19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 MART 2015 CUMA [email protected] 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 2 D Silah Bırakma mı? 8 Haziran’da yapılan birlikte açıklama ise sürecin yeni bir evreye doğru ilerlediğini gösteriyor. Eğer bir provokasyon yaşanmaz, taraflardan biri özelikle de Cumhurbaşkanı ve hükümet konuyu seçime indirgeme çıkarcılığını göstermezse süreç, yerini tam çatışmasızlıkla devam edecek müzakerelere bırakacak gibi. Sakat Bir Anlayış Yargı denetimsiz demokrasi, yumurtasız omlete benzer: Yani “yaşayan ölü” gibi, oksimoron bir tanımdır... Adına demokrasi diyebilirsiniz ama o artık başka bir şeydir... Örneğin diktatörlüktür! HHH İnsanoğlu, seçilmiş, yani meşru olmanın arkasına sığınarak kitlesel katliamlar yapan politikacılara tanık olduğundan beri, demokratik iktidarların bütün eylemlerini yargı denetimine tabi kılmıştır... Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Sayıştay ve Yargıtay gibi yüksek mahkemeler, demokrasi adına iktidarı denetlemekle görevlidir! Yargı denetimine tabi olmayan iktidar istemek, sadece ve sadece diktatörlük özlemi anlamına gelir! Erdoğan böyle bir başkanlık rejimi istediğini açıkça ifade etmiştir. HHH Başarılı bir valilik kariyerinden sonra bürokraside Başbakanlık Müsteşarlığı’na kadar yükselen, son olarak da dışardan İçişleri bakanı yapılan bir bürokratpolitikacıdır Efkan Ala. MHP’nin, kendisi hakkında, kamu düzenini sağlamada görevlerini yürütemediği, PKKKCK’nin faaliyetlerini engelleyemeyerek paralel devlet yapılanmasına zemin hazırladığı, rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasını akamete uğratma girişimlerinde bulunduğu iddialarıyla verdiği gensoru önergesinin gündeme alınması, TBMM Genel Kurulu’nda görüşüldü ve reddedildi. Bu görüşmeler sırasında Bakan Efkan Ala şöyle dedi: “...Anayasaya yemin ediyoruz, uyuyoruz. Bu anayasanın kötü bir anayasa olduğunu söylememize engel bir durum yok, olsa da tanımıyoruz... ..Anayasada diyor ki, ‘milletindir egemenlik, millet bu egemenliğini devletin anayasal kurumları eliyle kullanır.’ Katılıyor musunuz buna Allah aşkına. Millet egemenliğini milletvekilleri eli ile kullanır, referandum yoluyla kullanır. Hiçbir anayasal kurum millet egemenliği kullanma yetkisine sahip değildir, tanımıyorum. Bu anayasa derhal değişmelidir. Milletin iradesini gasp etmiş, satır aralarına gizlemiştir, söküp çıkartıp millete teslim etmek bizim görevimizdir...” HHH Görüldüğü gibi: Bir darbe ürünü olan 12 Eylül Anayasası’nın bile gerisinde kalan... Yargı denetimini tümüyle reddeden bir “demokrasi” ve “milli egemenlik” anlayışı... Elbette Erdoğan’ın anlayışı ile de tam uyuşuyor... Zaten anayasayı dikkate almayan ve sürekli çiğneyen en üst düzey yönetici o değil mi! PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 20 Mart 1993’te ilan ettiği ilk ateşkesin üzerinden yaklaşık 22 yıl geçti. Sorunun siyasal çözümünü zorlayan ateşkesler, 2013’e kadar hep tek taraflı gelişti. Son iki yıldır gündemde olan süreci ise ilk karşılıklı ateşkesle bağlantılı diyalog süreci olarak açıklamak mümkün. FEHİM IŞIK Gazeteci Yazar iyaloğun müzakereye evrilmesi Geçmişte yaşananları tekrarlamadan küçük de olsa bir hatırlatmada bulunmak gerekir. Özal’ın ömrünün vefa etmemesi, PKK’nin geldiği noktanın devleti yönetenler tarafından yenilgi psikozu ile ele alınması, karanlık güçlerin cinayetlerini sokaklara taşıyacak kadar şiddeti kutsamaları 1993’teki arayışların 28 Şubat açıklamasına kadar yanıtsız kalmasını sağladı. Çözüm sürecinin başladığı ilk günlerde yazılıp çizilenler hatırlardadır. Sıralanan aşamalarda son olarak PKK’lilerin dağdan döneceği ve açık siyasete katılacağı belirtiliyordu. Hükümetin istenen adımları atmaması, yerel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri derken diyaloğun iç tartışmalara kurban edilmesi, 2013’te başlayan sürecin müzakereye evrilebileceğinin ipuçlarını ancak 28 Şubat’ta verdi. “İpuçlarını verdi” dememin temel nedeni, HDP heyeti ile hükümetin birlikte yaptığı açıklama sonrasında geliştirilen algı operasyonu, elbet. yor. Hükümet gelişmelerin kendi belirlediği sınırlarda yürümesini istiyor. Bunun için seçim sonrasında HDP’nin kilit rol oynayabileceği bir parlamento yerine en az 400 vekilli bir AKP egemenliğindeki en fazla 2 partili bir parlamento hayal ediyor. Açıklamanın ardından epey gün geçti. Artık somut bilgilere sahibiz. KCK ve KNK gibi PKK adına belirleyiciliği olan iki örgütün ve bu örgütlerin yöneticilerinin açıklamaları var. PKK’ye yakın çokça kalem de yazdı. Öcalan’ın belirlediği 10 müzakere başlığı hükümetle ciddi bir şekilde ele alınıp pratik adımlar atılmadıkça, PKK silahları tam anlamıyla gömmeyecek. PKK bu aşamada silahları tamamen gömmek yerine Türkiye’ye karşı silahlı eylemleri durdurmayı taahhüt ediyor. Gelinen nokta önemsiz mi? Elbet değil. Uzun erimli bir mücadelenin bu aşamada varabileceği en iyi noktadır. Hiç kuşku yok, bu noktanın en belirleyici öğesi devletin/hükümetin kendisidir. Nasıl ki hükümet 2013’te başlayan süreci PKK’nin attığı adımlara rağmen ilerletmekte ketum davrandı ve duraksamasına neden oldu, bu süreci de ketum davranarak ilerletmeyebilir. Ancak sonuç ne olursa olsun, şunu iyi biliyoruz. Süreç, hükümette kimin olduğuna bağlı olmaksızın ya tarafların sorumlu davranmasıyla onurlu bir barışa ve demokratik bir yeniden yapılanmaya evrilecek ya da son 30 yıldır yaşanan çatışmalı süreç kendini tekrar etmeye devam edecek. Çözümün orta yolu yok Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ve İçişleri Bakanı Efkan Ala, HDP heyetiyle Dolmabahçe Başbakanlık Ofisi’nde bir araya geldi. (AA) ‘Silah bırakma’ algısı Hükümete yakın herkes daha açıklamanın sesi kulaklara çalınırken “PKK silah bırakıyor” algısını yaymaya başladılar. Cumhurbaşkanı bunu bir adım ileri taşı yarak “Kandil ve Demirtaş PKK’nin silah bırakmasını engellemek istiyor” demeye getirdi. Bülent Arınç da geride kalmayıp koroya katıldı. Görünen o; Cumhurbaşkanı ve hükümet, seçimlere bu algı ile girmek isti ‘Örnek Kral’ın Ardından Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz 90 yaşında vefat etti. A Prof. Dr. TÜRKKAYA ATAÖV BD yöneticileri Suudi Arabistan’ın (kısa süre önce yaşamını yitiren) Kralı Abdullah bin Abdülaziz’i öve öve göklere çıkarıyorlar. Obama onun “katıksız ve sıcak dostluğu”nu alkışla dı. Dışişleri Sekreteri Kerry “Akıl ve ileri görüş sahibi” dedi. “The New York Times” gazetesi “ülkesini yeniden yaratan güçlü kişi” yakıştırmasını yaptı. ABD Genelkurmay başkanı bu kralın anısına adil yaşamını ve eşsiz önderliğini değerlendirecek araştırma yazıları için yarışma açtı. Britanya’da Cameron bile “barış ve varlık adamı… inançlararası hoşgörüyü güçlendirdi” diye buyurdu. *** Gif hunâ min fadlik! Yani, burada duralım lütfen. Bir de başka türlü yorumlar var. Dünyayı belki yüzlerce yıldır böylesi bir kralın yönetmediği doğru. Kimileri onu Fransa’nın “dediğimdedik” Kralı Ondördüncü Louis’ye benzetiyor. Başkaları da sık evlenip çok kafa uçurttuğu benzetmesiyle Britanya’da Sekizinci Henry’ye. Derler ki, bu tahttaç sahipleri kendine karşı çıkanları zindana attırıyor, uyuşmadığı inançları düşman bilip yasaklıyor, tutukevlerinde işkence yaptırıyor, halk önünde kırbaç vurduruyor, boyunları kesip atıyorlardı. ABD’de basılan “The Nation” dergisi de şunu ekliyor: Tutuklu Raif Bedevî 1.000 kırbacın geri kalanının sırtında şaklaması için şimdi sıra bekliyor. ral Abdullah ‘kadın’ savunucusu muydu? İslam yöntemine uyarak rahmet okumasına okuyalım ve hep bir ağızdan “iyi biliriz” diyelim de 11 Eylül saldırısıyla bağlantıları sıkça yazılmış olan 19 kişiden 15’i Suudi değil miydi? Osama bin Ladin de cabası. IMF Başkanı Christine Lagarde, kral için “Kadın haklarının güçlü savunucusuydu” dedi ama Suudi kadının baba, koca ve oğulun buyruğu altında yaşamını sürdürdüğü çok yazıldı. Bu konuda pek çok Batı kaynaklı kitap da var. Minarenin şerefesine tırmanan Suudi imam tek başına otomobil kullanan kadınlar için “katli vaciptir!” fetvasını haykırmıştı. Çok kısa süre önce de başka bir Suudi imam bir kadına tecavüz edip ardından “bakire çıkmadı!” diyerek onu da beş yaşındaki kızını da öldürmüş, yalnız beş ay cezayla kurtulmuştu. Kendi başına bir zabıta olan “din polisinin” de yangından tez kaçan ama başlarını hemen örtemeyen küçük kızları alev alev yanmakta olan yapının içine geri tıktığı da yazıldı. K BD, Arap yönetiminden memnun Demek ki, iki tür değerlendirme var: Övgülerle yergiler. Farkın anahtarı belki de şu gerçekten doğuyor: ABD iktidarı petrolünü aldığı ve askerini soktuğu Arap toprağındaki yönetimden memnun. Demokrasi, insan hakları, kadının kurtuluşu falan “bahsi diğer.” Bu çelişkiden ötürü, kendi halkına şunu diyebilir: “Ey, erkek ve kadın yurttaşlar! Ne diye mırın kırın edersiniz? Suudi Arabistan’da yaşamıyorsunuz ki! Ayrıca, siz memnun olmasanız da kral ve çevresi Washington iktidarını çok beğeniyordu. Yiyip içip şükredin!” Bilâfiye ve şükran cezilen... A C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle