17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 ŞUBAT 2015 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER Toplumsal olaylarda polisin yetkilerini artıran paketin görüşmeleri haftaya yapılacak 5 Kendi çocuklarımızı öldürüyoruz... İnsanlarımızı yoksulluğun çukurunda yaşamaya tutsak ediyoruz. Büyük kentlerimizin yeşil alanlarını satıp, gökdelenler diktirip bununla “şanlı, gelişen Türkiye” diyerek caka satıyoruz. Ağlanacak halimize gülüyoruz... Güneşimizi gizleyen kurşuni bulutlar, kuş cennetleri, Akdeniz deniz kaplumbağaları... Kirlenen akarsularımız, denizlerimiz, göllerimiz... Dünyanın en güzel ürününü veren çamfıstığı ağaçları, siyanürlü altın... Sınırsız bir tüketim çarkı, yok olan tarım ve hayvancılık! Her şey ama her şey zalim bir hallacın attığı pamuklara benziyor. Gördüklerimizi, yaşadıklarımızı kime anlatacağız, kim hesap soracak yağmaya, talana, soyguna “sen yoluna devam et” diyenlerden kim? Bir savurganlık düzeni giderek artıyor... Elma, ceviz, badem, kavun, karpuz İran, Hollanda, Kanada, ABD’den ithal ediliyor... Böyle bir yaşam biçimiyle nereye kadar gidilebilir, söyler misiniz? HHH İnsanın insanlaşmasıyla doğanın kirlenmesi insanın dışında bir oluşum değildir... Sanayileşme, varsıllaşma yarışı soygun ve talan düzenine ivme yaptırdı, yaşadığımız kentlerde soluk alıp verecek bir park kalmadı... Niye bu doymazlık, aç gözlülük? Doğa ölüyor! Hiçbir canlının içinde barınamayacağı, zehirli hava soluyacağı pis bir bataklığa dönüşüyor. Çocuklarımızdan ödünç aldığımız bu toprakları yaşanamaz bir hale getiriyoruz. Hani insan kendini uygar sanıyordu? Hepsi yalan, hepsi kandırmaca... Doğayı yozlaştıracak bir düzene karşı demokratik tepkimizi koymak zorundayız! O yüzden ülkemizde çevre savaşçılarına sahip çıkmanın zamanı gelip geçiyor... Mirasyedi olmayalım, çocuklarımızın geleceklerini karartmayalım! ‘Sıkıyönetime’ erteleme FIRAT KOZOK MAHMUT LICALI ANKARA Toplumsal olaylarda polisin yetkilerini artıran, muhalefetin tüm itirazlarına karşın komisyonlardan hızla geçirilen ve TBMM Genel Kurulu’ndaki görüşmelerinin dün başlaması planlanan İç Güvenlik Paketi’nin önümüzdeki haftaya ertelendi. Edinilen bilgilere göre, muhalefetin sert tutumu karşısında hükümet paketi Bakanlar Kurulu’nda bir kez daha masaya yatıracak. Öte yandan erteleme kararının HDP’nin İmralı ziyaretine denk gelmesi dikkat çekti. Bir süredir siyasetin en önemli gündem başlıkları arasında yer alan İç Güvenlik Paketi’nin görüşmelerinin TBMM Genel Kurulu’nda dün başlaması bekleniyordu. Ancak AKP yönetimi, muhalefete giderek paketin görüşmelerinin ertelenmesini önerdi. Ertelemeye gerekçe olarak genel kurul gündemindeki Maden Yasası ile ilgili görüşmelerin sürmesini gösterdi. AKP Grup Başkanvekilleri ayrıca bugün genel kurulda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hakkındaki gensorunun görüşmeleri yapılacağını anımsattı. Buna karşın AKP grubu, genel kurulu yarın çalıştırma yolunu seçmedi. Bu durum, soru işaretlerini de beraberinde getirdi. Edinilen bilgilere göre komisyon sürecinden itibaren muhalefetin yoğun ve giderek artan tepkisiyle karşılaşan hükümet, paketle ilgili son değerlendirmeyi önümüzdeki hafta Bakanlar Kurulu’nda yapacak. İçişleri Bakanı Efkan Ala, pakete karşı yükselen toplumsal tepki ve muhalefetin tavrı konusunda kabineye sunum yapacak. Kabinede yapılacak son değerlendirmelerin ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a da bilgi verilecek ve tasarı TBMM Genel Kurulu’na getirilecek. Paketin Meclis Genel Kurulu gündemine getirilmesi beklenirken ertelenmesinin HDP İmralı Heyeti’nin Öcalan ziyaretine denk gelmesi dikkat çekti. Sıkıyönetim olarak değerlendirilen paketin yasalaşmasının çözüm sürecinde sıkıntı yaratacağı değerlendirmesinin yapıldığı iddia edildi. Altay: Haklarımızı kullansak Meclis’ten 2 ayda ancak geçer Muhalefet hükümetin tasarıyı seçim öncesinde Meclis’ten kolay kolay geçiremeyeceği görüşünde. CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, paketin Türkiye’de hızla daralan demokrasi alanının tamamen ortadan kaldırılmasına yol açacağını belirterek şunları söyledi: “Bu paket, önce Meclis’in iç güvenliğini, sonra da Türkiye’nin iç barışını bozar. Hiçbir güvenlik kaygısı, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına dayanak olamaz. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını tümüyle valilerin, emniyet müdürlerinin tasarrufuna bırakan bir anlayışın yerleştirildiği ülkede demokrasiden söz edilemez. Keyfi aramalar, dinlemeler, yargı kararı olmaksızın her şeyin polise ve valiye teslim edildiği bir yaklaşımın TBMM’den geçmesi mümkün değildir.” 132 maddeden oluşan paketin seçim öncesinde TBMM’den geçirilemeyeceğini savunan Altay, “TBMM iç tüzüğünün muhalefete verdiği hakların kullanılması halinde, paket Meclis’ten 2 ayda ancak geçer” derken sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu paket, Türkiye’nin iç barışına zarar verecek bir pakettir. Zira, hukukun ortadan kaldırılması, daha doğrusu devletin hukuk devleti olma özelliğinin yok edilmesi, gücü gücüne yetenin devrini başlatır. Bu kaosu beraberinde getirir. Kaosun bir adım ilerisi ise ülkenin iç savaşa doğru yol alması demektir. Hükümeti makul olmaya çağırıyoruz. AKP’ye karşı olan insanların demokratik haklarını kısıtlamak AKP’nin işini görmez. AKP’ye karşıtlık noktasında toplumsal baskı daha da artar. Onun için gelsinler, bu yanlıştan dönsünler. Bu tür dayatmalardan vazgeçsinler.” Denizimizi Kirletmeyin, Ağacımızı Öldürmeyin!.. Sizin için hayat nedir, yaşamak nedir, sevgi nedir, bilmem düşündünüz mü? Dünya dün mü daha güzeldi yoksa bugün mü daha güzel? İnsan umutlarını çoğaltarak yaşar, sevginin ırmağında çiçeklenmiş bir doğayı kucaklamak ister! İnsanın insanlaşmasıyla doğanın kirlenmesi arasındaki bağlantıyı düşünürüm kimi zaman. Düşsel bir yolculuğa çıkarım, zamanın saat ayarını yaparım. Çevre kirlenmesi, doğanın katledilmesi, ormanların kesilmesi, bize hayat veren o zeytinliklerin köklenmesi, insandan bağımsız bir başkalaşım mı? Elbet değil! Yaşadığınız coğrafyada çevre kirleniyorsa, çokuluslu altın avcıları dağları, ovaları delik deşik ediyorsa, çam ağaçlarını kökünden söküyorsa insan da kirleniyor... O zehirli hava solunum yollarıyla bedenine giriyor insanın... Soluk alıp verdikçe, zehirli hava ciğerlerimizden kana karışıyor, yüreğimize işliyor, beynimize siniyor. Böyle olunca da düşüncelerimizi çarpıtıyor... Kendini uygar, ilerici sanan herkesin ruhunun kirlendiği toplumlarda bu nedenle demokrasi ve özgürlükler hayata geçmiyor. Bunun adı yağma düzenidir! Ölüm tuzağına düşeriz böylece! Çevre duyarlılığına sahip insanlar büyük bir savaşım veriyor doğayı korumak için... Tüm siyasi partiler, gelip geçmiş iktidarlar seyrediyor, umutlar tükeniyor, hayat bir türlü güzelleşmiyor... Ölüm tuzakları, sınır tanımaz para hırsı, vahşi kapitalizm tükenişimizin baş sorumlusu. HHH Bir Kızılderili atasözünü anımsadım masamın başında otururken: “Dünya bize atalarımızdan miras kalmadı; biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık!” Aynen öyle oldu ama biz çocuklarımızın geleceğini karartıyoruz. ‘Ziyaret’ iddiası l Pakete tepkiler dinmiyor ‘Demokrasi sıfırlanıyor’ Ala: Sapan ve silahla gösteriye katılana iki ayrı ceza var Haber Merkezi İçişleri Bakanı Efkan Ala, İç Güvenlik Paketi’ni eleştirerek “En önde ben yürüyeceğim” diyen CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na “molotof taşımayacaksan yürü” dedi. Anadolu Ajansı Editör Masası’na konuk olan Ala, İç Güvenlik Paketi’yle ilgili eleştirilere açıklık getirdi. Ala “Ateşli silahlar kanununa göre, sapan zaten suç değil. Evinde adamın sapan varsa, isterse mancınık olsun, hiç cezası yok. Ama silahın var. Ama ikisini de alır getirirse toplantıya ve kullanırsa silah gibi o zaman silaha iki ceza var, hem bulundurmaktan hem de bunu kullanmaktan, oysa buna bir ceza var, silah gibi kullanmaktan” dedi. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nu eleştiren Ala “Ana muhalefet partisinin genel başkanı, ‘Söz veriyorum o gençlerin en önünde ben olacağım’ demiş. Molotof taşımayacaksa, elinde sapan, demir bilye olmayacaksa, yüzünü suç işlemek üzere kapatıp elinde de kanun dışı birtakım enstrümanlar olmayacaksa ve polisimize, milletimize karşı yaralayıcı şeyler atmayacaksan yürü” diye konuştu. Bakan Ala’nın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle: Emniyet’te 3 bin 329 kişi soruşturuluyor. 510 kişi görevden uzaklaştırıldı. Bunlardan 251’i, meslekten ihraç edildi. 776 kişi meslekten çıkarılsın diye talep edilen var. 1860 kişi için de suç duyurusunda bulunuldu. Kamu personeli sınavında çalıyorsunuz soruları ya da ayarlıyorsunuz ve kendi grubunuza ait olanlara veriyorsunuz. Sonra o ortaya çıkıp ikinci sınav yapılınca da o sınava da girmiyorlar. Fakat başka alanlarda sınavlara girmişler. O alanlardaki sınavların da sorularının çalındığı şimdi tespit edildi. Soruşturma sürüyor. 2012’de, 250 bin kişi dinlendi. Bir karar alınıyor ama onlarca insan, bu kişiyle konuşuyor. Onlar da dinleniyor. Bir kişi 20 kişiyle konuşsa 5 milyon insan eder. Başbakanlık ofisinin dinlenmesiyle ilgili olarak yakalama kararı olan 5 Emniyet görevlisi için hem kırmızı bülten çalışması var hem de yurtdışında nerede olduklarına dair de bilgimiz var.” Yurt Haberleri Servisi Demokrasiyi ve özgürlükleri askıya alacak iç güvenlik paketine tepkiler dinmiyor. Diyarbakır Barosu’na üye avukatlar dün sabah adliye önünde cüppeleriyle yaptıkları basın açıklamasında iç güvenlik paketini kınadı. Avukatlar adına açıklama yapan Diyarbakır Barosu Başkanı avukat Tahir Elçi, tasarının mevcut haliyle yasalaşması durumunda hak ve özgürlüklere öldürücü bir darbe vuracağını belirterek “Sokağa çıkarak yürüyen ve slogan atarak demokratik hakkını kullanan kişi; adam öldürme, yağma veya fuhuş yapan kişilerle aynı hükümlere tabi olacaktır. Bu şekilde adli sistem köklü ve hukuk devleti ile yargı bağımsızlığının tümüyle sonunu getirecek bir değişime uğramaktadır. Hukuk devletinin sonunu getirecek bu düzenlemeyle toplumda daha çok bir kaos oluşacak, sorunlar daha bir içinden çıkılmaz hale gelecektir” denildi. KESK Eskişehir Dönem Sözcüsü Yalçın Mutlu, “İleri demokrasiden bahseden AKP hükümeti, insan haklarını ve özgürlükleri sıfırlamaya karar verdi. Birkaç kişi bir araya geldiğinde şüpheli olabilecek, polis sınırsız arayacak, hâkim kararı olmadan dinleyecek, savcının haberi olmadan gözaltı olacak. Söz ettikleri güvenlik, kimin güvenliğidir. Milyarder olan 72 bin kişinin mi, sarayların mı yoksa halkın mı? 2015 seçimleri bir dönüm noktasıdır. Sıranın herkese geleceği ortadadır” diye konuştu. ÇHD Adana Şube Başkanı Sefa Aydoğan da “Bu düzenlemenin 12 Eylül sıkıyönetiminden sadece bir farkı var, o da yetkinin askere değil polise verilmiş olacağıdır. Ceza verme yetkisi mahkemelerden alınmış ve polise devredilmiş olacaktır” diye konuştu. Bursa Barosu Başkanı Ekrem Demiröz, “Ali İsmail Korkmaz davasının olduğu gün, ‘esnafımız yeri gelir polis olur, alperen olur, hâkim olur’ diyen birisinin cumhurbaşkanı olduğu bir ülkede bu değişiklikle insan kendi can güvenliğinden bile endişe eder hale gelmektedir” dedi. u Kılıçdaroğlu’nun iç güvenlik paketiyle ilgili sözlerine kızan Davutoğlu, konuşmasında Cumhuriyet devrimleri karşıtı olan İskilipli Atıf Hoca’yı andı. Lider mi, provokatör müsün? KASTAMONU (AA) Başbakan Ahmet Davutoğlu, kamuoyunda büyük tepki çeken iç güvenlik paketiyle ilgili “halkın direnme hakkı doğar” diyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na sert sözlerle yüklendi. Davutoğlu, “Ey Kılıçdaroğlu, sen Anamuhalefet Partisi lideri misin, yoksa provokatör müsün, tahrikçi misin?” dedi. Davutoğlu, sapka kanuna muhalefet ettiği için idam edilen İskilipli Atıf Hoca’yı “Bugün mübarek bir zatın, İskilipli Atıf Hoca’nın şehadet günü” sözleriyle andı. Partisinin Atatürk Spor Salonu’ndaki kongresinde güvenlik paketiyle ilgili eleştirilere yanıt veren Davutoğlu, MHP, CHP ve HDP’ye sert sözlerle yüklenirken şöyle devam etti:“Birden üçüzler, üç muhalefet partisi liderleri, dediler ki ‘Birlikte bu pakete karşı direneceğiz’. Dün Kılıçdaroğlu, Mecliste direnme çağrısında bulundu. Demirtaş’ın 67 Ekim olaylarından önce halkı direnmeye çağırması gibi... Yürürsün, kimse de karışmaz, kanuni şartlar içinde. Bu yasa geçtikten sonra eğer eline molotofkokteyli alırsan, Kılıçdaroğlu ya da başka biri, Alioğlu, Velioğlu arasında, Kılıçdaroğlu arasında bir fark yok. Aynı muameleyi görürsün.” Davutoğlu, muhalefet partilerini Gülen’den talimat almakla da suçladı. l Suçu önleme gerekçesiyle erişim engellenebilecek Başbakan ve bakanlara ‘sansür yetkisi’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan ve bakanlara yargı kararı olmadan internet sitelerine erişim, engelleme ve içerik çıkarma yetkisi veren “internet sansür” düzenlemesi TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edildi. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, internet suçları, Kızılay ve Yeşilay ile ilgili düzenlemeleri içeren “torba kanun” teklifinin görüşülmesine dün devam edildi. Kabul edilen 17. maddeye göre, yaşam hakkı ile kişilerin can ve mal güvenliğinin korunması, milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi veya genel sağlığın korunması sebeplerinden bir veya bir kaçına bağlı olarak hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, Başbakanlık veya ilgili bakanlıkların talebi üzerine TİB tarafından internet ortamında yer alan yayınla ilgili olarak içeriğin çıkarılması veya erişimin engellenmesi kararı verilebilecek. TİB 4 saat içerisinde erişim engellemesi kararını yerine getirecek ve söz konusu içerikler çıkarılıncaya erişim yasağına devam edecek. Bu madde kapsamındaki suça konu internet içeriklerini oluşturan ve yayanlar hakkında Başkanlık tarafından, Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulacak. Verilen içeriğin çıkarılması veya erişimin engellenmesi kararın gereğini yerine getirmeyen erişim sağlayıcılar ile ilgili içerik ve yer sağlayıcılara 50 bin liradan 500 bin liraya kadar idari para cezası verilecek. Düzenlemeyi savunan Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Ba Bugünlerde bizde ya da başka bir gazetede, TV’de, radyoda filan “Aydın Engin gırtlaklanmış halde ölü bulundu” diye bir haber okursanız şaşırmayın... Bir faili meçhule filan kurban gitmiş değilim; “failim meşhur”dur. Ben Ahmet Hakan’ın yalancısıyım. Hürriyet’te her hafta yaptığı “Çarşamba Sohbetleri”nde Burhan Kuzu’yu karşısına almış; sohbetin başlığını da nal gibi harflerle “Gırtlaklamak istiyorum” diye çakmış. Gel de okuma... Okudum. Gel de ürperme... Ürperdim. Anayasa profesörü (Valla öyle. Miletvekili olmadan önce hukuk fakültesi öğrencilerine anayasa hukuku öğretirmiş) Burhan Kuzu bilincini altüst yani tersyüz etmiş ve kükremiş: Başkanlık sistemi diktatörlük getirir diyenleri gırtlaklamak istiyorum. N’olcak şimdi? Ben, amasız, fakatsız, lakinsiz “Başkanlık sistemi diktatörlük getirir” diyenlerdenim; demekle yetinmeyip birkaç kez bunu harbiden yazanlardanım. Şimdi ben ne yapayım? Zaten Hrant Dink’in öldürüldüğü 2007’den beri “yakın polis koruması” altında berbat bir günlük hayatım var. Acaba “Bir yetmez, iki üç koruma Gırtlaklama Beni Ey Burhan Kuzu!.. polisi daha isterim” diye dilekçe mi yazsam? Tamam, Burhan Kuzu aslında “hoşsohbet” denen insanlara yakındır; mülayim görünür. Ama meğer bu “bilinçüstü”ymüş. Şimdi bilinçaltı açığa çıktı. Gırtlaklamak fiilini şiddetle istediğini kendi söyledi. Olmaz olmaz demeyin, bakarsınız bir yerlerde karşılaşırız ve benim gırtlak... Anneeee!.. HHH Burhan Kuzu’nun tersini düşünenleri gırtlaklamak istediği, bencileyin epey meslektaşın açıkça karşı çıktığı başkanlık sistemi, Mars’ta, Ay’da kurulmayacak. Haydi yeryüzüne inelim, İskandinav ülkelerinde, kurucu babaların kılı kırk yararak hazırladıkları ve Başkan’ı boğucu bir hukuk ve parlamento çemberi ile kuşatan ABD’de değil, Türkiye’de kurulacak. Buna “he” demek, bu sistemin demokrasiyi geliştireceğine inanmak, “başkan”ı halkın seçmesini demokratik bir adım olarak değerlendirmek, koyunların kendilerini mezbahaya götürecek çobanı özgür iradeleriyle seçmesinden farksız... Benim itirazım büyük Türk büyüğü Tayyip Erdoğan’ın başkan olması ihtimalinden kaynaklanmıyor. Literatürde “Asya despotik devleti” diye anılan ve kaçınılmaz olarak devlet tapıncını yurttaşların (eskiden tebaanın, uyrukların) bilincine kazıyan bir sistemin bu topraklarda epey derinlere kök salmışlığını bilmekten; defalarca tanık olmaktan; mahkemesinde, hapishanesinde defalarca ve dolaysız yaşamaktan kaynaklanıyor. Aynı literatürde böyle bir devlet “kahhar ve kerim” olarak da tanımlanır. Kahhar yani kahreden. Bu toprakların insanları bunu çok gördü. Kerim, yani esirgeyen, bağışlayan, koruyan, kollayan. Bu toprakların insanları bunu az gördü ve sık sık da “hiç” gördü. Galiba başka hiçbir dilde “devlet baba” diye bir terim yok. Bizde ise günlük dilde bile sıkça kullanılan bir terim bu ve “baba dediğin ister döver ister sever” önkabulünü de içeriyor. Dahası başkanlık sistemini getirmek isteyen siyasal gücün yapacağı anayasayla, demokratik bir devletin olmazsa olmazı “kuvvetler ayrılığı” ilkesinin cenaze namazı için saf tutmamız gerekeceğini bilmekten kaynaklanıyor. AKP iktidarında iyice şahlanan, ancak ondan önceki iktidarlarca da yargı denetiminin bir ayak bağı, bir demokratik bela olarak görüldüğünü bilmekten, hem de iyi bilmekten kaynaklanıyor... Eh, tarihsel kökleri de olan bir zihniyetin kol gezdiği yurttaşlık (tebaa, uyruk değil yurttaşlık) hakkını topu topu 92 yıl önce, hem de bir yurttaşlık hakkı mücadelesi vermeden kazanmış; demokrasiyle, üstelik oldum bittim şaşı, kör, topal kalmış bir demokrasiyle topu topu 65 yıl önce tanışılmış bir ülkenin insanlarıyız. Bu koşullarda hukuksal denetimden neredeyse tümüyle arındırılmış bir devletin “başkanlık sistemi” ile yönetilecek olması sadece ve sadece diktatörlüğe yol açar ve orada fazla kalmayıp faşizan bir rejime evrilir... Böyle yazdığım, böyle düşündüğüm için de Burhan Kuzu beni... Anladınız... Yapabileceğim bir şey yok. Tek yapabileceğim... Şimdi bu yazının başlığını bir kere daha okuyun lütfen... kanı Lütfi Elvan, madde üzerinde yaptığı açıklamada, Anayasa Mahkemesi’nin, bu yönde çıkarılan kanunu iptal ettiğini anımsattı. Elvan, “Şu anda bu konuda bir boşluk var. Dünyadaki uygulamalara baktığımızda ulusal güvenlikle ilgili her konuda kısıtlayıcı bir durum söz konusu. Birçoğunda mahkeme kararı olmaksızın uygulama yapılıyor ama biz her halükârda mahkeme kararını arıyoruz” diye konuştu. Tedrici bir uygulama getirildiğini belirten Elvan, “Sosyal medyada bir mesaj atılmışsa öncelikle sadece o mesajın silinmesi sağlanacak” dedi. Öte yandan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kızı Esra Albayrak’ın yönetiminde yer aldığı Yeşilay Vakfı’na 49 yıllığına Hazine’den bedelsiz arazi tahsis edimesi ve Sağlık Bakanlığı bütçesinden 15 milyon TL bütçe ayrılması düzenlemesi de kabul edildi. Görüşmeler sırasında söz alan CHP Denizli Milletvekili Adnan Keskin’in “Rıza Sarraf’ın adamı Abdullah Happani el konulan paralarının faizini Kızılay’a bağışladı mı?” sorusu üzerine Kızılay Başkanvekili Nihat Adıgüzel, mevzuatları gereği kimin bağış yaptığını bilemediklerini, bu bağışa ilişkin makbuzun basına sızdırılmasıyla böyle bir bağışın olduğunu fark ettiklerini belirtti. Bağışın 55 bin lira civarında olduğunu kaydeden Adıgüzel, “Maalesef bağış mevzuatına göre hesaplarımıza intikal edenleri iade etmek gibi bir lüksümüz yok, böyle bir düzenleme yok” dedi. Yeşilay Vakfı’na bütçe C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle