28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Pazartesi 9 Mart 2015 Kadınlar için... Bakırköy Belediye Tiyatroları Sanatçıları, kadına yönelik şiddete dikkat çekmek amacıyla bugün saat 11.00’de Bakırköy Cumhuriyet Meydanı’nda bir gösteri yapacak. EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK ‘Annem, Oğlum ve Ben’ Tiyatro Pera’da bu hafta cuma ve pazar günleri “Annem, Oğlum ve Ben” adlı oyun sahnelenecek. Cuma günü saat 20.00, pazar günü saat 18.30’daki oyunda Serpil Tamur, Nesrin Kazankaya ve Emre Çakman rol alıyor. 19 Fotoğrafta görünen Hatra’nın dinamit ve buldozerlerle yıkıldıktan sonra ne durumda olduğu bilinmiyor. Atlarına binip gitmesinler Umarım Yaşar Ağabey ile birlikte İnce Memed’lerin, Demirci Hüso’ların dünyası sona ermiş olmasın dana renkli ve zorlu bir kenttir. Çukurova da öyle. O bölgede, Yılmaz Güney’in “Endişe” filmi çekilirken uzunca bir süre kaldım. 40 yıl önceydi. Eski ile yeninin kent sınırları içinde bile köşe kapmaca oynadığı, en uçsuz bucaksız yoksullukla Türkiye’nin en büyük sermaye gruplarından birinin birlikte boy attığı bir toprak kalmış belleğimde. Hatırlarsınız, Yılmaz Güney’in “Endişe” filmi traktörün arkasındaki römorka bindirilmiş mevsimlik tarım işçilerinin görüntüleriyle başlar. Araç bir tabelanın yanından geçer, “Adana” tabelası “Adasa” yapılmıştır. Adana’nın bir özelliği de bugün olduğu gibi o gün de “göç” toprağı olmasıydı. 1993’te Türkiye’ye döndüğünde tutuklanan ve 2009’dan beri hâlâ “tek kişilik bir örgüt” davasıyla hapiste tutulan? Sarp’ın (Kuray) mahkemesine de aynı heyecanla koşup gelmişti Yaşar Ağabey. Bizim kuşak ve sanırım sonrakiler Yaşar Ağabey’i o muhteşem kitaplarının yanında asıl böyle tanıdık zaten: O kocaman bir beden, kocaman bir yürek, kocaman kahkahalar ve kocaman bir sesti. Bütün dünyayı içine alacak kadar büyük bir yürek, bütün dünyanın acısını yansıtabilecek kadar güçlü, başın dara düştüğünde yanında hissedebileceğin bir ses. Yaşar Kemal, Demirci Hüso’nun “sabahlara dek kapısından dışarıya, karanlığa top top kıvılcımlar fışkıran” Edebiyatçılar dükkânıyla bir anlamkenti da bütünleşen Ağrı DaAdana ve Çukurova aynı ğı gibiydi. Sanki hep zamanda bir edebiyatçılar, vardı, hiç gitmeyecek yazarlar, sanatçılar kenti, gibiydi. bölgesi. Bir solukta sayabiSadece Yaşar leceğim isimler: Orhan Kemal, Yılmaz Güney, DemirKemal’in değil, yukaYaşar Kemal ve Turhan Selçuk. taş Ceyhun, Muzaffer İzrıda saydığım Adanagü, Turan Oflazoğlu, Adalı sanatçılarımızın çonalı olmasalar da kendileğunun gözlerini açtığı, rini ilk gençliklerini geçiriçinde yetiştiği, edebidikleri bu kente ait hisseyatta büyüdüğü dünya, den Turhan Selçuk, İlhan tüm yoksulluğun, sömüSelçuk, sayamadığım daha rünün ve baskının yapek çok isimi Ve tabii Yanı başında umudun da şar Kemal. filizlendiği, daha iyi bir Yaşar Kemal’i ilk oladünya hayalinin kurulrak 1971 tutuklamalarınduğu, bu hayalin Yaşar da tanıdım. Temmuz ayındaydık. Seçkin CılızoğAğabey’in betimlemeyi lu (Selvi) ile birlikte SanYaşar Kemal, İlhan Selçuk ve Oktay Akbal. öylesine sevdiği yaban saryan Han’ın en üst kaçiçekleri gibi serpildiği tında tutukluyduk, orabir dünyaydı. daki masaların üzerinde Sevgili Magdalena Ruffer öldükten sonra Yayatıp uyuyorduk. Bir gece ortalık karıştı, vuruşar Ağabey, “Magdi’nin ölümüyle bir dünya da cu timler hazırlandı. Baskına gidiyorlardı. Gesona erdi. Bu Sabahattin Eyuboğlu’nun dünri geldiklerinde önce Azra Erhat’ı, sonra da Yayasıydı. Azra Erhat’ın dünyasıydı. Halikarnas şar Kemal, Tilda Gökçeli, Vedat Günyol, SabaBalıkçısı’nın dünyasıydı...” demişti. hattin Eyüboğlu ve Magdalena Ruffer’i getirdiUmarım Yaşar Ağabey ile birlikte İnce Meler. “Büyük” operasyon tamamlanmıştı. Sonra med’lerin, Demirci Hüso’ların dünyası sona erbizi Sansaryan’dan Maltepe Cezaevi’ne gönderdiler. Yaşar Ağabey’i bırakmışlardı. Kadınlar ko miş olmasın. Atlarına binip gitmesinler. “Bir zamanlar bu şehirde konuksever, sıcak ğuşunda Magdalena Ruffer, Azra Erhat ve Tilda yürekli, dost canlısı iyi insanlar; ceren gibi, kırGökçeli ile birlikteydik. Sabahattin Eyüboğlu ise mızı mercan gözlü, uzun boyunlu, kalem kulakerkek tutuklularla beraberdi. Görüş günlerinlı, suna gibi cins atlar vardı. Onlara ne oldu? O de Yaşar Ağabey elleri kolları filelerle, sepetlerle dolu kapıya dayanır, “Kızlar ben geldim” diye iyi insanlar, o güzel atlara bindiler çekip gittiler...” (“Demirciler Çarşısı Cinayeti”). moral dağıtırdı herkese. A İnsan hayvanlığı kültürle aşar Köktendinci İslam, IŞİD teröristleri, İranlı mollalar, Taliban militanları, insanlığın uygarlık mirasını paramparça edecek kadar kör cahil. Bu kültür vahşeti karşısında nedense (!) sessiz kalan AKP iktidarının sorunu ise Cumhuriyet kültürüyle. nsanlığın en eski öykülerinden biridir: Babilliler, görkemli bir kent ve “başı göğe değen” bir kule yapmak isterler. Nedendir bilinmez, belki de kimsenin kendi katına erişmesini istemediğinden, Tanrı, kulenin yapımını durdurmaya karar verir. Bunun için de, kulenin yapımında çalışan işçilerin dillerini o denli karıştırır ki, sonunda birbirlerini anlayamaz olurlar. Kule hiçbir zaman bitirilemez, halk dünyanın dört bir yanına dağılır. Anlaşılan, Tanrı’nın yarattığı o “dil karışıklığı”na çok şey borçluyuz: Dillerin çeşitliliğini, onca ayrı dillerde yazılan edebiyat yapıtlarının esriten büyüsünü, bin bir dilin birbirine benzer benzemez sözcüklerini, sözdizimlerinin apayrı güzellikteki söylenişlerini, dillerin insana bambaşka düşünme olanakları tanıyan özelliklerini. Ne çok şey! Her şey! Mezopotamya, “ırmaklar arasındaki ülke”. Yaklaşık 12 bin yıldır Dicle ile Fırat arasında sallanarak uygarlıklar büyüten beşik. İÖ 4. ve 3. binyıllarda Sumer topraklarında insanlığın yaşadığı iki büyük gelişme: kentin doğuşu ve yazının bulunuşu. Binlerce yıl sonra kazılarda bulunacak çiviyazısı tabletler: Sözlükler, dilbilgisi yapıtları, dinsel ve bilimsel çalışmalar. Sumer çiviyazısıyla yazılan Akad dilinde edebiyat yapıtları. Fazla söz ne hacet: Mezopotomya’nın verimli coğrafyasında, insanlığa tekerlekli taşıtları, çömlekçi çarkını, çiviyazısını, bilinen ilk yasa metinleri ve ilk kent devletlerini armağan eden Sumer uygarlığına bereket. Uzağa gitmeye gerek yok. Bilinen ilk aşk şiiri de, bugün İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde sergilenen bir Sumer tabletinde. Aşk Tanrıçası İnanna adına söylenmiş bir şiir: “Ey güvey, bırak sevip okşayayım seni, / civanım, balla yoğur gövdemi / . / Tatlı, yumuşak İ döşeğimizde / safasını sürelim aşkımızın. / Yakışıklım, bırak sevip okşayayım seni, / adamım, balla yoğur gövdemi.” Kalah ve Hatra Bugün Nimrud denilen Kalah’ta İÖ 9. yüzyılda yaptırılan büyük mimari yapılar; bu Asur başkentinde İÖ 8. yüzyılda yükselen dinsel yapı Ezida; düşüncelerimizi, duygularımızı, şiirlerimizi, romanlarımızı borçlu olduğumuz yazı’nın tanrısı Nabu’nun tapınağı, şimdilerde köktendinci bir İslam örgütünün yabanıl saldırısı altında. Bu vandal saldırısı, İÖ 1. yüzyılda Partlar tarafından kurulan, pek çok tapınağın, çok sayıda sanat yapıtının bulunduğu Hatra’da, yani Irak’ın elHadr kentinde de sürüyor. IŞİD, tıpkı insanları kıtır kıtır keserken çekip yolladığı videolar gibi, insanlığın tarihsel mirasını yok ederken çektiği videolar da gönderiyor. Musul Müzesi’ndeki eski yapıtların parçalanışını gösteren bir videoda, bir IŞİD militanı, “Şu arkamdakiler, insanların eski asırlarda Allah yerine ibadet ettikleri putlardır. Peygamber, Mekke’deki putları mübarek elleriyle kaldırıp gömmüştü” diyor. Cehalet, tapınılan putlarla insanlık tarihinin sanat yapıtlarını ayırt edemeyecek kadar gözü dönük. Eski Pers kültürünü yok etmeye kalkışan İranlı mollalar, Buda heykellerini havaya uçuran Taliban militanlarından farksız. Bu kültür vahşeti karşısında nedense (!) sessiz kalan AKP iktidarının sorunu ise Cumhuriyet kültürüyle. Ankara’nın, heykellere sövüp sayan bir belediye başkanı var. Türkiye’nin de, bale sanatını “belden aşağı” sayan, Mehmet Aksoy’un “İnsanlık Anıtı”nı yıktırtan, Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkılmasını isteyen bir cumhurbaşkanı. 17. yüzyıl İspanyol yazar ve düşünürü Baltasar Gracián’ın bir sözü düşüyor aklıma: “İnsan bir barbar olarak doğar ve hayvanlığı ancak kültürle aşar.” Uygarlıklar beşiği AKP’den tıs yok TEB’in yeni başkanı Ertuğrul Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Yönetim Kurulu Başkanı olarak 9 yıl hizmet veren Üstün Akmen görevini Ragıp Ertuğrul’a devretti. Üstün Akmen’in başkanlığında 6 yıl görev yapan Hasan Anamur, Metin Boran, Beki Haleva ve Rengin Uz’dan oluşan yönetim kurulu üyeleri Akmen’e bir teşekkür beratı sundu. İlk aşk şiiri l Kültür Servisi 2 bin yıllık Hatra’yı dinamitlediler IŞİD militanları bu kez de Pers İmparatorluğu döneminde kurulmuş, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Hatra kentine saldırdı. Mezopotamya’nın kadim kültürünü yok etmeye çalışan IŞİD militanları, Musul ve Nimrud’un ardından, 2 bin yıllık Hatra kentini dinamit ve buldozerlerle yıkmaya başladı. Musul’un 110 km güneybatısındaki Hatra, Pers İmparatorluğu döneminde kurulmuş, Batı ve Doğu mimarilerini birleştiren görkemli tapınakları bugüne dek ulaşmış, önemli bir merkez. Arkeolojik önemi bakımından Suriye’deki Palmira ve Lübnan’daki Baalbek kentleriyle kıyaslanan Hatra, ayrı zamanda UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. Irak Turizm ve Eski Eserler Bakanlığı, “Irak’a yardımın gecikmesi teröristlere cesaret verdi” diyerek uluslararası toplumu suçlarken, Iraklı arkeolog Lamia alGailani, “Tarihimizi siliyorlar” yorumunu yaptı. UNESCO da yaşananları “Hatra’nın yok edilmesi Irak’ta yapılan dehşet verici kültürel temizlik stratejisinde bir dönüm noktası” diye niteledi. UNESCO, Nimrud kentine yapılan saldırıların kültürel soykırım olduğunu belirtmiş ve savaş suçuyla eş tutmuştu. Öte yandan, dün akşam saatlerinde Irak hükümeti, IŞİD militanlarının Irak’ın kuzeyindeki arkeolojik sit alanı Horsabad’a da saldırdığını duyurdu. Irak Turizm ve Eski Eserler Bakanı Adel Shirshab, AP muhabirine, militanların Horsabad’daki arkeolojik eserlere zarar vermesinden endişe duyduklarını açıkladı. IŞİD’e karşı harekete Derneği’nden geçin Arkeologlar Birleşmiş Milletler’e acil çağrı: Arkeologlar Derneği, IŞİD’in Mezopotamya’da giriştiği kültür kıyımına karşı yaptığı açıklamada, bu dönemin “utanç yılları” olarak anılacağını belirtti ve “Yazının bulunduğu, tarihin ilk kez yazıldığı, uygarlığın doğup geliştiği bu coğrafya, 21. yüzyılda bu kez uygarlığın yok edildiği bölge olarak insanlık tarihine kara bir leke olarak geçecektir” dedi. Birleşmiş Milletler’i, hükümetleri ve ilgili tüm sivil toplum kuruluşlarını bu katliamı durdurmaya çağıran dernek, “Pek çok ülkeden gelen, insanlıktan, uygarlık bilincinden yoksun bu katillerin, insanlık suçu işledikleri için yargılanmasını, savaş suçlusu ilan edilmesini; sürece yardımcı olanların, göz yumanların, bu canilerle bağlantısı olanların teşhir edilmesini ve yargılanmasını” istedi. l Kültür Servisi l Kültür Servisi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle