19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 6 HABERLER CUMHURİYET 20 OCAK 2015 SALI Binlerce terör hücresi uyur vaziyette CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 5. İstanbul Forumu’nda konuştu İstanbul Haber Servisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye’yi Pakistan’ın Peşaver kentine benzeterek“Türkiye’nin içerisinde, selefi radikal bir ideolojiye mensup binlerce terör hücresinin uyur pozisyonda olduğu herkes tarafından bilinen bir sır. Türkiye için ciddi açık ve yakın bir tehdit. Türkiye bu tehdidi halının altına süpüremez” dedi. Türkiye’nin, Ortadoğu’da yalnızlaştığını kaydeden Kılıçdaroğlu, “Kobani olayları Türkiye’nin uğradığı tecridin daha da derinleşmesine yol açtı. Bu politika tercihi en yumuşak şekilde IŞİD’e verilen utangaç bir destektir” diye konuştu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, dün İstanbul Forumu Stratejik İletişim Merkezi (STRATİM) tarafından düzenlenen ve Mercator Vakfı ile Avrupa Birliği delegasyonu tarafından desteklenen 5. İstanbul Forumu’na katıldı. Toplantının açılış konuşmasını yapan Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye, Ortadoğu ve dünyanın zor bir dönemden geçtiğini, bu süreçte Türkiye’nin güvenliğine, istikrarına ve toplumsal barışına yönelik çok büyük tehditlerle karşı karşıya kalındığını söyledi. Toplumun önemli bir kesiminin hem kendi ailesi, hem de ülkenin geleceğine ilişkin kaygılar taşıdığını vurgulayan Kılıçdaroğlu, “Türkiye gelecekte çoğulcu, özgürlükçü bir demokrasi mi olacak yoksa Türkiye otoriter baskıcı bir rejime mi dönüşecek” diye sorulduğunu belirtti. Hrant Dink ve Soykırım Dün Türkiye Cumhuriyeti’nin en seçkin yurttaşlarından, meslektaşım Hrant Dink’in anısına saygı gösterdik, öldürüldüğü gazetesinin önünde toplanarak. 8. yılda yine bu kalabalık çok önemliydi. Fakat yapılan konuşma, bir noktasında “soykırımcı” görüşü içeriyordu. Türkiye soykırımı tanımaya çağrıldı. Bu açıdan Hrant Dink çevresinde geniş bir birlikteliği savunmuyordu. Düşündüm: Acaba Hrant böyle bir konuşmayı ister miydi? Birleştirici değil ayrıştırıdır böyle bir çerçeve. Cinayetten sonra oluşturulan “Hrant’ın Arkadaşları”, avukatları vb. cinayetin ardında “Ergenekoncular” olduğunu savundular yıllarca ve soruşturmanın sağlıklı gelişmesini engellediler. Cinayet davası, neredeyse Silivri’de görülen Ergenekon davasıyla birleştirilecekti! Kör inanç, cinayetin aydınlatılmasını geciktirdi. Düşünün, bunun başını bir zamanlar hem Cemaatçi hem AKP’ci olan, şimdi ise Başbakan danışmanı E. Mahçupyan çekiyordu! O ki, Ergenekon ve Balyoz’un gerçek delillerle sürdürüldüğüne iman etmişti! Şimdi ise cinayet yeni yeni aydınlanma yoluna girdi... Durun bakın daha neler olacak! Derken... Dün bu davaların ve bir kısmı düne kadar iktidarın yine mümtaz savunucularından, yetmez ama evetçiliği bir kenara, doğrudan iktidar şakşakçılarının da aralarında bulunduğu bir grup tanıdık sima, “Hrant’ın yakın arkadaşları anlatıyor” mönüsünden gazetemizde boy göstermiş... Hoş geldiniz! Ali Bayramoğlu, Ümit Kıvanç, Baskın Oran anılarını anlatmış... Bilemem yakınlıklarını! Tabii, hem T24 hem Cumhuriyet’te, basın tarihimizde bir ilki becerdiği, aynı günde iki yayın organında yazısını yayımlayabildiği için kendisini hayranlıkla kıskandığım Aydın Engin dostumuzun Hrant yakınlığını ise asla sorgulamam. Aslında fena da olmuyor, Cumhuriyet’in bu açılımı. Daha geniş çevreleri de kucaklamalıyız bence. Mesela, Hasan Cemal’in Hrant dostluğu da yadsınamaz. O niye yoktu dedim kendime... Hepimiz kardeşiz.. bir ülkenin yurttaşlarıyız. Aramızda kırgınlıklar olmuş olabilir. Ama insanız yani, hangimizin hatası yok! Ben bu kardeşlikten mesela İmralı’nın da “arada sırada” köşesinden nasiplenmesini de hiç yadırgamayacağımı fark ettim. Haydi hayırlısı! Türkiye Batı’da İslami cihatçılığa yataklık eden ülke konumuna hızla yükseliyor. En çok ilişki içinde bulunduğumuz, ekonomimizin en kalın damarının uzandığı Avrupa’nın her adımda dışladığı bir ülke... Bunun sonuçlarını hepimiz çekeceğiz... Şimdi şu habere bakın: “Hollanda’da muhalefetteki Hıristiyan Demokrat Parti (CDA), MİT’e ait TIR’larla Türkiye’den Suriye’deki cihatçı örgütlere silah gönderdiğine ilişkin ‘gizli belgelerin’ kendilerinde de bulunduğunu açıkladı. CDA, bu belgeleri hükümete iletti.” Doğru mu belgeler bilemem, ama bu haberin Avrupa kamuoyunu oluşturduğu açık. Ankara giderek daha çok “İslami iktidar” damgasını yiyor. Avrupalı liderler, kendi kamuoylarına yönelik, İslam dini ile cihatçı İslamcıları ayırmaya özen gösteriyor. Ama arka planda sert önlemler aldıkları açık. Yunanistan’dan Belçika’ya, Almanya’ya, İngiltere’ye kadar, cihatçi gruplara baskınlar bir bir ardına yapılıyor. Evet Avrupa’da 6 milyon Müslüman var. Ama bu olgu, Avrupa’da tabanda yükselen ve genel politikalara da yansıyacak İslam aleyhtarlığını gözlerden saklayacak değil. ABD’li yetkililer, Washington Post’a anlatmış: “Türkiye ile anlaşmazlık nedeniyle Kobani’nin güneyinde IŞİD’e bombardımanı durdurduk. Türkiye Esad’a, biz ise IŞİD’e yönelmek istiyoruz, farklı anlayışlarımız var...” İktidar “IŞİD ile ne ilişkimiz var” desin istediği kadar, insanlar ne kör ne sağır ne dilsiz. Açık istihbarat kaynağı olan medyada bu konuda yayımlanan haberleri, doğrulanmış kaynaklarıyla birlikte alt alta dizdiğinizde, MİT TIR’larının taşıdığı silahları da ekleyerek, ortaya çıkan IŞİD sevgisi var. Esad’ı hedef alan bir askeri operasyon, eninde sonunda IŞİD ve benzerlerinin Esad’ın yerini almasına hizmet eder. Ayrıca Esad’ın uluslararası bir politik dengenin unsuru olarak orada bulunduğunu herkes görüyor da, Ankara mı görmüyor. IŞİD meselesinin tek çözümünün, Suriye’de bir an önce istikrarın sağlanması ve bunun da ancak Esad yönetiminde olabileceği, fotoğrafın netlik kazanan yanı... Bu çerçevede, Türkiye’nin ne olacağı önemli. Avrupa Parlamentosu, özellikle basın ve ifade özgürlüğü konusunda, Cumhuriyet’e yönelik siyasi ve cihatçı linç kampanyası karşısında endişeli... “İfade hürriyetinizin sınırı yoksa, bizim sınırsız eylem yapma hürriyetimize kendinizi hazırlayın.” Ensar Kardeşlik Platformu ardında toplanmış cihatçılar, Fransa’da öldürülen teröristler için de namaz kılıp gösteri yapıyorlar. Peki savcılar ve hükümet ne yapıyor? Dedikleri sadece “tahrik ediyorsunuz”... Adeta kışkırtma... Cumhuriyet ise koruma çemberi altında. Emniyet açıklıyor: 3000 IŞİD taraftarı var ülkemizde. Bunlar gelecekte eylemler için uyuyan hücreler halinde... 1000 kadar Türk cihatçı Suriye’de IŞİD saflarında. Uluslararası cihatçılardan 1165 kişi yurtdışına sepetlenmiş, 7250 kişinin de ülkemize girmesi engellenmiş (Fevzi Kızılkoyun). Davutoğlu, bunun yarattığı tehlikenin farkında değil gibi veya hiç umursamıyor ve Cumhuriyet’te yayımlanan Hebdo seçkisini ve karikatürü bahane ederek, kutsalımıza saldırdılar diyerek, işin içine CHP’yi de karıştırarak, cihatçılığı adeta seçim malzemesi yapıyor. Bu tutum net gösteriyor ki, seçim süreci, bugüne kadar görmediğimiz bir din ve kutsallık istismarı ile geçecek. Önemli olaylara hazır olsun herkes. Davutoğlu da yeniden RTE gibi idamlık gömleğini giydiğini söyleyerek işe başladı. Artık diyecek laf bulamıyorm. İdam politikasını seçim meydanına süren politikacıdan son derece korkulur. Yapacaklarının haddi hesabı yok demektir... ‘Türkiye’nin güneyi Peşaver’i andırıyor’ Türkiye’nin Ortadoğu’da yalnız ve kimsenin sesini dinlemediği bir ülke konumunda olduğunu savunan Kılıçdaroğlu özetle şunları söyledi: “Türkiye’nin pozisyonu değerli bir yalnızlık değil, uluslararası tecrittir. Ve kimsenin Türkiye’yi bu konumda tutmaya hakkı da yetkisi de yoktur. Şu anda Afrika’nın batısından Afganistan’a kadar uzanan geniş bir coğrafya El Kaide, El Nusra, IŞİD, Boko Haram gibi radikal terör örgütlerinin etki alanı içinde bulunmaktadır. Bugün Türkiye’nin güneyi Pakistan’ın Peşaveri’ni andırmaktadır. Sorunları doğru teşhis edip doğru çözümler bulmazsak sadece Türkiye değil, bütün demokrasiler çok önemli bir terör tehdidinin altında kalacaktır. Türkiye’nin içerisinde selefi radikal bir ideolojiye mensup binlerce terör hücresinin uyur pozisyonda olduğu, herkes tarafından bilinen bir sır. Bu durumun yarattığı yüksek güvenlik riski Türkiye için ciddi açık ve yakın bir tehdittir. Türkiye bu tehdidi görmezden gelerek hareket edemez. Bu sorunu halının altına süpüremez.” öncelik verilmeli AB üyeliği çalışmalarına Türkiye’nin tüm samimiyetiyle AB üyeliği çalışmalarına öncelik verme politikasına geri dönmesi gerektiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, “Türkiye örnek bir demok rasi olup bölgenin güvenlik ve istikrarına katkıda bulunacaksa özgürlükleri ve adalet sistemini Avrupa Birliği ile tam uyumlu hale getirmek zorundadır. Zira AB savaşa karşı barışı, yoksulluğa karşı refahı savunanların çok önemli bir projesidir” dedi. Avrupa kamuoyunda Türkiye’nin olumsuz algılandığını ifade eden Kemal Kılıçdaroğlu, “Avrupa Parlamentosu daha birkaç gün önce ezici bir çoğunlukla önemli bir karar aldı. O kararda düşünce, ifade ve basın özgürlüğü konularından Türkiye’ye ağır eleştirilerde bulunuldu. Biz Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini demokrasimiz, ekonomimiz ve toplumumuz için vazgeçilmez bir hedef olarak görüyoruz. Türkiye’de otoriter bir rejim inşa etme hevesinin hız kazandığı bir dönemde AB’yi bir demokrasi çıpası olarak görüyoruz. Demokrasimize çekidüzen verip, Türkiye’yi komşularımız ve İslam âlemi tarafından gıpta edilir bir özgürlükler ülkesi haline getirmeliyiz” diye konuştu. Oooooo hoş geldiniz! FINANCIAL TIMES GAZETESİ: ŞANLIURFA AKÇAKALE’DEN İZLENİMLER... Kişi başı 20 ile 50 lira arasında değişen insan kaçakçılığı tarifelerinde, çocuk ve toplu geçiş indirimi de var. Karşı taraf ile irtibatlı olan kaçakçılar size gitmek istediğiniz eve kadar eşlik ediyor. Erdoğan’lı Türkiye Batı’dan koptu Dış Haberler Servisi Britanya’nın Financial Times gazetesi dünkü başyazılarından birini Türkiye’ye ayırdı. Cumhurbaşkanı “Tayyip Erdoğan yönetiminde Türkiye’nin Batı ile bağlarının koptuğunu” başlığa taşıyan başyazı, Erdoğan’ın tavrını “değişken, otoriter ve hesaplı” olarak nitelendirdi. “Türkiye, Erdoğan’ın seçimle tasdik edilmiş yönetiminde birçok kişi için giderek daha da gerçeküstü, NATO ve AB’deki müttefikleri için de giderek daha güvenilmez bir ortak oluyor” diye başlayan makalede, Erdoğan’ın yazın yapılacak genel seçimleri kazanarak üst üste 10’uncu kez sandıktan galip çıkmaya odaklandığı, diğer her şeyi gölgede bırakan bu hedefin, zaman zaman hem rahatsız edici hem de tuhaf bazı tabloların ortaya çıkmasına neden olduğu belirtildi. MİT’in geçen yıl Suriye’deki isyancılara silah gönderdiğini kanıtladığı iddia edilen belgeler hakkındaki haberlere hükümetin mahkeme kararıyla yayın yasağı getirdiği, bu silahlardan bazılarının Kaide’nin Suriye kolu Nusra Cephesi’nin eline geçmiş olabileceği hatırlatılıp ABD ve Avrupalı güçlerin Beşşar Esad rejimini devirmek için isyanı Körfez ülkeleri ve Türkiye üzerinden desteklediği, Türkiye’nin cihatçı boru hattına dönüşmesinin ise geri tepebileceği vurgulandı. “Türkiye’nin IŞİD’e karşı sağlam bir politika benimseyememesi, örneğin üslerini koalisyonun savaş uçaklarına kullandırmaması da başka bir konu. Erdoğan, IŞİD’in Türkiye’ye misillemede bulunmasından kaçınmak istiyor. Diğer yandan onun bakış açısından IŞİD ve Nusra Cephesi üç düşmanla savaşıyor: Bağdat’tan Beyrut’a uzanan İran destekli Şii ekseni, Ankara’yla 30 yıldır mücadele eden PKK ile müttefik Suriyeli Kürt direnişçiler ve Esad rejimi. Lakin Erdoğan ve kendi eliyle Başbakan seçtiği halefi Ahmet Davutoğlu, sorumlusu oldukları başarısız dış politikayı sürdürüyor” analizi yapan başyazı şöyle devam ediyor: “Alev alev yanan ise sadece Erdoğan ve Davutoğlu’nun, Müslüman Kardeşler gibi müttefikleri aracılığıyla Arap dünyasının liderliğini yeniden ele almaya yönelik yeni Osmanlıcı fantezileri değil. Erdoğan’ın Vladimir Putin’e hayran olduğu apaçık ortada. Kendisi Rusya’nın Ukrayna’da ilerleyişi hakkında fazla bir şey söylemedi ancak belirli aralıklarla Türkiye’nin AB yerine Şanghay İşbirliği Örgütü’ne katılması gerektiğini belirtiyor ve NATO’daki müttefiklerine verip veriştiriyor. Burada sadece ne yaptığı değil, bunu nasıl yaptığı da önemli.” Erdoğan’ın, kasımda Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın maliyeti bir skandala dönüşmek üzereyken, Amerika’yı Kolomb’dan 300 yıl önce Müslümanların keşfettiğini söyleyip gündemi değiştirdiğini hatırlatan başyazı şöyle noktalanıyor: “Benzer şekilde Erdoğan’ın sarayda kendisini ziyaret eden yabancı konukları eski imparatorluklardan Türk savaşçılar şeklinde giyinmiş 16 askerle karşılaması, hicvin ötesinde. Ama Erdoğan bu durumda da istifini bozmayabilir, çünkü burada asıl mesele saray değil. Ve bu manzara karşısında bunalıma girip Twitter’da aşağılayan büyük şehirli kesimin aksine, Erdoğan’ın destekçileri haberleri hizaya sokulmuş televizyon kanallarından alıyor. Erdoğan’ın odak noktası iç politikaya yönelik ve taktiksel olsa da bu değişken ve otoriter davranış Batı’yı, Erdoğan’ın Türkiyesi ile ittifakını yeniden düşünmeye zorlayabilir. Nihayetinde ise Osmanlı gaflı bir pandomim şov da olsa, simgeciliğin dahi bir özünün olması gerekir.” Fotoğraf: IŞİD’ci Ankara ‘Eve teslim’ insan kaçakçılığı... DUYGU GÜVENÇ AKÇAKALE Paris’te 7 Ocak’ta Charlie Hebdo’ya yapılan saldırının ardından bir Yahudi marketinde 4 kişiyi öldüren Amedy Coulibaly’nin imam nikâhlı eşi Hayat Boumeddiene’in 2 Ocak’ta Türkiye’ye geldiği ve 8 Ocak’ta da Akçakale’den Tel Abyad’a “yasadışı” yolla geçtiği ortaya çıkınca, izini bulmak için Akçakale’ye doğru çıktık. Ve görüşmelerimizde, SuriyeTürkiye arasındaki gidiş gelişlerin Türkiye içinde “şehirlerarası” seyahatte etmekten daha “kolay ve ucuz” ve insan kaçakçılığının artık bölgenin “doğasında” olan “çaysigara” kaçakçılığı kadar “olağan” hale geldiğine tanık olduk. Suriyeli bir tanıdığımız aracılığıyla Suriye’den Türkiye’ye geçenlerin evlerine konuk olduk. İlk girdiğimiz evin kapısında, takma adını Abu Jauser olarak seçen ve daha önce Özgür Suriye Ordusu’nda komutanlık üstlenmiş bir kişi karşılıyor. Odaya girdiğimizde 8 erkek ve televizyon karşısındaki 3 çocuk, ucuz halıfleks kaplı, süngerden ince minderlerin üzerinde oturuyor, oda elektrikli ısıtıcıyla ısıtılıyor. Aşiretin büyüğü “tamam” deyince takma adını Ebu Ömer olarak ifade eden ÖSO’nun militanı anlatmaya başlıyor: “Savaşıyorduk, kaybettik. ÖSO’da savaştığım için 3 ay öncesine kadar Rakka’da hapishanedeydim. Cezamı çektikten sonra beni serbest bıraktılar. Ben de Türkiye sınırına kadar kardeşimin kimlik kartını kullanarak geldim. Türkiye sınırından ise kendi kimliğimle geçtim” Sözü bir diğer ÖSO’lu Abu Khodor alıyor: “Biz Şaddadi’den yola bir arabayla çıktık. Türk parasıyla 600 lira verdik arabaya... Yol yaklaşık 4 saat sürdü. Tel Abyad’a kadar gelmekte sınır yok ama IŞİD artık Türkiye’ye geçilmesini yasakladığı için bir kaçakçı aracılığıyla akşam vakti Türkiye’ye Akçakale’den girdik.” Türkiye: Cihatçıların savaş alanı ‘GÜLE GÜLE’ LEVHASI BİLE KALKMAMIŞ... Birazdan açılması beklenen kapı dan şehir merkezine döndüğümüzde, Boumeddiene’nin izini, Tel Abyad’a geçiş yollarını ve kaçakçıları soruyoruz. Herkes bunun çok kolay olduğunu anlatıyor. Kolayca kaçakçıları bulabileceğimiz köylerin adını kimi zaman Arapça, kimi zaman da Türkçe sıralıyorlar; Güvenç, Buket, Topçu, Ohali, Pekmezli... Yani resmi kapının doğu ve batı yakasında yer alan köylerden Tel Abyad’a geçiş mümkün. Ama o yerler arasında birisi daha var ki, en şaşırtıcı olanı. Kaymakamlığa sadece 300 metre. 2009 yılında Suriye ile ticareti artırmak amacıyla geçiş kapısı çevreyolu güzergâhına taşınırken, eski kapı Devlet Demiryolları’nın güzergâhı olmuş, “Güle güle” levhası da kalkmamış. “Nasıl, nereden gidiyorsunuz, niye yasal kapıdan çıkmıyorsunuz” diye sorduğumda, IŞİD bayrağının altınYoldan yeni gelenlere tercümanımız aracılığıyla soruyorum, güzergâhlarını, yöntemlerini. “Buraya gelmenin tek yasal yolu Kilis üzerindendi. RakkaHalep arasında kontrol noktası var. IŞİD oradan çıkmaya izin vermiyor. Biz de Rakka’ya kadar kendi kimlik kartlarımızla geldik. Tel Abyad’a geçişte de sorun yok çünkü zaten IŞİD’in toprağı. Kaçakçılara üç kişi için 100 lira gibi bir para verdik. Ama çocuklardan daha az para alıyorlar.” Kaçakçıları, aşiretlerinin konakladığı eve kadar da bırakmıştı onları gündüz vakti. Üstelik bir kişi de değildi. Onları Akçakale’de 12 ailenin yaşadığı 4 katlı apartmana eliyle teslim etmişti, her bir aileye bir odanın düştüğü o apartmanda... O apartmanda ÖSO’lu askerlerin umutları hâlâ diriydi. “Ne zaman çağırırlarsa gideriz. Benim da çamaşırların sallandığı balkonu gösterip “Dost doğru. Böylece doğrudan Tel Abyad’daki bir apartmanın içine giriyoruz. Resmi kapıdan geçersek, IŞİD’in kontrolüne gireriz” diyor. “Peki, ya mayınlar?” deyince de koyunları işaret ederek, “Mayınlı alan artık yok. Buradan da, az ileriden de geçebilirsin. Eğer ileriye gidersen yol uzar, buradan 300400 metre ötede Tel Abyad.” Suriyeliler için geceleri dolaşmak âdetten. Onlar da her gece geç saatlerde sokaktalar. İlçede de, köylerde de elektriklerin sık sık kesilmesi artık olağan hale gelmiş; hele de akşamları... İddia o ki, akşamları asker sınırdan geriye çekiliyor. Ya da başka yöne bakmaya başlıyor. İşte o sırada geçişler de başlıyor. Kimi zaman eski kapıdan, kimi zaman da yakın köylerden. Ama “geçilmez” diyen kimse yok Akçakale’de! gibi hazır bekleyen 5 bin kişi var. Tekrar savaşacağımız gün gelecek. Şimdi bekliyoruz” dedi Abu Jauser. Oysa Şanlıurfa yoluna düşmeden önce yetkililere sormuştuk. Charlie Hebdo saldırısının faillerinden Hayat Boumeddiene’nin, Akçakale’den Suriye’ye geçtiğini doğrulamışlardı. Nasıl geçtiği konusunda ise yorum yapmamışlardı: “Akçakale Sınır Kapısı kapalı. Sınırda güvenlik önlemlerini çok artırdık. Ama kaçakçılığı yüzde yüz önleyebildiğimizi söyleyemem, kimse de yüzde yüz önleyemez. Bizim sınır kapımız Suriye’den gelişlere kesinlikle kapalı. Ancak istisnai hallerde, özel durumlarda açılıyor. Buradan kendi ülkesine gitmek isteyenler de kimi zaman çok ısrar ediyor, mesela toprağını sulamak için. Özel izin vererek geçiriyoruz.” Geçiş tarifesi: Bir kutu çay, bir paket sigara Kaçakçıya “Ne kadar verdiniz” diye sorduğumda, odadaki erkekler hep bir ağızdan konuşmaya başlıyor: “Çok bir para değil. 2050 lira. Kimi zaman bir kutu çay ya da sigara parası. Tel Abyad’daki kaçakçılar zaten buradakilerle irtibatta.” Komutan Abu Jauser, her şeyin bu kadar kolay olduğuna inanmayınca kanıtını açıklıyor: “Siz gelmeden yarım saat önce kaçakçılar buradaydı. Çünkü bizim aramıza 3 aile daha geldi bugün. Onları çağırın!” Kışlada asker intiharı n Yurt Haberleri Servisi Mardin’in Nusaybin ilçesinde 2. Hudut Taburu’na bağlı Demirtepe Sınır Bölüğü’nde görevli, Van’ın Erciş ilçesi nüfusuna kayıtlı Jandarma Er, 21 yaşındaki Gökhan Kayahas’ın önceki akşam saatlerinde sınırda nöbet tuttuğu sırada silahı ile intihar ederek yaşamına son verdiği açıklalandı. Terhisine 15 gün kaldığı belirtilen Kayahas’ın cenazesi, Nusaybin Devlet Hastanesi’ne kaldırılıldı. Cenaze detaylı otopsi için Diyarbakır Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle