04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 TEMMUZ 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 Bayraktar yeşil alanı kişiye özel değişiklikle imara açmak için seferber olmuş ‘Bakan bey işi bitirdi’ AYKUT KÜÇÜKKAYA ‘O Kafa’dan Bugüne... Ekmel Bey’i Atatürk’e benzetecek kadar densiz değilim. Ekmel Bey’in de böylesi bir yüceltmeden rahatsız olacağını sanıyorum. Ancak “o kafa”nın günümüzdeki uzantısını anlayabilmek için anımsatmak gereğini duyuyorum. Doğal olarak bilirsiniz. Milletvekili seçilebilmek için Türkiye’nin o günkü sınırları içinde doğmuş olmak, bu yetmezmiş gibi aynı yerde beş yıldır oturuyor olmak koşulunun aranması önerilmişti. Amaç, Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı tasfiye etmekti. Selanik’te doğmuş, askerlik görevinin gereği olarak cepheden cepheye dolaştığı için bir yerde sürekli oturmamıştı. İşte “o kafa”, ayrıcalıklı aday Erdoğan’ın sözleriyle yaşama geri döndü. Ortak aday Ekmel Bey Kahire’de doğmuştu. O nedenle “bu toprakların evladı” değildi. Sen kalk 1961’den başlayarak Almanya’ya giden işçilerin, orada doğan ardıl kuşakların oylarına göz dikerek ve devlet olanaklarını kullanarak mitingler düzenleyip onlara övgüler yağdır. Sonra yurda dön, seçimde önünü keseceğinden çekindiğin Ekmel Bey’i suçlamaya kalk... Bu yaklaşımdan şaşıranlar olduğunu görüp şaşırıyorum. Sanki Erdoğan’ın ilk çelişkisiymiş sanıyorlar. Oysa çelişkiler alt alta sıralansa ciltler doluyor... HHH Anayasa Mahkemesi, Elektronik Haberleşme Yasası’nın 51’inci maddesini iptal ettiği kararın gerekçesini cumartesi günkü Resmi Gazete’de yayımlattı. İptal edilen madde şöyleydi: “Kurum elektronik haberleşme sektörüyle ilgili kişisel verilerin işlenmesi ve gizliliğinin korunmasına yönelik usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.” Anılan yönetmelik 24 Temmuz 2012’de yayımlanmış, iptali için Danıştay’da dava açılmıştı. Sonunda Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu, yönetmeliğin dayanağı olan 51’inci maddenin anayasaya aykırı olduğu görüşüne varmış ve AYM’ye başvurmuştu. AYM’nin iptal kararı altı ay sonra yürürlüğe girecek. HHH Kişisel verileri, canı isteyenin istediği şekilde kullanıyor olması, yaşanılan önemli tehlikelerin başında geliyor. Bu başıboşluktan en fazla yararlananlar ise iktidar ile 17 Aralık’a kadar kol kola beraber yürüdüğü cemaat ekipleri. Bu başıboşluk olmasaydı ve bundan yararlanılmasaydı en azından Silivri Davaları kotarılamazdı. Bir anımsatma daha yapayım: “Kişisel Verilerin Korunması Yasa Tasarısı” 17 Temmuz 2003’te tartışmaya açılmıştı. Ancak 27 Temmuz 2008’de Meclis’e sunulabildi. 2012’de güncellendi. Ve orada kaldı. 11 yıldır yasalaşmayı bekliyor. Bekleme nedeni ise basit. İktidarın işine gelmiyor. “Kişisel veriler” denilip geçiliveriyor ama insan hakları ve onurunun korunması için olmazsa olmazlardan biri. Anayasada “Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir” kuralı varken, AKP iktidarının anayasayı yok sayma alışkanlığının somut örneklerinden biri de düzenlemeyi canının istediği gibi yönetmelikle yapabileceğine inanıyor olması. “Kanun benim” anlayışının giderek “hukuk benim” anlayışına dönüştüğünün kanıtlarından biri daha ortaya dökülmüş durumda... Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın (TİB) kaldırılarak görevin Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) verilmesi girişimi de o kafanın yansıması. Çünkü MİT dokunulmaz ve hiç suç işlemiyor(!)... Şeker Bayramınızı kutlarım. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İstanbul’un Beykoz ilçesinde 28 bin metrekarelik yeşil alanı konut inşaatına açan ‘kişiye özel imar değişikliği’ için tam anlamıyla seferber olmuş. Bakanlarla ilgili 17 Aralık fezlekelerinin “dizi pusulasının eksik olduğu” iddiasıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na iade edilmesi kamuoyunda büyük tartışma yaratırken Bayraktar’ın fezlekesinde Beykoz’daki yeşil alanla ilgili önemli diyaloglar dikkat çekiyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni bypass ederek yaptığı ve fezlekede “Arif Yüksel’e ait Beykoz’da bulunan yeşil alanın illegal olarak imara açılması” başlığı altında yer alan tapelerde Bayraktar’ın bakanlık bürokratlarına “Onların işini bitir ya, başımı ağrıttılar ya” dediği dinleme kayıtlarına takıldı. Park ve dinlenme alanı olan yeşil alan niteliğindeki arsası “kişiye özel imar değişikliği”ne kavuşan 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Başdanışmanı Arif Yüksel’in, TOKİ Şehir Planlama Şube Müdürü Yavuz Çelik’e “Bakan bey aradı, iş bitti” dediği tespit edildi. Bakanlık bürokratlarının da telefon görüşmelerinde, “Bakan bey her gün fırça atıyor” dediği yine Bayraktar’ın fezlekesine girdi. Bayraktar’ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar’ın da aralarında bulunduğu 60 şüpheliyle ilgili TOKİ dosyası hakkında takipsizlik kararı veren savcının “rüşvetle ilgili delil” bulamadığı yeşil alanla ilgili İstanbul 8. İdare Mahkemesi “kişiye özel bir düzenleme” yapıldığına dikkat çekerek 14 Mart 2014 tarihinde yürütmeyi durdurma kararı verdi. Beykoz’daki 28 dönümlük parsel, Danıştay 9. Daire’nin eski başkanı, emekli hâkim Yüksel ve hissedarlarına ait. Bayraktar’ın fezlekesinde yer alan söz konusu yasal dinleme kayıtları 22 yıldır park ve dinlenme alanı olan 28 dönümlük bu parselin inşaata açılmasıyla ilgili. Planlama yetkisinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait olmasına karşın Beykoz’daki yeşil alan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılan imar planı değişikliğiyle inşaata açıldı. ayraktar: Kafamın etini yediler, bunaldım. Bitirin işi 17 Aralık savcısıyken sürülen Mehmet Yüzgeç’in Meclis’e gönderdiği fezlekede yer alan yasal tapelerde “bakan, bakanlık bürokratları ile Arif Yüksel”in konuşmaları dinlemeye takıldı. 19 Şubat 2013 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekânsal Planlama Genel Müdürü Mehmet Ali Kahraman’ı arayan Bakan Bayraktar, “Mehmet Ali bu Arif Yüksel… Bu hafta bitir onların işini ya. Adamlar benim kafamın etini yedi ya bunaldım valla billa ya. Gözünü seveyim bunları öne al” dedi. Kahraman’ın da, “Tamam bakanım olur” dediği tespit edildi. Bu görüşmeden sonra imar planını hazırlayan Şehir Planlamacısı Aytaç Ölkebaş’la aynı gün (19 Şubat 2013) telefonla görüşen Kahraman’ın, “Arif Yüksel’in durumuyla ilgili bakan bey her gün bana fırça atıyor. Bu konuyu bir hafta içinde hatta yarın götürebilirsem bakana onaya götürmek istiyorum” sözleri fezlekeye girdi. Bu görüşmeden iki gün sonra ise arsanın sahibi Yüksel, TOKİ Şehir Planlama Müdürü Yavuz Çelik’le “müjdeli haberi” konuştu. Dinlemeye takılan telefon görüşmesi fezlekeye, “Hayırlı iyi bir haber vereyim artık size. Şimdi şey yaptı bakan bey aradı. Bakan bey dedi ki yarın imzalayacağım dedi. Bakanlar Kurulu toplantısı olursa dedi, bekle dedi. Pazartesi nede kaydım ama dedi kimseye söylemeyecek” diye girdi. B Aleviler, Keçeci Baba Türbesi’nin camiye çevrilip ezan okunmasını protesto etti ‘Boyun eğmeyeceğiz’ SAVAŞ KALKAN TOKAT Erbaa’da Alevi yurttaşların yaşadığı Keçeci köyünde Horasan erenlerinden Keçeci Baba Türbesi müftülük tarafından 2 ay önce camiye çevrilerek kadrolu imam atandı ve 5 vakit ezan okunmaya başlanmıştı. İnançlarına saygı gösterilmesini istediklerini belirten yurttaşlar bu duruma tepki göstermişlerdi. Yurttaşlar köylerine yaptırılan camiyi ve imamı dün, köy içerisinde yaklaşık beş yüz kişinin katıldığı bir yürüyüşle protesto etti. medresesini camiye çeviren devlet, cemevlerini ibadet yeri kabul etmediği gibi Alevilerin kutsal mekânlarına da saygı duymadığını icraatları ve yaptıklarıyla göstermektedir” diye konuştu. Pehlivan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Pirlerin, dervişlerin mekânlarında ezan okutarak ya bizim gibi inanır, bizim gibi yaşarsınız yada yok olur gidersiniz algısı yaratmaya çalışanların; toplumların en hassas noktası olan inanç tercihlerini yok sayarak, aşağılayarak, üzerinde baskı kurarak geri dönüşü olmayan hataların, kaos ortamlarının yaratılmasına zemin oluşturmaktan başka hiçbir işe yaramayacağını bilmeleri gerekir. Devletin bu yanlışına sosyal demokrat ve Sünni yurttaşların tepki göstermesi gerekmektedir.” Yürüyüşe İstanbul, Amasya, Çorum, Tokat, Erzincan ve Sivas illerinden yoğun katılım sağlandı. Köy giriş ve çıkışlarında güvenlik güçlerinin aşırı önlem alması dikkat çekti. Yaşanan eylem sonrası yurttaşlar olaysız bir şekilde dağıldılar. ‘Yok sayma, aşağılama..’ ‘Devletin kutsal mekânlarımıza saldırısı’ Keçeci köyüne cami yaptırılmasını kabul etmeyen ve düzenlenen protesto eyleminde grup adına konuşan köyün gençlerinden Çetin Pehlivan, devletin inanç üzerindeki baskılardan vazgeçmediğini vurguladı. “Alevi toplumu üzerindeki baskıları bir adım ileri taşıyan devlet, Alevi toplumunun kutsal mekânlarına saldırmaya başladı” diyen Pehlivan, “Keçeci Baba’nın eğitim yuvası Republique Meydanı var mı? 21 Temmuz tarihli Cumhuriyet’in 5. sayfasında “Haber Merkezi” kaynaklı bir habere göre, HDP adayı (metinde HDP’nin cumhurbaşkanı diye yazılmış) Selahattin Demirtaş, İngiltere’nin başkenti Londra’da Republique Meydanı’nda “gurbetçilere seslenmiş.” Uzun yıllar Londra’da yaşadım, Republique Meydanı’ndan hiç geçmedim, meydanı hiç görmedim, bu meydandan söz eden kimseye de rastlamadım. Herhalde, ben Türkiye’ye döndükten sonra açılmış bir meydan olmalı. Saygılarımla. Dr. Orhan Kurmuş Kaya Canpolat’ın yazısı 21 Temmuz... Müşür Kaya Canpolat’ın güzel yazısında bir tümce sanırım düşmüş. Avukat Sahir Kurutluoğlu’nun sözünü ettiği mizahi Kırşehir sözü neydi? Bu olmayınca yazının desteği yitip gitmiş. Daha özenli olmak gerekmez mi? Prof. Dr. Emrullah Güney Gerçekleri Görmek ve Göstermek Zaman gerçeklerin üstünü örtmeye yeter mi? Zulmeden zulme uğradığında geçmiş silinir mi? Zulümde zamanaşımı işler mi? Dün hukuku bir yana bırakan, kanunları hiçe sayanların bugün hukuk ve kanuna uygunluk istemesi karşısında ne yapmalıyız? İntikam peşinde mi koşalım yoksa dünün daha teslim edilmemiş hakkını savunmaya devam mı edelim? Zamanın törpüsüne takılan gerçeği unutmak doğru olur mu? Aslında konu fazla karışık değildir. Yalnızca zamanaşımı kavramını terk etmek ve bugün olanın dünü unutturmasına izin vermemek gerekiyor. Çünkü genellikle geçmişte birlikte iş görenlerin daha sonra kavgaya tutuşması neredeyse kural gibidir. Bu da genellikle gerçeğin üstünün örtülmesine, kimi gerçeklerin kolayca unutulmasına yol açar. Bugün yaşadığımız da aslında neredeyse bir karikatür olarak budur. Çok uzak değil yakın geçmişte usul, hukuk, kanun tanımayanlar, uydurma kanıtlarla insanların hayatının kararmasına yol açanlar, yaptıklarının, ettiklerinin etkisi hâlâ silinmemiş olanlar şimdi benzer bir uygulamayla karşı karşıyalar. Ortak onları terk etmiş, terk etmekle kalmamış sorgulamaya, soruşturmaya, üstelik sorgulananların yakın geçmişten çok iyi bildikleri yöntemleri kullanarak bu işi yapmaya başlamıştır. Gerçeğin unutulmasına izin vermemesi gereken ve bugünkü duruma ışık tutmak durumunda olan medya ne yapacak? Ne yapacağımız bellidir. Geçmişi unutmayacak, unutturmayacağız ve bugünkü hukuksuzluklara da karşı çıkacağız. Gerçek neyse onu yazmaya, çizmeye, söylemeye, göstermeye çabalayacağız. Düne göre işimiz biraz daha zordur. Çünkü hukuksuzluğu dile getirdiğinizde karşınıza çıkan devlet yetkilisi hukuksuzluğu açıkça savunabiliyor ve suç işlemeyi meşru kılacak sözleri rahatlıkla söyleyebiliyor. “Diyelim ki ben yaptım, ne olacak yani” mantığı egemen olabiliyor. Yine de gerçeğin peşinden koşmak, dünü bugüne kurban etmemek, bugünün gerçeğini, örneğin yolsuzluk dosyalarını unutmamak, unutturmamak gerekiyor. Yazarlar neden yanıt vermez? Size göndermiş olduğum notları Okur köşesinde aynen yayımladığınız için teşekkür ederim. Bu arada, sizinle ilgisi olmayan ancak sizden başka dert yanacak kimse bulamadığım için size yöneltmek zorunda kaldığım bir sitemimi iletiyorum: Cumhuriyet yazarlarının okurlardan gelen epostalara cevap vermemek gibi bir âdetleri var galiba. Kamil Masaracı hariç hiçbirinden (Ali Sirmen, Işıl Özgentürk, Nilgün Cerrahoğlu, Bedri Baykam) bir geri dönüş olmadı. Yani insan birkaç kelime ile en azından okuduğunu belirten nötr bir cevap veremez mi? Saygılarımla. Tuncer Örüklü ‘Gezi haktır’ İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) İzmir’de Gezi eylemlerine katıldığı için yargılanan 24 çocuk hakkındaki beraat kararının gerekçesinde, “AİHM içtihadı ve anayasaya göre her yurttaşın, önceden izin almaksızın toplantı ve gösteri düzenleyebileceği” belirtilerek Gezi’nin “suç değil, hak” olduğu vurgulandı. Yargılama sonunda 23 çocuk beraat ederken yalnızca bir çocuğa mala zarar iddiasıyla 5 ay hapis verilmiş, bu ceza da ertelenmişti. Gerekçeli kararını açıklayan mahkeme, kararında “Çocukların toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmış olduklarının kabulü halinde dahi bu fiil gerek anayasanın gerekse AİHM’nin kararları ile garanti altında bulunan temel haklar ve özgürlükler kapsamında olduğundan beraatlarına karar vermek gerekmektedir” ifadelerine yer verdi. Bilal’in Oğlu? 22.07.2014 tarihli gazetemizin “Babacığım benim de gemiciğim oldu” haberindeki ikinci cümle, “Burak Erdoğan’dan sonra TÜRGEV Yönetim Kurulu Üyesi Bilal Erdoğan’ın oğlunun ortağı olduğu şirket 35 milyon dolara tanker aldı” şeklindedir. Haberdeki ifadeye göre Bilal Erdoğan’ın oğlu var ve haberdeki gibi gemicik şirketine ortak mı oldu? Yoksa, haberdeki “oğlunun” kelimesi mi fazla. Saygılarımla. Ali Durmaz Görseller neden yok? İnternet üzerinden gazete okumanın her geçen gün arttığını biliyoruz. Köşe yazarlarının görsellerinin yazılarıyla beraber neden konulmadığını anlayamıyorum. Özellikle Özgen Acar’ın yazılarında görseller yazının önemli oranda tamamlayıcısı. Dilerim bu eksiklik giderilir. Gazetemiz internet üzerinden de kendine yakışır bir şekilde yayımlanır. Saygılarımla... Kezban Gökçeoğlu ‘Adalet için’ Haber Merkezi Gezi eylemlerinde öldürülen Abdullah Cömert’in ağabeyi Zafer Cömert, olayla ilgili davanın taşınmasını protesto için Balıkesir’de yapılacak duruşmaya Hatay’dan kardeşinin bisikletiyle gideceğini açıkladı. Zafer Cömert, sosyal medya üzerinde paylaştığı mektupta Abdullah Cömert’in ölümüne neden olan polis Ahmet Kuş’un 14 ay boyunca tutuklanmadığına dikkat çekti. Hatay’da görülen davanın güvenlik nedeniyle 1300 kilometre öteye taşındığını hatırlatan Cömert, “Adalet yolculuğu” olarak adlandırdığı eylemini etaplara ayırarak Gezi eylemleri sürecinde hayatını kaybeden ve yaralananlar başta olmak üzere Cumartesi Anneleri’ne, zulüm görmüş ve adalet bulamamış herkese adadığını söyledi. İzin istemi Okur Temsilciliği köşesi okurlardan kısa bir süre izin istiyor. Köşeyi yenileyebilmek, okurlarımızdan gelen yüzlerce ileti ve mektubun genel bir değerlendirmesini yapabilmek için bir süreliğine köşemizi kapatıyoruz. Cumhuriyet gazetesi yeni bir atılımın eşiğinde ve Okur Temsilciliği de bu yeni döneme kendini hazırlama göreviyle karşı karşıya. Sayın Ömür Akyüz, Orhan Bursalı’nın yazısında kullandığı “öngörü” ile Orhan Erinç’in yazısında kullandığı “öngören” sözcüklerinin “hangisi doğru?” diyerek yanlış kullanıldıklarını vurgulamaya çalışıyor. Sözcüklerin her ikisi de doğru olarak kullanılmıştır. “Öngörmek”, “ön”adıyla “görmek” eyleminden oluşan bileşik bir eylemdir. Bursalı, bu eylemin gövdesine “i(ü)” yapım ekini getirerek eylemden ad türetmiştir.(gezi, koşu, yazı vb.) Sayın Erinç ise aynı eyleme “en” ekini getirerek sıfat (sıfateylem) türetmiştir: öngören.(gezen, koşan, yazan vb.) Bu sözcükler ad ve sıfat olarak doğru kullanılmışlardır. Cümlelerde sözcüğün yanlış kullanılmasından doğan bir dil yanlışlığı yoktur. Saygılar. Hasan Çatak Öngörü öngören
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle