28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR EDİTÖR: EZGİ ATABİLEN TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Bestesi olan Bilgi’ye başvursun İstanbul Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü’nün 7’ncisini düzenlediği “Yeni Müzik Konser Serisi”ne başvurular başladı. Seçilen 10 eser, Ergon Ensemble tarafından seslendirilecek ve 22 Aralık’ta düzenlenecek konserle dünya prömiyeri yapılacak. Etkinliğe son başvuru tarihi bugün. Pazartesi 7 Aralık 2015 Elif Şafak, Alman Der Spiegel dergisine konuştu. Türkiye’de demokrasinin sallanmakta olduğunu söyleyen Şafak, Dündar ve Gül’ün tutuklanmalarını hatırlatarak “basın özgürlüğü tehlike” dedi azar Elif Şafak, Almanya’nın haftalık dergisi Der Spiegel’e verdiği röportajda, “Yanlış bir kelimenin kişiyi mahkemede buluşturacağı bir ülkeden geliyorsunuz. Türkiye’de demokrasi sallantıda Düşündüğünüzü söyleyip yazabiliyor musunuz?” sorusunu şöyle yanıtladı: “Her yazar, şair ve gazeteci yazdığı bir kelimenin, tweet veya retweet’in kendisini sanık veya medyada yargılanır duruma getireceğini bilir. Hatta cezaevini boylayacağını hesap eder. Yazdığımız her şeyin arka planını düşünmek zorundayız. Bunun etkisinde kalmıyorum diyene inanmam. Hiç kimse kendisini bu baskılanma ortamından uzak tutamaz.” Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün tutuklandıklarını hatırlatarak, Türkiye’de basın özgürlüğünün tehlike altında olduğunu dile getiren Şafak, “Sorun sadece tutuklanma ve mahkemeler değil, onunla birlikte yaşanan sıkıntılardır. Eskiden politikacılar ve iktidardakilerle dalga geçilebilirdi. Bugün gülmeyi unuttuk” dedi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı ‘otoriter ve kutuplaştırıcı bir politikacı’ olarak değerlendiren Şafak, şunları söyledi: “Türk toplumu ‘baba’ kavramına çok önem veriyor. Bu ailede başlar. Okulda, sokakta, hatta futbolda ELİF Ş DER S AFAK PIEGE L’E KONU ŞTU 19 ‘SARMAŞIK’ FESTİVALE DAMGASINI VURDU Y ‘Erdoğan kutuplaştırıcı’ ‘Gülmeyi unuttuk’ Gül ve Dündar 12 gündür tutuklu. ve politikada devam eder. Sorun toplumumuzun erkek egemenliği üzerine şekillenmesi ve agresif olması. Bu, Erdoğan hükümetiyle daha da güçlendi. O, yeni Türkiye tarihinde en çok kutuplaştıran politikacıdır.” Erdoğan’ın amacına ulaşmak için her şeyi yapabileceğine inandığını belirten ünlü yazar, “Türkiye demokrasiyle yönetilmiyor mu?” sorusuna ise “Tabii ki Türkiye tipik otoriter bir ülke değil. Serbest seçimlerin yapılması önemli. Ama Türkiye’de liberal ve oturmuş bir demokrasiden öte sallantıda olan bir demokrasiden söz etmek mümkündür. Çünkü her an yıkılabilir” karşılığını verdi. l Kültür Servisi Tolga Karaçelik Antalya’da Dündar ve Gül’e selama sansür En İyi “Film”, “Yönetmen”, “Senaryo” ve “Erkek Oyuncu” ödüllerini alan “Sarmaşık” filminin yönetmeni Tolga Karaçelik ödülünü Can Dündar ile Erdem Gül’e adadı. Törende Karaçelik’in “Siz içeride olduğunuz sürece biz de içerideyiz, biz burada olduğumuz sürece siz de yanımızdasınız...” sözlerine AHaber sansür koyarak görüntü kesildi, ses ise yayımlanmaya devam etti. CEREN ÇIPLAK Sedat Antay Anderson Üç yılın ardından önceki akşam CRR’de konser veren Jethro Tull, tüm rokerlara felekten bir gece yaşattı. Konserde topluluğun 68 yaşındaki efsane lideri Ian Anderson’ın giderek zayıflayan ve şarkıların yüksek yerlerini artık tırmanamayan sesi dikkati çekti. undan bir önceki ziyaretleri 2012 yılında KüçükÇiftlik Park’ta gerçekleşmiş, o özel geceMURAT de kırkıncı yıl müBEŞER nasebetiyle ‘Thick As A Brick’ albümünü biteviye çalmışlardı. Jethro Tull bu ülkenin rakçısının defalarca izleyip, izlemekten bıkmadığı, ne zaman gelse mekânı doldurduğu topluluklar listesinin başlarında yer alıyor. Üç yılın ardından önceki akşam verdikleri CRR konserinde de her şey tahmin edileceği üzereydi. Geçen zaman zarfında İngiliz topluluğunun 68 yaşındaki efsane lideri Ian Anderson (isimlerine ilham kaynağı olan tarım adamının ayak izlerinden yürümüş) kendini eskiden de öyleydi ama şimdi iyiden iyiye ekolojik sorunlara, B dünyanın gıda kaynaklarına vermiş. ‘Jethro Tull The Rock Opera’ adını verdiği projenin ana konsepti de bu. Geçen yıl çıkardığı ‘Homo Erraticus’u saymazsak, uzun zamandır yeni şarkılar yazmıyor Anderson. Ama Jethro Tull şarkılarını evire çevire yeniden sunuyor. Tavşanın suyunun suyundan hiç bitmeyecek çorbalar yapıyor. Yaşlı leylek ve yavruları neye taşımış. Anderson şarkıdan şarkıya onlarla kâh düet yapıyor, kâh çift sese ve kanona giriyor ya da hepten onlara okutuyor. Yani şarkılara bu Ian Anderson sahnesinin en önemli faktörü olarak gerisinde bulunan devasa bir video projeksiyonu eşlik ediyor. Bu eşzamanlı görseller, ironik şarkıların derinliğini ve gerçeküstücü atmosferlerini anlatmak için çok etkili. Ses ve görüntü mükemmel bir bütünlük içindeler. Birinci sınıf müzisyenlerden oluşan topluluk “Benefit” albümünün kapağındaki gibi dizilmiş sahneye; hardrock sevdalısı hızlı gitarcı Florian Opahle, Drakula pelerinli fantastik klavyeci John O’Hara ve iki sağlam görev adamı davulcu Scott Hammond ile basçı David Goodier. Siyah bandanası, güneş gözlükleri, deri ceketi, unutulmaz siluetiyle tartışmasız büyük bir karizma o, ama giderek zayıflayan ve şarkıların yüksek yerlerini artık tırmanamayan bir sesi var. Zira tilki zekâlı yaşlı leylek bu sorunu da akıllıca çözmüş. Yanına kendi tonunda genç ve güçlü vokaller almış, ama onları yanında taşımak yerine videolara monte etmiş; ses ve görüntülerini sah Zayıflayan ses... Leylek duruşlu flüt virtüözü bu şarkıcının elinde gerçekten çok değerli bir şarkı hazinesi var. İki uzun setten oluşan ve iki saat süren konserin repertuarı ise tek eksikle (Thick As A Brick) doyurucu: ‘Heavy Horses’tan ‘WindUp’a, ‘Aqualung’tan ‘Songs From the Wood’, ‘Living in the Past’, ‘A New Day Yesterday’ ve ‘Locomotive Breath’e… Biste ise olmazsa olmaz parçayı, ‘Bourree’yi çalıyorlar. Lafın özü: önceki akşam CRR Konser Salonu’nun merdiven boşluklarını dolduran insanların oturdukları yerden isterik “Yeahhhh” çığlıkları atmaları için tüm şartlar müsaitti. Tıpkı üç yıl önceki gibi bir zaman makinesine binip geçmişte yaşamak isteyen tüm rokerler için felekten bir geceydi. (muratbeser@muratbeser.com) Felekten bir gece Tek eksik... . Uluslararası Antalya Film Festivali’nin büyük ödülleri dün gece düzenlenen törenle sahiplerini buldu. Oktay Kaynarca’nın sunduğu gecede ilk olarak usta oyuncu Vanessa Redgrave’e “Yaşam Boyu Başarı Ödülü” sunuldu. Ulusal uzun metraj bölümünde “En İyi Senaryo Ödülü”nü alan Tolga Karaçelik, ödülünü gazetecilik yaptık Nuray Yeşilaraz ları için tutuklu bulunan gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara temsilcimiz Erdem Gül’e adadı. Karaçelik, konuşmasında “Siz Nadir Sarıbacak içeride olduğunuz sürece biz de içerideyiz, biz burada olduğumuz sürece siz de yanımızdasınız...” dedi. Ancak, Karaçelik’in konuşmasının sonlarına doğru mikrofonda bir problem oluştu, töreni canlı yayımlayan AHaber’de de bu konuşma ekranda kesildi, ses ise yayınlanmaya devam etti. Karaçelik “En İyi Yönetmen” ödülünü aldığında da “Sakin olabilirsiniz kötü bir şey demeyeceğim” diyerek ekibe ve festival yönetimine teşekkür etti. Uluslararası kategoride “En İyi Erkek Oyuncu Ödülü”nü alan Haydar Şişman, ödülünü demokrasiye ve hakların kardeşliğine adadı. Ulusal uzun metraj bölümünde “En İyi Erkek Oyuncu Ödülü”nü alan Nadir Sarıbacak, “Memleketle ilgili dertlerim var” diyerek şu cümleleri kurdu: “Farklı dinde, dilde arkadaşlarım var. Hepsini çok seviyorum. Bizi kardeşlik ve muhabbet kurtaracak. Çay, rakı muhabbeti de yapalım” dediği sırasında da rakı bölümü ekran 52 ULUSAL EN İYİLER En İyi Film: Sarmaşık (Tolga Karaçelik) En İyi Yönetmen: Tolga Karaçelik (Sarmaşık) En İyi Kadın Oyuncu: “Kalandar Soğuğu” (Nuray Yeşilaraz) En İyi Erkek Oyuncu: Nadir Sarıbacak (Sarmaşık) En İyi Senaryo: “Sarmaşık” (Tolga Karaçelik) En İyi Müzik: “Rüzgârın Hatıraları” (François Couturier) ile “Kalandar Soğuğu” (Eleonore Fourniau) İzleyici Ödülü: “Kümes” (Ufuk Bayraktar) ULUSLARARASI EN İYİLER En İyi Film: “Taşa Yazılmış Hatıralar” (Shawkat Amin Korki) En İyi Yönetmen: Hany Abu Assad (İdol) En İyi Kadın Oyuncu: “Yeminli Bakire” (Alba Rohrwacher) En İyi Erkek Oyuncu: “Kalandar Soğuğu” (Haydar Şişman) En İyi Senaryo: “Kayıp Kızlar” (AlexandraTherese Keining) En İyi Müzik: “Kuşatılmış” (Nenad Pirnat) İzleyici Ödülü: “Rüzgârın Hatıraları” (Özcan Alper) da sansürlendiği ve binanın dışındaki kameradan görüntü verildiği belirtildi.Yaşam Boyu Başarı Ödülü alan Franco Nero da “Özgür olmayan ülkede sinema olmaz” dedi. Uluslararası kategoride “Taşa Yazılmış Hatıralar” ile “En İyi Film” ödülünü alan Shawkat Amin Korki, seyirciyi Kürtçe selamladıktan sonra şöyle bir konuşma yaptı: “Ödülümü, Türk ve Kürt yaşayan tüm barış elçileri, Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi ile Cizre ve Diyarbakır’da çocuklarını kaybeden Türk ve Kürt annelere adıyorum. Yeni yılda yaralı coğrafyamıza barış gelsin.” l ANTALYA an Dündar’ın 1996’da başladığı ‘40 Dakika’ adlı programın sloganıydı başlıktaki bu kendi küçük, anlamı büyük cümle... Sevgili Can Dündar ve Erdem Gül’ün ifadeye çağrıldıklarını duyduğumda içimden “eyvah” demiştim; mantıklı gerekçeler ileri sürerek herhangi bir tutuklama olamayacağını söyleyen dostlarımı dinliyor, ama iç sesime de kulak vermeden edemiyordum. İç sesim, bu ülkede bize “mantıklı”, “rasyonel”, “hukuki” gelen hiçbir şeyin pek bir anlamı olmadığını çeşitli örneklerle anlatıyordu... Çünkü o ses, 1969 Kanlı Pazar’ından bu yana Türkiye’de devletin kendine özgü bir mantığı olduğunu, yurttaşlarını yurttaş olarak görüp kabul etmeye pek istekli olmadığını, “normal” dönemlerde tahammül ettiği düşünce ve ifade özgürlüğü, halkın haber alma hak C kı, gösteri ve toplantı yapma hakkı, örgütlenme hakkı vb. bazı “gereksiz aşırılıkları” kendince “olağanüstü” bulduğu dönem ve koşullarda ne kadar kolay askıya alabildiğini görmüş, yaşamıştı. Sırf baskıcı değil, yanı sıra “askıcı” bir devletti bizimki, iç sesim onu iyi biliyordu. Haber almak insan hakkıdır yet... Yaşam hakkımızın da “askıda” olduğunu hatırladım bir kez daha. Heiner Müller’in ‘Hamlet Makinesi’ adlı oyununda elbise askılarına/kasap çengellerine asılı duran kanlı kadın elbiseleri gibi bizim de bu memleketteki halimiz... Her hakkımız, hatta yaşam hakkımız bile askıda... Üstelik eskiden “askıcı” devlet haklarımızı dizi dizi sallandırmak için “olağanüstü” bir dönemi beklerdi hiç değilse. Gerçi mutlaka bir yolunu bulur, “normal” dönemlerin istisna, “olağanüstü” dönemlerin kural olmasını sağlardı ama yine de kâğıt üstünde de kalsa, onlar “olağanüstü” dönemlerdi. Ama artık böyle bir ayrım kalmadı; her gün “olağanüstü” olduğu için, artık “olağanüstü hal” normal sayıldı. Yeni Türkiye’nin yeni kuralı bu... Kürt bölgelerinin hanidir tanıdığı OHAL, yurt sathına yayılarak hepimiz açısından BUHAL oldu. Bir nevî eşitlik sağlandı. Yaşananlar şöyle özetlenebilir: Bizim arkadaşlarımız, Can Dündar ve Erdem Gül sadece iyi gazetecilik, namuslu gazetecilik yaptılar. “Haber almak insan Sonra, Dündar ve Gül’ün tutuklanmasının şokunu atlatamadan, Diyarbakır Barosu Başkanı, avukat Tahir Elçi’nin sokak ortasında, basın açıklaması yaptığı sırada, onlarca polisin, yurttaşın ortasında vurularak öldürülmesini izledim. Neredeyse naklen yayımlanan, ama faili şu kadar gündür bulunamayan bir cina Tahir Elçi OHAL ve BUHAL hakkıdır” dediler. Sayın Tahir Elçi bir hukuk adamı, bir insan hakları, demokrasi, doğa ve tarih savunucusu olarak namusuyla, cesaretiyle, dürüstlüğüyle yürüdü yolunu. Devletimizin eskiden beri süregelen en kötü reflekslerini koruyan ve geliştiren BUHAL versiyonu da onların ne yazık ki yaşam hakkı da dahil olmak üzere tüm temel hak ve özgürlüklerini “askıya aldı.” Sorumluluk artık onlarda değil, bizde: Burada “normal” olmayanın devletin davranışı olduğunu görmeyi, göstermeyi ve buna karşı çıkmayı; OHAL’i de, BUHAL’i de değiştirmeyi göze alabilecek miyiz? Hakların askıya alınmasındaki kısmi eşitlenme durumu bir gün haklarımıza sahip çıkmakta ortaklaşmayı getirecek mi? Konu bundan ibaret. Kartlar açık, oyuncular masada... C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle