düzenlendi. Şeker’in cenazesi, anma töreninden sonra Teşvikiye Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda defnedildi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle