19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 OCAK 2015 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Külliyen Külliye Dün Kaçak Saray salonlarında fiilen Başkanlık Sistemi’ne duhul ettik. Başbakanlık makamı da fiilen dönüştürülerek Davutoğlu’nun bakan sıralarının başında yer alması suretiyle “Bakan Başı” olarak tescil edilmiş oldu. Sıra şimdi fiili reformlarda. Hukuk da zaten istim gibidir. Nasıl olsa arkadan gelir. Bu reformları 1.150 küsur odaya yerleştirilecek olan “Azman Yetkilerle Donatılmış Uzman Danışmanlar” gerçekleştirecek. Bakan Başı’nın görevi seçimlere dek sürecek. Sonrası ise önce Allah sonra Erdoğan kerim! Öncelik sırası Anayasa Mahkemesi’nin, Anayasa İşleri Müdürlüğü’ne dönüştürülmesidir. Böylece Yüce Divan görev ve yetkisi ortadan kalkmış olacaktır. Kaçak Saray’ın yeni adı diye bizzat Erdoğan tarafından “Külliye” diye açıklandı. Bundan daha uygunu olamaz. Külliye, hem “Külliyen”, kül olan Cumhuriyetini ifade ediyor.... Neticesindeki “ye” de sistemin özünü ifade ediyor! Yüce Divan ise Külliye’nin ruhuna uydurularak.. “Divanı Âli”ye dönüştürülecek.. Ve doğrudan Külliye’nin Patronu’na bağlanacaktır Bizde “köşe” her gün yazsedasız yürüttüğü “lale vurgunu” mak demektir. yetmezmiş gibi, çıkıp bir de de Haftanın 6 hatta 7 günü Cumhuriyet düşmanlığı yapıyor. yazmayana, okuru biraz Çünkü, hem bahar yaklaşıyor, “amatör” gözüyle bakıyor. hem de seçim! Batı’da ise her gün yazLiderliğin gözünde Cumhuriyemak, tebrik edilesi bir gayrette küfretmenin prim yaptığını iyi keşlik diye görülüyor. biliyor. Önde gelen hiçbir Batı gaSeçildiğinden bu yana zetesinde her gün yazı yazmak TBMM’de sadece 2 kez kürsüye diye bir etkinlik yok. çıkmış. Bizde ise her gün yazmak Yemini de sayarsak 3... artık yetmiyor. Ama yemini saymak gerekSaat başı, hatta maç naklemez. der gibi dursuz duraksız 7/24 Çünkü “reklam arasında” yazmak gerekiyor. edilmiş yemin yok hükmünde İktidarı ele geçirenlerin tarifsiz olmalı! küstahlıkları, sergilenen akıl alAdaletin kırıntısından söz edilecekse o bayanın milletvemaz soygun ve rant sahnelerini kili andı yok sayılmalı, bugüne yansıtmaya, yorumlamaya değil dek aldığı ödenek ve yollukların sütunlar, günler bile yetmiyor. iadesi istenmeli. Sırtını iktidara dayayan ister Sattığı milyonlarca liralık lalevekil olsun ister asil, ister bay nin kârı ile idare etsin. ister bayan, trajikomik bir yarış Son darağacı 25 Ekim 1984’te üç polisi şehit eden Hıdır Aslan için kuruldu. Milletvekili maaşını da “asıl film içinde: Türkiye’de idam yok. Bu “darağacı cazgırlığı” neyin nesi? başlayınca” tahakkuk etsin. Çok afedersiniz, bir tür halkı Bu laleci “reklam arası bayan”ın eşek yerine koyma yarışı! AKP’li o bay vekil de, resmi çeken hanım Cumhuriyet ile ilgili beyanından ne (Bu yarışa, kendisini iktidara hazırlamak gazeteciye “Ben de senin bacak arasını Cumhur’un Başkanı olmakla övünen Tayiçin mi nedir, seyrek de olsa muhalefet de çeksem..” demişti. yip Bey’den ne de Bakanların Başı’ndan katılıyor. O da hüzünlü bir bahsi diğer!) Ar hayâ, adap edep edebiyatına verdiği çıt çıkmıyor. Şu “Reklam Arası Bayan”ın arsızlığına önemle tanınan Tayyip Bey’in kıyamet Hâşâ lalelerden pay aldıkları için değil, bakar mısınız? kopartacağını sanmıştık... reklam arası bayanın beyanlarından keyif “Asıl film başlamadı. 90 yıllık reklam Üç ay sonra gelen usulen bir “uyarı” aldıkları için! arası bitiyor!” dedi. cezası verdiler. Bize düşen Büyük Bibi’nin bedduasına Meğer asıl işi siyaset değil ticaret imiş! Bacak arasından, reklam arasına gelamin demektir: Reklam üzerinden kendini ifade etmesi dik... “Hay Osmanlı’nın mezar taşları topunudoğal. AKP’li bayan vekil belediyelerle kurzun başına yağsın!” Meclis’te uyuklarken resmi çekilen duğu “paralel ilişki” sayesinden sessiz ‘Reklam Arası Bayan’ın Beyanı.. Düşlerimizi Çalamazsınız!.. İnsanlık, şiddet sarmalında. Dünya, kanlı cinayetlerle, vahşi saldırılarla sarsılıyor. Onca bilgiye, deneyime, tarihsel derse karşın insanın “insanlaşma” süreci, aydınlanmayı sağlayamadı. Egemenlerin boyunduruğunda, değişik coğrafyalarda çıkarlar uğruna, kutsal değerler adına ölümlerin kutsandığı bir dönem yaşıyoruz, ne yazık. Ancak direneceğiz, güzel bir dünya istemimiz sönmeyecek, düşlerimizi, hayallerimizi yaşatacağız. Çünkü güçlükler karşısında vazgeçmeyen, istekleri için çabalayan, düşlerinin, hayallerinin ardından koşanlara ihtiyacımız var. Bu yolda iyi ve güzel örneklere... HHH Bu karamsar günlerde güzel bir gülümseme olarak karşımıza çıkıyor Dilek Ergün... Hayallerinin peşinde koşan bir kadın. Okyanusu yelkenlisiyle tek başına geçen ilk Türk kadını olmak için yola çıktı İstanbul’dan 8 ay önce. Darüşşafakalı kız öğrencilere maddi destek sağlamanın peşinde. Umutlu, iyi, güzel, devrimci bir yolculuk. Henüz onlu yaşlarda kızların evlendirildikleri bu coğrafyada, çocukların okuması için, onların düşlerini paylaşmak için bütün tehlikeleri göze aldı Dilek. Kardelenler yetiştiren Türkan Saylan gibi. “Her eğitimli kadının bu cumhuriyete borcu vardır” düşüncesiyle. Hemcinsleri bu ülkede hiçe sayılmaya çalışılırken; bu topraklar acı, keder, ölüm dağıtmasına rağmen, “hayatın her alanında ben varım” diyen kadınlarımızın sözcüsü olarak. Kadınların düşlerimizin, umutlarımızın ışıkları olduğunu, dik ve onurlu duruşuyla, hayatın her alanında biz de varız kararlılığıyla. Tıpkı yelkenleriyle dünya seyahatleri sırasında kanser olup, ameliyatının ardından Sadun Ağabey’in yanında yolculuğa devam eden Oda Boro gibi. Yine dünya yolculuğunda Yeni Zellanda’da Deniz’i dünyaya getirdikten hemen sonra, bebeğini ve düşlerini yanına alıp yolculuğunu sürdüren Zuhal Atasoy ve okyanusta bir Türk kızı Hülya Leigh gibi... Coğrafyamız gibi kadınlarımız da zorludur bizim... Kolay kolay yılmazlar. Hayallerinin peşlerini bırakmazlar. Dilek de bunu başarmak için yelkenlerine rüzgârı doldurmadı mı? HHH Ancak yarım kaldı. Atlantik çıkışından 20 saat sonra 5 metreye varan dalgaların arasında teknesi Symina’nın dümeni bozuldu. Dilek süreklendi, direndi, hayallerinin ortağı Symina’yı terk etmek istemedi. KP Albatross adlı tankerden yardım istemek zorunda kaldı. Canı kurtuldu ama teknesi büyük dalgaların kucağında kaldı. Şimdi Rotterdam yolunda. Çok üzgün ama “Bu bir hayalin sonu değil... Aksine yepyeni bir başlangıç... Vazgeçmeyeceğim! Asla...” mesajını gönderdi arkadaşlarına. Kadınları ikinci sınıf gören, evlere kapatmaya çalışan, hamilelerin sokaklara çıkmasını edepsizlik sayanlara, 90 yıllık Cumhuriyete “reklam arası” diyenlere cevabıdır Oda’nın, Zuhal’in, Hülya’nın, Dilek’in duruşu... Onların ışığını taşıyacak nice umutlar daha var ülkemizde; geleceğine, hayallerine, çocuklarına sahip çıkacak, bu kara düzene inat... Hayallerinizi koruyun. İyi ve güzel bir gelecek isteği, hiç sönmesin. Her ne olursa olsun direnin, dayanışın, mümkünse bir düş arkadaşınız olsun... Umutsuz yaşanmıyor... Ahmet Atakan’ın dudaklarında kalan tebessümüyle; “Ne oldu, büyük adam olamadıysak hayallerimizi satmadık ya!” Asıl Film... Erdoğan, Muhteşem Yüzyıl dizisini şiddetle eleştirmişti. Meğer kıskançlıktanmış... Daha gerçekçi, daha görkemli sahneleri kendisi hazırlatıyormuş. Balıkesir Milletvekili o Laleci Bayan’ın “reklam arası bitiyor” beyanı da bunu doğruluyor. Türkiye Cumhuriyeti saygın bir aydını, Rakel Dink ise sevgili eşi Hırant’ı kaybetti. Ama cenaze törenindeki konuşmasıyla Rakel Hanım, ülkemizin toplumsal siyasal yapısındaki eşsiz bir “realiteye” dikkat çekti: “Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı Karanlık Sorgusu sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim!” Gerçekten de yapılamıyor. Çünkü sorgulanacak daha yığınla karanlık var: Mesela.. Yabancı bir ülkenin tercümanından, cukkacı bakanlar yaratan karanlık mesela... Darağacı Bakan Başı Sayın Davutoğlu, “İdam gömleğini giydik!” diyen liderinden daha hızlı: “Darağacına hazırız!” diyor. Bu tür cazgırlığa hiç gerek yok. 4 bakanın Yüce Divan’a gitmesine engel olmasın yeter. Üstelik ucunda ölüm de yok. Çifte soruşturma Perinçek’ten Avrupa’ya Demokrasi Dersi! Dün büyük bir gafın eşiğinden dönülmüş oldu! Yalnız bir hafta kalmıştı Doğu Perinçek’in AİHM’de görülecek davasına. 28 Ocak’ta Strasbourg’daki oturumun hayati önemi, sadece Perinçek değil, Türkiye Cumhuriyeti için. İşte dün nihayet aylardır vahametini tekrarladığımız konu çözüldü ve yurtdışı yasağı kaldırıldı. Soykırım iddialarına neden olan 1915 olaylarının 100. yılı geldi çattı. Ermenistan devleti ve diyasporası tüm dünyaya bir asır önce Türklerin kendilerini nasıl topluca katlettiğini anlatmak için paneller, belgeseller hazırlıyorlar. Zaten özellikle Avrupa’da ve ABD’de yıllardır tek yönlü linç sistemi ile yıkanmış beyinler, önlerine getirilecek bu ağır sunumdan fazlasıyla etkilenmeye şartlanmışlar bile. Çoğu neredeyse doğduklarından beri birbirinin kopyası olan makaleler okuyarak “barbar Türklerin” durup dururken nasıl “1.5 milyon Ermeniyi katlettiği” konusunu tartışılmaz şekilde hatmetmişler. Ülkelerinin yayın organları, zaten ezberlenmiş iddialar dışında genellikle farklı yorumlara izin vermeyen sözde demokrat, özde sansürcü gazeteler. İşte tüm bu önyargılı yıkım ekibi, Perinçek’in İsviçre devletine karşı AİHM’de elde ettiği zaferle bir darbe yediler. Aynen Fransız Parlamentosu’nun çıkardığı o yüz kızartıcı “Soykırım olmadı demek ceza gerektiren bir suçtur” kararının yine Fransız Senatosu’ndan yediği darbe gibi. Strasbourg’da şayet AİHM Büyük Dairesi, bu konuda AİHM’nin Perinçek lehine kararını onaylarsa, işte o zaman bu “algı operasyonunu” onlarca yıldır sürdürenler, en çok hazırlık yaptıkları yıla 20 mağlup başlayacaklar! Türkiye Cumhuriyeti, kendisini bekleyen girdaptan kurtulmak için dev bir adım atarak ve dünya gazetelerine tam sayfa ilanlar vererek konuya açıklık getirmeliydi. Onu yapamadı ama nihayet devlet katında birileri bu korkunç hatadan dönebildiler ve Perinçek’in önü açıldı. Şimdi onun gibi cesur, yetkin ve bu konuda kılcal damarına kadar donanımlı ve inançlı bir dava adamı, kendini ve esas ülkesinin tarihini, ecdadını savunabilecek! Bu hem bir demokrasi zaferi, hem de Türkiye için büyük bir şans! Şimdi lütfen ister hemen yeşil pasaport versinler, ister devlet müdahelesiyle, vizeyi hemen alsınlar ki bir son saniye golünü zamansızlıktan yemeyelim! 2005’te Perinçek’e soruşturma açılıp gözaltına alınma kararı verildiğinde, ben de o heyetin içinde, ZürihLozan hattındaydım. Perinçek’in yaptığı konuşmanın ardından alkışlarla polisler eşliğinde götürülmesi, ancak saatler sonra bırakılması, gerilim dolu bir süreçti. Savcı ile süren diyaloğunda İsviçrelilere açıkça tarih dersi veren Perinçek, artık bu kadar hayati bir davaya ülkesi adına katılma şansını kullanabilecek!.. Davaya destek vermek için Strasbourg’a uçacak yüzlerce aydınımızın desteğiyle! Bu utanılası kararları alabilen tüm Batılı ülkelere bu ayıp yüzyıl yeter. Evrensel değeri olan tarihi bir konuda, karşı tarafın savunmasını dinlemeden, tarafsız yargıçlarla bir yargılama gerçekleştirmeden, hem bu konuda karar oluşturup, hem de aksini söyleyen herkesi kodese tıkmaya kalkışabilmek, kolay yutulur bir lokma değil... Bu seviyede bir antidemokratiklik, yemin ediyorum, Afrika muz cumhuriyetlerinde bile görülmez. Onlar bile bir yargısızinfaz suçlaması ile karşılaşmamak için uyduruk bir çadırda sözde mahkeme toplarlar! Başta Fransa ve İsviçre olmak üzere, Batı’nın demokrasinin temel değerlerini göz ardı ederek kendini bu kepaze duruma sokabilmesi, siyasi oportünizmin ülkeleri nerelere taşıyabileceği konusunda acı bir tarihi kanıt. Hem de 1970’lerde ve 80’lerde hunharca katledilen onca diplomatımızdan tek kelimeyle söz etmeden, özür dilemeden! Demek ki konu “soykırım vardıyoktu” tartışmasının çok önünde, bambaşka bir eksende! Her ne kadar tüm okuduklarımdan mesela bana “soykırım” iddiası abartılı hatta tamamen yanlı ve yanlış gelse de, bunun kararını verecek olan ben değilim! Dünyanın tarafsız tarihçileri bir araya gelirler, gerekirse üç yıl bir binadan çıkmazlar, nihayetinde tüm kanıtları elden geçirip kararlarını açıklarlar. Gelelim işin püf noktasına: Önce oyunun kurallarını saptayalım. Tabii ki isteyenler “bence soykırım oldu” diyebilirler. Ama şayet bu ülkenin Batı yağdanlıkları, “Soykırım olduğuna inanmıyorum, arşiv açalım, benim belgelerim farklı” diyen her tarihçiye alçakça “faşist, satılmış, gerici” diye saldıracaksa, o sahte solcu ve tartışma yobazlarına hatırlatırım ki, bu seviyesizlikle yanıt bile verilmeyi hak etmeyecek noktaya gerilemiş olacaklardır. Bu arada onlar arasından, tartışmayı utanmadan Hrant Dink davasına alakasızca bağlamaya çalışan güruh ise, en büyük zararı Dink’e veriyor! EMRE DÖKER İZMİR Savcıdan öğretmenlere “iş bırakma” soruşturması. Geçen 24 Eylül’de Eğitim Sen, Türk Eğitim Sen ve Eğitim İş sendikalarının ortak yaptığı iş bırakma eylemine katılan öğretmenlere, çocuğu öğrenci olan savcı tarafından soruşturma açıldığı ortaya çıktı. Çeşme’de Namık Kemal İlkokulu’na çocuğunu bıraktığı sırada öğretmenlerin okula gelmediğini gören Çeşme Cumhuriyet Savcısı Davut Yılmaz, polise talimat vererek öğretmenlerin görevde olmadıklarının tutanak altına alınmasını istedi. Bu işlemin ardından Yılmaz, eyleme katılan 10 öğretmen hakkında soruşturma açtı. Üç sendikanın ortak aldığı kararla eylem yapan öğretmenler, daha önce Çeşme Milli Eğitim Müdürlüğü kanalıyla soruşturulmuş, savunma veren öğretmenler hakkında herhangi bir işlem yapılmamıştı. Şimdi de savcılığın açtığı soruşturma üzerine Çeşme İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne savunmalarını veren öğretmenler, “O tarihte sendikanın aldığı grev kararını uyguladıklarını” vurguladı. Çifte soruşturmaya tepki gösteren Eğitim İş İzmir 1 No’lu Şube Başkanı Bülent Turan, 24 Eylül’de yapılan iş bırakma eyleminin “haklı” ve “hukuki” olduğunu söyledi. Turan, “İdari soruşturmadan sonra savcı kanalıyla böyle bir şeyin yapılmasını kabul etmek mümkün değildir. Savcı Davut Yılmaz’ın da okula giderek polise tutanak tutturmasının kabul edilebilir bir yanı yoktur. Savcının hak arama eylemine saygı duyması gerekirken, devletin ona verdiği yetkiyi kullanarak böyle bir şeyin içine girmesi yanlıştır. Sendikasının aldığı kararı uygulayan 10 öğretmene bir savcının okula gelip tutanak tutturması, bu tutanakla soruşturma açtırması tam anlamıyla bir skandaldır” diye konuştu. Milli Eğitim ve savcı tarafından öğretmenlere soruşturma açıldı Erdoğan’a hakaret iddiası Hapis cezası paraya çevrildi BAREM’in araştırması Gelecekten umudu kestik ÇANAKKALE(DHA) Çanakkale’deki bir mitingde attıkları sloganda, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a hareket ettikleri iddiasıyla yargılanan bir sendika başkanı, iki öğretmen ve bir üniversite öğrencisine, 11’er ay 20’şer gün hapis cezası verildi. Mahkeme, hapis cezasını 7 biner lira para cezasına çevirerek hükmün açıklanmasını 5 yıl süreyle geri bıraktı. EğitimSen Çanakkale Şube Başkanı Prof.Dr. Telat Koç ile iki öğretmen ve bir üniversite öğrencisi hakkında, Milli Eğitim Yasası’nda yapılan değişikliklere tepki göstermek amacıyla EğitimSen tarafından, geçen yıl 26 Nisan’da düzenlenen eylemde, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan aleyhinde slogan atıp, hakaret ettikleri iddiasıyla “Devlet büyüklerine hakaret” suçlamasıyla savcılık tarafından dava açıldı. Çanakkale 5’inci Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen dava, geçen çarşamba günü sonuçlandı. Mahkeme, yargılanan dört sanığa 11’er ay 20’şer gün hapis cezası verdi. Hapis cezası 7’şer bin TL para cezasına çevrildi ve hükmün açıklanması 5 yıl süreyle geri bırakıldı. İstanbul Haber Servisi Araştırma şirketi BAREM, 2015’in bir önceki yıla göre daha mı iyi yoksa daha mı kötü bir yıl olacağı konusunda dünyanın beklentisini ortaya koyan bir araştırma yayımladı. Türkiye ayağı BAREM tarafından gerçekleştirilen araştırmada 1000 kişiyle konuşuldu. Araştırma sonuçlarına göre Türkiye’nin yüzde 33’ü 2015 yılının, 2014’e göre daha iyi bir yıl olacağından umutluyken yüzde 40’ı daha kötü olacağını belirtiyor. Dünya genelinde ise insanların yüzde 53’ü 2015 yılının kendisi için daha iyi geçeceğine inanırken yüzde 15’i 2015 yılını 2014’ten daha kötü geçireceğine inanıyor. Geçen yıl ile karşılaştırıldığında umutlu olanlar dünyada yüzde 48’den yüzde 53’e yükselirken, Türkiye’de yüzde 44’ten yüzde 33’e düştü. Araştırmaya göre Türkiye’deki en umutsuz kesim ise yüzde 45 ile 3544 yaş grubu. Umutsuzluk sıralamasını yüzde 42 ile çalışanlar, yüzde 48 ile emekliler, yüzde 47 ile İzmir’de yaşayanlar izledi. Dünya geneline bakıldığında, Afrika yüzde 75, Asya yüzde 63 ile 2015 yılının 2014’e göre daha iyi geçeceğine inanıyor. BULMACA SEDAT YAŞAYAN ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Arşiv. 2/ 1 Kaz Dağı’nın 2 antik dönemlerdeki adı... 3 Fıkıh bilgi 4 ni. 3/ Kapı 5 ve pencere6 lerin üst eşiği... Arapça 7 da “ben”. 4/ 8 Yüreğin atı 9 şı, vuruşu. 5/ Bir ya da da 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ha çok elektron 1 M Ü T E B B E L kazanan ya da yi 2 E Y E R A B İ S tiren atom ya da 3 F E R D E E F E atom grubu... Yet 4 R M E S E L R kili satıcı. 6/ Tan5 U F A K Z E T A rı bağışlamasından C İ M İ N yoksun kalma... 6 Ş A L D Bir soru sözü. 7/ 7 A R İ F İ Y E N E Vilayet... Eldiven 8 T O Z M E ve giysi yapımında 9 EMU T HO R kullanılan bir tür yumuşak deri. 8/ Şamanizmin din adamlarına verilen ad... Romanya’nın plaka imi... “ ’ları silkeledikçe / Deniz gelecek eline pul pul” (Orhan Veli). 9/ Düz kenarlı şapka. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Ansiklopedi. 2/ Büyük erkek kardeş... Hayvanların su içtikleri taş ya da ağaçtan oyma kap. 3/ Dört tekerlekli bir at arabası... Eski dilde su. 4/ Sepicilikte ve hekimlikte kullanılan, tadı buruk bitkisel bir madde. 5/ Güç, emek, çaba... Tropikal bölgelerde yetişen ve yumruları besin olarak kullanılan bir bitki. 6/ Bir nota... Evrensel alıcı olan kan grubu... Kötü dikiş nedeniyle kumaşta oluşan büzülme ya da kıvrım. 7/ Japonlara özgü çiçek düzenleme sanatı. 8/ Bir sözü hem gerçek hem de mecaz anlama gelecek biçimde kullanma sanatı... “ doğmadan şavkı düşmez ovaya” (Karacaoğlan). 9/ Sindirimi kolay, sağlığa uygun... Madenleri yontmada kullanılan çelik araç. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle