04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 TEMMUZ 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 Son 6 ayda TTK’ye bağlı maden ocaklarında 1145 kişi yaralandı, 1 işçi yaşamını yitirdi Ölümler ders olmadı Yılın ilk 6 ayında TTK Genel Müdürlük’te 6, Kozlu’da 160, Karadon’da 481, Üzülmez’de 290, Amasra’da 75 ve Armutçuk’ta 133 kişi yaralandı. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi raporuna göre ise son altı ayda özel işletmeler de dahil madencilik işkolunda 325 işçi can verdi. AKP Falcılığı! Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça AKP falı açmak neredeyse bir meslek oldu; yazar ve yorumcular sabahakşam seçimden sonra AKP’nin ne olacağı sorusuna yanıt arıyor. AKP falcılığı üç ayrı kahve fincanında yapılıyor. Fincanlardan birinde seçimden sonra başbakanlığa kimin geleceği ve bakanların durumu; ikincisinde Cumhurbaşkanı Gül’ün siyasi alınyazısı; üçüncüsünde de Erdoğan’ın genel başkanlıktan ayrılmasından sonra AKP’nin dağılıp dağılmayacağı sorusu var. HHH Oysa, fal açmaya hiç gerek yok. AKP’nin başına kimin geçeceğini belirleyecek ana etken ideolojidir. Bu açıdan bakıldığında görüşleriyle, yazdığı kitap ve yaptığı konuşmalarla Dışişleri Bakanı Davutoğlu, davanın bayraktarı olarak bir adım öne çıkıyor. O kadar ki geçen haftanın o çok yoğun dış politika sorunları ortamında bile art arda yaptığı konuşmalarla düşünsel konumunu iyice güçlendirdi. Davutoğlu sahur konuşmasında, Ortadoğu’ya bataklık dedirtmeyeceğim içerikli uzun bir konuşma yaptı ve sözlerini atma Recep deyimini çağrıştıran bir yaklaşımla şöyle tamamladı: “Bataklık diye andıkları Ortadoğu’dan büyük bir medeniyet meşalesini ayağa kaldıracağız, Allah’ın izniyle...” Davutoğlu basında da eleştirilen bu sözleriyle, Ortadoğu’nun bataklığa dönüşmesine izlediği yanlış politikalarla kendisinin de katkıda bulunduğunu unutturmaya çalışıyor; ayrıca, bataklık dedirtmem kabadayılığıyla da ne kadar özgürlükçü (!) olduğunu kanıtlamış oluyor. Ancak Davutoğlu basının hemen hiç irdelemediği iftar konuşmasında, Gezi Parkı olayları ile 17 ve 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasını AKP’ye yönelik komplo olarak değerlendiriyor ve şöyle diyor: “Türkiye’yi bundan sonra sadece Ankara’da oturanlar idare edecektir… Bu ülkeyi idare edecek olan ya Ankara’da Hacıbayram Veli’nin, ya İstanbul’da Eyyüb El Ensari’nin, ya da Konya’da Mevlana’nın dizinin dibinde oturacak ya da başka yerde büyük zatların dizinin dibinde oturacaktır.” Hem iftar hem de sahur konuşmalarının içeriğinin tümüyle çağdışı ve tutarsız olduğu çok açıktır. Ortadoğu’dan büyük bir medeniyet meşalesini ayağa kaldıracağı müjdesinin neye dayanılarak verildiği belirsizdir. Ülkeyi yönetim anlayışını kimlerin dizinin dibine oturacağı vurgusuyla açıklaması ise Davutoğlu ideolojisinin süslemesi oluyor. Ancak, ideoloji yetmez; Davutoğlu’nu başbakanlığa taşıyacak asıl itici güç, yolsuzluk soruşturmalarıyla ilgili yorumudur. İdeolojisiyle yetinmeyen Davutoğlu asıl altın vuruşunu 17 ve 25 Aralık’ı AKP’ye yönelik komplo diyerek yapıyor. Dört bakan arkadaşının başını yiyen rüşvet ve yolsuzluk olayına, tıpı tıpına şimdiki ustası gibi baktığının güvencesini veriyor. Son polis tutuklamalarının kanıtladığı gibi rüşvet ve yolsuzluk konusu AKP’nin cumhurbaşkanı adayı için gerçekten yaşamsaldır. Davutoğlu o bilincin en güvenilir temsilcisidir. Kuşkusuz bütün bunları tamamlayan çok önemli etken de dış destektir. Sahur konuşmasında Ortadoğu’dan sömürgecileri kovacağız demesine aldırmayın, her gün birkaç kez görüştüğü ABD Dışişleri Bakanı’nın sözcü yardımcısı Davutoğlu’nu dünyaya Filistinİsrail çatışmasının sona erdirilmesinde kilit oyuncu olarak sunuyor. Kısaca, iç ve dış nesnel veriler, Davutoğlu başbakan diyor. Öyleyse, diğer fincanlara bakılmasına gerek kalmıyor. Siyasal İslam kendi kavgasını vererek yoluna devam ediyor. Unutulmaması gereken bir gerçek daha var; siyasal İslam çok doğurgandır ve çoğu kez beterin beterini doğurur. Bu gidişi çağdaşlaşma kararlılığıyla durdurmak ve tersine çevirmek gerekiyor! HHH Bayramınızı kutlarım. Ekonomi Servisi Türkiye Soma maden faciasının yaralarını sararken madencilik iş kolunda kazalar ve ölümlerin sürmesi alınan iş güvenliği tedbirlerinin yetersiz olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Türkiye Taşkömürü Kurumu’na (TTK) bağlı maden ocakları ile yer üstündeki işyerlerinde yılın ilk 6 ayındaki iş kazalarında 1145 işçi yaralandı, kalp krizi geçiren 1 işçi öldü. Göçüklere yönelik tahkimat malzemesi yatırımları yapılan TTK’de, iş kazalarında meydana gelen ölümlerin özel işlet melere göre az olması dikkat çekti. Yer üstünde 1843, yer altında 7 bin 397 olmak üzere 9 bin 240 işçinin çalıştığı TTK’ye bağlı müessese müdürlüklerinden Kozlu, Karadon, Üzülmez, Amasra ve Armutçuk’taki maden ocaklarında göçük, nakliyat, patlayıcı madde, makine, elektrik ve malzeme taşınması ile yerüstündeki işlerde meydana gelen kazalarda en fazla el, ayak, gövde ve kafa yaralanmaları yaşandı. Yılın ilk 6 ayındaki iş kazalarında genel müdürlükte 6, Kozlu’da 160, Karadon’da 481, Üzülmez’de 290, Amasra’da 75 ve Armutçuk’ta 133 olmak üzere 1145 kişi yaralandı. Armutçuk Müessesesi maden ocağında 19 Şubat’ta kalp krizi geçiren bir madenci ise hayatını kaybetti. Genel Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı Eyüp Alabaş, yaklaşık 10 bin kişinin çalıştığı kömür havzasında kazaların aşağılara çekilmesi için işverenin iş güvenliği tedbirlerini artırması gerektiğine dikkat çekti. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi raporuna madencilik 325 can gitti işkolunda 325 işçi can verdi: 325 işçinin 301’i Soma madenci katliamında yaşamını yitirirken Soma’yı Şırnak Cudi Dağı eteklerindeki bidonla girilen madenler ve Zonguldak izledi. Soma katliamının sigortalı, sendikalı çalışanların olduğu ve işçi sağlığı bakımından örnek gösterilen bir büyük işletmede meydana gelmesi ve katliam sonrası her gün öğrendiğimiz insanlık dışı çalışma koşulları ve katliamın göz göre göre geldiği gerçeği; Türkiye’deki madenlerin işçiler açısından birer tabutluk olduğunu da gösterdi. Kur ve ÖTV ‘ikinci el’ otoyu parlattı Ekonomi Servisi ÖTV zammı ve kur artışı nedeniyle yılın ilk yarısında yaşanan sıfır araç fiyatlarındaki artış, ikinci el vasıtaya ilgiyi artırdı. Ayda 28 milyon tekil kullanıcının ziyaret ettiği sahibinden. com, 2014 yılı ilk yarı sahibindex “vasıta” verilerini açıkladı. Buna göre ilk 6 ayda 3 milyon 429 bin 145 adet vasıta ilanı girildi. Bu dönem içinde sahibinden.com aracılığıyla 760 bin 558 adet vasıta satıldı ya da kiralandı. Otomotiv Distribütörleri Derneği’nin verilerine göre, otomobil satışları yılın ilk yarısında yüzde 22.71 düşerken, ikinci ilan adetlerinde geçen seneye göre yüzde 11 artış görüldü. Yılın ilk yarısında sahibinden. com üzerinden her 21 saniyede 1 vasıta yeni alıcısıyla buluştu. Kale’den 57 yılda 1.5 milyar dolar yatırım Ekonomi Servisi Kale Grup, Çanakkale’nin Çan ilçesinde yeni karo fabrikasını devreye aldı. Çanakkale Seramik, Kalebodur, Kalekim markalarını bünyesinde barındıran grup fabrika ile bölgedeki yatırım tutarını 1.5 milyar dolara taşımış oldu. Açılışta konuşan Kale Grubu Başkanı Zeynep Bodur Okyay, dünya seramik ticaretinin yüzde 2’sini gerçekleştirdiklerini belirterek, yaklaşık 45 milyon lira yatırımla kurulan ve yıllık 21 milyon metrekarelik karo üretimi kapasitesine sahip 19’uncu fabrika ile bölge yatırımlarının 57 yılın sonunda 1.5 milyar dolara ulaştığına dikkat çekti. Okyay yaklaşık 32 bin metrekare kapalı alan üzerine inşa edilen yeni fabrikanın günde 20 bin metrekare, yılda 7 milyon metrekare karo üretimi yapacağını söyledi. Okyay, ilerleyen dönemlerde bu kapasitenin artırılacağını belirtti. İlk etapta 70 kişiye doğrudan istihdam sağlayacak tesiste, üretim sürecine bağlı olarak ek istihdam olanağı da yaratılacak. 32 bin metrekare kapalı alan üzerine inşa edilen yeni Kaleseramik fabrikası Kale Grubu Onursal Başkanı ve Kurucu Murahhas Azası Dr. İbrahim Bodur’un katılımıyla hizmete açıldı. Vatandaş bayram harcamalarını kıstı Kredi kartında taksit sınırı ramazan bayramı alışverişlerine de darbe vurdu Ekonomi Servisi İntegral Menkul Değerler, ramazan bayramı öncesinde vatandaşların harcama alışkanlıklarını inceledi. Sonuçlar, geçmiş yıllara göre bu yıl ramazan bayramı öncesi harcamaların azaldığını ortaya koydu. Özellikle kredi kartı harcamalarında geçen yıla kıyasla bir düşüş yaşandı. 411 Temmuz haftasında vatandaşlar kredi kartıyla 74 bin 653 liralık alışveriş yaptı. Geçen yıl bayram öncesinde 79 bin 144 liralık harcama yapılmıştı. Bu, geçen yıla göre yaklaşık 5 bin liralık düşüşü ifade ederken bayram yaklaştıkça, 27 Haziran haftasından bu yana harcamalardaki azalış da dikkat çekti. Harcamalar ağırlıklı olarak gıdaya yapıldı. Hem şubatta getirilen BBDK uygulamaları hem de ocak ayında Merkez Bankası’ndan gelen sert faiz artırımı, yılın ilk çeyreği itibarıyla tüketicileri sınırlandırırken, bunun yansımaları hâlâ devam ediyor. Carrefoursa işçisinden eylem Ekonomi Sevrisi Ümraniye Carrefoursa işçileri, kıdem ve ihbar tazminatları ödenmeden işten çıkarıldı. İşçiler oturma eylemi yaparak bu durumu protesto etti. 32 işçiyi işten çıkaran Carrefoursa yönetimi, işçileri işten çıkardığını işçilere tebliğ etmedi. DİSK Nakliyatİş Sendikasının destek verdiği eylemde “İşçiyiz Haklıyız Kazanacağız”, “CarrefourSa İşçisiyiz Kazanacağız,Tazminat Hakkımız Gasp edilemez” dövizleri açıldı. Carrefoursa yönetiminin Ümraniye’deki mağazanın kapanacağını, işçileri istedikleri mağazaya göndereceklerini açıkladığını belirten işçiler, mağazanın toplanması için kendilerine çalışmalarının söylendiğini ancak bir sabah Ümraniye Carrefoursa’ya gittiklerinde içeri alınmadıklarını söyledi. Finansbank’tan 344 milyon lira kâr Ekonomi Servisi Finansbank yılın ilk yarısında 344 milyon TL net kâr açıkladı. Bankanın kredileri yüzde 7 artışla 45 milyar 741 milyon TL’ye çıkarken, müşteri mevduat portföyü 37 milyar 615 milyon TL’ye ulaştı. Toplam aktifleri 69 milyar 348 milyon TL, toplam özkaynakları 8 milyar 49 milyon TL oldu. Finansbank, tüzel nitelikli kredilerini de (Kurumsal, Ticari, KOBİ ve İşletme Kredileri) 2013 sonuna göre yüzde 20 artırdı. Genel Müdür Temel Güzeloğlu, “Yılın ilk yarısında stratejilerimiz doğrultusunda tüzel nitelikli kredilerdeki büyümemizi sektörün çok üzerinde gerçekleştirdik. Bireysel krediler alanında da güçlü konumumuzu koruduk” dedi. adımda, ABD’nin gerilemekte olan hegemonyasını restore etmeye çalışırken olağan müttefiklerinde yarattığı güvensizlikle, hedef aldığı çevre ülkelerde yarattığı krizlerle karşılaşıyoruz. Avrupa’da hegemonya adayı, dünya ekonomisinin rekabet gücü yüksek sanayi ülkesi olarak Almanya ile hızla dünyanın en büyük ekonomisi olmaya, Batı’nın geleneksel nüfuz alanlarına, ekonomik gücüne dayanarak (modern emperyalizm) girmeye başlayan Çin de bu resmin bir parçası. Dünya ekonomisinin ABD hegemonyası altında kurulan işleyiş kurallarını yeniden şekillendirmek isteyen BRICS yapılanması da... Yukardaki paragrafta çizilen resme bakınca, çok güçlü bir ordusu, enerji, mineral kaynakları, Batı’nın “aşırı üretim/talep, yatırım alanı yetersizliği krizi” içinde, mal ve sermaye emme kapasitesi yüksek ekonomisiyle Rusya’nın çok kritik bir konumda olduğu görülebilir. Rusya’nın bir taraftan Avrupa ama esas olarak Almanya ile, diğer taraftan Çin ve diğer gelişmekte olan ülkelerle sahip olduğu ilişkiler, onu ABD’nin hegemonya restorasyonu projesi açısından da çok kritik bir konuma yerleştiriyor. Hem Almanya hem de Çin, Rusya ile olan ilişkileri üzerinden bu restorasyon projesine direnme olanağı elde ediyorlar. Rusya’nın, “Evcilleştirmek EhlileştirmekSıkıştırmak Açmak” yoluyla hegemonya restorasyonu projesine entegre edilmesi olasılığıysa, beraberinde Almanya’nın, Çin’in, Latin Amerika’da Brezilya’nın yalnızlaştırılması, Şanghay örgütünün, BRICS Bankası’nın etkisiz kalması olasılığını da getiriyor. Bu gözlemler doğruysa, Rusya hem ABD hegemonyasının restorasyonu hem de buna direnmek isteyen ülkeler açısından anahtar ülke olarak karşımıza çıkıyor. Bu anahtar ülke konumu, toparlanmakta, yeni nüfuz alanları inşa etmekte olan bir “geleneksel büyük güç” (emperyalist ülke) olarak Rusya’nın direnme, rekabet etme kapasitesini arttırıyor, manevra alanını genişletiyor. Büyük güçler arası emperyalist ilişkiler de ister istemez akla yüzyıl önce yaşanan “Büyük Savaşı” getiriyor. Ukrayna iç savaşı sürerken bir yolcu uçağının düşürülmesi, karşılıklı suçlamalara yol açtı, tansiyon daha da yükseldi. Geçen hafta bu suçlamaları okurken rastladığım kimi ifadeler bana emperyalizm kavramının, büyük güçler arası ilişkilere vurgu yapan ilk klasik tanımını anımsattı; anımsayınca da Ukrayna’da yaşananların, küresel boyutunu daha iyi kavramaya başladım. Emperyalizm mi Dediniz? (emekli Genelkurmay Başkanı General Lord Bramall, “Bu ilk NATO operasyonuydu” diyormuş!?) yer aldıysa bugün de İngiltere Almanya ilişkileri geliştirilmeliymiş. Ancak iki sorun var: Birincisi İngiltere, Almanya’nın adayı Juncker’in komisyon başkanlığını engellemeye çalışmıştı; Almanya ile arası sıcak değil. İkincisi, NSA’nın Almanya’daki casusluk faaliyetleri ortaya çıkınca bir güven sorunu oluştu. Öyle ki Almanya hükümeti, CIA’nın Berlin bürosu şefinin Almanya’yı hemen terk etmesini ABD’den istedi, ama Prof. Wallerstein’in dikkat çektiği gibi, bunu olağan kanallardan değil, açıkça kamuoyu önünde yaptı. Bu sırada Der Spiegel, birkaç yıl önce akla bile gelmeyecek bir konuyu, “Almanya’nın tercihi ABD mi olacak, yoksa Rusya mı” başlığıyla gündeme getirdi. Almanya Batı içindeki konumunu sorgulamak, daha bağımsız bir politika izlemek istiyormuş (10/07/). Batı’da yankılanan bu yaklaşımlar karşısında, Christian Science Monitor gazetesi, Rusya’da savunma çevrelerinde etkin isimlerin “Batı’nın Rusya’yı jeopolitik bir etken olarak etkisizleştirmek istediğine... Rusya’da rejim değişikliği amaçladıklarına inandıklarını” aktarıyor (23/07). Kapitalist emperyalizm kavramı ilk kez, 20. yüzyılın başında Hilferding, Lenin, Bukharin, Rosa Luxemburg gibi yazarların çalışmalarıyla gündeme geldiğinde, vurgu büyük güçler arası ilişkilere, rekabete, nüfuz alanlarının (pazarların, kaynakların) paylaşılmasına, sonra yeniden paylaşılması sırasında çıkan savaşlara yapılıyordu.. II. Dünya Savaşı’ndan sonra sömürgeler siyasi bağımsızlıklarını kazanırken bu yeni kurulan devletlerin kaynaklarını merkez ülkelerin kullanımına açık tutacak politikaları belirlemede ekonomik baskı (şantaj ve şiddeti de gerektiğinde kullanılarak), emperyalizmi yerli kapitalistler üzerinden içselleştirmek önem kazandı. Emperyalizm kavramı/teorisi de bu yeni duruma paralel olarak zenginleşti. Bu alanda Dobb, Baran, Frank, Amin, “Bağımlılık, Geri Bıraktırılmışlık” teorilerini, “MerkezÇevre” ikilemini geliştirdiler. Wallerstein’in “Dünya Sistemi” kavramsallaştırması, bütünsel bir resim oluşturmaya yardımcı oldu. Bu zeminde gerçekleşen iki önemli katkı sanırım emperyalizm teorilerinin bugün geldiği noktayı temsil ediyor. David Harvey, sermayenin mekân düzenleme yöntemlerini teorize ederken sermayenin girdiği alanlarda, modern emperyalizmin çevrede ve merkezde yarattığı etkileri düşünmeye olanak verecek araçları kavramsallaştırdı. Giovanni Arrighi de bu araçlardan ve Wallerstein’in katkılarından kalkarak Gramsci’nin hegemonya teorisini kullanarak, tarihçi Braudel’in çalışmalarından da yararlanarak kapitalizmin yapısal krizler, finansallaşma ve hegemonya değişimleri üzerinden çizilmiş bir haritasını sundu. Bu, çok kısa hatırlatmadan sonra, Ukrayna krizini düşünürsek karşımıza ilk adımda, büyük güçler arası rekabet bağlamında paylaşılmakta olan bir ülke çıkıyor. İkinci vcilleştirmek’, ‘Ehlileştirmek’, ‘Sıkıştırmak’, ‘Açmak’ Allan Beattie, “Rusya’yı Evcilleştirmek” başlıklı yorumunda, Rusya’nın 18. yüzyıldan bu yana Batı’nın teknolojik gelişmelerinden yararlanmaya çalışırken kurumlarını, düşüncelerini itici bulduğunu vurguluyor. Rusya, bugün de uluslararası kurallara, kurumlara uymak istemiyor. Örneğin otomotiv ithalatına vergi koyarak, kendi ticaret bölgesini oluşturmaya çalışarak korumacı politikaları benimseyebiliyor. Ukrayna sorunu da Rusya’yı “evcilleştirmek gerektiğini” ortaya koyuyor. Ne var ki çok dikkatli olmak gerekiyor. Rusya çok önemli petrol, gaz, mineral kaynaklarına sahip; ekonomik yaptırımlar, Rusya’nın içe dönmesine, sanayisini inşa etmeye yoğunlaşmasına yol açabilir. Rusya ile ticari ilişkileri olanları olumsuz etkileyebilir (Financial Times, 23/07). The Times “Rusya’yı sıkıştırmak” başlıklı yorumunda, “akıllı yaptırımlar, Rusya’nın dokunaçlarını Ukrayna’dan sökebilir”, “bu yaptırımlar Rusya seçkinlerini ekonomilerini açmaya da ikna etmelidir” diyor. Ancak, “bu yaptırımların olası etkilerini kestirmek zor”. The Times, “Rusya bunları ulusal güvenlik sorunu sayabilir... Dmitry Rogozin’in hedef alınması, daha şimdiden Rusya havacılıkuzay sektöründe ithal ikamesini hızlandırdı” diyor (24/07). Demokratik Proje Birliği adlı düşünce kuruluşunun başkanı Brendan Simms de “Şimdi Rusya’yı ehlileştirme oyununda Almanya büyük oyuncu” başlıklı yorumunda, Waterloo Savaşı’na (1815) kadar geri giderek, nasıl o zaman Fransa’yı durdurmak için Almanya, bir Avrupa devletleri koalisyonu içinde ‘E KISA... KISA... İhracatta kadın giyimi önde Türkiye’nin en önemli ihracat kalemlerinden hazır giyim sektöründe, ihraç ürünlerinin yüzde 55’ini kadın giyim ürünleri oluşturuyor. Haziranda yurtdışına satılan her 3 parçadan bir kadın giyim ürünü oldu. Sektörde ihracat yüzde 11 artarak 1 milyar 601 bin 304 dolara çıktı. Ocakhaziran döneminde ise hazır giyim ihracatı 9 milyar 436 milyon 56 bin doları buldu. Umut ‘beyaz altın’da Anahtar ülke Rusya... Kuraklık ve don nedeniyle bu yıl fındık, kayısı, elma, ceviz başta olmak üzere pek çok tarım ürünü ağır darbe alırken, pamukta rekoltenin yüksek olacağı ifade ediliyor. Geçen yıl dönümden 450 kilogram ürün alan Şanlıurfalı üretici, bu yıl 550 kilogram pamuk hasat etmeyi bekliyor. Bazı bölgelerde ise dönümden 650 kilogram ürün bekleniyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle